SİNEMA 17 Mayıs 2021
44,8b OKUNMA     508 PAYLAŞIM

Into the Wild Filmine Olan Sevginizi Epey Azaltacak Sert Bir Yazı

Into the Wild filmine ilham veren Chris McCandless ve yaşamına dair idealize edilen şeylerden biraz uzaklaşmanızı sağlayacak yorumları derledik.

birkaç ayrı şey söylemek lazım into the wild filmi ve anlattığı hayat hakkında

17-18 yaşlarında izlesem "her şeyi bırakıp alaska'ya gitmek lazım" diye geyik yapardım ama olayın öyle "kirlenmiş dünya - saf insan ruhu mücadelesi" kadar basit olmadığını anlayacak yaşa geldik. zaten film de böyle anlaşılmamak için epey uğraşmış: çocuğun bencilliğine, hayatında iz bıraktığımız insanların üzüntüsüne, paylaşmadan mutluluk olmayacağına vs işaret etmiş. o sonda yaşanan aydınlanma da affetmeyle ilgili, yoksa çocuğun yaptıklarının son dakikada doğrulanması ve ruhsal tekamüle giden yol alaska'dan geçer mesajı değil olay. kendini ve ailesini affettiği için de alexander supertramp olarak değil, kendi olarak ölüyor, son mesajını öyle imzalıyor.

öte yandan sean penn biraz fazla toz pembe çekmiş filmi; bu adamın hikayesini biraz okudum, hiç de estetik bir yönü yok, bayağı korkunç bir şekilde ölmüş. otopsi sonucu bir zehirlenme belirtisi görülmemiş, yani basbayağı açlıktan ölmüş, yavaş yavaş. nitekim alaska'ya gitmeden önce mojave çölünde kaybolmuş ve 30 pound civarı ağırlık kaybetmiş, yine açlıktan ölmek üzereyken yolunu bulup çıkmış oradan. ve kuvvetini daha kazanmadan o haliyle gitmiş alaska'ya. deniyor ki asıl şaşılacak şey o kadar uzun süre dayanabilmiş olması. yani burada doğa/özgürlük aşkından filan önce bariz bir hıyarlık görülüyor.

daha kötüsü, adamın geçemediği ırmak mevzusu

o gittiği noktanın yarım mil aşağısında nehir çatallaştığı için geçmek kolay. çeyrek mil yukarısında ise basbayağı teleferik varmış. çeyrek mil lan, adam o ırmak kıyısına 20 mil yürümüş otobüsten, üç adım aşağı yukarı gitsen bulursun. tabi bunun yanında park görevlileri için erzak dolu kulübeler filan da var etrafta ama onları haritasız bulmak zor olur.

erzak yoksa büyükbaş hayvan avlayacak ama onların etini korumayı beceremiyor (ona tavsiye veren adam dakotalıymış, orada dumanlıyorlarmış, oysa alaska'da eti ince ince kesip açık havada kurutmak lazımmış). o geyikten, bufalodan alamadığın besini çok sayıda sincap kurbağa filan avlayarak alamıyorsun. çünkü o hayvanların vücudu lean, yani sırım gibi. avlarken harcadığın enerji, onu yiyerek kazanacağından daha fazla. zaten o yüzden de bu tür filmlerde son derece aptalca ve yanıltıcı biçimde resmedildiği gibi doğanın ortasına gidip günde iki üç saat avlandıktan sonra kitap okumak, gezip tozmak, manzaralı yerlerde yoga yapmak diye bir şey yok; günün hemen hepsi yemek aramakla geçiyor, geçmezse de böyle kemik torbası olunuyor.

zamanında bu olay epey yankı bulduğundan alaska'daki bushman'lerle röportajlar yapmışlar. çocuğu pek sevmiyorlar. aynı grizzly man'deki gibi, üstün bir farkındalık düzeyinde olduğunu sanıp aslında ne bok yediğini bilmeyen biri olarak görüyorlar. glorified idiot diye güzel bir laf var, ondan işte. bunun gibi oraya gelip "kendini bulmaya" çalışan çaylakları doğaya saygılı olmadıkları için, onu ironik biçimde tam da bir kibirli batılı modern adam gözünden sakin, barışçıl, evcilleştirilmiş bir yer olarak gördükleri için sevmiyorlar.

bu ruhsal serüven işi bizimkinin bir quote'unda kendini göstermiş: "and now after two rambling years comes the final and greatest adventure. the climactic battle to kill the false being within and victoriously conclude the spiritual pilgrimage"


buradan da geçelim büyük resme

insanoğlu bu boktan şartlardan çıkabilmek için milyonlarca yıl uğraş vermiş, bir toplum kurmuş. bizimki bundan arınıp kendini mi bulmak istiyor? kendini bulmak diye bir şey yok; insanın özü içinde yetiştiği toplumdur, bilincin ona göre gelişir. o toplumun içinde gereksiz lüks harcamalar da var, jack london kitapları da. yani biri "society maaan" de öteki senin özün filan değil. ha, insanın bulacağı bir öz varsa o da ilkel ve temel duygulardır, en başta da korku. heart of darkness'ın (halk arasında apocalypse now diye bilinir) sonundaki gibi fear fear diyorum.

senin arkaik maymunun üstüne kurguladığın, inşa ettiğin her şey "false being" (hatalı var oluş) işe birader, balık ol o zaman, sudan geldin nasıl olsa. karmaşık bir sosyal hiyerarşi içinde yaşayan maymunlar da false being, hatta call of the wild demişken kurtlar da öyle.

