Issız Adam'ı Yıllar Sonra Tekrar İzleyen Birinin Gözünden Filmin Psikolojik Analizi
ıssız adam'ı on üç sene önce ilk izlediğimde iki saatlik bir zaman kaybı olduğunu düşünmüştüm. on yıl yaşanmışlık eklenmiş halimle tekrar izlediğimde ada'yı da, alper'i de daha iyi anlayabildiğini fark ettim.
alper kaçıngan bağlanmaya sahip, insanlarla yakın ilişkiler kuramayıp, hazzı farklı cinsel deneyimlerde arıyor. ilk sahnelerde alper'in evine çağırdığı seks işçisi ile sohbet etmek istemesinden ve kadının buna şaşırmasından anlıyoruz ki; alper artık yakın ilişikiler kurmak istiyor. böyle bir dönem geçiririken karşısına ada çıkıyor.
ada ise fiziksel olarak idealize edilmiş bir kadın profili çizmemekle birlikte zeki, entelektüel birikimi olan bi kadın. buradan ada'nın alper için ifade ettiği şeyin sadece görsellik üzerine olmadığını anlıyoruz.
ada'nın alper'in evindeki ilk davetinde, giderken aslında seks yapma planı ile gitmediğini ama işlerin ada için farklı geliştiğini görüyoruz. aslında burada yıkılan tabu “erkeklerle ilk gece birlikte olursanız ilişki yaşama şansını kaçırırsınız” fikri. görüyoruz ki alper bu tabunun yıkılmış olmasına rağmen ada'yı görmeye devam ediyor. burada da anlıyoruz ki ada, alper için sadece seksi de ifade etmiyor.
olayın can alıcı kısmı da burada aslında. bazılarının gerçek aşk dediği, benim ruhların evlerini bulması dediğim şeyi yaşıyor ada ile alper birbirlerinde. çoğu insan kendi ruh evini bulabilecek kadar şanslı değildir belki bu hayatta. ama alper ile ada birbirlerini bulabiliyorlar.
ancak burada ufak denemeyecek bir pürüz var ki, alper bir ıssız adam. sevdiği insan dahi olsa kendisine yaklaşmasına izin verecek kadar sağlıklı bir insan değil. ve olması gereken gerçekleşiyor. alper ada'yı bir anda terk ediyor.
mesela benim ilgimi çeken bir sahne alper, adadan ayrıldıktan sonra iş yerine geliyor ve kimseyi göremiyor. orada büyük bir hüzün görüyoruz alpler'de. iş arkadaşları tarafından bile terk edilmekten ölesiye korkuyor alper.
alper ile ada'nın dört yıl sonra karşılaşmalarında görüyoruz ki alper hala içinde o yakınlaşma istediği ile o dolduramadığı boşlukla yaşıyor. öğreniyoruz ki ada yıllar önce alper'in doğduğu eve ziyarete gitmiş.
anlıyoruz ki ada aslında alper'i çok iyi tanıyor. o evde oralarda bir yerde alper'e ne olduysa bunu düzeltmesinin çok zor olduğunu, ama o şey olmasaydı da alper ile çok mutlu olacaklarını biliyor. ada için acı olan alper'in kendisini sevmemesi fikri değil, sevdildiğini bildiği halde ikisinin de düzeltmeyecekleri o 'şey' yüzünden bir arada olamayacaklarını bilmesi.
annesinin evine gittiği sahnelerde bana dokunan, ada'nın alper'in annesi ile aynı karede olduğu sahneler oldu mesela. birinin istemeden o 'şeye' sebep olduğu, diğerinin o 'şeyi' onaramadığı iki kadın, aynı adam tarafından yaralanmış iki kadın göründü gözüme.
son olarak
eğer ada gerçek aşkı için orada olsaydı, alper'in gerçeğini kabul etmeyip bunu değiştirmeye çalışsaydı nasıl olurdu diye merak ediyorum. sonunda bütün emeklerine rağmen bir hiçliğin içinde mi bulurdu kendini yoksa alper ada'nın etkisiyle ya da psikolojik bir destekle kendini tedavi edebilir miydi?