OYUN 12 Temmuz 2018
46b OKUNMA     826 PAYLAŞIM

Müthiş Bir Evrenin Yaratıldığı Horizon Zero Dawn Oyununun Detaylı Hikayesi

Büyük emek sarf edilmiş çok başarılı bir robot avlama oyunu olan Horizon Zero Dawn'ın hikayesini bütün detaylarıyla öğrenmek isteyenler için Sözlük yazarı "toplumsuzdunya" uzun uzun anlatmış.


Yazı büyük spoiler içerir.

şimdi oyuna başladığımızda ilginç bir evren bizi bekliyor. etrafta gezen robotlar ve kabileler şeklinde yaşayan insan grupları var. robotlar çoğunlukla düşmanca davranıyorlar ve insanlarla sürekli bir kapışma halindeler. oyuna aloy olarak başlayıp babası ile kısa hikayesini dinliyorsunuz. 

peki dünya bu duruma nasıl geldi, bu hangi yıl, neden az insan var, bu robotlar nereden türedi, oyunun amacı ne vb bunlara biraz bakalım

aslında süreç bana göre ted faro denen pezevengin doğması ile başlıyor. 24 aralık 2013 yılında bu arkadaş amerika’da doğuyor. amerika’da salt lake city etraflarında büyüyen ted, university of california işletme bölümüne giriyor. bu arkadaş biraz zeki, aklında sürekli yeni fikirler ve bir şekilde zengin olmanın yollarını arıyor. bu sebeplerden de iki sene okuduktan sonra okulu bırakıyor ve klasik amerikan garaj hikayelerinde olduğu gibi kendi şirketini kuruyor ve ismini de faro automated solution (fas) koyuyor. türkçesi özetle faro otonomus çözümler yada faro otomatik çözümler gibi birşey. yılımız 2033. yani bizim ted şirketi 20 yaşındayken kuruyor.

ted’in hikayesine devam etmeden önce burada isterseniz biraz dünyanın halinden bahsedelim

yani oyun içinde “eski dünya” olarak geçen ve 2066’ya kadar devam eden dünya nasıl bir yermiş ona bakalım. evet oyunda aslında günümüz dünyasından yüzyıllar sonrasını oynuyoruz. ve dünyanın başına gelenler bugün gerçek dünyamızın karşı karşıya olduğu potansiyel tehlikeler ile oldukça benzer!

insanlık 21. yüzyılın ortalarına kadar teknolojik olarak oldukça gelişmiş bir medeniyet haline geldi. teknolojik gelişmelerin en önemlisi ise robotlar alanında yaşandı. artık kendi kendine düşünebilen ve kendini replike edebilen devasa robotlar askeri orduları desteklemek için üretilebilir haldeydi. aynı şekilde yapay zekada o kadar ileriye gidilmişti ki birçok kendini tekrarlayan iş kolları yok olmuş bu yüzden de işsizlik önemli ölçüde artmıştı.

bir diğer sorun ise yıllarca kabul edilmeyen ve önlem alınmayan iklim değişikliği sebebiyle dünya üzerinde felaketlerin meydana gelmeye başlaması. dünyanın atmosferini ve dengelerini sanayi devrimi ile birlikte bozmaya başlayan insanlık, gerekli önemleri siyasi irade ile almadığı için geri dönülemez bir sürece giriyor ve felaketler yaşanmaya başlıyor. bu felaketlerin birkaçına bakacağız ancak insanoğlu robotlardaki inanılmaz teknolojik gelişmeye rağmen doğa tarafından kitlesel ölüm tehdidiyle karşı karşıya.


burada gerçek dünyaya bir referans vermek istiyorum

bugün aslında tam olarak bu tarz bir noktaya gidiyoruz. yapay zeka, otonomus sistemler sebebiyle önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde şu anki mesleklerin birçoğunun tamamen ortadan kalkacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. örneğin kendi kendine gidebilen otonomus araçların testleri bitip kullanılmaya başlandığında 3 milyondan fazla kamyon şoförünün sadece amerika'da işsiz kalacağı hesaplanmış. aynı şekilde sağlıktan medical sektöre büyük kıyımlar olacak. bu yüzden bizim celebrity milyarderlerimiz artık dünyadaki her doğan insan için temel seviyede maaş uygulamasına geçilmesini önermeye başladılar. yani çalışsan da çalışmasan da insan olarak doğman sebebiyle temel bir maaşı her zaman alacaksın bu yüzden de işsizlikten daha az etkileneceksin. hatırladığım kadarıyla norveç bunu test etmeye başladı.

aynı şekilde iklim değişikliği ve küresel ısınma konularında gerçek dünyada ne durumda olduğumuzu biliyorsunuz. hatta trump’un paris antlaşmasını tanımıyorum ve küresel ısınma geyiktir açıklamasından sonra bilim adamları 50-100 yıl içerisinde insanlığı etkileyecek çok büyük iklim değişikliklerinin ve doğal felaketlerin olacağını öngörüyor.

yani günümüz dünyası oyundaki bu iki süreci de aslında yaşamaya başladı.

geri hikayeye dönelim

dünyada her ne kadar teknolojik olarak inanılmaz şeyler olmaya başlasa da yukarıda bahsettiğim iki sorun sebebiyle büyük kırılımlar da yaşanıyordu. aslında 2030’lu yıllar oyundaki eski dünyada tam felaketlerin başladığı yıl. iklim değişiklikliği sebebiyle kayıtlarına ulaşabildiğim iki büyük felaket yaşanıyor.

- 2033 yılında azorlar (sanırım azor dağlarından bahsediliyor burada) tektonik faaliyetler sebebiyle tamamen denizin içine gömülüyor.

