Marilyn Monroe'nun Ölümüne Dair Fazla Bilinmeyen Dedikodu ve Anekdotlar
marilyn monroe öldüğünde -genel kanının aksine- saçları haftalardır boyanmamış, elleri manikürsüz ve tırnaklarının arası kirli olamaz çünkü ölmeden iki gün önce, daha sonra ardından "33 çekimin 21'ine gitmemiş, yine de kendini mağdur olarak gösteriyordu" diyecek olan gazeteciye en son röportajını vermiş. aynı gazeteci, marilyn'in evinde bu röportajı yapmış ve röportajı yaptığı yerin ne kadar düzenli olduğundan bahsetmişti. bu röportajın sonunda "please don't make me look like a joke" da demesine rağmen, röportajı yapan kişi yukarıdaki cümleyi kullanabilmiş, gerçekten kalbinin yerine işkembe var bazı insanların.
monroe some like it hot filminde hamileymiş mesela, çocuğunu düşürmüş. arthur miller'in kendi için yazdığı notları bulmuş: miller, marilyn'in eski karısı gibi sorunlu olduğunu, hiç umduğu gibi melek olmadığını falan yazmış. bir önceki evliliği dimaggio, marilyn'i o meşhur havalandırma sahnesinin çekimlerinden sonra dövmüş, özellikle kollarında ve omuzlarında morluklar varmış. yüzüne pek vurmamış, marilyn çekimlere bir süre makyajını doğru yaparak devam etmiş. o filmdeki makyözü anlatıyor.
bununla birlikte güya çok yakın arkadaşı pete lawford ise, öldükten sonra evine gidip kennedy'lerle ilgili olabilecek tüm kanıtları toplamış. gerçekten, çok tatlı arkadaş. bu adam aktör ve kennedy'lerin de kuzeni aynı zamanda.
resmi kayıtlara göre, evinde sabaha karşı ölü bulunan monroe'nun pr danışmanının karısının anlattığına göre, öldüğü çok daha erken öğreniliyor. evinde robert kennedy ile çok büyük bir kavga ediyor ve ambulans şoförlerinin söylediğine göre, gittiklerinde mm komada ve onu hastaneye acile götürüyorlar. ambulans şirketinin sahibi ise, monroe'nun ambulansta acile giderken öldüğünü söylüyor. yani, hastanede veya ambulansta öldüğü de biliniyor ancak, resmi kayıtlara göre sabaha karşı evinde ölü bulunuyor. bir şekilde eve geri götürmüş olmalılar.
eski bir fbi çalışanı ise, kennedyler ile monroe'nun her türlü fotoğrafının ortadan kaldırıldığını söylüyor. psikiyatristinin oğlu ise, marilyn'i başta hiç sevmediğini ama tanıdıkça çok sevdiğini anlatıyor. hatta aile içindeki tek komünist bu oğlanmış ve "zaman zaman politik tartışmalarda beklenmedik şekilde marilyn benim tarafımı tutardı" diyor. fbi'ın bu konuya dahil olmasının sebebi de bu, soğuk savaş döneminde marilyn'in komünist olduğuna dair belgeler falan tutulmuş. o dönem kennedy'lerden biri başkan, diğeri adalet bakanı.
burada ilginç olan, monroe ile birlikte çalışan kadınların, onun hakkındaki sorulara çok daha tutarlı ve şefkâtli yanıtlar vermeleri. erkekler ise çok daha acımasızlar, zaten güya çok yakın arkadaşı olan pete lawford'un yaptıklarını düşünürsek, çok dağınıktı, çok pisti falan gibi dedikoduları kimin çıkardığını anlamak da çok zor değil. onunla filmlerde çalışmış olan jane russell veya aynı oyunculuk sınıfında bulunmuş jane fonda gibi aktrisler monroe hakkında her zaman çok daha şefkâtli konuşuyorlar. örneğin jane russell onun sete hiç geç kalmadığını, her zaman repliklerini ezbere bildiğini söylerken, son dönem filmlerinde çalışmış olan başka bir aktris, sete geç ve kafası karışık halde geldiğini söylüyor ve ekliyor "özgüvensizlik sorunları vardı ve anksiyete atakları geçirirdi. her zaman sahnesinin ardından oyuncu koçuna bakardı ve onay alamazsa sahneyi tekrar çekerdik." jane russell, kendisi tüm gün süren çekimlerden yorgun düşmüşken, monroe'nun çekimlerden sonra oyuncu koçuna gittiğini anlatıyor ve bunu övüyor. bazen, anksiyete atakları o kadar kötü olurmuş ki karavanından çıkamazmış ve jane russell onu almaya gidermiş.
monroe çocukken istismar edilmiş, 10 yasına geldiğinde neredeyse on farklı koruyucu aileden geçmiş, bir süre devlet korumasında kalmış. annesine şizofreni teşhisi konulmuş ve bir süre akıl hastanesinde yatmış. babasını hiç tanımamış... bu resimdeki gibi, ihtiyaçları karşılanmamış her çocuğun yapacağı şekilde, hayatta kalma mekanizmaları geliştirmiş ve bu mekanizmalar yetişkinlik hayatı için fonksiyonel olmamış.
ölümünün üzerinden neredeyse 50 sene geçti
dolayısıyla, insanlar onun ölümüyle ilgili bir şeyleri saklama gereği duymuyorlar zira, bilenlerin çoğu da oldu gitti. öldürülmediği kesin gibi, ama intihar mı etti, yanlışlıkla uyku hapı ve içkiyle överdose mu oldu asla bilemeyeceğiz. yine de mm'in hayatındaki erkeklerin anlatısı ve hayatındaki kadınların anlatısı arasındaki fark çok can acıtıcı. her zaman ciddiye alınmayı istemiş ve hiçbir zaman hollywood'un onu yeteri kadar ciddiye aldığını düşünmemiş ve sorunu hep kendinde aramış, farklı insanlar tarafından farklı zamanlarda maruz bırakıldığı cinsel istismarın detaylarını da kimse bilmiyor ama elbette, özgüvensizliği ve kendisinin çalışmasını engelleyecek kadar fazla olan anksiyete atakları bu yüzden.
neyse... marilyn monroe çok naif bir insanmış, keşke etrafında birkaç iyi insan daha olsaymış.