Neredeyse Herkesin İçine Düştüğü Durum: Dopamin Kaynaklı Sosyal Medya Bağımlılığı
dopamin döngüsü ve sosyal medya bağımlılığı... ingilizcesi -dopamine loop- olan, bireyin -bilme- dürtüsünü tetikleyen ve peşi sıra yeniden beynin dopamine salgısını arttıran döngü de diyebileceğimiz bir tuhaf psiko-biyolojik kavram.
mekanizmanın işlemsel kısmı çok basit. öğrendikçe mutlu oluyoruz, mutlu oldukça da ögrenmek istiyoruz ve bu döngüde ne öğrendiğimiz onemli degil. önemli olan, sadece öğreniyor olmamız.
sosyal medya hegemonyasından önce dopamin döngüsü daha çok bilim ve felsefe ile ilgilenen insanlarda görünürken bu kavramsal seçici olma durumu, günümüzde kendisini bilim ve felsefeden ayırarak sosyal medyaya bırakmış durumda.
psikiyatrik bir hastalık olmamakla birlikte modern psikiyatri bu "olumsuzluk"un sosyal iletişimde bireyi sosyopatik hale getirebilme olasılığı üzerinde durmakta.
sadece görmek için bakan ve gördüğünü sindirmeden bir diğer görsele geçen birey, beynin bu işlem sırasında dopamin salgılaması sebebiyle daha çok görmek istemekte ve bu istek bir kısır döngüye dönüşerek bireyi sosyopatik bir karakter haline getirebilmekte.
günümüzde modern psikiyatri bunun bir bağımlılık olduğunu kabul etmekle kalmayıp, bu kısır döngünün kırılmaması halinde insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin hızla azalarak bitme noktasına gelebileceğini işaret ediyor.
yaşadığımız dönem itibarı ile şimdilik sadece sosyal medya ile ilişkilendiriyor olsak da ileride "metaverse"ün yaygınlaşması ile olayın çok daha vahim hale gelebileceği aşikar.
kısacası çıkın dolaşın, arkadaşlarınızla vakit geçirin.
sosyal medya bağımlılığı, zaten başlı başına bir araştırma konusu
firmalar, insanların tarih boyunca gelen ama çağa uyum sağlayamamış açıklarını kendi faydalarına kullanmaya çalışıyorlar. hatta üniversite bölümü bile varmış. onlarca mühendisin telefonun veya bilgisayarın başında savunmasızca ekrana bakan seni alt etmeye çalıştığını düşün. şansın var mı?
mesela en basitinden bildirim ışığı veya bildirim ışığına iliştirilen sayılar. insanı içten içe dürten şeyler. bunları süslü olsun diye yapmıyorlar. daha bilinçaltına yönelik bir örnek vereyim. ekranı aşağıya kaydırınca sayfa yenilenir ve yeni içerikler önümüze düşer. bunu da kollu slot makinelerine benzetmişler. en güzel bağlamayı o şekilde sağlayabiliyorlarmış çünkü. bir nevi şansını deniyorsun yani her yenilemede. daha neler neler var da işte detaylandırmaya gerek yok. temel fikir anlaşılmıştır.
asıl berbat olan ise insanın optimum çevresinin aşağı yukarı 150 insandan (dunbar sayısı) oluşmasına rağmen internet yüzünden -özellikle kadınlarda- bu sayının milyonlara bile çıkabilmesi. yani tatmin eşiğini bir kere aşınca bir daha ya logaritmik bir artışla o açığı kapatmak veya mutsuz olmak zorunda kalıyorsun. resmen bile bile uçuruma yürümek gibi. ben sosyal medya bakiri sayılabilecek biri olmama (telegram, sözlük, sıfır paylaşım yaptığım ve hiç türk'e rastlamayacağım şekilde bir botumsu twitter hesabı) rağmen bazen o bağımlılığı ve dopamin yoksunluğunu hissediyorsam ağa takılanların halini tahmin bile edemiyorum.
tüm bunların en büyük negatifliği de gerçeklik algısını yok etmesi. hayatta hiçbir başarısı olmayan insanın kendisini einstein zannetmesi, çirkin bir kızın kendini dünya çapında bir aktörün yanına layık görmesi gibi şeyler artık gayet karşılaşılabilir oldu. bunu da teknolojinin bizim adapte olabileceğimiz hızdan hızlı gelişmesine bağlıyorum. buradan daha farklı yerlere de geçerim ama konu dağılacak. o yüzden keseyim. yani aslında özetle lastikte bir diken patlağı varsa onunla iyi kötü gidebileceğimiz yere gidip lastiği tamir edebiliyorduk ama artık o kadar çok diken var ki hiçbirine yetişemez olduk, mallaştık. zaten bu aşırı teknoloji yiyen insanların zombi olarak adlandırıldıklarına birkaç belgeselde de denk geldim. eşyaların, araçların kölesi olmayın. eşyayı yerinde, araçları yerinde ve tadında kullanın. boşa yaşayan bir zombi hissine kapılmak istemeyenlere tek tavsiyem bu olur.