EĞİTİM 15 Ekim 2018
84,3b OKUNMA     881 PAYLAŞIM

İnsana Lise Hayatını Baştan Aşağı Sorgulatan ABD Lisesi Müzik Klibi

Kaliforniya, Larkspur'da bulunan Redwood High School öğrencileri, hocası ve görevlisi el ele verip bu videoyu çekmiş, bize de bol bol sorgulamak düşmüş maalesef.

Önce klibi bir görelim


Uzun süredir ABD'de ikâmet eden Sözlük yazarı "diesel1907", videoda bir kısmını gördüğümüz okul sistemini anlatıyor

üniversitedeki en sevdiğim hocalarımdan biri "bir ülkede eğitim sistemini anlayabilmek için o ülkedeki okulların kampüslerine bak" demişti. mesela asya ülkelerinde okullar kocaman bir binadan ibarettir çünkü oralarda eğitim sistemi akademik başarıya odaklanmıştır. mesela bazı ülkelerde teorik eğitime öncelik gösterilirken pratik bilgiye önem verilmez ve bu ülkelerde bilim derslerinde bile öğrenciye laboratuvar gösterilmez ve tüm dersler kara tahtada anlatılır. abd'de orta okul ve liselerin kocaman kampüsü olur ve akademik bilgilerin yanında burada spor, müzik, tiyatro gibi konular da öğrenilir. türkiye'de liselerde verilen eğitim %80 teorik, %10 pratik, %10 sosyal etkinliklerse abd'de %40 akademik, %30 pratik ve %30 sosyal etkinliktir.

aslında abd'de merkezi bir eğitim sistemi yok. her eyaletin eğitim sistemi farklı olduğu gibi eyaletlerde de school district denen bölgelerin eğitim sistemi farklıdır. burada sadece üniversiteler değil lise, orta okul ve hatta ilkokullar bile özerk yapıdadır. arada bir usulsüzlük veya yolsuzluk olursa eyalet işi denetleyebilir ama okullar büyük ölçüde kendi haline bırakılmıştır.

abd'de imkan olarak sadece özel okullar değil devlet okulları arasında da uçurumsal farklılıklar göze çarpar çünkü devlet okulları yerel halkın ödediği emlak vergileriyle çekip çevrilir. mesela aynı şehirde iki farklı mahallede iki farklı okul olsun, biri zengin mahallesinde biri de fakir bir mahallede olsun, zengin mahallesindeki okulda en iyi öğretmenler, en iyi imkânlar olur ama fakir mahallelerindeki okullarda çoğu imkân daha azdır. herkes adresine göre hangi okula vergi ödüyorsa çocuğunu o okula yollar. bu yüzden insanlar ev alırken o evin hangi okula kayıtlı olduğuna özellikle dikkat ederler. bununla birlikte iyi okulların olduğu mahallelerde emlak vergisi de yüksektir. teksas'ta yaşarken 200 bin dolarlık bir evin yıllık emlak vergisinin 6 bin dolara kadar çıktığını (evin değerinin %3'ü) görmüştüm çünkü o mahalledeki okul çok popülerdi.

merkezi bir öğretmen atama sistemi olmadığı için okullar aynı özel şirketler gibi eleman alıyor

mesela benim yaşadığım kasabadaki lise bir matematik öğretmeni alacaksa yerel gazete ve birkaç iş arama sitesine "matematik öğretmeni arıyoruz" diye ilan veriyor. maaşı okul kendi bütçesine göre belirliyor. yani bir zengin mahallesinde devlet okulunda öğretmen olan biri yıllık 80 bin dolar alırken fakir mahallesinde yine devlet okulunda öğretmen olan biri yıllık 30 bin dolar alabiliyor.

yani her okulun bütçesi o muhitte yaşayanların ödediği emlak vergileriyle doğru orantılı. bu yüzden en iyi hocaları, en iyi imkânları hep zengin muhitlerindeki hocalar kaparken mesela zenci mahallelerindeki okullar da öğretmenler de dökülüyor.