- 2036 yılında submerge adını verdikleri büyük bir felaket oluyor ve yeni zelanda tamamen suya gömülüyor.

tam emin olmamakla birlikte kayıtlardan anladığım kadarıyla bu süreçteki olayların tamamına great die-off ismini veriyorlar ve 1 milyardan fazla insan hayatını kaybediyor.

bu felaketler ve bu kadar büyük insan kaybıyla karşı karşıya kalan insanoğlu bu noktada saçmalamaya devam ediyor. örneğin evlerini kaybetmiş ya da yıkıma uğramış kişiler için thamsemead emergency relocation facility isminde bir alan inşa ediyorlar. bu ingiltere’de bulunan ve adete bir toplama kampı gibi ihtiyaç sahibi insanları doldurdukları bir yer. yalnız buradaki şartlar oldukça kötü durumda. örneğin oyun içinde günlüğüne ulaştığımız bir hatun burada geçirdiği yılların ne kadar zor olduğunu, geceleri soğukta kaldıklarını, günlerce aç yaşadıklarını ve kamp içerisinde yaşayan binlerce insanın birbirine yaptıkları kötülükleri anlatıyor. yani insanoğlu zor zamanlarda dahi sıçmaya devam ediyor.


2038 yılında, yani büyük kıyımdan iki sene sonra yukarıdaki toplama kampında isyan çıkıyor. içeride bulunan onbinlerce insan kötü koşullara daha fazla dayanamayacağı için kamp içerisinde gösterilere başlıyor, sağa sola saldırıyorlar. gösterilere ingiliz hükümeti müdahale ediyor ve binlerce mülteci hayatını kaybediyor. bu olay insanlık üzerinde o kadar büyük etki bırakıyor ki 2060'lı yıllarda aynı yerde bir hatıra anıtı dikiliyor ve ölenlerin anısına müze yapılıyor. zamanın başbakanı gelip geçmişi unutmayalım bir arada daha güçlüyüz mesajları veriyor. ancak birkaç yıl içinde basına geleceklerden tabii ki habersiz.

dediğim gibi dünyanın 2030'lu yıllarda gerçekten de başı boktan çıkmıyor. daha yeni 1 milyar insanın ölümünü ve ingiltere'deki katliamı atlatamadan 2039 yılında bu sefer biyolojik bir terör saldırısı ile karşı karşıya geliyor. harriet choi isimli bir hatun doom plague adını verdiği kıyamet vebasını üretiyor ve bu virüs new york, londra, moskova ve tokyo'yu etkliyor. henüz verilen toplam zarar hakkında bir kayıta ulaşamadım ancak choi isimli bilim kadını yakalanıyor ve ömür boyu hapse mahkum ediliyor. hatta kendisinin idam edilmemesi toplumda öfkeye yol açıyor ama bunun karşılığında geri kalan sorumlu 16 kişinin detaylarını paylaştığı söyleniyor. bu arkadaş hapisteyken 50li yaşlarında akciğer kanserinden vefat ediyor.

felaketler biter mi? tabii ki hayır

mesela 2041 yılında da endonezya'daki citarum nehrinde bir nano teknoloji faciası yaşanıyor. tam detaylarına ulaşamadım henüz ancak anladığım kadarıyla bu felaket tüm endonezya'yı yaşanamaz hale getiriyor. yüksek ihtimal ile nükleer bir sızıntı oluyor. öyle ki, gene yıllar sonra sanal müzeler açılıyor ve işte endonezya olsaydı böyle olacaktı diye insanlara gösteriyorlar.

2051 yılında seri depremler oluyor ve bazı nükleer santrallerde sızıntılar meydana geliyor ve etrafındaki önemli büyüklükte alanı artık yaşanılamaz hale getiriyor.


iklim değişiklikleri sebebiyle hapı yutmaya başlayan dünyalılar 2040'lı yılların başında aslında kendilerinden beklenmeyecek bir ortak harekete imza atıyorlar. odysses adı verilen bir koloni gemisi inşa etmeye ve bir grup insanı dünya dışında yaşam bulmaya göndermeye karar veriyorlar. 2040'ların başında amerika, japonya, çin ve batı avrupa ortak bir açıklama yapıp projeye başladıklarını kamuoyuna duyuruyorlar. amaç, iklim değişikliği sebebiyle 50 yıla dünyanın artık yaşanamayacak bir yer olacağının öngörülmesi ve bunun için de insan ırkını başka bir gezegene taşımak.

ancak tam da insan oğlundan beklenecek bir şekilde 2057 yılına gelindiğinde dünyadaki finansal ve insani krizlerden dolayı üye ülkeler artık daha fazla kaynak ayıramayacaklarını söyleyip projeyi iptal ediyorlar. burada anılardan birinde iptal edilme anını okuyabilirsiniz.

birkaç yıl sonra “far zenith” isimli bir organizasyon ve organizasyonun kurucusu girişimci osvald dalgaard tarafından bir açıklama yapılıyor ve odysses projesine biz devam edeceğiz ve başaracağız deniliyor. burada projeye ne olduğunu söylemeyip yazının biraz ilerisine detayları saklıyorum.

yukarıda bahsettiğim olayların oyunun hikayesi ile direct ilgisi yok ama dünyanın (oyun içerisinde old world olarak geçiyor) nasıl bir yer olduğunu kafanızda canlandırın istedim.

iklim değişiklikleri bu aralar dünyada önemli felaketlere yol açarken yapay zekadaki gelişmeler devam ediyordu. 

birazcık yapay zeka tarafında neler olduğuna bakalım

örneğin çok ilginçtir iklim değişikliğini önleyebilecek vast silver isminde bir yapay zeka geliştiriyorlar. ancak yine çok detay olmamasına rağmen bu yapay zeka “kaçıyor”. evet bildiğiniz taşı tarağı toplayıp gidiyor. hatta bu yüzden hemen alelacele turing act denilen bir kanun çıkarıyorlar. bu yasadaki temel amaç makinelerdeki bilinç üzerinde çok sıkı bazı limitler koymak ve “vast silver” olayında yaşanan saçma sorunu bir daha yaşamamak. devlet tarafından çıkarılan bu yasaya ilerleyen yıllarda (2060'lar) önemli tepkiler oluyor. özellikle bazı aktivistler bu yasa sayesinde devletlerin kendilerine kolay yoldan köle yapay zeka üretebildiklerini söylüyorlar ki haklılar da. bu yasa sayesinde devletler ve askeri birimler tamamen kendi kontrollerinde, bilinçleri adete köle gibi tasarlanmış robot ordularını hiçbir regülasyona tabi olmadan kurabiliyorlar.


