MÜZİK 23 Mart 2018
18,7b OKUNMA     806 PAYLAŞIM

İngiltere'nin Rock'n Roll'u Yeniden Yorumlayarak ABD'yi İşgal Ettiği Dev Müzik Olayı: British Invasion

ABD mamülü rock'n roll'u, zamanında İngilizler muhteşem bir üretkenlik ve yaratıcılıkla harmanlayarak tekrar üretmiş ve ABD'nin müzik ortamını deyim yerindeyse istila etmişti. Günümüz popüler müziğini şekillendiren bu olayı inceliyoruz.
iStock


british invasion şudur

british invasion; 1960'ların müzik sahnesini, dekorlarını, oyuncularını, senaryosunu tamamen değiştirmiş; çok büyük ölçüde ii. dünya savaşı yıllarında doğmuş olan britanya kökenli müzisyenlerin yarattığı muazzam ''istilâ''ya abd'liler tarafından verilmiş bir isimdir. (aslına bakılırsa, büyük ölçüde muğlâk bir tanımda değerlendirilir british invasion; çünkü kavram olarak tek başına köken ve abd'de başarılı olma kıstası getirmektedir hâliyle. buna göre, abd'de kısıtlı başarı kazanmış veya etkili olamamış sanatçıların bu kavram içerisinde değerlendirilmesini haksız olarak değerlendirenler de vardır. buna rağmen; british invasion'un ardı ardına sayılacak sanatçı veya grup isimleri yerine, müzik türleri üzerinden konuşulması elbet ki konuyu anlaşılır kılacaktır. britanya kökenli olan tüm türleri ve sanatçıları tek çatı altında değerlendirmek gerektiğine inanıyorum bu hususta.)

british invasion, ada'dan çıkmış müzisyenlerin abd'de başarılı olması basit meselesi değildir. abd'nin ve popun akışını değiştirmiş, kültürel alanda etkisini yoğun şekilde hissettirmiş bir milâttır; mevcut kalıpları kullanarak yepyeni kalıplar yaratmıştır, kalıpsızlığı ortaya koymuştur.

aslına bakılırsa, olaya sadece abd ve britanya'nın gözleriyle bakmak bile apayrı bakışlar sunabilmekte insana

british invasion, adlandırılmasındaki bu ''köken'' vurgusunu en başta bir milât olmasına borçlu: bu kavram ortaya atılana kadar, abd müzik piyasasında etki yaratmış bir müzisyen olmadığı gibi, britanya'daki popüler müzik listelerine bakılacak olursa, muazzam bir abd varlığı da görülecektir. 1960'ların başına kadar, bu durum böyle devam etmiştir: abd; kendi çok geniş müzik skalasıyla çevresine müzik ''ihraç eden'' bir ülke konumundadır, beyazların ve çok çok daha büyük ölçekte siyahların yarattığı bu zenginlik, o döneme kadar abd'nin en azından britanya müziğini tamamen hâkimiyeti altına aldığı, ''belirleyici'' olduğu ve kontrol ettiği bir ''etki alanı'' yaratmaktaydı. blues, soul, r&b (rythm&blues/motown plak şirketinden albümlere verilen genel isim), doo-wop, caz, swing, country, rockabilly, bluegrass, latin, gospel ve folk; abd'nin etnik çeşitliliğinden de elbette ki izler taşımaktaydı bu geniş skala. bu muazzam abd üstünlüğü, british invasion ortaya çıkana kadar tekil örnekler dışında hiç bozulmamıştır.(lonnie donegan akla gelmekte hemen. gerçi kendisine abd'de başarı sağlayan rock island line da bir blues standardı idi mesela, belirtmek lazım.)

Beatles ABD turnesinden hayran görüntüleri.

britanya, (ki, bahsettiklerimizin popüler müzik (pop) kapsamında değerlendirilmesi gerekliliğini burada belirtmek isterim) böyle bir ortamda doğal olarak kendi müzik sahnesinde dahi varlık gösterememiştir british invasion'a dek. (tekil örnekler dışında) skiffle; kökeni yine siyahlara dayanan bir tür olarak 1950'lerde etkili olabilmişti britanya'da sözgelimi (ki, british invasion'u oluşturan sayısız müzisyenin pek çoğu bu ''kolay icralı'' müzikle başlamıştır yaşamlarına. bu doğaldır elbette, zira dediğimiz gibi; çoğunluğu 1940-1945 yılları arasında doğmuş bu ''yeni'' nesil gözlerini evvela skiffle'a açtı. gençlik akımlarının her dönemde görece muhafazakar orta yaşlılar tarafından tenkit edilmesi, skiffle hakkında da enteresan algılar yaratmıştır bu dönemde ada'da. icrasının kolay oluşu evvela bu gençler ve şimdi baktığımızda pop açısından da çok önemlidir, sahneye çıkmayı o hususta çok kolay kılmıştır bu ''heveskâr gençler'' için; fakat her dönemde olduğu gibi skiffle'ın da garabet olarak görülmüş olmasına şaşırmamak gerek. (rock'n'roll ise, yeni baştan kendi gerçekliğini yazacaktır-yazmaya devam etmekte)

