HİKAYE 10 Nisan 2018
78,5b OKUNMA     813 PAYLAŞIM

Kıbrıs Harekatı'nın Ertesinde Türkiye'yle İsveç'i Diplomatik Krizin Eşiğine Getiren Çiftçi Olayı

Kıbrıs Barış Harekatı'nın ertesinde KKTC ile Rum Kesimi arasında Birleşmiş Milletler tarafından bir "Yeşil Hat" oluşturulmuş. İki tarafın birbiriyle olan fiziksel temasını kesmek için oluşturulan bu tampon bölgede çok ilginç bir olay yaşanmış. Sözlük yazarı "anglachelm" anlatıyor.

1974 yılındaki bir olayda kıbrıs barış harekatı'nın hemen ertesinde yeşil hat oluşturulmuş ve birleşmiş milletler'in mavi miğferli takkeli uluslararası askerleri türk ve rum tarafının arasında bir tampon bölge oluşturarak iki tarafın birbiriyle fiziksel temasını kesmiş. portekizli, isveçli, finli, irlandalı kanadalı askerler belirli bir rotasyonda yeşil hat üzerinde silahlı devriyeler atarak görevlerini yapıyorlar. aylardan sanırım ağustos sonu ya da eylül başları.

yeşil hattın rum tarafında hayat normale dönmeye çalışıyor. harekat yeni bitmiş. hasat mevsimi gelmiş. bir rum çiftçi biçerdöveriyle tarlasını biçip yeşil hatta dayandığında etrafa bakıyor. tarlasını gitmiş martta ekmiş. temmuzda hiç beklenmedik bir şekilde barış harekatı olmuş kıyamet kopmuş. eylülde adamın tarlasının ortasından dikenli teller geçmiş, tarlanın yarısı diğer tarafta kalmış arada da birleşmiş milletler askerleri silahlı araçlı devriyeler atıyorlar. ama o taraftaki ekinler de çıkmış. rum çiftçi ne yapsam diye düşünürken birleşmiş milletler askerlerine el kol yapıyor. onlar da durup bakıyorlar. isveçli askerler bunlar. bir m113 zırhlı personel taşıyıcı ve yanında yürüyen bir isveçli binbaşı var. çiftçi yapabildiği kadarıyla hattın diğer tarafında geçip tarlasını biçip dönmek istediğini söylüyor. askeri olarak bir sakıncalı durum olmasa da politik olarak var. ancak sarışın ve bıyıklı isveçli binbaşı adamı bir süzüp haydi geç diyor. koskoca yeşil hattın dikenli tellerini personel taşıyıcıyla bir ezip çiftçiyi türk tarafına alıveriyorlar.

sabah 9'da türk tarafında tepedeki gözetleme kulesinde jandarma üsteğmen esneyip gerinip dürbünle yeşil hatta bir bakayım diye pervaza çıktığında 400 metrede araçlı falan bir hareket algılıyor. dürbünle bir baktığında aman allah, hat yıkılmış, personel taşıyıcılar falan türk tarafına geçmiş, bizim taraftaki ekinlere de biçerdöver sokmuşlar buğday çalıyorlar.

üsteğmen lan vay şerefsizler diye kuleden koşarak inip aşağıda park etmiş boyası atmış kırmızı mobilet motoruna atlıyor ve yanında sadece tabancası olduğu halde tam gaz bu tiplere doğru yardırıyor. ne bir telsizle yardım istemek, ne bir rapor, ne destek... ne bir durup düşünmek... hak getire.

olay yerine vardığında az uzakta motoru yere atıp kararlı adımlarla m113 zırhlı personel taşıyıcıya doğru yürüyor. yürürken de elini kolunu sallayarak bağırıyor. yarı türkçe yarı harbiye fransızcasıyla zone interdite, yasak bölge burası çıkın diye bağırıyor. kendisine gelen üniformalı, silahlı ve heyecanlı bir genç türk subayını gören isveçliler de heyecanlanmaya başlıyor. isveçli binbaşı personel taşıyıcının tepesindeki 12.7mm uçaksavardaki ere subayı göstererek parmağıyla bir ima yapıyor. türk subay da bunu "bir yamuk yaparsa ateş et" olarak algılıyor. kıyamet de orada kopuyor.

bunu görünce eli hemen kılıfına gidiyor ve 14'lü browning hp tabancasını çekiyor. silahın horozunu da kaldırıyor ve isveçli binbaşıya doğrultuyor. personel taşıyıcının tepesindeki askerler de bunu görüp heyecanla şak şuk silahlarını kurup türk üsteğmene nişan alıyorlar. üsteğmen bu sırada bağırmayı ve nişan almayan sol eliyle "hadi gidin" demeyi hiç kesmiyor. ama durumunun da çok sakat olduğunun farkına varıyor. silahı çekmiş, horozu bile kaldırmış. harbiye öğretisine göre o silahı şimdi yerine koyamaz. yoksa subaylığı bir daha kim niye kaale alsın. ateş ederse de yandı gülüm keten helva, kendisini uçaksavarla dağıtmaları bir yana bir de birleşmiş personelini öldüren türk askerleri imajı da ülkeye de ihanet gibi bir şey. "keşke silahı çekmeyeydim" diye içinden geçiriyor ama olan olmuş bir kere.

isveçli binbaşı fransızca bilmiyor. o da diğerine ingilizce laf anlatmaya çalışıyor. türk üsteğmen de onu anlamıyor. yani iki subay arasında hiçbir geçerli iletişim metodu yok. ama silahlar dolu. birbirlerine çevrilmiş durumda. türk üsteğmen ya herru ya merru diyerek silahı yere çevirip bir el ateş ediyor. herkes bir irkildiğinde iki parmağını gösterip, binbaşıyı işaret edip kendi alnına dokunuyor. sabah kahvaltıda yürek falan artık ne yediyse tüm namlular kendisine dönükken alenen ikinciyi kafana sıkacağım diyor. onlar da bunu çok ciddiye alıyorlar.

böyle iki dakika bir standoffta geçince üsteğmen bir an geriye dönüp durum değerlendirmesi yapıyor ve gözetleme kulesinden yahya başçavuşun bölük karargahındaki bütün erleri avcı koluna alıp silahlarıyla birlikte kendisine intikal etmekte olduğunu görüyor. silah sesini duymuşlar. isveçliler kendilerine gelen 20 - 25 türk komandoyu görünce ellerini tetiklerden çekip sakin olun demeye başlıyorlar. türk üsteğmen de ateş ettiği için silahı kılıfına geri sokuyor. komandolar yanlarında bitince biçerdöveri de rum çiftçiyi de isveçli askerleri de ittirerek yeşil hatta geri gönderiyorlar. dikenli teli de akşam tekrar yerine dikiyorlar.

olay bir üst merciye aksediyor ve türk komando taburu barış gücü alayıyla temasa geçip onların nezdinde bir sıkıntı var mı soruyorlar. zaten orada olan isveçli sarışın binbaşı kafasını sallayıp diyor ki "hayır",

"silah kılıftan çıktı mı ateş edilir. subay terbiyesine uygun davrandı, üsteğmene selamlarımı iletin"

meğerse bu "silah kılıftan çıktı mı ateş edilir" düsturu bir tek bizde böyle değilmiş.

Bu içerik de ilginizi çekebilir