İnsan Dehasının Tarihte Nasıl İz Bırakabileceğinin Mükemmel Bir Örneği: Karamazov Kardeşler
yaklaşık 800 sayfaya kelimelerin belli şekilde dizilmesiyle bir insanın dehasının nasıl tarihte ölümsüz bir kanıtını bırakabileceğinin mükemmel bir örneği bence karamazov kardeşler.
elbette ki her sanat eserinde olduğu gibi, bunda da okuyucunun kitaptan alacakları aslında kitabın içeriğinden çok kendi zihnine bağlı ve kuşkusuz karamazov kardeşler gibi bir romanda bu alınacakların sayısı neredeyse hayat ile eşdeğer ama benim kitabı okurken ilk kapıldığım his bahsettiğim "dehaya hayranlık" oldu ki itiraf etmek gerekirse sık başıma gelen bir olay değildir. herkesin kendine göre bir fikri olacaktır ve özellikle bu çaptaki eserleri birbiriyle kıyaslamak oldukça manasızdır ama sebeplerini mantıksal çerçevede açıklama ihtiyacı görmeden diyebilirim ki, karamazov kardeşler bence yazılmış "en güzel" kitaptır. bugüne kadar birkaç kitap okumuş olmama ve bundan sonra da okuyacak olmama rağmen sanmıyorum ki hiçbiri bende dostoyevski'nin bu şaheserinin yerini alabilsin.
yazarın bundan başka diğer ünlü eseri (ki gene kendi kişisel deneyimlerinden onu "en güzel" olarak tanımlayacaklara da saygım sonsuz) suç ve ceza ile karşılaştırmaya gitmek istememe rağmen, benim gördüğüm kadarıyla suç ve ceza ele aldığı konu üzerinde mükemmel, eşsiz bir analiz ve düşünce kapısı sunarken, karamazov kardeşler suç ve ceza'da ele alınan konuyu o kadar derine inmeden olsa da içine almış, daha bilinebilecek ve akla gelebilecek sayısız insan duygusu ve ruh hali ile mükemmel bir anlatım ve atmosfer içerisinde harmanlayabilmiş olmasıyla bence bir adım önde duruyor. dostoyevski'ye "insanın bilinen her ruh halini yazmış" bir yazar sıfatının boşuna verilmediğini sadece bu kitaptan anlamak mümkün denilebilir.
kişisel duygularım sonrası, not düşmüş olmak açısından, eserin arkaplanından bahsederek başlamak sanırım iyi olacaktır. karamazov kardeşler 1880 yılında yayınlamış ve yazarın bilinen son eseri olma özelliğini taşıyor. yazarın eserin yayınlanmasından 4 ay sonra ölmüş olması da ayrı önemli bir nokta. romanda dostoyevski'nin hayatında etkilendiği bir çok şeyi, her ne kadar çoğu zaman bu tüp iddialar spekülasyondan ibaret olsa da, bulmak sanırım mümkün. bunlardan belki en kişiseli, yazarın romanı yazmaya daha yeni başladığı 1878 yılında üç yaşındaki oğlu alyoşa'nın ölümü. bu olay romanda iki açıdan etkisini gösteriyor : birincisi romanın yazarca net bir şekilde belirlenmiş ve bütün iyi özellikleri barındıran kahramanının adında, ikincisi ise romanın altkonularından biri olan iluşya'nın anlatımındaki aşırı duygusallıkta. bundan başka sürgün yıllarındayken tanıştığı (1850ler) ilyinsky adında bir mahkumun hayat hikayesi de anlaşılan romanda kendine önemli yer bulmuş. babasını mirasına konmak için öldürdüğü iddiası ile mahkum edilen ilyinsky'nin masumiyeti bu tanışmadan 10 yıl sonra gerçek katilin suçunu itirafıyla anlaşılıyor. dostoyevski'nin kendi ağzından ifadesine göre, dmitri karamazov'un bir çok fiziksel ve karakter özelliği ilyinsky'den esinlenmesiyle ortaya çıkmış.
karamazov kardeşler, 19. yüzyılın hemen başlarında geçen bir hikayeyi anlatıyor. fazla ayrıntıya girmeden söylemek gerekirse, zevke ve paraya düşkün, ahlaksız ve insan sevgisi olmayan, çocuklarına hiç bir sorumluluk hissetmeyen, ilk karısı sayesinde zengin olmuş fyodor pavloviç karamazov ve onun üç oğlunun, aileyi yakından etkileyecek bir facia etrafındaki incelenmesi diye özetleyebiliriz. olayların gidişatına çok girmeden bu üç oğlu tanıtmak sanırım kitabı okumamışlar için heyecanını en az kaçırarak anlatma şekli olacaktır.
