SİNEMA 19 Aralık 2017
77b OKUNMA     1126 PAYLAŞIM

İzlerken Rahatsız Olma Duygusunu Doruklarda Yaşayacağınız 10 Sinir Bozucu Film

Bazı yönetmenler izleyicinin sinirini bozmayı, onu olur olmadık rahatsız etmeyi çok iyi biliyorlar. İşte öyle yönetmenlerden çıkmış rahatsız edici filmler.

10. natural born killers (1994)

oliver stone'nin işi rahatsızlık vermedir. en azından bir zamanlar öyleydi. ama natural born killers/katil doğanlar biraz farklı bir yerde durur. daha çok muhalif tavrı ile tanıdığımız stone, bu sefer çevremizde ki şiddete özellikle de televizyonlarda ki şiddete muhalif bir tavır koyar. ama film şiddete şiddetle karşılık verdiği için çoğu yerde yasaklanır ve tenkit alır. quentin taratino'nun hikayesi çeşitli kesikler yese de hala rahatsızlık verme konusunda pek de bir tavizi yok.. bu kesikler üstelik filmin daha da ünlenmesine ve iyi hasılat yapmasına yol açar ve mickey ve mallory bir kahraman haline gelir. natural born killers'in kesintisiz (sansürlense bile) şiddeti insanın tahammül sınırlarını zorlamayı başarıyor.

9. chôjin densetsu urotsukidôji (1989) 

rahatsızlık verme konusunda japon hentailerin yeri farklıdır. bu kavramları tam olarak bilmemesem de hentai, japonların cinsel içerikli, fantezili animelere verdikleri ad. sonuç olarak (a.k.a) urotsukidoji tam olarak böyle bir sınıfa girmiyor ama cinselliği ele alış şekli ile hentai mertebesine ulaşmasını ramak kalıyor. sonuçta artık cinsel içeriğin olmadığı anime bulmak çok zor. urotsukidoji, acayip cinselliğin yanında seyirciye olmayacak fanteziler sunuyor. filmde üç dünya mevcut iblisler, insanlar ve yarı hayvanlar.. bir iblis insanların dünyasına giriyor ve büyük iblis efsanesinin gerçekleşmesi bekliyor. eğer bu gerçekleşirse üç dünya birleşecektir. çoğun japon animesinin vazgeçemediği konu olan liseli cinselliği bu filmin en rahatsız edici yerini oluşturuyor. iblislerin bu tecavüzleri ve ardından gelenler insanı hiç rahat bırakmıyor ve bildiğimiz bir japon filminde olduğunuzu hatırlıyorsunuz...

8. funny games (1997) 

michael haneke'nin yaptığı bir tür psikolojik rahatsızlık diyebiliriz.. bazıların haneke'nin filmlerine katlanamayabilir, ama michael haneke'nin her şeyi farklı olduğu gibi, verdiği rahatsızlık da değişiklik gösterir. bu listeye bir çok haneke filmi sokabiliriz ama funny games'in yeri başkadır. burjuva değerlerine saldırmayı fazlaca seven haneke'nin funny games'in de arno ve frank'dan rahatsızlık duymamak elde değil. aslında michael haneke yumurta için kapıyı çalan bu gençlerin yaptığı şiddeti direkt olarak göstermez, sadece işaretini verir. yani şiddeti göstermeyerek bizi germeyi, rahatsız etmeyi başarır. film boyunca sapına kadar bir şiddet ya da uçukluk görmüyoruz ama onun çevrede dolaşması bile bizi rahatsız etmeye yetiyor. belki adam akıllı bir şiddet filan görsek rahatlayacağız ve bu eziyet bitecek...

7. baise-moi (2000) 

fransızlar rahatsızlık konusunda ayrı bir yere sahiplerdir, bunun en güzel göstergesi de 2000 yapımı olan baise-moi/s.k beni'dir. bu filme ilgili ilk rahatsızlık ismi ile başlar, sonuçta oldukça iddayı bir isme sahip.. baise-moi bir porno gibi dursa da filmde ki sevişme sahneleri o kadar sıradan ve iğrenç görünüyor ki size hiç bir zaman porno tadı vermiyor.. iki porno yıldızın başrolunu oynadığı filmde iki kadının bir tecavüz sonrası erkeklerden intikam almasını anlatılır. öldürdüğü erkekler ile önce sevişen, daha sonra ise öldüren kadınlar, erkeklerin anladığı dilden konuşuyorlar. önce onlara sahip olup, sonra ise öldürüyorlar. genelde duyduğumuz hikayenin bir tersini yaşatıyorlar yani.. dijital kamera ile çekilen film, karanlık atmosferi, artık sıradanlaşan sevişme sahneleri ve kanlı ölüm sahneleri ile insana rahatsızlık verme konusunda sınır filan tanımıyor...

