PSİKOLOJİ 12 Ekim 2023
21,2b OKUNMA     288 PAYLAŞIM

Kimsenin Pek İtiraf Etmediği Gerçek: Arzulamanın, Elde Etmekten Daha Çok Haz Vermesi

Sizler ne diyorsunuz bu önermeye?

arzulamak kavramı tüm mefhumların dışında çok başka, çok ilginç, çok özel bir histir. çoğumuzun hayatı boyunca elde ettiği partnerler aşırı arzuladığımız kişiler değildir. yüksek dozda arzuladığımız bireylerin ve nesnelerin çoğunluğunu ise elde edemeyiz. arzuladığımız kimselerle birlikte olduğumuzda artık o eski heyecan, o eski uyarılma, o eski şehvet, o eski tutkuyu ve en önemlisi de o eski hazzı yaşamayız. insanın doğası gereği elde etme arzusu her zaman çok değerlidir. elde ettikten sonra arzulama hissi yavaş yavaş azalmaya hatta yok olmaya başlar. bu bir nesneyi elde ettiğimizde de bir partneri elde ettiğimizde de benzer şekildedir. burada üstad oscar wilde’ın de dediği gibi, “bu dünyada yalnız iki facia vardır: biri insanın istediğini elde edememesi, öteki de etmesidir.” durumu vardır. elde etmek için çoğu şeyi feda edeceğimiz bireyleri veya objeleri elde ettikten sonra zihnimizde artık onun eski değeri yitirilmeye başlar ve ruhumuz bu elde edişin hazzıyla bizi boşluğa bırakmaya başlayacaktır.

arzularımız sandığımızdan çok daha güçlü, çok daha yoğundur

şöyle ki, bazı kişilere karşı öyle tutku, öyle güçlü arzu, öyle büyük çekim duyarız ki bazen bu his benliğimizi ele geçirir ve bize normalde asla yapmam dediğimiz şeyleri bile kolayca yaptırabilir. bu konuda françois de curel’in şu vecizesi isabet olmuştur. “arzudan daha kudretli, daha amansız mıknatıs olamaz.”

arzular öyle güçlü duygulardır ki içinde yaşadığımız hayattan gayet memnun ve mutlu olsak da bu mutluluk bize asla tam anlamıyla yetmez. sık sık arzularımızın peşinden gitme güdüsü oluşur ruhumuzda. arzuladığımızı elde etmekten çok arzulama hissinin kendisinden haz duyuyoruzdur. bu da bizde doyumsuz bir arzulama güdüsü oluşturur. üstad johann wolfgang von goethe bu durumu şöyle değerlendirmiş, “en yüksek saadete erenler bile, başka arzular peşinde deli gibi koşarlar.”

arzu konusunda çok önemli bulduğum bir nokta var. yaradılışımız gereği çoğumuzun arzularının sınırı yoktur, ancak gerçekleştireceğimiz arzular yaşamımız boyunca hep sınırlı olacaktır. isterseniz dünyanın en ünlü, en zengin, en başarılı, en yetenekli kişisi olun, hiçbir zaman istediğiniz her şeyi veya herkesi elde edemeyeceksiniz. bence bu durum da arzulamanın her zaman elde etmekten daha heyecan ve haz verici olduğunun bir kanıtıdır. kendi adıma arzularımın hiçbir zaman sınırı olmadı, tıpkı fentezilerimin sınırı olmadığı gibi. ancak arzularımızın esiri olmamak da gerekiyor. çünkü bunun sonu bizi uçuruma sürükleyebilir. bu konuda da şu alıntıyı paylaşmak istiyorum. sözün sahibi sanırım ünlü rönesans aydını niccolò machiavelli idi. “isteklerine kesin bir sınır koymamak, bütün insanların ortak hatasıdır.” yine arzularımızın esiri olduğumuz zamanlar için şu realistik aforizmayı da eski yunan filozofu diogenes söylemiştir. “felaketlerin esas kaynağı, ölçüsüz arzularımızdır.” bazen aşırı arzularımız bizim için bir yaşam tehdidi hâline dönüşebilir. bu tehditi tamamen kontrol edemesek de yaşamımıza zarar vermesinin de önüne geçmek bizim elimizdedir. stoacı yunan filozofu epiktetos arzularımızın bizde oluşturduğu tehdidi yüzyıllar önce şöyle dile getirmiş. “arzularını ve korkularını ortadan kaldır. artık senin için hiçbir zalim kalmaz.”