şimdi okulumuz öğretmen için ilan verdi ve yıllık ne kadar maaş vereceğini yazdı. aynı özel sektörde olduğu gibi bu iş ilanına cv ve resume'lerle başvuruluyor ve aynı özel sektörde olduğu gibi mülakatlar ve referanslara bakılıyor. yani devlet okullarının eleman alımıyla özel bir şirketin eleman alımı arasında fark yok.

amerikan eğitim sistemi bazı konularda bizden daha esnek, bazı konularda daha sıkıdır. mesela kıyafet konusunda bizden daha esnekler ama devamsızlık konusunda daha sıkılar. ben türkiye'de öğrenciyken (lisede) 10 gün raporsuz, 20 gün raporlu olmak üzere 30 gün "devamsızlık hakkımız" vardı (hala var mı bilmiyorum). amerika'da "devamsızlık hakkı" diye bir şey yok. burada ilk veya orta derecede bir öğrenci bir gün okula gitmezse velisi aranıp "hayrola sizin çocuk bugün okula gelmedi" deniyor. veliye de ulaşılamazsa polis aranıyor ve "çocuğa bir şey olup olmadığına bakın" diyorlar. polis evi ziyaret edip çocuğun iyi olup olmadığını kontrol ediyor. bir lise öğrencisi olarak hastaysanız aynı şirketlerde çalışanların yaptığı gibi okulu arayıp "bugün hastayım gelemeyeceğim" diyorsunuz. bunun dışında bir aktiviteniz varsa önceden izin alıp devamsızlık yapabilirsiniz.

abd'de aynı üniversiteler gibi liselerde de okulların kendi polisi oluyor

genelde bu polislerin orada olma sebebi olarak silahlı okul baskınları gösteriliyor ama polisin görevlerinden biri de problem çıkartan öğrencilerle ilgilenmek. geçen gün otobüs durağında bir gençle muhabbet ediyordum, genç lise öğrencisiymiş ve öğle tatilinde yemek yemek yerine arkadaşlarıyla rugby oynamak için bahçeye çıkmış. sonra maç sırasında bu birine sert girince çocuğun ayağı kırılmış. polis gelip tutuklamış ve ceza olarak çocuk okuldan atılmış. uzaklaştırma değil, okuldan tamamen ilişiği kesilmiş. bu çocuk eğer başka bir yerde kendini kabul edebilecek başka bir okul bulamazsa öğrenimi yarıda kalmış olacak. adamların sisteminde güzel şeyler olduğu gibi böyle gariplikler de var. bu çocuk disiplinsiz bir şey yaptıysa belki de öğrenmeye en çok ihtiyacı olan odur. bu tür kişileri okul sisteminin dışına iterek eğitim almalarının önüne geçilir ve ileride başlarını daha büyük belalara sokmaları sağlanır.

1 milyon dolarlık bir evin varsa zaten her yıl 15-20 bin dolar emlak vergisi ödüyorsun ve o para polis, itfaiye ve okul gibi yerel hizmetlere gidiyor. bir de burada okulların masraflarını emlak vergileri ödediği için velilerde çoğu zaman "müşteri kompleksi" oluyor. hani amerikan filmlerinde adamlar polise atarlanırken "senin maaşını benim vergilerim ödüyor lanet olası" diyorlar ya, o daha çok okullarda oluyor. aileler okul istemedikleri bir şekilde karar alırsa anında okulu basıp itiraz ediyorlar. ne bileyim çok sevilen bir matematik hocası maaşı yeterince artmadı diye okuldan ayrılırsa, okulun futbol takımının bütçesi azaltıldıysa, tiyatro dersi haftadan 3 günden haftada 1 güne indirildiyse veliler soluğu okulda alıp müdürü fırçalıyorlar. burada okul müdürlüğü epeyce stresli bir iş.

okullarda normal derslerin yanında "ap" denen dersler var. normal derslerin kendine kolay geldiğini düşünen ve üniversiteye öncelik yapmak isteyenler bu "ap" derslerini alabiliyorlar ve alınan bazı dersler üniversitedeki ilk sene derslerinin yerine de saydırılabiliyor. bu durumda akademik eğitime önem veren amerikalılar (genelde çin ve japon göçmenidir) bu dersleri lisede alıp üniversiteyi 4 yıl yerine 3 yılda bitirebiliyorlar.

