TARİH 5 Haziran 2019
84,1b OKUNMA     886 PAYLAŞIM

Hiroşima'ya Atılan Atom Bombası Neden Soykırım Sayılmıyor?

6 Ağustos 1945 sabahı, II. Dünya Savaşı'nın son zamanlarında 08:45'te Japonya'nın Hiroşima şehrine atılarak 140.000 kişinin ölümüne sebep olan felaketin tarih literatürü içinde "soykırım" olarak tanımlanmadığını görmüşsünüzdür. Nedenlerine bakalım.

hiroshima'ya atılan bombanın soykırım sayılmaması... bu yanlış bir önermedir. doğru olan ise amerika'nın japonya'yı yenme mücadelesinde sonuca çabuk ulaşma isteğinin ne şekilde yorumlanması gerektiğidir?

amerika atom bombası atmadan evvel avrupa'da savaş bitmiştir ancak uzakdoğu'da japonya hala amerika'ya direnmektedir. unutulmasın ki japonya'nın amerika'ya saldırısı japonya açısından temelde bir önleme savaşıdır ve japon yayılmasının güvenliğini sağlamak için pasifikte amerika'nın belini kırmak gerektiğinden çekik gözlüler bu savaşı ister. ancak japonya'nın planı tutmaz ve 1945 yılında amerikalılar japon anakarasına çok yaklaşmıştır. gelgelelim japonlar'ın uğradıkları kayıplara ve içine düştükleri umutsuz duruma rağmen potsdam konferansı'ndan çıkanları gördükten ve almanya'nın başına gelenleri duyduktan sonra kayıtsız şartsız teslim gibi bir duruma boyun eğmeyecekleri düşünülmektedir.


savaştaki japon fanatizmini hafife almamak lazım. bir avuç pirinçle günlerce savaşan askerler ile dolu japon ordusunun, donanması ile hava gücü mahvedilmiş bile olsa yaklaşık 100 bin kişilik bir askeri güçle japon adalarında olası bir amerikan çıkarmasını beklediğini düşünüyor amerikalılar. daha birkaç ay önce kasabasındaki diner'da çilekli milkshake içip hamburger kemiren amerikalı gençlerin bu fanatizme karşı içine düştükleri dehşeti düşünün. ayrıca bu rakama çin'den ve diğer işgal bölgelerinden japonya'ya çekilecek potansiyel güçler ile japon sivillerinden direnişe katılacak muhtemel sayılar dahil değil. bununla birlikte stalingrad cehenneminden dersler çıkartan sadece ruslar ve almanlar değil. binlerce kişilik japon şehirlerinin amerikalı işgalcilere karşı ne şekil bir cehennem haline geleceğini gören çok iyi amerikalı kurmaylar mevcut.

yine de amerikalılar konvansiyonel silahlarla planlanmış bir işgal planı hazırlıyor ve adına operation downfall diyor. downfall operasyonu japonya'nın en güneyindeki kyushu adasına yapılması düşünülen operation olympic ve tokyo yakınlarına yapılması düşünülen operation coronet'ten oluşuyor. neyse uzun lafın kısası, amerikalıların yaptığı çalışmaya göre bu downfall operasyonu sonucu japonya'nın tam olarak savaş dışı bırakılmasının amerikalılara potansiyel kaybının yaklaşık 4 milyon asker olabileceği, bunun da yaklaşık 1.5-1.7 milyonunun ölü olacağı hesaplanıyor. bu hesabın çıkış noktası da o anda okinawa adası harekatındaki amerikan kayıplarının 49.000 kişiye ulaşmış olması (ek bilgi; okinawa, japon anakarasına en yakın ve en büyük ilk japon adası. işgal edilen yabancı bir toprak değil, doğrudan en has japon yurdu ve bugün netleşen son rakamlara göre amerika'nın okinawa'daki toplam asker kaybı, ölü-yaralı-kayıp-kafayı sıyırmış vs, 82.000 kişi). ayrıca çaresiz kaldıkça daha fanatikleşen ve sürekli intihar taktikleri deneyen japon askerlerinin asla teslim olmayacağına dair amerika'nın inancı okinawa'dan sonra iyice pekişiyor çünkü bu savaşta amerikalıların karşısına çıkan binlerce japon askerinden sadece çok küçük bir bölümü esir alınıyor ya da teslim oluyor.

Operation Downfall haritası.