yapay zeka geliştirmeleri devam ettikçe kullanım alanları askeriyeye daha fazla kayıyor. mesela 2045 yılında amerika hava kuvvetleri var olan kaynakların %70'inin robotlar tarafından otomatize edildiğini açıklıyor. yani uçaklar yada hava sistemlerinin önemli bölümü dizayn edilen yapay zeka programları tarafından kontrol ediliyor.

genel olarak dünyanın 2030-2050 yıllarından nasıl bir yer olduğunu anladınız sanırım. bir yanda yıllarca inkar edilen iklim değişikliklerinin artık geri dönülemez hale gelmesi ve dünyada felaketlerin ard arda meydana gelmesi, milyonlarca insanın ölmesi. diğer yanda ise teknolojik gelişmelerin özellikle yapay zekada hat safhaya ulaşması ancak bununla birlikte askeri kurumların yapay zekayı kullanmaya başlaması ve artan işsizlik oranları, buna bağlı gösteriler.

buraya kadar anlattıklarımın oyunla çok alakası olmadığını düşünebilirsiniz ama şimdi yaşanan asıl büyük felakate gelelim

yazının başında bizim pezevenkten bahsetmiştik hatırlarsanız. ted fargo..

bu arkadaş 2033 yılında okulu bırakıp kendi şirketi olan fas'ı kurmuştu. bu şirket yapay zeka üzerine odaklı insanlığa yardımcı olacak robotlar yapma vaadiyle ortaya çıktı. başlarda ekonomik olarak zorluklar yaşasalar da asıl patlamayı 2030'lu yılların sonu 2040'ların başında gerçekleştirdiler. şirket tarafından üretilen kişisel yardımcılar, robot bodyguardlar ve özellikle 2040'larda başlayan iklim değişikliği felaketlerine çözüm üretecekleri iddaa edilen yeşil robotlar. bu zamana kadar rakipleri tarafından pek de sallanmayan fas bu yeşil robotlar ile birlikte dünyadan toxicleri temizleyeceğiz, dünyayı daha yaşanabilir hale getireceğiz vaadiyle bir anda popülerlik kazandı.

ancak bu yeşil robotlar (green robots) tabii ki bizim ted fargo’nun fikri değildi. bu fikrin arkasında henüz 20 yaşındayken fas şirketine junior olarak giren ancak 22 yaşında şef bilim kadını olarak atanan elisabet sobeck var. bu ismi unutmayın çünkü bu ismin aloy ile ve oyunun geçtiği tarihler ile çok ilgisi var. oyun içerisinde bu ismi her duyduğunuzda tüyleriniz diken diken olmalı gençler.

dediğimiz gibi elisabet genç yaşta çok büyük işler başaran amerikalı bir bilim kadını, mühendis ve yapay zeka tasarımcısı. 2020 yılında doğmasına rağmen 2040'lı yıllarda zamanının en zeki insanları arasında gösterilmiş. bu hatun öyle deli bir zekaya sahip ki 13 yaşında stanford üniversitesine kabul ediliyor ve buradan mezun oluyor, 2040 yılında doktorasını robotlar ve yapay zeka üzerine tamamlayıp fas şirketine katılıyor. aslında bizim paragöz ama sağlam girişimci ted fargo'nun tam aradığı çalışan tipi. özellikle yeşil robot fikrini ortaya çıkarması ve 8 sene boyunca bu projenin başında kalması fas'ı bir anda dünyanın en önemli şirketlerinden biri haline getiriyor. şöyle ki 2049 yılına geldiğimizde şirketin market hacmi 23 trilyon dolara çıkıyor ve dolayısıyla da ted fargo dünyanın ilk trilyoneri ve zamanının en zengin insanı oluyor. aynı zamanda tüm toplumda “dünyayı kurtaran kahraman” şeklinde pohpohlanıyor.


ancak daha önce de söylediğimiz gibi ted tam bir paragöz pezevenk. trilyoner olmak yetmiyor. 2040'lı yılların sonuna doğru şirketin focusunu askeri alana kaydırma kararı alıyor. hani daha önce demiştik ya amerika hava kuvvetlerinin otomatize edilmesi, yapay zeka kullanması. bunların hepsi fas şirketi sayesinde oluyor. mesela 2055 yılında amerika askeri anlamdan tüm insani birimleri kaldırdığını ve tamamen robotic teknolojiye geçtiğini duyuruyor. tabii ki bunun sağlayıcısı fas şirketi. mesela oyun içerisinde bir kayıt var. askerlerden birisi arkadaşıyla konuşuyor. televizyondan amerikan ordusunun tamamen robotlara geçtiğini öğreniyorlar. tarihteki son insan askeri birlik olduklarını konuşup dertleşip rakılarını yudumluyorlar.

ancak bizim melek kalpli elizabeth solbeck bu durumu fark ettiği anda ted'e postayı koyuyor ve istifa ediyor. düşünün şirketi bu hale getiren yeşil robotlar projesinin arkasında 8 sene kaldıktan sonra 2048 yılında ted ile yaşadığı anlaşmazlık sonucu istifayı çakıyor. istifa sebebi yeşil robot vaadiyle başlayan şirket misyon ve vizyonunun askeri alana kayması. hatta istifa edip memleketine geri dönmek yerine bu arkadaş miriam teknoloji isminde kendi şirketini kuruyor. (as bayrakları)

miriam teknolojinin vizyon ve misyonunda tek bir şey var: insan dostu hayati kolaylaştıracak ve çevresel felaketleri önleyecek robotlar üretmek. sıfırdan şirketi kurmasına rağmen harika işler yapıyor, yeşil robot olayını iyice büyütüyor, 2053'te nobel fizik ödülünü ve diğer bir sürü ödülü topluyor..

bu süreçte fas ise iyice askeri alana kayıyor. kendi askeri savunma birimini açıyor. 2055 yılına baktığımızda 353 farklı ülke, kurum yada bağımsız organizasyon ile kontratları elinde tutuyor. 2063 yılında 10 senedir üst üste fortune birinci şirketi, en yüksek kar, en yüksek ciro vb. ödülleri toplayıp duruyor.

