FELSEFE 7 Aralık 2017
58,9b OKUNMA     862 PAYLAŞIM

İnsanın Belki de En Sefil Yanını, Unutamayışını Ele Alan Nefis Nietszche Teorisi: Bengi Dönüş

İnsanın ahlaki ikilemleri, benlik duygusu ve unutmak-hatırlamak arasındaki ilişkiyi görkemli bir derinlik ile ele almış Nietzsche.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2014)


nietzsche'nin ortaya attığı bu kavram uyarınca, insan yaşamı sonsuza dek baştan sona aynı biçimde tekrar edecek belirli bir bütündür

filozof, insanın bir çeşit kavranılmaz özgürlüğe kavuşabilmesi ve bir şeyleri anlamlandırması uğrunda yapması gerekenin yaşamını her şeyiyle onaylamasından geçtiğini söyler. kendini ve tüm olup biteni o şekliyle evetleyen insan üst insan olarak addedilen mertebeye ulaşır. ancak bengi dönüşün çözülemedik noktası içerdiği tehlikedir ki bu çelişki kendini şu şekilde gösterir: belli aşamaları atlayan insan, ulaştığı noktanın ardından sürekli aynı başlangıç noktasına dönecek ve aynı engelleri sayısız defa aşmak durumunda kalacaktır. bunun önüne geçmede şu anki en büyük atılım tanrı engelini ortadan kaldırmak olmalıdır. ancak bu şekilde bengi dönüş ve üst insan felsefesi yan yana gidip sağlam bir temel kurabilir.


insanın unutmuyor oluşu onun unutma yeteneksizliğinden kaynaklıdır. nietzsche’nin dikkatini çeken insanın bu sefil yönüdür

eski’yi unutabilmeyi başaran insan, üst-insan olacaktır. çünkü geçmiş acı verir. tarihte yaşananlardan muzdarip olmak ister insan. ama olamaz. yürüdüğü sokaklar, içine girdiği binalar, ölü bile olmayan şeylerdir. ölü olamayacak şeylerin üstünde yürümekte sakınca yok. ahlak, dil, toplum, siyaset... bunlarsa insan toplulukları ile birlikte yaşarlar. onlardan kurtulmak yalnızca zor değil imkansız gibidir bu yüzden. nietzsche ne geleceğe ne de şimdi olana tutunma arzusunu yüceltir. ama bir nihilist ile hedonistin dünyaya bakış açıları aynı değildir. nihilist kişi kaderini sev (bkz: amor fati) derken hedonistler "yaşam(a)ını arzun(u)la yükselt" der. nietzsche yaşamı karşıtıyla birlikte evrensel kılmaya çalışır, yaşama arzusunu değil (bu evrensel ile ne kastettiğime ileride değineceğim). bugün yanlış nihilizm'in bir yönü saf pesimizm, ona karşıt yönü de hedonizm övücülüğü olarak anlaşılıyor. buna rağmen "geçmiş" dışında nietzsche'nin ne pesimistlere ne hedonistlere sempati duymadığını söyleyebiliriz. çünkü insanın unutma yetisini kazanana kadar şimdi ve geleceğin ötesine geçme güçlüğünün yarattığı zorluğun farkındadır o.

insan doğaya değilse de, kendi eylemlerine hükmedebilir, en azından kant'ın böyle varsaydığını söyleyebiliriz

öngörülebilir, nedensel ya da önceden belirlenmiş olması anlamında özgürlüğü tespit etmek mümkün değildir (bir istisna haricinde, ona da sonda değineceğim). ama ahlaki dünyanın bir yetisi olan böylesi bir özgürlüğü insan gerçek yaşamda sağlayamıyorsa, özgürlük hurafelerden nasıl ayırt edilebilir? marx'ın alman idealizmi eleştirisi ile nietzsche'nin eleştirisi bu noktada benzerlik taşıyor aslında. ama marx idealizme yaklaşırken de nietzsche'ye göre daha olumludur: feuerbach üzerine 11. tez teorinin karşısına çıkarılagelmiştir. oysa 1. tez'de marx insanın özgürlük arayışına ancak "idealist bir müdahale" ile başlayabileceğini söyler -benzer şekilde haz ilkesinin ötesinde (1920) çalışmasından sonra freud da süperego tanımlamasında revizyona giderek nispeten daha bireysel bir "dışarı" tasavvurunun yaratıldığını ileri sürer- . bu nedenle 11. tez 1. tez olmadan pek bir şey ifade etmez. çünkü 1. tez olmadan devrim -pratik diye de okunabilir- adına her türlü ahlak dışı eylemin de savunulmasına götürebilir insanı.


