İleriye Dönük Hiçbir Şey Yapmak İstememe Durumu: Sonrasızlık Sendromu
bu benim hayatımda aşamadığım en büyük problemim. sabit psikolojik sorunlarımdan tut da yemeği yemeden önce iki saat seyretmek gibi gündelik arızalarıma kadar binlerce şeyin nedeni. ne mi bu? şu: canın hiçbir şey istemiyor. sebebi de "olunca n'olcak ki?" sorusuna cevap bulamamak. bir sonrasının olamayışı. hayatın boşa akmasından ızdırap duyup yaşamaktan tasarruf etmek.
ben mesela sofraya otururum yemek vakti. en az bi 15.000 kez yemek yediğimi bilirim, yine yiyeceğimi bildiğim gibi. aynı kaşık aynı ağız aynı tat aynı diş aynı mide aynı bağırsak aynı bok aynı sifon. sonrası yok hep aynı terane. yiyince n'olcak ki amına koyim.
aklıma bir fikir geliyor, "hemen yazayım" diyorum, 10-15 saniye sürüyor. yazınca n'olcak ki? bazen yazmaya başlıyorum, sayfayı yarılamadan koparıp atıyorum çöpe. fıstık gibi kızlarla tanışıyorum; kan kaybettiren çıkarmam gereken bir ilişki şarapneli de var içimde üstelik. davet ettikleri anda ben ertesi gün eve dönüşümü düşünüp üşendiriyorum kendimi ve erken kalkmam gerektiğini eve gitmem gerektiğini söyleyip sıvışıyorum. açıyorum videotape'i karanlığın içinde yürüyorum aheste. tamamıyla yatsam n'olcak ki.
penayı dişimin arasındaki çilek çekirdeklerini çıkarmak için kullanıyorum. çalsam n'olcak ki. markete gidiyorum kinder bueno'lar ağzımı sulandırıyor. önünde duruyorum duruyorum almadan çıkıyorum. bueno yesem n'olcak yemesem n'olcak. telefon çalıyor çalıyor susuyor. açsam n'olcak. filmi indirirken yarısında iptal ediyorum. izlesem n'olcak.
yaşamak tat vermiyor ama, ölsem n'olcak ki. bir sürü "ee yani n'olcak ki"nin hiçbirine tatmin edici cevap bulamamaktan kaynaklanan seçilmemiş bir hiççilik ya da nihilizmin içten geldiği bir lanet altında yaşamak gibi. sevgilinle mutlusundur mesela ama yüzüne bakarken içini acıtır bir şey, o da sonrasızlık sendromu'dur. çıkıp temiz hava almak bile gereksiz gelebilir insana.
müdanasızlık, umursamazlık, çok nietzsche kitabı okumakla karıştırmamak lazım bunu. buradaki nötrlüğün sebebi boşvermişlikten farklıdır, hatta bilakistir, boşverememişliktir. sonuçsuzluğa bir isyandır. kaderin ağlarını örmesine karşı pasif agresif bir duruştur ama kader o kadar kaçınılmazdır ki, o ağlara göstereceğiniz sözde direnç bile kaderinizde vardır.
her canlı fatalisttir ve bunu kabul etmesine gerek de yoktur. inkar bile edeblilir ama evrenin en hakiki gerçeği fatalizmdir. öyle iyi kurgulanmıştır ki 3 boyutlu beyinlerimizle alt edemeyiz kendisini. "ben fatalist değilim kadere inanmıyorum, herkes kendi yolunu çizer" diyen insanın kaderinde bunları söylemek ve kadere inanmamak vardır mesela. mikemmeldir. dönen tabaklar gibi hissettirir.
sonrasızlık sendromu da aslında insanın kaderinde olan ya da olmayan bir şeydir ama varsa varlığı kendi farkındalığını beraberinde getirdiğinden kader içinde kader içinde kader içinde kader gibi bir döngüye girip kafayı çizebilirsiniz. yani tikkatli olun hiç eylenceli deyil.
depresyondan falan farklıdır bu, üstündedir. halet-i ruhiyyeler üstüdür. depresyona ancak "neden" olabilir. bunalım gibi içinden çıkılabilecek sikindirik bir durum değildir, kapitalizm kadar zehirli bir hayat tarzıdır. bir kere kanınıza girdi mi vücudunuza yayılmasını engelleyemezsiniz. panzehiri bir şeylere tutunabilecek kadar yaşamayı sevmek yaşamayı istemektir ki tutunacak şeyi de sendromun seyri ağırlaşmadan önce bulmak şarttır.
bir süre sonra imkansıza yakın olacaktır çünkü bu. "tutundum işte, ee?" demeden önce yapabilmek lazım. öyle herkes de anlayamaz bunu. loser, depresif piç, tembel ibne, kayıtsız göt, başladığı işi bitirmeyen ibne denilip geçilebilirsiniz. gerçi hakikaten sonrasızlık sendromu'na tutulmuşsanız pek sorun değildir bu da. "amaan desinler n'olcak ki" der geçersiniz siz de sdklfsjdk.
hülasa, dünyanın en sağlıklı insanı olmanın sırrı anı yaşamaktan uzaklaştıkça sonrasızlık sendromu'na girersin ve haz duygusuna yavaş yavaş veda edersin sincabım. üstelik yanıma da gelmezsin, öyle sik gibi yalnız kalırsın.