BİLİM 20 Ağustos 2020
12,8b OKUNMA     511 PAYLAŞIM

İnsanlarda Bilginin Sosyolojik Genlerle Aktarıldığını Savunan Memetik Tam Olarak Nedir?

Memetik (memetics) nedir, neyi anlatır? Genlerin tecrübeleri unutmayacağını söyleyen bu düşündürücü kavrama bir bakalım.
iStock

nedir?

mem, richard dawkins'in "gen bencildir" isimli kitabında ortaya attığı bir kültürel iletim birimi. dawkins'e göre nesiller değiştikçe ve ilerledikçe, kazandıkları kültürel ve sosyal içerik bir sonraki nesle memler aracılığıyla aktarılıyor. bu, tıpkı biyolojik içeriğin dna aracılığıyla aktarılmasına benzemekte. fakat memler, dna gibi mikroskop altında görülebilen somut bilgi kodları değil, daha çok soyuttur. bu bakımdan "sosyolojik gen" denebilir.

memetiğin ne oldugunu anlayabilmek için dawkins'in genetik hakkındaki fikirlerini bilmek gerekir

evrim ile ilgili en büyük sorulardan biri canlılığın nasıl başladığı. konuyla ilgili çeşitli fikirler öne sürülmüş; meşhur azot, metan, hidrojen karışımı içerisinde elektrik arkları oluşturma, ultraviyole ışınlarla bombardıman etme ve organik kimyasallar sentezleme gibi. bu fikirlerden biri de clarins-smith hipotezi denilen ve dna, rna gibi karmaşık moleküllerin silisyum bazlı basit, inorganik kristaller tarafından türetildiğini öne süren bir görüş. buna görüşe göre silikat kristalleri minik akarsular içerisinde oluşuyorlar, suyun birikmesine ve içerisinde yeni kristaller oluşmasına neden oluyorlar daha sonra da sular çekilince tozlaşıp rüzgarlarla sağa sola, başka su kaynaklarına dağılıyorlardı. kristal örgülerindeki olası düzensizlik ve hatalar da kendileri ile taşınıyor, böylece moleküller kendilerini kopyalama imkanı buluyorlardı. bu kopyalamalar esnasında meydana gelecek kimi değişimler (mutasyon) yapının kimi fiziksel özelliklerinin değişmesine, kendini kopyalama hızı, su biriktirme kabiliyeti gibi niteliklerinin farklılaşmasına yol açıyordu. böylece aynı su kaynakları için mücadele eden ve fiziksel özellikleri mücadelenin sonucunda etkili bir kaç tür ve nesil kristal meydana geldi. bu kristaller bir yandan kendilerine özgü bir doğal seçilimden geçerek yeteneklerini arttırıyorlar bir yandan da kimi rastlantılar sonucu bir çeşit katalizör gibi organik moleküllerin kendileri üzerlerinde sentezlenmesine olanak sağlıyorlardı. işte, bu modele göre dna, rna gibi karmaşık moleküller ilk kez bahsi geçen silikatların temelleri üzerinde, onların kopyalama mücadelelerinde bir silah olarak kullanılmak için sentezlendi.


sonra işler değişti, silikatlar kendi silahlarına yenildiler ve hakimiyeti, üstün yeteneklere sahip organik moleküllere bırakmak durumunda kaldılar. beş yüz milyon yıl kadar sürdüğü tahmin edilen silisyum bazlı inorganik kristal hakimiyeti dört milyar yıllığına karbon bazlı organik moleküllere geçti.

bugün dna gibi organik moleküller için de benzeri bir durumun söz konusu olduğu söylenebilir. dna da aynı onu meydana getiren inorganik kristal ataları gibi hayatta kalma mücadelesini bir silah olarak ürettiği ve kendini kopyalamada çok daha başarılı olan bilgi parçacıklarına, memlere (ingilizce gene türkçe gen ise, ingilizce meme kelimesi de türkçe mem olmalı sanki) karşı kaybedip, evrimin ilerlemesini ona terk edebilir.

genel bir bakış

richard dawkins, the selfish gene'de memlerin sadece insanlarda değil, diğer bazı canlılarda da bulunması konusunda örnekler verir. yeni zelanda'daki semerli kuşların dokuz ayrı şarkıdan oluşan ve nesilden nesile değişen repertuarlarından da bahseder. şarkıların genetik yolla babadan oğula geçmemesi, hatta komşularından da yeni şarkılar alınarak genişletilmesi, sonuçta yeni şarkıların ortaya çıkmasına ve bir tür yeni dilin oluşmasına yol açmakta (dawkins'in asıl uzmanlık alanı ornitoloji olduğu için bu alandan çok güçlü örnekler veriyor.) bu bir mem örneği sayılsa da insan memleri yanında konacağı yeri bilememiş kelebek gibi kalıyor doğal olarak. lakin memlerin de doğal seleksiyona tabi olmasıyla birlikte bu sefer de başımıza bir de "the selfish meme" çıkmış oluyor aynı zamanda. dinler, fikirler, kültürel öğeler vs hepsi de bu hayatta kalma savaşında bir şekilde diğerini ezmeye çalışan memler sadece. ama kavramın ortaya atılmasından beri otuz yıl kadar geçmesine karşın bu konuda pek fazla yeni bir şey, çığır açacak gelişme yok sanırsam.

ve final notu

"şarkılarım benim çocuklarımdır", "fikirler kurşun geçirmez" ve hatta "copyleft"
gibi bakışların temelinde bu "mem"ler vardır.

fikirler canlı organizmalar gibi bir insani üretim nesnesidirler ve bulaşıcıdırlar. bu hangi fikrin doğru, faydalı ya da yanlış, zararlı olduğu üzerine bir söylev içermez; fikirlerin yayılış süreci üzerine analitik bir teori niteliği taşır.

dawkins'in ürettiği ve bize "bulaştırdığı" bu kavramın gittiği yeri aslında biliyoruz ve bize çok da yabancı değil. bahsi geçen şey wittgensteinvari bir diyaloji kuramıdır aslında. hegelyan bakıştan farkı analitik olmasıdır ve bu anlamıyla tam da marks'ın hegel'e yapmaya çalıştığı şeye de denk düşüyor. misal olsun, böyle bir bakışla ekşi sözlük en az mikroskop altında incelenmiş bir yoğurt gibi kımıl kımıl bir canlı-gibidir denilebilir. bunun bir özsüzleştirme olduğunu düşünmekle bir gribal enfeksiyona mistik bir rol biçmek arasında çok da büyük bir fark yok kanımca.