2060'lı yıllardan çok az bahsedelim isterseniz

2060'lar aslında insanların iklimsel felaketler sebebi ile farkındalıklarının arttığı, bazı sorunları çözmeye başladıkları, dünyayı tekrar yaşanabilir hale getirmek için bir şeyler yapma motivasyonunda oldukları yıllar. ancak paralelde de yapay zekanın kötüye kullanımı ile ilgili tepkilerin yavaş yavaş ortaya çıktığı zamanlar.

örneğin dünyadaki yapay zeka kullanımının artması, özellikle devletlerin fas'ı ve turing act yasasını kullanarak kafalarına göre askeri robotlar üretiyor olması protestolara sebep olmaya başladı. mesela 2060 yılında yapay zeka aktivistleri grubu turing açtı protesto etmek için dünya genelinde gösteriler yaptılar.

ancak güzel şeyler de 2060 yıllarda olmaya başladı. mesela yeni zelanda başbakanı haere mai isimli bir programın duyurusunu yaparak, nano teknolojiler ve yeşil robotlar sayesinde suyun dibine batan yeni zelanda'nın yeniden yaşanabilir bir yer haline getirildiğini açıkladı ve yeni zelandalıları topraklarına geri çağırdı. hatırlarsanız 2030'larda yeni zelanda suya batmıştı die-off sırasında.

yapay zekayla ilgili şu önemli gelişmeyi de vermeden olmaz

2062 yılında sanırım ilk olarak robot-robot savaşı gerçekleşti. amerika kontrolündeki robot ordusu (fas tarafından üretilen hartz serisi), kolombiya kontrolündeki robot ordusunu (tg communications tarafından üretilen robot serisi) yenerek bahamalar'a çıkartma gerçekleştirdi. yani özel şirketlerin devletlere sattığı robotlar ülke savaşlarında aktif rol oynamaya başlıyor. şirketlerin ne kadar önemli ve söz sahibi olduğunu hayal edebiliyorsunuzdur. bu bana aslında gerçek dünyamızda kolonileşme döneminde şirketlerin adete bir devlet gibi davrandıkları zamanı hatırlattı. mesela ingiliz şirketi east india company sanki devletmiş gibi 300 sene mi ne hindistanı yönetti. her neyse.


dünyada bu gelişmeler olurken, ted paraya para demezken, elizabeth ise halen dünyaya kurtaracak daha zeki robotlar yapma telaşındayken herkesin kaderini değiştirecek bir olay meydana geldi.

fas şirketinin peace keeper isminde bir robot serisi bulunuyordu. isminin barış koruyucuları olduğuna bakmayın aslında en önde savaşan en ileri yapay zekaya sahip robot serilerinden birisi. amerika başta olmak üzere birçok müşteriye satışını gerçekleştirmişti. bu serinin adı chariot idi. 

biraz bu serinin detaylarından bahsedelim

bizzat ted’in kendisi tarafından dizayn edilen ve geliştirilen bu seri aslında gruplar halinde çalışıyordu ve bir master unit'e bağımlıydı. yani klasik ordu düzeni gibi. bu robot serisinin çok önemli iki özelliği bulunuyordu.

self replication ve self sufficient – yani kendi kendine yeten ve kendini replike eden robotlar.

şeride kullanılan yapay zeka, serinin o andaki durumunu kontrol edebiliyor, grup içerisinde yaralı robot var ise onu tamir edebiliyor yada eksilen, yok edilen robotlar var ise onların yenisini kendi kaynakları ile yeniden oluşturabiliyordu. hatta ilerleyen yıllarda ekipte yer alan mühendislerle yapılan röportajlarda mühendislerin kendi kendini başarılı şekilde kopyalayabilen robotları gördüklerindeki şaşkınlıkları şuradan okuyabilirsiniz. 

oyun içerisinde bu üretilen robotlar ile yüzlerce sene sonra karşılaşıyorsunuz. hani bazı robotlar etraftan kaynak topluyor yada yerde yatan robotu tekrar canlandırıyor. heh bildiniz işte.

bu şerideki robotların bir diğer hayvanı özelliği ise enerji kaynakları. eğer robotların kullandıkları enerji yada pil gücü biterse robotlar biometter conversion adı verilen bir yöntem ile canlı organizmaları enerjiye çevirip kullanabiliyorlar. canlı organizmalar ilk olarak etraftaki canlı bitkiler daha sonra ise yaşayan herhangi bir hayvan olabiliyor. mesela şu kayıta bakarsanız bir balıkçı bu robot serisinden bir robotun deniz içerisinde nesli tükenmekte olan bir yunus sürüsünü nasıl öldürüp enerji haline getirdiğini anlatıyor. robotun sanki bir milk shake içer gibi yunusu parçalayıp içtiğinden bahsediyor. çünkü kendi kendine yetebilmesi için bu şekilde enerji elde etme üzerine programlandılar.

ordular için müthiş bir ürün. bunu ted'in şirketinden aldıktan sonra sahada diğer devletlere karşı çok büyük avantaj elde edebiliyorlar çünkü tamir yenileme vb süreçlerin tamamı otomatikleştirilmiş.

ted tabii ki bu kadar ile durmadı. mesela bu robotlar düşman robotların işlemcisini ele geçirip kendilerine köle haline getirebiliyorlardı. yani düşman bir devletin robotları ile karşılaştığında onları kendi birimine bağlı hale getirebiliyordu. ve en önemli özelliklerden birisi güvenlikti. ted özellikle yazılımcılarına bu robotu asla hackelenemez hale getirin talimatı verdi. zamanının çok ötesinde bir algoritma geliştirildi ve robotların güvenliği bu şekilde sağlandı. o günün bilgisayarları ile algoritmanın kırılması yaklaşık 50-60 sene alıyordu.

tabii ki müşteriler hemen bulundu ve robotlar satılmaya başlandı. ancak sahada ilk kullanıma başlandıktan bir süre sonra 2064 yılında hartz-timor isimli robot grubunda bir sorun rapor edildi. bu grup verilen emirlere itaat etmemeye başlamıştı. çok minör bir problem olarak raporlanan bu sorun sonunda ted’e eşkale edildi.

