KÜLTÜR 24 Ekim 2018
152b OKUNMA     1340 PAYLAŞIM

Japonya'da Çocuklar Okula Neden Tek Başlarına Gidiyorlar?

Japonya'da anaokulunda çalışmış bir Ekşi Sözlük yazarı, japon çocuklardaki bireycilik anlayışıyla ilgili güzel bir yazı yazmış.
iStock

japonya'da bir anaokulunda ve okul öncesi bölümü olan bir ingilizce okulunda yarı zamanlı çalışmış biri olarak bu konuya ilişkin konuşabilirim sanıyorum ki. japonya'nın çok güvenli olması ayrı mesele ama, bir de bunun bireyselleşme ve özerklik kısmı var.

öncelikle, japonların bireycilik ve özerklik düzeylerinin türklerinkinden yüksek olduğunu söyleyerek başlayayım. bu benim gözlemlerime dayandırarak söylediğim bir durum değil. hem japonya hem de türkiye, hofstede'nin kültürel boyutlarında toplulukçu bir kültür olarak tanımlanacak toplulukçuluk düzeyine sahip olsalar da japonların bireysellikleri türklerinkinden daha yüksek. benzer biçimde özerklik düzeyleri de yani kendi başlarına karar alıp iş sürdürme becerileri de daha yüksek. konuyu çok karmaşıklaştırmadan, kendi gözlem ve deneyimlerimi de katarak açıklamaya çalışayım.


okulda çalışmaya başladığım ilk gün, çocuklara nasıl sorumluluk verildiğini görüp hayrete düşmüştüm. okulda ilgilendiğim yaş grubu genellikle 2-5 arasındaydı. çocukları sabah 10'da ebeveynleri bırakıyorlardı. çocukları ben karşılıyordum çoğunlukla. daha ilk günden çocuklara müdahale etmemem, her şeyi kendilerinin yapmasına izin vermem konusunda uyarıldım. söz gelimi, ayakkabılarını kendileri çıkarıp ayakkabılığa koyuyorlardı ve benim yaptığım onları beklemekti. yapamazlarsa biraz yardımcı oluyordum tabii ama, biraz uğraştıktan sonra hepsi yapabiliyordu. çocuklar ya ufak bir sırt çantası içinde ya da kola asılan herhangi çanta, su matarası, havlusu, önlüğü, dış fırçası ve macunu, yedek giysilerini getiriyor ve dolaplara yerleştiriyorlardı. ilk gün tanıştığım 2 yaşındaki souta, kendinden büyük çantasını taşımaya çalışırken ben elinden almaya çalıştığımda öğretmen beni hemen uyarmış ve "hayır, kendisi yapabilir. yardım etme. öğrenmesi gerek." demişti. sonra souta'nın o kocaman çantayla badi badi koşup tüm eşyalarını dolaba yerleştirişini, havlusunu lavaboya asışını, matarasını ve önlüğünü de mutfağa bırakışını hayretler içinde izledim. öğlen yemek zamanı ise hayretim daha da büyüdü. çocuklar sırayla lavaboya geçip sırayla ellerini yıkıyorlardı. tabii çok küçük olanlara yardımcı oluyordum. ellerine bir miktar sıvı sabun döküyor ve nasıl yıkamaları gerektiğini gösteriyordum. kıyamam, bazıları o kadar ufaktı ki onlar için lavabonun önüne yerleştirilmiş basamağa çıktıklarında bile kolları yetişmiyordu. 


e burada tüm afacanlar sessiz sakin duruyor sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. bağırış çağırış, itiş kakış illaki oluyordu ama, hemen hepsi öğrenmişti neyi nasıl yapmaları gerektiğini. ben başlarına bir şey gelmemesi ve gerektiğinde yardımcı olabilmek için başlarındaydım. sonra tüm çocuklar tekrar dolaplara uğrayıp mutfaktaki yerlerini aldıklarında hayretim daha da büyüdü. hepsi mama önlüklerini kendileri giydiler ve önlerine konan yemekleri tek başlarına, kullanabilenler hashi ile, kullanamayanlar da kaşıkla yemeye koyuldular. önlerine yiyebilecekleri kadar yemek koyulmuştu. yemeyip oynayanlara yedirmek için uğraşıyorduk ama, "doydum" diyen çocuklar da bitirmeye zorlanmıyordu. yemek bitince hepsi önlüklerini katlayıp poşete koyup çantalarına yerleştirmeye koştular. dış fırçalarıyla macunlarını kapıp lavaboya geçtiler. yapabilenler kendi dişlerini fırçalıyorlar, henüz fındık kadar olanlara da ben yardımcı oluyorum. tabii bu arada oraya buraya macun sıkma, hoplayıp zıplama, bağırış çağırış da oluyordu bolca. araları atlıyorum. akşam üzerinene doğru ebeveynler çocuklarını almaya geldiklerinde çocuk önce mutfağa gidip matarasını, sonra lavaboya gidip havlusunu alıyor, çantasına yerleştirip çantasını kendi taşıyarak kapıya koşturuyordu. onu almaya gelmiş annesi ya da babası hemen çömeliyor ve "günün nasıl geçti bugün?" diye çocuğa soruyor, anne ya da baba, çocuğu dinlerken çocuk raftan ayakkabılarını alıyor ve kendisi giyiyordu. sonra da gidiyorlardı.

bu çocuklar her şeyi kendi başlarına yapabilen, kendilerine yetebilen yetişkinlere böyle dönüşüyorlar. yetişkin. ne güzel bir sözcük üretmişiz değil mi? ama hakkını veremiyoruz. biz kendine yetebilen yetişkinler yetiştiremiyoruz türkiye'de.

Türkiye'de Yaşayan Japonların Gözünden: Türkler Nasıl İnsanlar?