6. the cook, the thief, the wife and her lover (1989) 

ingiliz sinemasının nevi şahsına münhasır kişiliği peter greenaway'ın verdiği rahatsızlık kimsenin verdiği rahatsızlığa benzemez, onun ki biraz gariptir. the cook, the thief, the wife and her lover'da michael gambon'un canlandırdığı mafya babası albert spica başı başına rahatsızlık veren bir unsurdur. kaba sapa tavırları, sonunun nasıl olacağı belli olmayan şakaları ve acayip şiddeti ile bana uzak allah'a yakın olsun tipidir. spica'nın genç karısı georgina (helen mirren'ın hakkını teslim etmek gerek....) ise bu tuhaf adamdan sıkılmış ve onun cinsel şiddetinden sıkılarak başka bir adama sığınmıştır. bir restoranda geçen filmin michael nyman tarafından yapılan müzikleride insanı pek rahat bırakmaz. filmin sonu ise insanın sabrını zorlar. aşığın ölüsü bir güzel pişirilmiş ve albert'in önüne servis edilmiştir ve georgine albert'en aşığın cinsel organını yemesini ister.. rahatsız olduğuz ve yazının devamını okumak konusunu tekrar düşündünüz di mi.. ama bu sadece bir başlangıç...

5. irreversible (2002) 

bir yakın zaman rahatsızlığı.. franszı gasper noe kariyerini rahatsızlık sineması üzerine kurmuş bir adam. şu sıralarda üç boyutlu bir porno çekmekle meşgul olan yönetmene ününü kazandıran seul contre tous /herkese karşı tek başına de başı başına rahatsız edici bir film olduğu söylenir. bunu görmediğmiz için şimdilik bizim için irreversible rahatsızlık örneği olarak duruyor karşımızda.. gaspar noe bir kere monica bellucci'nin olduğu bir filmi bu kadar ayrık bir havaya sokmaya başarıyor. çoğu filmi insanın ömrünü yiyen tecavüz sahnesi ile hatırlıyor. bu sabrı zorlayan sahne dışında, bir adamın kafasının parçalanmasını hiç kesintisiz şahit oluyoruz.. film sadece içeriği itibari ile değil, takip etmesi zor olan şekli ile de insana rahatsızlık veriyor.. ters işleyen kurgu, acayip hareketli el kamerası çekimleri bu tiksinçliğin başında geliyor...

4. straw dogs (1971) 

sam peckinpah, sinemada şiddeti baştan yazan adamdır hiç şüphesiz.. şüphesi olanları da straw dogs tavsiye edebilirim. peckinpah, sinemada şiddeti yücelten bir adam mıdır, yoksa şiddeti yeren bir adam mıdır hala cevapı bulunmamış bir sorudur. filmimiz amerikalı bir matematikçi olan david'in (dustin hoffman oynar bu rolu) ingiliz karısı amy'ın ısrarları üzerine bir ingiliz kasabasına yerleşmesi ile başlar. ama kasabada istektikleri huzuru bulamazlar, ve ingiltere onlar için hepten bir kaosa dönüşür. üstelik david'in bildiğimiz ödlek adamın tekidir.. bu durum kasabanın eğlence kaynağı olur. david'in karısı susan ise eski erkek arkadaşın bulunduğu bir grup tarafından tecavüze uğrar ve asıl rahatsızlık bundan sonra başlar. bol aksiyonlu tecavüz sahnesinde amy'ın zevk aldığı gözlerden kaçmaz. üstelik tecavüz eden eski sevgili daha sonra kasabalıdan kaçmak için david'e sığınır ve üçlü arasında müthiş bir çatışma başlar. peckinpah'ın ustalığını konuştuğu film, başta sorduğum sorunun üzerinede insanı düşünmeye itiyor..