ted fargo ilk iş olarak yazılımcılarına robotları uzaktan durdurmalarını emretti. ancak gerizekalının kendi verdiği emir sebebiyle kırılmayacak bir algoritmaya sahip olan robotların uzaktan kontrolünün mümkün olmadığı yazılımcılar tarafından birkaç kez kendisine iletildi. hatta bir yazılımcısı ve kendisi arasında geçen buna dair bir konuşma kaydı bulunuyor. bu yüzden ilgili robotların uzaktan kapatılması ihtimali devre dışı kaldı. bunun üzerine ted kendinden beklenecek gevşekliği göstererek hali hazırda 10'dan fazla dava açtığı ve kendisini bugünlere getiren doctor elisabet sobeck’i arayarak fas merkezine çağırdı. daveti kırmayan elizabet ted’i görmeye gittiğinde aralarında şu konuşma geçti.

ted en can alıcı robot serisinde var olan bir problemden bahsetti ve elisabet verilere bakmayı kabul etti.

bundan bir gün sonra şu kayıda ulaşabiliyoruz.

elizabet bunun basit bir hatadan ziyade ölümcül bir sorun olduğunu farkediyor. hatta konuşmanın şu bölümü çok can alıcı:

ted: biliyorum durum kötü dimi

elisabet: kötü mü? kötü değil bu kıyamet. ölümcül robotlardan bir seri ürettin ve..

ted: barış sağlayıcılar!

elisabet: ve canlıların biokütlesini enerji olarak kullanıyor..

ted: sadece acil durumlarda!

elisabet: ve bu robotların kendilerine kopyalamasına izin verdin

ted: limitli kopyalama. kontrollü..

elisabet: artık değil. hata sebebiyle komutların geçersiz. bu serinin komutları kabul edecekleri tek ülke yine kendileri.

ted: sence?

elisabet: her şey artık bir yiyecek onlar için. ve kendini kopyalama hızına bakarsak ted, tüm dünyayı 15 ay içerisinde yok edecekler. medeniyetin çökmesinden bahsetmiyoruz. ortadan kaldırılması..


evet görüldüğü gibi ted sıçtı. elisabet'in hesaplamalarına göre seriyi askeri olarak yok etmek için çok geçti. yok edilmeye başlansa bile kendi kendini kopyalama ve var olan yaşamı enerji olarak kullanma hızına bakıldığında durdurmanın matematiksel olarak imkansız olduğu anlaşıldı. ve bu hızda devam ettiğinde 15 ay içerisinde tüm dünyadaki canlı yaşamının ortadan kalkacağı anlaşıldı. bioenerjiyi de kendi enerjisi olarak kullanacağı için önce bitkileri sonra hayvanları kesip biçecekti. bitkilerin yok olmasıyla birlikte dünyadaki oksijenin tamamen bitmesi ve tüm canlılığın yok olmasından bahsediyoruz.

daha önce çok bilim kurgu izlemişimdir ama bu kadar üç bir örneğin bana bu kadar mantıklı geldiğini hatırlamıyorum. yani tamamen daha fazla hırs için dizayn edilen robotlarda meydana gelen yazılımsal küçük bir hata sebebiyle sürecin döngüye girmesi ve robotların kendini replike ederek milyonlara ulaşması.

ted bunu medyadan gizleyip elisabet ile birlikte bir çözüm bulmayı düşünüyordu ancak artık her şey için çok geçti.

sorunun çözümü için makinelerin hacklenmesi gerekiyordu. ancak bunun için de 50 sene boyunca durmaksızın çalışacak bilgisayar ve insan gücüne ihtiyaç vardı. önlerinde ise sadece 15 ay.

elisabet tüm olasıkları hesapladıktan sonra project zero down isminde radikal bir çözüm önerdi. zero down global anlamda devasa yer altı networklerinden oluşuyordu. kendi kendine yetebilen ve yer altında bulunan bu yerleşim yerleri aynı zamanda gaia ismindeki bir yapay zekanın kontrolündeydi. bu devasa bilgisayar networkünün temel amacı onlarca yıl uğraşarak algoritmayı çözmek ve makinaları ortadan kaldırmak idi. ancak bunu görmeye dünya üzerindeki hiçbir canlının ömrü yetemeyecekti. dr elisabet kendi kendini kontrol eden bu yapay zekanın 15 ay içerisinde insanlık ortadan kalktıktan sonra dahi çözümlemeye devam etmesini sağlayacaktı. aslında projenin kimseyi kurtarmak gibi bir amacı yoktu. temel amaç algoritmayı kırmak, robotları durdurmak ve yine yapay zekanın bir bileşeni ile dünyadaki yaşamı tekrardan geri getirmekti. önce yok olan mikroorganizmalar, ardından kopyalanmış olan insan genetic havuzundan yeni insanların dünyaya salınması. belki yüzlerce yıl sürecek bu süreç sonunda amaç dünyanın tekrar insanlar için yaşanabilir bir yer olmasıydı. yani proje adeta bir reset idi. yaşamı tekrardan başlatmak için.

ama tüm insanlık ortadan kalktıktan sonra.

bir başka sorun ise ne yazık ki 15 aylık sürenin tüm bu yapay zekayı ve yer altı networkünü oluşturmak için yetmeyecek oluşuydu. elizabeth'in hesaplamalarına göre 2 seneye yakın bir süre lazımdı bilim insanları için.


ek bir bilgi olarak buraya düşelim: insanlığın anladığım kadarıyla ted’in yaptıklarından haberi hiç olmadı. çünkü horizon down projesinin geliştirilmesi için devase bir bütçe gerekiyordu ve elizabet ted’i yaptıklarını insanlığa anlatmaya tehdit ederek tüm parasını bu projeye yatırmasına ikna etti. yani ted kendi isminin kötü anılmasındansa tüm parasını kaybetmeyi seçti. zaten hepsi 15 ay içerisinde öleceklerdi her ne kadar ted buna çok inanmasa da.