bunun dışında, ''abd'de popüler olan her şey britanya'da zaten popüler olur.'' genellemesi acımasızca geçerliydi; britanya kendisinden olmayan/ithal ettiği müzik türlerini dinliyordu, bununla beraber cevap da oluşturamıyordu. (bunun toplumsal koşullarla ve siyasal olaylarla da doğal olarak alakalı olması da apayrı deşilmesi gereken bir konu.) doğrudan kendisinin sayılan folk vardı sadece; kendi içinde etnisite ile de alakalı olarak çeşitlilik gösterse bile, british folk da abd'nin devasa yerleşik kültüründe ses getirmekten uzaktı.

Bir skiffle örneği / In Spite of All The Danger - The Quarrymen


iki ülke-kültür arasındaki bu farkın; müzik çevrelerinde yarattığı, oluşturduğu izlenim de bu anlamda farklı sayılırdı

abd'deki plak şirketleri, genelde siyahlar ve beyazlar olmak üzere ikiye ayrılmış durumdaydı. (abd'de o dönemlerde siyah ve beyazların müziği birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştı; bu ayrılık plak şirketleri-prodüktörler arasında da aynen devam etmekteydi büyük oranda. bunu belli müzik türlerinin siyahlar ve beyazlar arasındaki ayrılığına göre değerlendirmek lazım; sözgelimi r&b veya blues, siyahların müziğiydi; bunları beyazlardan bekleyemezdiniz. aynısı country konusunda da siyahlar için geçerliydi. bu bağlamda, 1950'lerin ortasında ortaya çıkan rock'n'roll ve daha büyük derecede etkili olacak british invasion'ın aynı zamanda siyah ve beyazların en azından müziklerini de birleştirici bir rol üstlendiği pekâlâ söylenebilir: sözgelimi the beatles, please please me'de r&b standartlarını yorumlamıştır büyük ölçüde. özellikle john lennon üzerinde smokey robinson'ın etkisi çok büyüktür. benzer örnekler the rolling stones, the who, the animals ve the kinks için de geçerlidir hemen hemen. ayrıca abd'de kısmen rockabilly, çok büyük ölçekte ise rock'n'roll'un ortaya çıkışı, siyah ve beyazların müziğinin bir arada harmanlandığını göstermekteydi.

rockabilly istisnasız beyazlar tarafından icra edilmiş olsa bile, buddy holly, elvis presley ve roy orbison gibi örneklerinde gayet r&b ve blues izlerini taşımaktaydı. rock'n'roll bu anlamda daha geniş bir pastadır: her şekilde bu pastaya dahil olan beyaz ve siyah müzisyenler mevcuttu, kendi aralarında birbirlerine karşı ilk dönemde tahammülsüzlükleri olsa bile -sözgelimi chuck berry elvis presley'i her zaman küçümsemiştir, bunda yerleşmiş müzik algısının yarattığı etkiyi de düşünmek gerek; zira rock'n'roll da daha çok r&b, blues gibi türler üzerinde ortaya çıkmıştır.- müzisyenler kendilerini tanımlarken de bu pastaya yerleştiriyorlardı; yani herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu, beyaz ve siyah müzik ayrımının büyük ölçekte kalktığı bir tür olarak ortaya çıkmıştı rock'n'roll.


bununla beraber, rock'n'roll'un tanım olarak da hâlâ bir bilinmezlik içerdiğini, ve bundan dehşet şekilde ''sanatsal bir haz'' duyduğumu belirtmeliyim: ilk rock'n'roll örnekleri olarak, çeşitli farklı blues, r&b ve rockabilly şarkıları gösterilmekte. -fakat şahsî kanaatim, rock'n'roll'un pek doğal ki siyahlara çok şey borçlu olduğudur; bunda blues gibi gitarda virtüöziteye olanak sağlayan bir türün beyazlarda karşılık bulmaması gibi çok basit bir faktör bile büyük ölçekte etkili, -burada, ilk dönem rock'n'roll'unda chuck berry ve little richard'ın arkasında çalan blues müzisyenlerini kesinlikle göz ardı etmemek gerek.- ayrıca r&b'nin payını da özellikle vokallerde sonuna kadar solumamız mümkün.)

