Koronadan Sonra Tası Tarağı Toplayıp Hamburg'a Koşmanızı Sağlayacak Bir Tanıtım Yazısı
önsöz ve peşin özet: bu yazıda size avrupa'nın gizli bahçesi, iki gözümün çiçeği, güzel memleketim hamburg'dan bahsedeceğim biraz. (işbu yazının taslak süreci yaklaşık iki yıldır. baktım ki kimse bu şehri sosyal medyada adam gibi anlatamamış. iki günlüğüne gelip tespit kasanlara meze olmuş. ben ele alayım o zaman dedim. listeyi oluşturmak, hepsi için bizzat fotoğraf çekip koymak vs derken, uzadı biraz. yarısı bile bitmedi aslında ama bu kadar da kafi.)
şimdi de konuya gireyim. ehm ehm...
efendim, hamburg'u reklama ihtiyacı olmayan, kaliteli bir marka gibi düşünebilirsiniz. citroen'in reklamları boy boy görülebilir televizyonlarda mesela; ama bentley'inki sayılıdır, çünkü gerek yok. bilen biliyor bizi diyorlar. kalitenin, reklama ihtiyacı yoktur. memnunum da açıkçası bu durumdan. herkes bilmesin, hep böyle turist kalabalığı olmadan yaşayalım.
- gelin, microsoft'un o meşhur arkaplan ovasına benzeyen güzellikteki stadtpark'ta başka gençlerle birlikte uzanalım, muhabbet edelim, dans edelim, insanlarla tanışalım.
- gelin, amsterdam'ın gece hayatından aşağı kalır bir yanı olmadığını st. pauli'de beraber görelim. avrupa'nın en renkli gece hayatı amsterdam ve hamburg'dadır. amsterdam'ı, reklam yaptığı için herkes bilir sadece. amsterdam'a giden şekilci, hamburg'a gelen keyifçidir.
- gelin, venedik'in artık yol geçen hani olmuş kanallarında gondolla gezmektense, hamburg'un şehrin göbeğinde bile doğayla iç içe ağaçların tünel yaparak kapattığı amazonvari "doğal" şu kanallarında kuğular eşliğinde küreklerimize sarılıp kano yaparak mest olalım.
- gelin, 1000'den fazla bira çeşidi olan ülkede bira tadımı yaptıran bir mahzene gidelim. mesela taze mevsim meyveli bira deneyelim, kraft içelim, dunkel, weiß, pils... hepsini tadalım.
- gelin, "çileğini kendin topla" etkinliğine gidelim. devasa tarlalara girip, karnımız ağrıyana kadar çilek yedikten sonra sadece doldurduğumuz sepet kadar çileğin bedelini ödeyip çıkalım. üstelik bunun bir çakallık değil, tatlı bir satış stratejisi olduğunu görelim.
- gelin, ara ara gittiğim bahçe evine uğrayalım. uzanıp çiçekler içinde sohbet edelim. sincaplar elimizden fındık yeşin, ödün ateşi yakıp çay demleyelim. mangal yapalım, kuşlarla beraber türkü söyleyelim.
- gelin, yüz yıllık tarihi denizaltı tünelimiz elbe'den karşıya geçip yüzeye çıkarak hamburg'u izleye izleye buz gibi biralarımızı tokuşturalım.
- gelin, hangisine gireceğinizi şaşıracağınız kadar çok müze için "ooo piti piti" yaparak seçip gezelim.
- gelin, yapımı yıllar süren, iki ay önce açılan ve tam 800 milyon euro'ya mal olup şu an dünyanın en modern ve en kaliteli kültür/sanat merkezi elbphilharmonie'ye girelim. tarihler uyarsa konser dinleyelim yahut terasına çıkıp şehri kırmızıya boyayan güneşin batısını izlerken şarabımızı içelim.
- gelin, avrupa'nın en renkli müzik festivali olan schlagermove'a katılalım.
- gelin, gördüğünüz görebileceğiniz en kozmopolit şehirlerden biri olan hamburg'da, istediğimiz mutfağın yemeğini yiyelim. her milletten insan olduğu için, moğol restaurantını da bulmak mümkün, portekiz'i de. sri lanka bile. hatta yeni şeylere açıksanız kanguru, zebra, zürafa, timsah, köpek balığı ve diğer ekstrem şeyleri de denemeye gidebiliriz.
- gelin, yunan tavernası'na gidelim. bize de yakın kültür zaten. gelsin uzo'lar, gitsin balıklar. gelsin mezeler, gitsin muhabbetler. sabaha kadar demlenelim.
- gelin, evin 3-4 dk mesafe arkasındaki cennetten kopmuş gol bölgesine gidip ördeklerle konuşalım. millet delirmiş bunlar desin.
- gelin, hamburg'un, en yeşil 5 avrupa şehrinden biri olduğunu, buradaki köprülerin, amsterdam ve venedik'teki köprü toplamından daha fazla olduğunu üzerlerinden gece gece keşfedelim.
- gelin, merkez istasyonunda yıllardır hiçbir zaman susmayan ve her köşeye yerleştirilmiş hoparlörler ile dinletilen klasik müziği beraber tadalım.
- gelin, almanya'nın sanayisi en gelişmiş, en zengin şehri olduğunu görün. avrupa'nın en gelişmiş 6. büyük şehriyle tanışın. avrupa'nın en büyük 2. limanıyla büyülenin.
- gelin, stadyumda biralarımızı alıp büyük bir keyifle maç izleyelim. gol olduğunu milletin bağırmasından anlayıp "anaa gol olmuş ya la" diye sonradan fark edelim, ortamın atmosferine daldığımız için.
- gelin, avrupa'nın en büyük açık hava botanik bahçesini gezelim.
- gelin, hala eskitmediğimiz açık hava sinemasına gidip nostalji yapalım.
- gelin, havalar ısınınca uzun bistro masayı bir ayak havuzu içine koyan ve serinlemek için ayaklarımızı o havuza koyarak bir şeyler içtiğimiz mekanlara gidelim.
- gelin, şehrin kendine özgün delileriyle tanısın. bir bakıyorsunuz karşınızda oturmuş ve gömlek+boxer gibi çılgın bir tarz ile karşınızda kulaklıkla müzik dinliyor.
- gelin, beatles'ın ingiliz bir grup olmasına rağmen hamburg'da meşhur olup dünyaya yayılmalarını birlikte öğrenip insanlara anlatalım. sahne aldıkları ilk mekanlara gidip canlı müzik dinleyelim. onların tuttuğu mikrofonları tutalım.
- gelin, 1800'lerden kalma, içerde hala çok eski müzik çalma aletlerinin olduğu ve o nostaljik atmosferi bozmamak için mekanın oturma düzeni gibi pek çok detaya hiç karışmadıkları eski pub mekanlara oturup bir şeyler içelim.
- gelin, "himbirg için bir gin bili çık fizli" diyenlerin gezme namına hiçbir şey bilmediği görün.
hamburg bambaşkadır. saklı hazinedir.
ha unutmadan, hamburg'da başınızı koyacak bir yastığınız, sizi gezdirecek bir arkadaşınız var...