bu noktada gözlerimizi yaşartacak bir gelişme oldu

general aaron herres önderliğindeki bir ekip gerçekleri bilim adamlarından öğrendikten sonra operation – enduring victory isminde bir şey tasarladılar. buna göre tüm dünyadaki insanlara, sivil askeri fark etmez tüm insanlığa, project zero down'un tüm robotları yok edecek bir silaha sahip olduğu söylenecek ancak bunun için robotların savaşarak oyalanması gerektiği yalanı anlatılacaktı. bu sayede insanlar içlerinde umut ile kanlarının son damlasına kadar robotlarla savaşacaklardı. ancak gerçeği hiç bilmeyeceklerdi çünkü robotları durduracak bir silah aslında yoktu. ama gerçeği söyleseler kimse kendisinden yüzyıllar sonra tekrar insanlığın ortaya çıkması için canını feda edecek kadar cesur davranamazdı. bir nevi kendi kurtuluş savaşı yalanını insanlara anlattılar.

aslında zafer olanaksızdı. tüm insanlık ölecekti, ancak yeteri kadar robotları oyalayabilirse yer altında çalışan bilim insaları yapay zekayı bitirebilecek böylece yüzyıllar sonra tekrardan insanlar dünyaya gelebilecekti. plan askeriye içinde tepkilere sebep oldu. aslında tüm insanlığı kıyma olmaya göndereceklerdi, sonucu belirsiz bir bilimsel çalışma için. ve günün sonunda hepsi ölecekti.

insanlık bir araya geldi ve beklenenden daha iyi şekilde savaştı. kadın, çoluk çocuk, askerler milisler, tüm dünya son damlasına kadar savaştı. başlarda üstünlük elde etse de karşısındaki yapay zeka kendisini sınırsız şekilde kopyalayabiliyor ve her yenilgiden sonra ders çıkarıp daha zeki saldırılar gerçekleştiriyordu. bu yüzden savaşın ortalarına ve sonuna doğru büyük kıyımlar yaşanmaya başladı. ancak tüm bunlara rağmen insanlık gerekli olan gecikmeyi sağladılar ve robotların zero dawn’ı bulmalarına 36 saat kala proje tamamlandı.

sonuçlara bakıldığında milyarlarca ölümden bahsediliyor. daha önce dünya tarihinde görülmemiş bir kıyım.

son kalan bilim adamları ve elizabet dünyadaki atmosfer ve canlıların tamamının yok olmasından sonra hep birlikte gaia yapay zeka çekirdeğinin bulunduğu tesiste yaşamaya başladılar. burada halen temiz hava olduğu için bir süre yaşamaya devam ettiler. bu arada bizim pezevenk ted kendi inşa ettiği thebes isminde özel bir tesiste kalıyordu. ama bunun detayları ile ilgili bir kayıt bulamadım.

elisabet projenin fikir annesi olarak tüm süreçten sorumluydu. öyleki yapay zaka gaia'nın tasarlamasından da o sorumluydu. hatta öyleki aralarında çok çok yakın bir bağ kuruldu. birbirlerinin en iyi arkadaşları oldular. spoiler olup olmadığından emin değilim daha oyunu bitirmedim ama internetteki teorilerden birisi oyun içerisindeki metal ciciklerinin aslında gaia'nın elisabet'e olan minnettarlığı sebebiyle dünyada belli yerlerde ortaya çıktığını söylüyor. yani gaia elisabet'e yüzlerce yıl sonra bir minnet duygusu olarak dünyada metal cicikler çıkarıyor.

ikisi arasında geçen bazı konuşmalar var. mesela elisabet hep bir kızının olmasını istediğini, onun savaşan dürüst haksızlığı kabul etmeyen biri olmasını istediğini anlatıyor.

bu zamanlarda bir dramatik an daha yaşandı. son çalışmalar yapılırken ana çekirdekte, kapılardan birinde bir arıza tespit edildi ve bu yüzden içerideki enerjinin dışarıya gönderilmesi ve dışardaki robotlar tarafından varlıklarının öğrenilmesi ihtimali ortaya çıktı. hızlıca içerideki bilim adamları ve elizabet plan yaptılar. kapının dışarıdan tamir edilmesi gerekiyordu ve elizabet bunun için gönüllü oldu. kendisine koruma kalkanı giydirildi ve kapının dışında kapıyı tamir etti. ancak içeriye girmek üzereyken robotların yaklaştığını fark etti ve içerideki bilim adamlarının tüm ısrarına rağmen tüm projeyi tehlikeye atmamak için içeriye girmedi. üzerindeki koruyucu elbise sayesinde robot saldırılarından ağır yaralar ile kurtuldu. son enerjisi ile nevada da bulunan evine gidip her zaman oturduğu sandalyesine oturdu ve yüksek ihtimal ile koruyucu elbisenin daha fazla oksijen verememesi yüzünden orada can verdi. çünkü o sırada zaten dünyada canlı yada oksijen yoktu. bir grup bilim adamı gaia çekirdeğinde son kontrolleri yapıyorlardı.


proje tamamlanmak üzereydi ancak elizabeth'in ölümü herkes üzerinde büyük bir şok yaşattı. özellikle bizim ted üzerinde. artık kendisini sakinleştirecek bir elizabet yoktu ve bu yüzden gene salak saçma sapkın düşünceler içerisinde boğulmaya başladı bizimkisi. en büyük korkularından bir tanesi dünyaya tekrardan insalık geri getirildiğinde ya tekrardan hata yaparlarsa, ya bu insanlara miras bıraktıkları bilgi birikimi onların aynı hataları yapmasına sebep olursa vs vs.