abd'nin müzik çevreleri, bu ayrılıkta birbirinden başlangıçta kuvvetli şekilde izole olmuştu hiç kuşkusuz

bu durumun ortadan kalkmasının kanıtı rock'n'roll'un ilk nesli olarak tanımlayabileceğimiz chuck berry, elvis presley, bo diddley, fats domino, jerry lee lewis, gene vincent, bill haley, eddie cochran, buddy holly, little richard, the big bopper, the champs, roy orbison, ritchie valens ve carl perkins'in ''öncü'' sayılabilecek işlerine bakılırsa net şekilde görülecektir. (bu isimlerin rock'n'roll'un ikinci büyük nesli olarak görebileceğimiz ve ekserisi british invasion'u oluşturmuş grupların ortaya çıkışına kadar ortaya koydukları işlere bakmak gerek aslında: zira british invasion ortaya çıktıktan sonra ''belirleyici'' rolü üstlenen isim oldu. atlantik'in batı yakası, doğu'ya kendi silahlarıyla vurulmuştu bir bakıma.) chuck berry'nin ortaya çıktığı ilk dönem country de söyleyerek siyahlar arasında ''kim bu siyah hillbilly?'' benzeri bir tepkiyle karşılanması veya elvis presley'in bir blues klasiği olan that's allright mama'yı buram buram country kokan bir şekilde yorumlaması ve bunun dinleyicilere müthiş etki etmesi (siyahî zannedilmesi meşhurdur.) gibi örneklerle de somutlaştırırsak, saydığımız öncülerin somut ve gözle görülür şekilde birbirine karışan iki izole müzik çevresine bu anlamda öncülük ettiğini de söyleyebiliriz.

Elvis Presley - That's Alright (Mama)


bu ortamda, aynı nesle britanya'da bir alternatif oluşturmak istesek; elimizde doğru düzgün tek isim olarak the shadows kalmaktadır. (buna kısmen tommy steele'i de ekleyebiliriz belki.) (nitekim, the shadows'un move it'i john lennon tarafından britanya'nın ilk rock kaydı olarak gösterilmiştir. bu özgün-nefis kaydın hakkını vermek gerektir. ) the shadows da abd'den yükselen müziğin atlantik'in doğu yakasındaki ilk ''ürün''üdür; britanya'da da ilk döneminden itibaren popüler olmuştur. zorlama çabalarla, cliff richard'ın elvis presley'in britanya ''alternatif''i olarak gösterilme çabası; aslında bu kendi yolunu çizme, müziğini oluşturma çabasını milliyetçi bir tonda sergiler ada'nın. bu bir çabadır. (bu ton, müthiş bir mizahla the beatles'ın ilk abd ziyaretini ''boston tea party'nin rövanşı'' olarak tanımlayan basın ve sanat çevrelerinin işi de olabilir; fakat benzer bir tonun 1960'ların ortalarında the beatles'a ''cevap'' olarak the byrds veya the beach boys olarak sunmaya çalışan abd basınında da görülmesine ne demeli?)

hülâsâ, british invasion, bu kökenlerden beslenen; ten rengi ayırt etmeden, abd'nin muazzam çeşitli ve yeni yeni etkileşmeye başlamış izole müzik ''dünyaları'' üzerine kurulu bir istilâdır

kanımca, rock'n'roll'un -başlangıçta istilâ olarak isimlendirilen- ikinci neslinin tamamını (nesil kavramı değişen müzik algısı ve çehresi değişen rock'n'roll üzerinden değerlendirmelidir burada) oluşturan tüm müzisyenlerin üzerinde tutunduğu zemin de bu tamamen ''amerikan'' kökenlerdir. burada şeytan sormakta: acaba elvis presley 1958'de askere alınmasaydı, the day the music died hiç yaşanmamış olsaydı, eddie cochran 1960'ta ölmeseydi, chuck berry bu dönemde hapis davasıyla uğraşmasaydı; british invasion daha farklı olabilir miydi, etkileri ne boyutta olurdu? kestirmek imkânsız.

mevcut gerçeklikte; british invasion popa tarihinin en derin katkısını-sıçramasını sağlamış, eğlence kavramına dokunmadan mevcut müziği ''daha sanatsal'' bir kompleksliğe büründürmüş, popun klasik müzik veya doğu kalıpları (doğru ismi bulamadım burada) ile gerçek anlamda buluşabilmesini sağlamış, yepyeni bir canlılık ve hareketlilik getirmiş bir ''kutsal istilâ''dır, demek düşüyor bizlere de.

O nefis kayıt / Cliff Richard & The Shadows - Move It


Bu içerikler de ilginizi çekebilir