şimdi kendimden örnekler vereceğim

benim ünlüler camiasından ayrı, internet ortamında ayrı, sosyal çevremden ayrı olarak arzuladığım pek çok kadın var. onların aralarında ünlüleri elde etmem şu an için pek mümkün görünmüyor (hatta hiç mümkün görünmüyor). internetten tanıdığım ancak farklı ülkelerde yaşayanları elde etmek de içinde bulunduğumuz koşullarda zor görünüyor. geriye sosyal çevremde arzuladığım bireyler kalıyor. içlerinde ulaşılması en kolay onlar gibi görünse de bu da zor bir olasılık. çünkü burada da karşılıklı arzu-istek-rıza devreye giriyor. benim arzuladığım kişi de beni arzulayacak mı? buradaki en büyük soru işareti de bu. burdaki hassas noktaya da değinmek istiyorum; atıyorum ben monica bellucci’yi elde ettim, artık o noktadan sonra monicacığım benim o bir ömür boyunca arzuladığım çok değerli monica olmaktan çıkacak. gitgide alelade bir kadına dönüşecek. burada elde etmeyi bir hayâli yıkım gibi de düşünebiliriz. bu duruma yine büyük yazar goethe’nin şu alıntısını örnek verebiliriz: “yüksek arzular, gerçekleşmemiş olsa da gerçekleşmiş alçak arzulardan daha fazla değerlidir.” bazen çevremde aşırı arzuladığım birkaç kadını elde etmek imkânımın olduğunu anladığım hâlde dahi eyleme geçmiyorum. çünkü ben o kadının cismine değil arzulamanın kendisine tutkunum. mesela biri istanbul’da ve biri de çok uzak olmayan bir ada ülkesinde yaşayan ve iletişimim olan iki kadını inanılmaz arzuladım ve arzulamaya da devam ediyorum. ancak onlarla birlikte olmak için eyleme geçmedim. belki hâlen eyleme geçmememin sebebi arzu etmenin benim adıma her zaman elde etmekten daha heyecan verici oluşudur. fakat bu demek değil ki arzuladığım kişiyi elde edersem zevk almam. kuşkusuz müthiş haz duyarım. ancak bu zevk arzulamanın kendisi gibi sonsuz değil, anlık olacaktır.

amma uzattın ya, özet geç diyenler için son sözü arzularımızla neredeyse tamamen tezat olan mantık biliminin kurucusu büyük antik yunan filozofu aristoteles söylüyor:

"arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez; birçok insanın hayatı, arzularını doyurma yollarını aramakla geçer."

Karşıt bir görüş de ekleyelim

arzu etmenin elde etmekten daha çok zevk vermesi, gördüğüm en acı kendini avutuş ve yanlış tespit. burada uzun uzun yazarak kendilerini avutmaya çalışanlar için gerçekten üzülüyorum.(eleştiri-hakaret olarak demiyorum, gerçekten saf, %100 bir üzülme hissediyorum)

arzu zevk filan vermez. rahatsızlık verir. elde edemediğin için rahatsız hissedersin. zevk filan değildir bu. hissettirdiği şey oturduğun rahatsız tahta sandalyenin kıç kemiğine batması gibi. elin ayağın durmaz ya bir an önce kalkıp gitmek istersin, aynı onun gibi işte. ortaokulda casio saatten saniye sayardık ders bitsin diye. arzu etmek budur.

elde ettiğinde tatmin eder. o zaman inanılmaz rahat bir koltuğa geçmiş, rahatsız sandalyeden kalkıp mis gibi yatağa uzanmış gibi, saniyelerin bitmediği ortaokul dersinden çıkıp eve gitmiş gibi olursun. hayvan gibi dopamin vurur yani. ayak parmak uçlarından saç tellerine kadar.

eğer elde ediş kısmı birden olmaz da bir sürece dönerse, o zaman işte, sizin dediğiniz gibi zevk filan vermez. çünkü o yola çıktığınız arzuyu yolda bıkıp usanarak kaybettiniz. (bkz: pirus zaferi) gibi. keşke elde etmeseydim, ömrüm çürüdü, kaç yıl geçti, neler çektim vs vs. bu yüzden yıllarca uğraşıp yaşlanınca parayı bulanlar gider ayak çaresizlikten ve üzüntüden kahrolurlar. ya da tepkisizdirler. bir ömür harcandığı için korkudan parayı da harcayamaz. daha da tutucu olur. bir kızın peşinden yıllarca koşup yaka silkmiş erkekler elde ettikleri zaman "bu muymuş" diye düşünüp halk diliyle "vurup" geçerler.

oysaki istediğin şeyi ilk gün elde edersen sen gör o zaman zevki. sarhoş olursun dopaminden. anında bağımlısı olursun. bu yüzden kumarda ilk girdiğin anda kazandırırlar. anında kapılırsın. sonra zamanla paranı alırlar. büyük bir zararla çıkarsın. o ilk hissi aradığından. şirketler kampanyalarda hep kendilerine yeni gelenlere çok büyük kazançlar verir. sonra silkelemeye başlar.

elde etmenin zevkinin üzerine başka bir zevk yoktur. arzu etmek ise sürekli kaşınmak gibi, uyuz bir durum. elde edemeyen, kendini avutmak için elde etişe bok atabilir, arzuyu zevk zannedebilir. çünkü zevk görmemiştir.