"tarihi kazananlar yazar" diye kafa ütülemek yerine biraz o dönemki dinamiklere kafa yormak daha mantıklı. amerikalılar kapitalist bir halktır ve hayatın her noktasından kâr-zarar hesabı yapmaya alışmış bir toplumsal yapı içinde yaşarlar. bu maddi konularda olduğu gibi askeri konularda da böyledir ve japonya'ya karşı yapılan savaşta da böyle olmuştur. avrupa'da savaş bitmişken, en yakın müttefikler olan maddi ve manevi olarak göçmüş bir ingiltere ile ve haldır huldur doğu avrupa'yı sömürmeye girişen kızıl emperyalist sovyetlerin olası bir japon işgaline zerre destek ver(e)meyecekleri kabak gibi ortadayken amerikalı yöneticilerin gereksiz/anlamsız bir konvansiyonel işgale girişip ülkenin daha ileriki zamanlarında hem asker hem de işçi olarak kullanılabilecek 1.5 ila 4 milyon arasındaki gencini, açlıktan nefesi kokmaya başlamış ama imparatorlarına olan fanatizmden gözleri dönen adamlarla dolu japon anakarasına çıkartıp kırdırmaya, amerika'dan binlerce kilometre uzakta olan bu savaş alanını bir yanda aylarca yakıt, cephane, sağlık malzemesi ile beslerken zaten savaş ekonomisi yüzünden iyice sıçmış bir ekonomiyi daha da sıçık hale getirmeye devam etmeyi ve öte yandan da anavatandaki giderek artacak olan huzursuz sesleri, homurdanmaları belki fiili isyanları göğüslemeye meraklı ve gönüllü olabileceklerini düşünmek mantıksız. ayrıca elinizde belki birkaç uçak kaybı karşılığından neredeyse tüm japonya'yı dize getirebilecek potansiyelde korkunç bir silah var. unutmayınız ki ilk denemeden sonra atom bombasının gizliliği filan da kalmamıştı ve yavaş yavaş toplumda böyle bir silahın varlığı duyulacaktı. bu durumda dönemin japonya'ya karşı konsolide olan ve nefretten gözleri dönen amerikan muhafazakar seçmenlerini nasıl ikna edeceksiniz? "aman bu bombayı kullanmayalım, yazıktır soykırım derler biz tank, top, tüfek çarpışmaya devam edelim e artık birkaç yüzbin kaybımız olacak ama bu yol daha mantıklı" mı diyeceksiniz?

bir olay hakkında bazen çok basit düşünmenin, kâr-zarar hesabı yaparak hareket etmenin aslında o olayın çözümü olduğunu da unutmamak gerekir. son yıllarda insanların kafasına giren komplo teorileri bakışımızı körleştiriyor.


bu bombanın kullanılması kararının temelinde anlattığım bu kâr-zarar hesabı yatıyor, işte bu kadar basit. dolayısıyla bu bombayı atanlar dönemin şartlarının gerektirdiği nefret ortamında bu yaptıklarının o mu bu mu olduğunu falan düşünmüyor, sadece "şu bombayı hele bir atalım şu lanet savaş da bir an önce bitsin!" diyor. dolayısıyla savaştan onyıllar sonra oturdukları yerden ahkam kesen insanların atladığı çok önemli bir noktayı kaçırmamak gerekir, her tarihi olay, gerçekleştiği zamanki koşullarda değerlendirilir.

son bir not; kesinlikle bu işlerde ceset sayısı yarıştırmaya girilmemesi gerekir. ceset sayısı galibi belirlemez, sadece olayın mantıksızlığını gösterir. tarihi de kazananlar falan yazmaz. tarih orada duruyor, o tarihi yaşayanlar da kendi deneyimlerini bir şekilde bugünlere aktarıyor. ne yani madem tarihi kazananlar yazıyor peki 1944 varşova ayaklanmasındaki sovyet şerefsizliğini neden silemedi sovyetler o kadar baskıcı bir yönetime rağmen? ezbere söylenen boş lafları bırakmak gerekir...

hiroşima'ya atom bombası atılması soykırım değildir. askeri açıdan bakarsanız mantıklı bir askeri operasyondur. ahlaki anlamda bakarsanız cinayettir. sanırım anlatabildim.

son söz; harp zorunlu ve hayati olmadıkça cinayettir.

Kadın Futbolunun Yasakları Aşarak Ses Getirir Hale Gelişinin Öyküsü