MÜZİK 3 Ağustos 2021
42,1b OKUNMA     204 PAYLAŞIM

James Hetfield'ın Nasıl Olup da İntihar Etmediğini Merak Ettiren Psikolojik Geçmişi

Metallica'nın front man'i Hetfield'ın çocukluk ve gençlik dönemi, "nasıl olup da bunlara intihar etmeyip dayanabilmiş" dedirtecek kadar problemli geçmiş.


20 yaşındaki eğitimsiz bir çocuğun creeping death'i yazması normal değildir

bu yaşına kadar intihar etmemesine şaşırdığım ender kişilerdendir james. evet bunu okumak çoğunuzun hoşuna gitmedi ama psikolojik ve felsefi bir çıkarımla bunu kanıtlamaya çalışacağım...

lisansta, psikoloji yüksek lisanstayken, psikanalitik edebiyat bilimi derslerinde kendi çapımda birçok vakayla uğraştım. hem gerçek karakterler hem de roman karakterlerini çözmeye çalıştım. hakkında onlarca sayfa yazı yazabilirim. savunma mekanizmalarını, arketiplerini kendi çapımda çözdüğümü düşünüyorum.

babasızlığın, çocukluğundan gelen otorite eksikliğinin yarattığı korkunun şarkılarına yansımasından. batıl inançlı ve genç yaşta kaybettiği annesinin yarattığı dogmaların ve koruma içgüdüsünün ruhundaki izlerine kadar... hisleri ve öfkesi çok yoğun inanılmaz duygusal biri bir açıdan till lindemann'a benzetiyorum ama onun karakteri ve savunma mekanizmaları daha farklı. yaşadığı travmaları çok derinden hissediyor peşini bırakmıyor ve tam olarak dışarı vuramıyor da kendisiyle yüzleşirken rahatsız edici boyutta dürüst! james'in içinde annesini öldüren inancı yok etmek isteyen bir katil var, babasının izini arayan bir çocuk... ve onu bulursa ne yapacağını bilmiyor. kendisini annesi gibi koruyacak birini bir daha bulamayacağının farkında ama hala bazen kucağında uyumak istiyor.

yukarıdaki her cümlemi açıklayan şarkıları var. nietzche'nin söylediği gibi: ya olduğu gibi yüzleşeceksin gerçeklerinle, seni öldürmeyen şey güçlendirecek ya da susmaya, yokmuş gibi davranma devam edeceksin ve konuşulmayan tüm gerçeklerin insanı zehirlediği gibi içten içe, yavaş yavaş öldürecek seni... james ilkini yapmayı seçti ve şu tarihi cümleyi kurdu: "hayattaki en büyük dürüstlük bir insana tüm yüzlerini göstermekten korkmamaktır."

grinin 50 tonu yoktu kimse için yoktur, binlerce tonu vardır ve her tonuyla yüzleşebilmek hatta bunu dürüstçe birine anlatabilecek olgunluğa erişmek herkesin harcı değil işte... maslow'un kendini gerçekleştirmek ya da nietzche'nin ubermensh üstün insan dediği şey aslında bu. ve bu bir lanetse kimse kusura bakmasın ama james bunu neredeyse ilahi bir şekilde müziğine aktarabilmiş ve ortaya bu çıkmış ...

doğuştan depresif bir adam james; müzik yapamasaydı, yaşadığı sıkıntıların dışavurumunu yapamasaydı çoktan intihar ederdi belki de. hala yaşamaktan çok zevk aldığını da sanmıyorum, örneğin son 10 yıldır konserlerinde sık sık are you alive? diye bağırması normal değil!


neden olabilir peki?

doğuşan gelen bir güven sorunu var, mesela terk edilmekten çok korkuyor ama empati duygusunu da geliştirmiş biri olarak ailesini terk etmek istemiyor. alkol problemi yüzünden eşi evden kovunca ailesiyle alkol tercihi arasında kaldığını anlattığı röportajı var. (buradaki tavrını, ailesini kaybetmek istemeyişini aslında arkaik metinlerdeki babayı aşma dürtüsüne benzetebilirsiniz oedipus kompleksi değil dikkat edin babası gibi ailesini terk etmek istemiyor.) en yakınlarını kaybetmiş bu adam: önce babası evi terk ederek, sonra annesi 17 yaşındayken kanserden ölerek terk etmiş james'i. cliff'in ölümünün yarattığı trajediyi 33 yıl geçmesine rağmen atamamış.

mesela some kind of monster belgeselini izleyenler hatırlar jason filmin bir yerinde gruba geri dönme imasında bulunur, bir şekilde haber gönderir gruba ve bu haber james'in ilginç bir şekilde hoşuna gider, jason'ın tekrar geri gelmesini ister. belgeselin sonlarına doğruydu bu sahnede lars: "he left the fucking band" diye küfrederek istemiyor jason'u...

hetfield'ın 20'li yaşlarında fotoğraflarına bakın: ya sinirli ciddi bir ifadeyle yüzünü asar ya da kafası güzel bir çocuk gibi gülümser aptal pozlar verir. savunma mekanizması çocukluğundan beri kaybettiği otoriteyi ve korkuları bir şekilde bastırması gerektiğini söyler insana, bu mekanizmalar olmasa deliririz. james müzik yaparak bu dışavurumu yaratırken sert redneck görünümüyle gölge arketipini kullanıyor alkol bağımlılığıyla id'sini baskılamaya çalışıyordu.