dmitri federoviç, en büyük oğul, ve fyodor'un ilk karısından tek çocuğudur. karakter bakımından görünürde babasına en çok benzeyen çocuktur ve belki de romanın yazıldığı dönem düşünüldüğünde, sıradan rus halkını en iyi şekilde tarif eden karakterdir. zevke, kadınlara, paraya ve eğlenceye düşkündür. onu babasından ayıran en büyük özellik, babası gibi işlediği günahları ve başkalarına karşı suçlarını umursamaz olmayışıdır. bu açıdan belki kardeşler içerisinde en iki yönlü karakteri çizen ve gideceği yol hiç bir zaman belirli olmayan odur.
abisinden 4 yaş küçük olan ve fyodor pavloviç'in ikinci karısından ilk oğlu olan ivan karamazov ise iyi eğitim görmüş, zeki ve çevresiyle arası pek iyi olmayan bir karakterdir. görünüşte ateist ve kuşkucu olsa da, onun ateistliği standart bir tanrı tanımazlıktan çok daha karışık fikir ve temellere dayanmaktadır. insanların genel olarak iyiliğe ulaşması için kafasında çareler arasa ve hedefi bunu başaran bir ideoloji kurmak olsa da, bireysel olarak karşısına çıkan durumlarda insanlara yardımcı olmayı başaramamakta, buna da "büyük resim"'de gördüğü adaletsizlikler ve imkansızlıklardan dolayı kapıldığı ümitsizlik sebep olmaktadır. belki de küçük kardeşi alyoşa'dan en temel ayrılık noktası budur. roman içerisinde onun eseri olarak gösterilen ve ivan'ın görüşlerini en güzel şekilde özetleyen "büyük engizisyoncu" şiiri, sanırım dini düşünceye karşı ileri sürülmüş en temelli ve sistematik antitez olarak gösterilebilir.
daha çok alyoşa adıyla anılan aleksey karamazov ise ailenin en küçük oğludur ve dostoyevski'nin kendi ağzından önsöz'de ifade ettiği üzere kitabın kahramanıdır. alyoşa yazar için o kadar önemlidir ki, kitabın başında okuyucunun kendisinin ona verdiği önemi anlayamacağından olan korkusunu ifade eder, ve ben diyebilirim ki esasen bütün kitap alyoşa'nın önemini anlatan bir hikayeden oluşmaktadır. kitabın başlarında kilise görevlisi olan alyoşa'nın karakteri bilinebilecek bütün iyilik ve güzelliklerle dolu olsa da, sanırım en belirleyici özelliği iyi ve kötüyü ayırabilmedeki üstün yeteneğine rağmen insanları yargılamaktan sürekli kaçınması ve hep onlarda iyi olan özellikleri ön plana çıkarabilmesidir. örnek vermek gerekirse, baba fyodor pavloviç çoğu zaman yaptığı ahlaksız ve aşağılık davranışları kendi ağzından "kendisinden zaten öyle bir şey beklendiği, dolayısıyla kaybedecek bir şeyi olmadığı ve bundan zevk alabileceği" sebebi ile yaptığını ifade eder. alyoşa bu tür durumlarda insanları yargılamadığı, aşağılamadığından, onun karşısında karakterler iyilik yoluna dönmek için ani bir motivasyon kazanmaktadırlar. ya da ivan pavloviç ilahi düzen içerisinde çocukların dünyada acı çekmesini gördüğünde, bunu o düzene bir isyan sebebi ve umutsuzluk kaynağı olarak görmekte, bu da doğal olarak onu dünyayı kötülükleriyle algılamaya ve pasifliğe itmektedir. alyoşa ise acı çeken bir çocuk örneğiyle karşılaştığında, tanrının kendisine o çocuğa yardım etme görevi verdiğini algılamakta ve ona yardım için elinden geleni yapmaktadır. bu da belki o meşhur "denizyıldızı hikayesi"'ne örnek verilebilir.
bu üç kardeşin karakterleriyle genelde bütün insanlığı, ama bilhassa o dönemin rus halkını sınıflayabilmek mümkündür. inanç, bencillik ve şüphecilik bazen aynı insanda da bulunabilse de, bu kardeşleri ayıran temel özelliklerdir. bu karakterlerin üçünün kardeş olmasının da buna işaret ettiği iddia edilebilir. yine bu özelliklerin dostoyevski'nin kendi karmaşık kişiliğinin parçaları olduğu fikri de akla gelen başka bir yorum olacaktır kuşkusuz.
kitabın teması ve yapısına gelindiğinde daha ilk dakikada göze çarpan anlatım şeklidir kuşkusuz. kitabın başındaki önsözde bize seslenen şüphesiz dostoyevski olsa da, daha sonra hikayeyi birinci tekil şahıstan anlatan ve olay yerlerinin çoğunda mevcut görünen kişinin kim olduğu belirsiz görünmektedir. bunun dışında çok sağlam bir kurguya ve yapıya sahip eseri, bir bütün olarak değerlendirmekte sonsuz fayda vardır diye düşünüyorum. şöyle ki, bu bütünlük halinde düşünülmediğinde örneğin altıncı kitapta çok uzun ayrıntılarla anlatılan zoşima dede'nin geçmişi romanın genel çerçevesinin çok dışında ve gereksiz olarak algılanabilir. oysa ki kendisinden önce gelen kitap ve romanın bütünü içerisindeki yeriyle değerlendirildiğinde düşünceler sanırım değişik olacaktır.