abd'de özel lise kavramı genelde kiliseler ve dini cemaatler tarafından yürütülür ve seküler kesim tarafından fazla tercih edilmez. çocuğunun katolik olarak yetişmesini isteyenler katolik lisesine, protestan olarak yetişmesini isteyenler "bible academy" denen incil ağırlıklı okullara yollarlar. bunun dışında sekürler kesimin çocuklarını özel okula göndermesi çok nadirdir. onun yerine parası olan biri zaten iyi bir muhite taşınarak özel okul ayarında devlet okullarından birine çocuğunu yollayabilir. özel okula yılda 30 bin dolar ödeyeceğine yılda 3-4 bin dolar fazladan emlak vergisi öde, zaten çocuğunun okul kalitesi 3'e katlanır. ha özel okulun ücreti 4 yılda ödenir, emlak vergisi ömür boyu ödenir diyebilirsiniz ama okul bitince o mahalleden taşınmak da mümkün.

peki fakir mahallelerindeki okullar çok mu kötü?

bu yerden yere değişir. bazı zenci mahallelerinde okul bile olmadığı için devlet özel girişimlere okul açsın diye öğrenci başı para ödüyor (charter school). feto itinin abd'deki okulları hep bu şekilde açılmış.

benim yaşadığım ormanlık kasaba öyle çok zengin bir muhit değil. burada çok sayıda redneck, white trash ve çiftçi var ve kasabada sadece 1 tane lise var. öyle çok ahım şahım bir lise olduğu da söylenemez ve çoğu zaman öğretmen bulmakta bile zorlanıyorlar ama adamlarda ortalama bir üniversite kampüsü büyüklüğünde bir kampüs var. kampüste yüzme havuzu, basketbol salonu, çim futbol sahası ve birçok şey mevcut. kendilerine ait bir tiyatro salonları ve müzik aktiviteleri için büyükçe bir stüdyo da var. bunlar sadece zengin okullarda yok.

üniversiteye girerken sadece notlara ve sınav sonuçlarına değil aynı zamanda hangi kulüplere üye olduğunuza, nerede gönüllü olarak çalıştığınıza, hangi sporlarla ne kadar ilgilendiğinize ve sosyal hayatta başardıklarınıza da bakıyorlar. liselerde gençlerin en az 2 spor ve 1 müzik türüyle ilgilenmesi ve tiyatro, resim, fotoğraf gibi bir görsel sanata ilgi duyması teşvik ediliyor. bu spor ve sanatsal aktiviteler hem seçmeli ders olarak seçilebiliyor hem de ders dışı kulüpleri oluyor.

benim yaşadığım gibi küçük kasabalarda bölgedeki yerel lise aynı zamanda yerel halkın eğlence kaynağı olabiliyor. çoğu zamanlar cuma akşamları yerel lisenin maçları oluyor. bazen amerikan futbolu, bazen basketbol bazen başka bir spor müsabakası oluyor ve bu maçlar yerel tv'den canlı yayında yayınlanıyor (tsubasa gibi). isteyenler bu maçları tribünde de izleyebiliyor ama genelde çocukların arkadaşları ve aileleri stadyumdaki 1-2 bin koltuğu doldurmuş oluyor.

texas'ta dallas'ın kuzeyinde frisco diye bir kasaba var

burası eskiden köy ve tarlayken son 10-15 yılda hızla büyüdü ve orta-üst sınıf beyaz yakaya ev sahipliği yapmaya başladı. burada şehirle aynı ismi taşıyan bir lise var ve lisenin 30 bin koltuklu, dev ekranlı bir stadyumu var. adamların buz hokeyi sahası bile var.


aynı bölgedeki mckinney lisesi de 70 milyon dolar harcayarak yaptığı yeni stadyumunu bitirdi


buralar öyle çok aşırı zengin muhitler değiller, bildiğin orta-üst sınıf beyaz yaka. o bölgede yaşarken gayet lüks evler 270-300 bin dolar gibi california'da bir evin odasını bile alamayacağın fiyatlara satılıyordu.

zengin okulların fakir okullardan en büyük farkı yüzme havuzu, amerikan futbolu stadı gibi şeylerden ziyade öğretmen kalitesi (çünkü daha iyi maaş verebiliyorlar) ve öğrencilerin daha elit ailelerden geldiği için daha az problem yaşanması. bazen birbirine yan yana iki bölge birleştirip buradaki öğrencilerin tek okulda birleşmesi gündeme geliyor ve iki bölgeden zengin olanı hemen kazan kaldırıp isyan başlatıyor.

