YAŞAM 27 Eylül 2017
41,9b OKUNMA     837 PAYLAŞIM

İyi Bir Hayat İçin Merkeze Yakın Eski Ev mi Yoksa Merkezden Uzak Lüks Ev mi Tercih Etmeli?

Ya bütçeye kıyacaksınız ve eski de olsa merkezi bir yerde oturacaksınız ya da daha az bir bütçeyle daha lüks ama merkezden oldukça uzak bir yeri tercih edeceksiniz. Özellikle İstanbul gibi yoğun trafiğin olduğu ve büyük bir şehir için düşündürücü bir mesele olan bu konuda Sözlük yazarları ikiye bölünmüş durumda. Nedenleriyle bu iki seçeneğin tercih edilme durumlarına bakalım.
Beşiktaş/Esenyurt


Merkeze yakın, eski evi tercih eden Sözlük yazarlarının yorumları şu yönde olmuş

merkezden uzak fakat yeni binalar, yeni dönemin zenginlerine şehir merkezlerinde yer açmak için yürütülen kandırmaca.

merkeze uzak bölgeye yerleşmeniz için lüks ev veriyorlar ki gidesiniz. asıl amaç, merkezi, değerli bölgelerde yerleşmiş insanlara, şehrin çeperlerini matah gibi gösterip, oralara gönülleriyle sürülmeleri. bu, ana odağı rant olan bir proje. bir defa şehirden uzaklaştınız mı, geri dönmeniz artık çok da mümkün olmayacaktır. merkeze yakın eski evinizi sakın bırakmayın. caddebostan sahile, oradan da modaya yürümek mi? kurtköy'de avm gezmek mi?

şu anda lüks evi pazarlıyorlar, sonrasında merkezdeki evi pazarlayacaklar. ama o zaman merkezdeki ev, çok çok yüksek maliyetli ve ulaşılmaz olacak.

Tarlabaşı


sulukule'de ekmek parasını kazanıp bir arada mutlu mesut yaşayan roman vatandaşlarımız. halkalıdaki toplu konut cazip gösterilip halkalıya zorla sürüldüler. artık eski evlerinin yerine dikilen villaların köpek kulübesini bile kiralayamazlar. işsiz kaldıkları da cabası. halkalı'da "insan yaşamaz" bir konutları oldu, başka da hiçbir şeyleri. 

(bkz: ekümenopolis)

eski evden kasıt, depreme dayanıksız, tesisatı bilmem neyi çürümüş çökmüş derecede rezil bir ev değilse, benim açımdan merkeze yakın eski evin tercih edileceği karşılaşmadır. doğduğundan beri komşularla iç içe, mahalle bakkalı, fırını, kasabı neyse herkesle kaynaşarak büyümüş insanlara gidip dağın başında oturma fikri her zaman soğuk gelir. bana öyle geliyor en azından.


beylikdüzü'nü büyükçekmece'yi de geçtim; halkalı'ya doğru gidip, başakşehir, oradan kayaşehir şeklinde seyrederken etrafta gördüğüm onlarca farklı site bana zion'daymışım gibi hissettiriyor. böyle post apokaliptik mi diyeyim ne diyeyim, sanki dünya üzerinde yaşayan son insanlar toplaşmış orada hayatta kalma mücadelesi veriyorlarmış gibi hissediyorum.

35 yaşına kadar merkeze yakın eski evde kalıp, 35 yaşından sonra merkeze uzak lüks eve geçilmesi en mantıklı olanıdır.

3 yıldır tercihimi merkezdeki 30 yıllık apartmandan kullanıyorum, sifon bozuldu, elektrik prizlerinde sıkıntı var, camlar ahşap doğrama, banyo kapısı düştü düşecek.... amaaaaaa sevdiklerim pıt diye gelebiliyor, yürüyerek sahile parka caddeye hatta bir yarım saatte kadıköy'e yürüyebiliyorum, arabam yok toplu taşıma ile buradan heryere gidebiliyorum. bence doğru tercih. en azından şimdilik.

Kadıköy

merkeze yakın eski ev candır, hayattır.

20 yılını merkezden uzak lüks evde geçirmiş, son iki yıldır merkeze yakın eski evde yaşıyorum. diyebilirim ki ne anksiyete, ne kolesterol, ne asosyallik, ne şu ne bu. hepsi uçtu gitti. arabayı nereye park ettiğimi unutuyorum, o denli. eskiden akşama kadar çalışıp gidip yatar, hafta sonları aktivite aktivite diye dolanırmışım. şimdi, işten çıkıyorum gece 2'ye kadar hayat benim. tam 8 saat. iş, uyku, sosyal hayat süreleri eşitlendi diyebilirim. hafta sonu aktivite aktivite diye dolanmıyorum, çünkü doymuş oluyorum. cumartesi güzel bir gece, pazar günü adam gibi evde kendine gelme.

avm nedir unuttum, o bile yeter.

işe yakın ev olmadıktan sonra hiçbir anlamı kalmayan soru, istanbul'da insanlar gerek toplu taşımada gerek özel araçlarıyla saatlerini trafikte geçirirken merkeze uzak lüks eve varamadıktan sonra yaşasan ne olur yaşamasan ne olur...