"doğrusu ve doğrusu size derim: buğday tanesi yere düşüp yok olmazsa o yalniz kalir; ama yok olursa, bereketli mahsul verir" sözü kitabın girişinde yer alır ve sanırım dostoyevski'nin karamazov kardeşlerde de sıkça gösterdiği en temel inançlarından birini anlatır. kendimiz ya da başkalarının kurtuluşu için acı çekmek, suç ve ceza'da daha da bariz gördüğümüz temel bir dostoyevski temasıdır. inanç ve şüphenin kitap boyunca karşılıklı mücadelesi yazar tarafından kusursuzca tasvir edilse de, dostoyevski'nin dindar ve inançlı bir insan olduğu da düşünüldüğünde taraf tutmadan bu ikilemi yansıttığını söylemek çok da doğru olmaz. ancak gene de "büyük engizisyoncu" örneğinde görüldüğü gibi yazar karşı tarafın düşüncelerini de mükemmel bir şekilde ifadesine olanak vermiştir. ancak önümüze serilen tabloda şüphe yıkıma, insanlara güvenmemeye, onlardaki kötülüğü görmeye ve yalnızlığa götürürken, inanç ise bağışlayıcılığa, iyiliğe ve kurtuluşa giden yoldur. bunun yanında bir çok karşılaşmada anlatılan, inancın insanda yer etmesi, aklımıza yatması ile değil, dostoyevski'nin karakterlerinde sık görülen bir davranış şekli olduğu üzere, kalp ile hareket etmekten geçmektedir.
dış konusuyla realizm'e iyi bir örnek görünse de, iç yapısıyla ağır bir felsefi roman olarak sınıflandırılabilir karamazov kardeşler. öyle ki, her ne kadar bütün iyi eserler için geçerli olsa da, her okuduğunuz birden çok şey anlatmakta, ve ciddi olarak iki katlı bir roman okuyormuşsunuz izlenimi vermektedir. karamazov kardeşleri kaç kere okuyacağımı bilmiyorum ancak eminim ki her okuduğumda sayısız yenilikler farkedeceğim. sadece bu bile ne kadar büyük bir romandan bahsettiğimize kanıttır sanırım.
suç ve ceza'da derinlemesine işlenmiş suça götüren sebepler, gerçek suçlunun kim olduğu, cezanın amacı ve asıl cezanın nerede çekildiği romanın bir diğer ana motifi olarak gösterilebilir. tıpkı raskolnikov gibi burada da suç işleyenler en büyük azavı kendi vicdanlarında yaşamakta, ve her suç işleyen ya da işlediğini sanan itiraf etmek için inanılmaz bir ihtiyaca kapılmaktadır. bunun yanında mahkeme sisteminin belirlediği suçlunun aslında bir detay olduğu ve zaman zaman toplumun kafasında belirlenen suçlu ile örtüşmeyebileceği de ince bir biçimde göz önüne serilir. sigmund freud'un önsözde yazdığı gibi, mahkemelerin bulduğu suçlu çoğu zaman tetikçi olmaktan ileri gidememekte olduğundan, psikolog ve filozofların, hatta dostoyevski gibi yazarların asıl hedefi ise suçun meydana gelmesindeki asıl sorumluları bulmak olmalıdır. her suç, romanda alyoşa ve zoşima gibi inançlı kişilerin anladığı gibi bir sorumluluklar zinciri ürünüdür. oysa ki, ivan karamazov'un şüpheci ve inançsız yaklaşımı insanların kendisi dışında hiçbirşeyden ve kimseden sorumlu olmadığı fikrini doğurmaktadır. bunun tersini görmesi ise ivan'ın yıkımı olacaktır.
rusça bilmediğim için beni en çok üzen sebep olan (iyi bir tercümesini okumak en iyi teselli olacaktır) karamazov kardeşler üzerinde şüphesiz benim aklımın almadığı yüzlerce şey daha söylenebilir, eserden yorumlar çıkarılabilir. içerisinden çıkarılabilecek fikirlerin çokluğu, karakterlerin karmaşıklığı, hikayenin kusursuz yapısı karamazov kardeşler'i "bütün zamanların en iyi kitabı" gibi bir madalya için en güçlü adaylardan biri yapmaktadır.
"yaşasın karamazov!"