3. crash (1996) 

eğer bir yerde rahatsızlıktan söz edeceksek kanada'lı david cronenberg'ın adını anmamak olmaz. cronenberg yakın zamana kadar mutlu seyirci filmleri yapmak gibi bir derti olmayan bir yönetmendi. david cronenberg'in videodrome'sini ya da dead ringers'i da bu listeye yazabiliriz. her yönetmenin tek filmi diyorsak o zaman yönetmenin en iyi film olan crash'ı ele almak gerekir. crash, j.g ballard'ın film kadar rahatsızlık verici aynı adlı romanından uyarlanır. film cannes'da yuhlamalarda uğurlanır ama jüri özel ödülünü de bavuluna koymadanda cannes'dan ayrılmaz... filmde bir birlerinden cinsel soğukluk yaşayan bir çiftin bir trafik kazasını ile hayatının değişimini konu alır. james spader'in canlandırdığı james kaza sonrası yattığı hastanede farklı fantezilerin peşinde koşan bir grup ile tanışır. bu grup trafik kazalarını tekrar canlandırıyor ve arabaların içerisinde sevişerek tatmin oluyorlardır. filmde ünlü bacaktaki yaranın vajina niyetine kullanıldığı sahne hala unutulmaz ve bundan rahatsız olmayacak insanı da bulmak bayağı zordur. ayrıca filmin ülkemizde sansüre tabi tutulduğu ve bazı seks filmi gösteren salonlarda alıcı bulduğu unutmadan hatırlatalım...

2. pink flamingos (1972) 

john waters'in işi gücü insanlara rahatsızlık vermektir. zaten yönetmenin dediği gibi benim için en mutlu an benim filmimi izlerken birinin kusmasıdır. herhalde bu kadar iddalı bir kişiden sıradan bir şey beklenmez. john waters bütün kariyerini rahatsızlık sineması üzerine kurmuş bir adam, çoğu filmide bunun en güzel göstergesi durumunda.. waters'in en ünlü filmi olan 1972 yapımı pink flamingos sinemada rahatsızlığın vardığı son nokta gibidir. belli bir konusu yoktur, zaten düşününce ne kadar "pislik" bir senaryosu olduğu dikkat çeker. filmin başrolünde daha sonları bir külte dönüşecek 130 kiloluk travesti divine vardır. (divine, kendini oynamaktadır..) filmin her karesi pislik üzerine kurulmuştur, zaten filmin kabaca konusu kim daha çok pistir. filmdeki en rahatsızlık verici sahnede divine'nin dumanı üzerinde tüten köpek pisliği midesine indirdiği sahnedir ki, burada divine gerçekten o pisliği yemiştir. iğrenç sevişme sahneleri, dünyanın en ilginç ritim tutmaları bu filmdedir.

1. freaks (1932) 

bundan 78 yıl önce çekilmiş bir film hala rahatsızlık veriyorsa, bazı değerlerimiz hiç değişmemiş demektir.. sinemanın popülerleşmesi biraz da korku sinemasını dayanır. 30'lu yıllardaki en değerli korku filmi yönetmeni de tod browning'dir. 1931'de çektiği ve büyük başarı yakalayan dracula'dan sonra 1932'de freaks'i çeker. freaks aslında bir korku filminden daha çok dram gibi durur. filmin en kilit noktası ise filmdeki oyuncuların gerçekten fiziksel özürlü olmasıdır. nedense bu durum zamanında ve hala insanları rahatsız etmeye yeten bir neden olur. film ilk bittiğinde yapımcı şirket mgm tarafında kırpılarak 64 dakikaya indirilir ama bu durumu bile çoğu ülke için rahatsız edici bulunur. rahatsızlık dışında filmin özürlüleri sömürdüğünden dem vururur. aslında browning işi hiç sömürme boyutuna taşımaz, sadece "onların" dünyasına girmeye çalışır ama seyirci bunu kabullenmekte hep umursamaz olur.. şüphesiz, güzel bir kadının soyunması onlar için sömürülme nedeni değildir.. ama bu dalga geçme olarak algılanır.. freaks sahip oldumuz değerleri rahatsız eder ve hala da ediyor...