sırf bu yüzden gaia yapay zekanın önemli bileşenlerinden biri olan apollo içerisindeki tüm verileri ted denilen arkadaşımız sildi. apollo nedir diye soracak olursanız, apollo aslında yüzyıllar sonra tekrardan klonlanarak ortaya çıkacak olan insanlığa bırakılacak bilgi birikimiydi. yaklaşık 150 bin yıllık insanlık tarihinin tamamı, yapılan hatalar, savaşlar, teknolojik gelişmeler vb her şey. gaia ana çekirdek idi ama her alt bileşenin de bazı özel görevleri vardı, başka bileşen mesela dünyadaki ekolojik dengeyi tekrar sağlamak ile yükümlüydü vb vb.. apollo bilgi aktarımı yapacaktı dünya yaşanabilir hale geldikten ve insanlar klonlanıp ortaya bırakıldıktan sonra. bu sayede insanlık taş devrini baştan yaşamak zorunda kalmayacak ve ileri bir medeniyet seviyesinden tekrardan dünyaya yayılacaklardı.

ted bilim adamları ile görüşmek istediğini söyleyip ana merkeze gitti ve kendi yetkisini kullanarak tüm apollo verisini sildi. aynı şekilde görevli olan tüm bilim adamlarını da öldürdü. ve tüm bunları insanlık tekrardan aynı hatayı yapmasın diye gerçekleştirdi… evet gerizekalı. şimdi anlamışsınızdır insanların oyunun başladığı tarihte neden kabileler halinde birbirine düşman yaşadığını, bazılarının robotları neden tanrı gördüğünü, binlerce uydurulmuş mitin sebebini. çünkü bunları engellemesi planlanan apollo’nun tüm içeriğini ted sildi.

neyse, geri eski dünyaya dönelim

beklenildiği gibi dünyadaki yaşam sona erdi. savaştan ve insanlığın yok olmasından 100 yıl kadar sonra yapay zeka robotlar üzerinde bulunan algoritmayı kırdı ve robotlar tüm dünya genelinde kapatıldı. bundan 100 yıl kadar sonra da sistem dünyadaki yok olan yaşamı geri getirmeye, denizlerde ve karada bulunan toxicleri temizlemeye ve dünya atmosferini tekrardan nefes alınabilir hale getirmeye başladı. aynı şekilde kopyalanmış insan genetik kodlarından ilk insanlar oluşturulmaya başlandı. kapatılan robotlar da yeniden dünyaya yaşamı geri getirme projesi kapsamında yerin altına gömüldü. tabii ki geçen seneler boyunca dünyada yeniden ortaya çıkan insan ırkı tarafından tamamen unutuldular.

bizim elisabet tarafından yapılan ve dünyada yaşamı tekrardan yüzyıllar sonra ortaya çıkaran gaia’nın bir diğer bileşeni ise hades. var olan dokuz bileşenden birisi olan hadesin temel görevi, eğer gaia dünyadaki iklimi yeniden normale döndürmeye çalışırken başarısız olur ise hades o zamana kadar yapılan işlemleri geri alacak, dünyada o zamana kadar oluşmuş mikroorganizmalar vb varsa bunları yok edecek ve gaia’ya “sıfırladım her şeyi bir daha dene” diyecek. bir nevi başarısız olan her çaba için tekrar deneme gerçekleştirilecek. süreçte aslında direct görevi yok gördüğünüz gibi, yalnızca ihtiyaç duyulduğunda devreye girmek için yüzyıllar boyunca uyku sürecinde bekleyecek.

biraz yıllardan bahsedelim

2068 yılında tüm deniz yaşamı son buluyor.

2126 yılında gaia şifreleri kırıp makineleri kapatıyor. bu sırada dünyada canlı kalmamış.

23. yüzyıla dair hiçbir bilgi yok.

2361 yılında çok minimal hayatın başlalayabileceği için iklimin normale döndürülmesi

2363 yılında klonlanan insanlar dünyaya getiriliyor ve yapay zeka tarafından eğitilip büyütülüyor. eğitim apollo modülü tarafından yapılıyor ama tabii burası ted tarafından silindiği için eğitim kalitesi leş. geçmişe dair bilgi yok.

2381 yılı insanların tekrardan dünyada çoğalmaya başladığı yıl.

31. yüzyıla kadar veri yok. bu arada insanlar dünyada çoğalıyor. 

3017 yılında ancak ilk bilgiyi alıyoruz ve jiran isimli arkadaşın güneş kralı olduğun öğreniyoruz.

yani neredeyse 700 yıl boyunca insanlar doğada çoğalıyorlar, direkt taş devrinden başlamasalar da genede ilkel kabileler olarak kalıyorlar ve 31. yüzyılda artık daha detaylı bilgilere sahip oluyoruz. ana karakterimiz aloy’un doğum tarihi 3021.

yalnız hayal edin, geçmişe dair hiçbir bilgi yok, doğuyorsun, 700 yıllık bir insanlık tarihi, birikim yok, sadece anlatılan mitler. etrafta geçmiş dünyadan kalan kalıntılar, kimse nereden geldiğini bilmiyor çünkü apollo modülünün bilgileri silinmiş.

oyun aslında 3020’li yıllarda yaşanan bir olay ile başlıyor

26 ağustos 3020 yılında sabah saatlerinde gaia bir sinyal alıyor ve tekrardan uyanıyor. kendi görevini tamamlandığı için uyku modunda yer altında ana çekirdekte 700 yıldır uykudaydı aslında. bu sinyalin neden kim tarafından gönderildiğini henüz bulamadım.

sinyalin detaylarına bakıldığında alt modüllerden olan hades’in devreye alındığını ve dünyadaki iklimi tekrardan kontrol etmek istediği anlaşılıyor. yukarıda bahsettiğimiz gibi hades’in görevi her şeyi resetlemek. yani hadesten bir aktif sinyal alınırsa bu hadesin tüm insanlığı canlıları öldüreceğini, iklimi yok edeceğini ve sürecin tekrardan en baştan başlatılacağının bir göstergesi.

gaia kendi yapay zekası ile bunun bir problem olduğunu hissediyor ve kendisine yerleştirilen bir özellik sayesinde (ilginçtir ki bu özelliği ted ısrar ettirerek koyduruyor. elisabet bunu istemiyor ama gaia bunun gerekli olduğunu söyleyip özelliği kendisine koyduruyor) kendi ana reaktörünü yok ediyor ve hadesin kontrolü ele geçirmesini engelliyor.