ırksal çeşitlilik konusuna da değineyim

yukarıda dediğim gibi okullar bölgeden bölgeye ayrılıyor ve herkes sadece emlak vergisini ödediği okula gidebiliyor. bazı okulların %90'ı beyazlardan oluşurken bazılarının %90'ı siyahilerden oluşabiliyor. mesela yukarıda paylaşılan videodaki okulda öğrencilerin büyük bir kısmı beyaz ama o okula arabayla 1 saat mesafedeki oakland'da bunun tam tersi bir görüntü görebilirsiniz. zaten kuzey eyaletlere gidildikçe ırksal çeşitlilik azalıyor ve oregon-washington bölgesine geldiğinizde bin öğrencili bir lisede 3-4 azınlık kalmış oluyor.

eşim doğma büyüme buralı ve tüm okul hayatı burada geçmiş. benim de liseye kadar okul hayatım türkiye'de geçti ve üniversite, master, doktora derken abd'de 10 yıl kadar okudum. arada bir muhabbet ederken okul anılarımızı karşılaştırıyoruz ve benimkiler onu, onunkiler beni şaşırtıyor (mesela lisedeyken çim hokeyi oynamış, o da bizim okulda saç ve kıyafet kontrolü yapıldığına şaşırmıştı). bugün yeniden lise okusaydım ikisinden hangisini tercih ederdim? bilmiyorum. burada üniversite hayatımda çok mutluydum ama türkiye'de lise hayatımda da mutluydum. ikisinin de yeri ayrı (liseyi burada okusaydım kesin bully'lerden dayak yiyen nerd'lerden biri olurdum diye tahmin ediyorum).

Diğer Sözlük yorumları da şöyle

gençliğimizin buralarda nasıl heba olduğunu gözümüze vuran kliptir. düşünsene, bir daha hiç lisede olmayacağız, ve bu ortamları hiç göremeyeceğiz, bizim okuduğumuz şey liseyse peki bu ne?

gelişmişlik seviyesine bu şekilde ulaşılıyor. ne kadar özgürsen, ne kadar dağıtabiliyorsan, o kadar gelişme imkanı var demektir. işte steve jobs'lar, bill gates'ler buralardan çıkıyor.

kuru kuru çalışmakla hiçbir bok olmaz. bu ortamları sağlayacaksın önce. ufku kısıtlı olanlar kabul etmek istese de istemese de, amerika'yı dünyanın en büyük ülkesi yapan aha işte bu klipteki ortama olanak vermesidir.

bütün amerikan filmi klişelerini gördüğümüz klip. 

cheerleaderlar, nerdler, jessicalar, jasonlar, yakışıklı oyun kurucular, kimya laboratuarları, geyik hocalar, bando takımları, okula camaro ile gelmeler.

hani filmdi lan bunlar. bizim dizilerde de tüm ülke yalıda yaşıyor, onlarda öyle gösteriyorlar ama gerçekte öyle değil diye düşünüp üzülmüyorduk, öyleymiş. can sıktı.

şimdi bunlar kocaman bahçeli, şişe süt ve gazete dağıtılan müstakil evlerde yaşayıp sabah kahvaltısında mısır gevreği de yiyorlardır allah bilir.

ben o ortamda olsam da herhalde videodakiler gibi eğlenip mutlu olamam. karakterimde yok yani eğlenme kavramı. sevmiyorum. genetik bir durum bence.

Bonus: Yüreğil İlköğretim Okulu - Pump it

Lise Yıllarının Yürek Burkan Zaman Dilimi: Hoşlanılan Kızın Okula Gelmediği Gün