bir de şu var: "alaska'ya gidiyorum, ne yemek, ne harita, ne arkadaş, sadece doğa ve ben" diye interrail mağduru gençleri özendiriyor arkadaşımız. lakin yanına dürbünlü tüfek alıyor. harita almamak şerefliyse niye sadece ok ve yayla gitmiyorsun? doğa güzelse niye terk edilmiş otobüste kalıyorsun? niye kendine bir duş yaptın, etrafı araştırdın, kendine ufak ufak bir uygarlık kurdun? çizgiyi bir yerde çekeceksin ve o yüzden de bu yeni bir farkındalık düzlemi değil, tekerleği yeniden keşfetmek. o adamın torunları otobüsün etrafına bir çingene şehri kurar, para için materyal için kavga ederler 50 seneye kalmaz.

konudan konuya atlıyoruz, ilgili iki büyük klişe daha var

filmin yönetmeni sean penn ikisini de yapmış. ilkin zıttı anlatırken, bu örnekte çocuğun ailesini ve bıraktığı yaşamı gösterirken yani, aşırıya kaçmaları. materyalist, kavgacı, işkolik, hayatın basit zevklerini bilmeyen standart amerikan ailesi. abi ben de standart amerikan ailesiyim (vergi iadesinde head of household'u işaretliyorum ulen kaç yıldır, tek başıma aileyim) yok öyle bir durum. var ya gelseniz buralara domuz gibi yedip içiririm sizi, tek kuruş istemem. milyon dolar kazandığı halde dır dır dır kavga eden insanların oranı azdır muhtemelen. ama öyle bir klişe doğmuş, çocuğun kaçışını daha haklı göstermek için.

ikincisi de şu: tamam kaç o kapitalik materyalik tüketik toplumdan da niye illa doğanın ortası?

bu aykırı eylem sanki bir either or fallacy'nin zorlamasıyla yüceltiliyor, yani "ya bu iğrenç düzen ya da bu cesur davranış". bas koluna birtakım uyuştucu maddeleri, bambaşka boyutlara geçersin... ya da sherlock holmes gibi imana gelip onu bırak, al eline viyolonseli rahatla. yazar ol. eşşoğlueşşek jack london tası tarağı toplayıp mı kendini buldu, adam gold rush'a da katıldı, işçi partisine de üye oldu. bu işler böyle. insanlar bireysel "kaçışlarını", daha doğrusu daha iyi bir toplum arayışını o toplum içinde yaratırlar. eskiden, 16. yy'da falan bu ütopya romanları modayken yine işin biraz mantığı vardı, keşfedilmemiş uzak yerler, bambaşka yeni toplumlar ve ahlak sistemleri, vs. yani mevcudun daha iyisi yapılmış, izole biçimde gelişmiş, ve kopya edilmek için bekliyor. artık böyle bir durum yok. jules verne bile kendi ufak ütopik görüşü için denizler altını seçmişti, bir orası kalmıştır muhtemelen diye ve orada bile rahat bırakmadılar nemo'yu...

Gerçek Chris


filme ilham veren chris mccandless'ın ölümüne dair

film bittiğinde insanı şöyle bir 5-10 dakika düşündürüyor ama en fazla on dakika sonra çocuğun tamamiyle öz salaklığından ötürü nalları diktiği gerçeği aklınıza düşüyor ve bıraktığı bütün etki silinip gidiyor.

kesin ölüm sebebi hakkında hala çok farklı iddialar var. filmde bir bitkiden zehirlendiği ve kısa süre içerisinde öldüğü hususunun gerçek olmadığını biliyoruz zira otopside direkt zehirlenmeye dair bir bulgu yok. yalnız son araştırmalara göre dolaylı yoldan bir zehirlenme yaşamış olabilir demişler. bölgede bulunan yabani bitkilerde, özellikle bezelye türlerinde latirizme yol açabilen bir tür toksin olduğu belirlenmiş.

latirizm bazı bireylerde, özellikle düzenli beslenmeyen bünyelerde bacaklarda felce neden olduğu gözlemlenen bir hastalık. yani eleman düzensiz beslenme yüzünden kilo kaybına uğradığı yetmez gibi bu bitkiler yüzünden felç geçirerek iyice güçten düşmüş ve hareket kabiliyetini yitirdiği için açlıktan ölmüş.

filmin son sahnelerinde yediği bitkiye dair okuduğu bilgilerde de benzer bir şeyler yazmışlardı fakat asıl sebep yıllar sonra çıkan bir araştırmadan gelmiş. bölgede bulunan yabani patates ve bezelye türlerinden örnekler laboratuvara gönderilmiş ve hepsinde amino asit türevi olan boaa (beta-(n)-oxalyl-amino-l-alanine acid) kaynaklı toksin keşfedilmiş. yani latirizme yol açan toksin ile aynı.

burada da çocuğun cesaretine bir sürü güzelleme yapılmış. cesaret ama cahil cesareti. üniversite mezunu olduğu yaşa kadar kamp dahi yapmamış adamın elinde bir kitap ve kulaktan dolma üç beş bilgi kırıntısıyla vahşi doğaya dalmasının başka türlü sonuçlanması beklenemezdi zaten. kafası biraz daha çalışsa alaska'da bir avcı ile birkaç hafta takılsa bugün otobüsün çevresine kendi köyünü kurmuş, hala yaşıyor olurdu.

ölüm sebebine dair kaynak