ID: Alt benlik. Psikanalizde ID, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir.


olgunlaşması ve kendisiyle yüzleşmesi 30'lu yaşlarında oldu james'in

load ve reload albümlerindeki bazı şarkılar bleeding me ve the outlaw torn, aslında intihar edemeyen bir adamın bilinçaltındaki ağırlığın altında ezilişini, hayatta kalmaya çalışırken çektiği acıları anlatır. banka hesabında 200 milyon dolar olması hiçbir şeyi değiştirmiyor kusura bakmayın, parayla çocukluk anılarını değiştiremezsiniz. çocukken tacize uğramış chester ya da annesinin soyadını kullanan chris cornell gibi... o yüzden çocuklarınızı mutlaka sevgiyle büyütün, hayatta hiçbir başarınız olmasa bile bir çocuğunuz varsa bunu yapın.

james bir açıdan franceska ve çocuklarıyla birlikte hayata tutundu. 2009'da rock'n roll hall of fame konuşmasında eşine hayatımı defalarca kez kurtardığın ve çocuklarına bana sevgiyi tekrar öğrettiğiniz için diyerek teşekkür etti.

40'lı yaşlarında yeniden doğdu james, alkolü bıraktı. haliyle bilinçaltından atamadığı korkularına ve hayatının merkezine aldığı ve kaybetmekten korktuğu ailesine karşı sorumlulukları vardı bir savunma mekanizması yaratmalıydı bu da bir parça tanrı inancıyla oldu. ailesine olan sevgisiyle oldu. çoğu insan, dövmelerini en genç kanın damarda en hızlı aktığı zamanlarda yaptırırken james rehabilitasyondan döndüğü ve kendisiyle yüzleşip hayatta kaldığı en olgun zamanlarında yaptırdı. spiritüel bir dışavuruma ihtiyacı vardı. güzel de oldu.


neredeyse hiçbir solonun olmadığı st. anger albümü james'i ölümün, grubuysa dağılmanın eşiğine getiren hastalığın dışavurumuydu! bir kusmuktu st. anger... dışarı atılması gereken ruhani bir öfkeydi. şarkı sözlerini tekrar kendisiyle yüzleşmek isteyen ve öfkesi tarafından kontrol edilmek istenmeyen bir adamın çığlığıdır bu şarkı. sonrasında çıkardıkları death magnetic ve hardwired self destruct albümleri bir kontrol ve olgunluk albümleriydi. belki güzel bir tanım olmadı ama en progresif ve aynı zamanda olgun bir dışavurum da içeren kendisiyle tüm suretlerde yüzleşmiş olgunlaşmış yaşlanmış adamların albümleriydi. hala metallica'nın en progresif şarkılarının bu albümlerde olduğunu düşünüyorum. all nightmare long, spit out the bone ve moth into flame gibi.

james'in özellikle son 5 yılda neler yaşadığını bilmiyorum

çocuklarının doğum gününde yanlarında olamayışından nasıl pişman olduğunu anlatıyordu. ve bu turnelerin çok rahat geçtiğini de düşünmüyorum metallica bir şirket. james gibi, grupta yüzlerce insan çalışıyor. her konserde binlerce insanla tanışırken en sevdiğin en özlediğin insanların yanında olmaması. çocuklarının ergenliğe girmesi, en özel anlarında yanında olmamak hatalarında nasihat verememek james'i yaralamış olabilir. 80 bin seyircinin karşısında spot ışıkları altında fade to black'i söylemek oğlu castor'ın ya da kızı cali'nin derdini paylaşmaktan daha önemli değildir bence.

belki de olmaktan korktuğu bir ebeveyn haline geldiğini düşündü belki de bambaşka bir şey var bilmiyorum. ama emin olduğum şey james kendisiyle dürüstçe yüzleşmekten korkmuyor ve her şeye rağmen güçlü bir karakter. kaybedeceği çok şey var, bir gün müziği bıraksa da ailesini hayatını bırakacağını sanmıyorum.

umarım bir gün karşılaşırız james. umarım burayı okuyan herkes yaşadığı zorlukların üstesinden gelmenin bir yolunu bulur.