aynı gün eleuthia isimli yine gaia'nın alt bileşenlerinden birisi lk1a1-4510 isimli görevi başlatıyor. eleuthianın görevi insanları klonlamak ve dünyaya salmak. bu spesifik görevin ortaya çıkardığı insan ise aloy. yani ana karakterimiz. ve ana çekirdekteki kapının önüne bebek halinde bırakılıyor. büyücü kadınlar onu kapıda buluyor. işte bu yüzden aloy anam nerede benim, beni neden sürdünüz diye ağlayıp duruyor çünkü aslında kabilelerin çoğu onu makineden çıkan lanetlenmiş biri olarak görüyor. halbuki kendisi özel olarak programlanmış ve dünyaya getirilmiş bebek – henüz detayını okumadım ve büyük ihtimalle oyunda öğreneceğiz ama sanırım elisabet’in hayalini kurduğu kızı gaia dünyaya getiriyor minnet borcu olarak.

gaia kendini patlatıyor, hatta ilkel kabileler patlayan dağı görüyorlar ve bunun tanrılardan bir mesaj olduğunu düşünüyorlar.

ancak hades gaia'nın kendisini patlatmasından hemen önce kendi yapay zekası ile bir virüs oluşturuyor ve yazılım kodlarını bozuyor ardından da ana çekirdek patlamadan kaçmayı başarıyor. bir ormanın içerisine kadar hareket edebilen bir robotun çekirdeğinde devam ediyor ancak burada kalıyor. daha fazla hareket edemeyeceği için etrafa bir sinyal yaymaya başlıyor. amacı birinin duyup yardıma gelmesi. ancak o günün şartlarında teknoloji yok denecek kadar az, birinin bu sinyalden anlaması ve gelmesi oldukça zor ihtimal.


ancak şans hadesin yanında oluyor ve sylens isimli bir gezici tarafından sinyal fark ediliyor. sylens denen arkadaş teknolojiye çok meraklı, sürekli eski insanların kalıntılarında gezmiş onları merak etmiş, bazı ses kayıtlarını dinlemiş ve o zamanın insanlarına göre teknolojik bilgisi oldukça fazla.

düşünün o zamanın insanları güneş kralları seçiyor, kabileler birbirine tanrının emri diye saldırıyor, teknoloji yok vb.

sylens aynı zamanda eski insanlardan kalan ve bizim aloy’un da bulduğu fokuslardan birine sahip. bu fokus sayesinde sinyali kolaylıkla yakalıyor ve bilgisini kullanarak bilgisayarın ana çekirdeğini tamir ediyor. ne yaptığına veya neye sebep olacağına dair fikir sahibi olmadan temel fonksiyonları tamir ettiğinde hades artık ses ile iletişime geçebilir hale geliyor.

hadesin ilk yaptığı, sylens'i sorguya çekip o günün şartlarını insanlarını kabilelerini, kabilelerin birbirleriyle ilişkilerini politikayı öğrenmek oluyor.

şimdi hadesin asıl amacını biliyoruz değil mi? bu abinin tek amacı dünyayı yok edip süreci baştan başlatmak. çünkü buna programlandı. bu yüzden sylensden gerekli bilgileri alıyor. en can alıcı detay ise spire ismi verilen uzun kule. oyun içerisinde eminim fark etmişsinizdir, çok uzaklardan görünen bir kule. ben baya yanına gittim anlamaya çalıştım nedir diye ama bilgi yoktu. şimdi okuyunca anladım. bu kule yüzyıllar önce gaia tarafından robotları kapatmak ve şifreleri kırmak için sinyaller gönderme amacıyla kullanılmış. hadesin amacı da bu kuleyi ele geçirmek ve yayacağı sinyaller ile tüm dünyadaki uyuyan robotları tekrardan uyandırmak ve böylece kolay yoldan yaşamı tekrardan yok edebilmek. aslında kötü birşey yaptığını bilmiyor, sadece ne için programlandıysa onu yapıyor! kısa bir mantık yürüterek robotları canlandırırsam oksijeni gene bitirirler bu da en masrafsız şekilde canlıları yok etmektir diyor.

ama sıkıntı, bu kule meridian ismi verilen devasa bölgenin içinde ve çarja kabilesi tarafından kontrol ediliyor.

sylens'e eski dünyaya dair bilgi vereceğini söyleyip yardım etmesini istiyor, geri kalan parçalarını tamir ettirtiyor verdiği bilgiler ile. aynı zamanda etrafta birkaç makineyi daha tamir ettiriyor ve zamanla hades kendi networkünü kuruyor. bu süreçte insanların tabii ki hiçbir şeyden haberi yok, gaia da zaten kendini patlattı.

bu noktadan sonra daha detay vermiyorum çünkü oyunun içerisinde zaten öğreniyorsunuz ama özetle hades kendi ordusunu kuruyor, insanları manüpüle edip eclipse isimli ekibiyle iç savaş başlatıyor. kabileler birbiri ile kapışmaya başlıyor. tüm amaç o büyük kulenin kontrolünü elinde tutan çarjaliları yok etmek. hades kimi zaman tanrıyı oynuyor kimi zaman insan gibi konuşuyor milleti gaza getiriyor ve kendi ordusunu kurabiliyor. ordu aynı zamanda kendi fokuslarına sahip, kendi aralarında konuşabiliyorlar.

bir süre sonra sylens’in artık kullanışsız olduğunu anlıyor ve öldürmek istiyor. ancak bizim sylens tamir ederken bir arka kapı da koyuyor ve bu amacı önceden öğrenip kaçıyor ardından da hadesin hareketlerini uzaktan izlemeye başlıyor.

aloy ile sylens’in oyun içinde karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz diye dünüşüyorum. dediğim gibi daha yarısındayım oyunun.

buradan sonrasını ben de okumadım. ama mutlu son da aloy'un hades'i yok edeceğini düşünüyorum. ancak emin değilim. buradan sonrasını okumak benim için de gereksiz spoiler olur. şimdi oyuna devam etme vakti.

Savaşa ve İnsanlığa Dair Muhteşem Oyun This War of Mine'da İşinize Yarayabilecek Tüyolar