Lüks ve konforlu yaşam için merkezden uzak fakat yeni ev tercih eden Sözlük yazarlarının yorumları ise şu yönde olmuş

merkeze yakın nispeten eski evde yaşayan biri olarak, merkeze uzak lüks evi tercih edeceğim kıyaslamadır. her ne kadar merkezi bir yerde yaşanıyor olsa da, trafikten, gürültüden ve keşmekeşten asla kurtulamazsınız. en kaliteli zamanın evde geçirildiğine inanan biriyim,bu açıdan sakin ve huzurlu bir ev ortamı, hayatınıza olumlu yönde katkı yapacaktır. altınızda araba olduğu sürece mesafeler azalır zaten. dikkat edilmesi gereken tek nokta, evinize gidiş yolunun kilit trafik güzergahında bulunmamasıdır. oturacağınız muhiti buna göre seçerseniz, yolda geçireceğiniz süreyi minimuma indirgeyebilirsiniz.

Esenyurt


satın almayıp da kiralıyorsak, her halükarda merkeze uzak lüks ev derim. çünkü merkeze yakın eski ev dediğimiz şey, istanbul için konuşacak olursak, merkeze yakın harabedir. banyosu olmayan evler gördü bu gözler. bildiğin tuvalette yıkanmanı bekleyip 1000 lira kira istiyorlar. sikerim öyle evi, başakşehir'de 350 liraya 2+1 fransız balkonlu ev tutarsın lan.

hepiniz her hafta sonu alemlere akıp sürekli gezdiğiniz için merkeze yakın eski evi tercih edersiniz tabii. ama ben zamanımın büyük kısmını evde geçiriyorum. evden çalışıyorum çünkü. dolayısıyla işe gitme gibi bir sorunum da yok. evimin mümkün olduğunca güzel olmasını, banyosunun olmasını, mutfak dolabının olmasını beklemek hakkım. onu geçtim, bekar değilseniz, bunları default olarak beklemeniz gerekir. bekar evinin mutfak dolabı olmasa önemli değil. ama evlenince yemiyor o. hadi diyelim zenginiz, eli yüzü düzgün bir eski ev tutacağız. bu sefer de eski evlerin yapısal sorunları devreye giriyor. 1980'lerin modası iğrenç lambriler, salon salomanje denen korkunç geniş kapılar. yüksek tavan hayvani pencere kombosuyla ısınmayan evler. göte giren doğalgaz faturaları... sürekli sorun çıkaran elektrik tesisatı...

Beylikdüzü


ev yeni olsun lüks olsun, merkezden uzak olsun. yazın pencereyi açıp uyuyabil mesela. hırsızdan korkmasan gürültüden uyuyamazsın merkezde.

satın alıyorsak iş değişebilir. oturmayıp kiraya verilecekse, merkeze yakın eski bir ev alıp hayvani kiraya öğrenciye bekara kaktırırsın. nasılsa oturuyo pis bohemler o evlerde "abi hayat taksimde yeaa" diyerek.

merkeze yakın eski ve küçük evlerde yıllardır yaşayan biri olarak olumlu ve olumsuz yönleriyle ilgili uzuun uzun konuşabilirim ama özetlemek gerekirse, bu dandik evlerin ne derdi biter, ne de misafiri. gece gezmelerinden sonra kolayca ulaşılabilen ev olarak güzel yanı ise, eğer bekarsanız ve gezmeyi seven biriyseniz, bu evler sizin için idealdir.

lakin benim artık canıma tak ettiği ve bu vur patlasın çal oynasın hayata da doyduğum için olsa gerek, ben artık kendimi geniş, sessiz ve lüks bir eve atmak istiyorum. varsın merkeze zırt diye gidemeyeyim, varsın uzak olduğum için kimse gelmesin, ben artık geniş alan istiyorum. evi süpürürken, elektrik süpürgesi yetişemediği için, fişi çıkarıp, yakın bir prize takmak istiyorum. şu an ortadaki tek prizle bütün evi süpürebiliyorum. manita kişisine kafamdan en fazla bir 6 ay verdim, evlenme teklif etti etti, yoksa bırakıcam bu minik evi kendisine, ben taşınıcam ferah, çimenli bir kasabaya.

Esenyurt

tercihimi merkeze uzak lüks evden yana kullandığım karşılaştırmadır. beyoğlu'nda restore edilmiş küçük bir stüdyo dairede senelerce oturduktan sonra şimdi bana göre merkeze kesinlikle uzak olmayan göktürk'te lüks bir daireye taşındım. tıkış pıkış yaşadığım küçük bir stüdyodan sonra yayıla yayıla yaşadığım bir evde,senelerce isteyip de evimden dolayı asla sahiplenemediğim köpeğimle beraberim. fiyat olarak çok da fazla farketmiyor. o küçücük ev için dört haneli bir rakam ödüyordum. şimdi biraz daha fazlasına residence'ta oturuyorum. cihangir'de oturan arkadaşım bana her geldiğinde kararsızlık deryalarına dalıyor. kendisinin banyosu ve mutfağı leş gibi olan, küçücük odalı evine benden daha fazla kira ödemesi gibi bir gerçek var. ama o merkezin cazibesinden vazgeçemiyor, istediği dakika sokağa adım atıp, tanıdıklarıyla karşılaşma,bir mekana gitme alışkanlığını terketmek istemiyor. kısacası sakin bir yaşama geçiş yapmak kendisini korkutuyor.