nietzsche’nin bengi-dönüşü ise olayların saf anlamda birbirinin tekrarına dayandığını düşündürttüğü ölçüde hem teorisyeni hem eylemciyi (ya da ikisini?) yanlışa sürükler gibi geliyor bana. aşağıda açıklayacağım. bu teze hegel'den (aslında napolyon'un goethe ile konuşurken sarf ettiği bir sözden yola çıkmıştır hegel) alıntılınan ve oldukça karikatürüze edilmiş "önce trajedi sonra komedi" söylemi ile karşı çıkılamaz. tarihte olayların tekrar etmesi mümkün değildir. nietzsche'nin kastettiği insanın özgürlüğünü kazanmak için tekrar tekrar çabalamak zorunda kaldığıdır. ama bu beckettvari bir yaşam biçimine (kim söylemişti hatırlamıyorum ama güzel söz: "yenilgi bir mücadele biçimidir beckett için") dönüştürülmemesi gerektiğidir. tarih ‘pattern’lerden meydana gelmez. fakat insan, binlerce yıllık arzuları doyurulmamış bir hayvan olduğundan eyleme geçmeden önce "eski"yi unutması gerektiğini öğrenemez bir türlü. arzu, özgürlüğe çoğu zaman baskın gelir. çünkü özgürlük mutlulukla aynı anlama gelmez. 

yine de geçmiş unutulmadan önce, insan özgürlüğünü kazanmalıdır

tarihçi tarihin incelenen döneminden sonraki akışına ilişkin bildiklerinden soyutlayamaz kendisini (walter benjamin). bunu yapsa bile geçmişi unutmuş olmayacaktır . nasıl 20. yüzyıl'ı hiç savaş yaşanmamışcasına açıklayan bir tarih anlayışı özneleri içeremezse, tekrara dayanan bir tarih fikri de öznelere tutunacak dal bırakmaz. nietzsche uzattığı dal ile tıpkı eski ahit'in eyyub'ünde olduğu gibi, "insanın hiçbir geçerliliğinin bulunmadığı, anlam taşımadığı ya da henüz taşımadığı" bir tarihe (geleneğe, dine veya ahlak anlayışına vs.) sapmasının önünü kesmek ister. bu yüzden yeni olana kuşkuyla yaklaşır. kuşkunun sebebi yeninin geçmişle bağı koparmaya muktedir olup olmadığıyla ilgilidir biraz da.

bununla birlikte bengi-dönüşle "travmatik özne" de bir kenara atılmış görünür. auschwitz-sonrası (onun yanına koyulabilecek şiddette başka bir örnek olmasa da kimi açılardan benzer, daha güncel örnekler de koymak mümkündür) özne için savunulması gereken şey amor fati olamaz. bu düşünce marx'ın 1. ve 11. tez arasındaki ilişkiye aykırı olarak "insanın dışsal nedenler -doğa- tarafından belirlenmiş kaderini, kişinin kendi özgür iradesinden türemiş gibi kabul etmesi" (karatani) anlamına geleceği için... nietzsche olaylar ve olgular karşısında teori düzeyi geriye sarılmış bir "pratik duruş sergilemek ister" (aynı yazar). 


bu yaklaşımın en genel anlamıyla gündelik ve örgütsel ilişkileri 'belirleyen' bir söylem siyasetine karşı kuşku barındırdığı açıktır

dolayısıyla günümüzde bengi dönüşten uzaklaştırılması gereken yukarıda çok kısaca değinmeye çalıştığım yanlış yorumları kadar özünde duran amor fati'nin de içererek aşılmasıdır. bu ortadan kaldırma, özne açısından "travma" ve "dışarısı" ile yüzleşmenin önkoşuludur hatta.

zamanın rastgele akışını değiştiren tarihsel olaylar sonucunda filozof kendi karşı çıktığı düşünce biçiminin savunucusu olarak bulabilir kendini. nietzsche'nin bengi dönüşünü besleyen amor fati düşüncesi aydınlanma insanının pozitivist eğilimlerine karşı olmaya devam edecektir elbette. gerçi nietzsche doğa ile insanı soyut bir evrende birleştirir (rousseau'nun primitivist evrenselciliğine karşı bir durum bu). fakat bunu yaptığı ölçüde insan ile insanlığı da birleştirmiş, özgürlüğü koşullandırmış olur. geçmişe bu kadar kavgalı olmasının nedenlerinden biri aynı nedenden kaynaklı olarak geçmişin bugün üzerindeki ağırlığıdır.

nietzsche'nin düşüncesi iki dünya savaşı'ndan sonra karşı çıktığı metafiziğe evrilme riski barındırmaya başlar

yaşanan katliamlardan, acılardan uzaklaştırmak istese de bunda başarılı olamayacağı için... "travmatik özne"ye, ezilenin intikamına yönelik horgörüsü bir yana, böyle bir nietzscheci birleşmeden çıkan sonuç kantçı metafiziğin bir varyasyonu oluyor: "insanlığı, kendinde ve başkalarında hiçbir zaman sırf bir araç olarak değil, aynı zamanda hep bir amaç olarak görecek gibi eyle". bir farkla: nietzsche'nin gelecekteki insanlığı (üst-insanı) geçmişle bağını "sıçrayarak" koparmıştır. öyle bir sıçramadır ki bu, sanki travmatik özne hiç var-olmamış gibidir . nesnelciliğin, geçmişte yaşananların intikamını alma arzusunun anti-tezidir.

eğer kafamdakini doğru şekilde ifade edebildiysem buradan yine de 'az da olsa' nietzsche'den yararlanmayan bir özgürlük anlayışının yarım kalacağı sonucu çıkar.