SİYASET 24 Eylül 2019
68,3b OKUNMA     585 PAYLAŞIM

Okulu Asarak İklim Değişikliği İçin BM'yi Protesto Eden 16 Yaşındaki Kız: Greta Thunberg

Ağustos 2018'de iklim değişikliği ile savaşılmaya hemen başlanması için okulu asarak protestolara başlayan 16 yaşındaki İsveçli Thunberg, bir yıllık süre içerisinde ses getirmeyi başardı. Dün ise (23 Eylül) BM İklim Zirvesi'nde yaptığı konuşma ile gündem oldu. Peki kimdir bu Greta Thunberg? İnceleyelim.

2003 doğumlu, İsveçli Greta Thunberg, geçtiğimiz yıldan beri iklim değişikliği konusunda protestolar yapıyor

15 yaşında başladığı protestoları sürdüren Thunberg, bu sıradaki okul greviyle de dikkat çekmişti. Geçenlerde de Time dergisine kapak olmasıyla bu dikkati artırdı. Kendisi aynı zamanda asperger sendromundan ve obsesif-kompülsif bozukluktan muzdarip.


Kendisinin yeni gündem olmasını sağlayan şey ise dün, New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler iklim zirvesindeki konuşması oldu

Zirveye İngiltere'den, fosil yakıt kullanmayan bir tekneyle geldi. Aynı zirvede Donald Trump'a baktığı fotoğraf da sosyal medyanın yeni gözdelerinden oldu. Trump kendisi için "çok neşeli bir genç kıza benziyor" diyerek konuşmasıyla bir anlamda dalga geçti.


Thunberg'in dün ses getiren BM konuşması şöyleydi


konuşmanın el emeği göz nuru çevirisi aşağıdadır

gözümüz üzerinizde.

bu çok yanlış. burda duruyor olmamalıydım. okyanusun diğer yakasında bıraktığım okulumda olmalıydım. siz yine de biz genç insanlardan mı umut bekliyorsunuz? ne cüretle! boş sözlerinizle hayallerimi çaldınız, çocukluğumu çaldınız. ben yine de şanslı olanlardanım. insanlar acı çekiyor. insanlar ölüyor. ekosistemler büünüyle çöküyor. kitlesel yokoluşun başındayız. ve sizin konuşup konuşacağınız her şey para ve ebedi ekonomik büyüme masalları. ne cüretle!

30 yılı aşkın süredir bilim açık seçik ortaya koyuyor. ne cüretle görmezden geliyorsunuz, ve buraya gelip gerekeni yaptığınızı söylüyorsunuz, ve ihtiyaç duyulan politikalara ve çözümlere hiçbir yerde rastlanmıyor.

bugünün salım seviyeleriyle yeryüzünün kalan karbon bütçesi sekiz buçuk yılda tükenecek. bizi “duyduğunuzu” ve aciliyetin farkına vardığınızı söylüyorsunuz. fakat ne kadar üzgün ve kızgın olduğumun önemi yok, buna inanmak istemiyorum. eğer durumu tam olarak anladıysanız ve harekete geçmeyi hala başaramıyorsanız, şeytan olmalısınız. ve buna inanmayı reddediyorum.

salım değerlerini on yıl içinde yarıya indirme konusundaki popüler fikir, 1,5 derecenin altında kalmamız için bize yalnızca %50 ihtimal veriyor ve insanlar tarafından kontrol edilemeyecek, geri dönüşsüz zincir tepkimeleri başlatma riskini getiriyor.

belki sizin için yüzde 50 yeterlidir. fakat bu rakamlar eşik değerlerini, geribesleme döngülerinin çoğunu, zehirli hava kirliliğine gizlenmiş ilave ısınmayı ve adalet ve eşitlik mefhumlarını dışarıda bırakıyor. bu rakamlar, şu anki neredeyse hiç gelişmemiş teknolojiyle benim ve çocuklarımın neslinin havadaki size ait yüz milyarlarca tonluk karbondioksiti emmesinden medet umuyor. bu yüzden, yüzde 50 bizim için, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalanlar için yeterli değil. bu yüzden, yüzde 50 bizim için, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalanlar için yeterli değil.

hükümetler arası iklim değişikliği paneli’nin yaptığı en iyimser tahminle, sıcaklık artışının 1,5 santigratın altında kalması ihtimalinin yüzde 67 olması için 1 ocak 2018’den itibaren dünyanın hâlâ salabileceği 420 gigaton karbondioksit vardı. bu rakam şimdiden 350 gigatonun altına düştü. ne cüretle bu sorun işlerinizin her zamanki gibi sürmesiyle ve bazı teknik çözümlerle halledilebilirmiş gibi yaparsınız. bugünün salım seviyeleriyle devam edersek kalan karbon bütçesi sekiz buçuk yıldan az sürede tümüyle tükenecek.

bugün bu rakamlarla uyumlu herhangi bir çözüm veya plan sunulmayacak. çünkü bu rakamlar çok rahatsız edici. ve siz de hâlâ olanı olduğu gibi söyleyecek olgunlukta değilsiniz.

bize hayal kırıklığı yaşatıyorsunuz. ama genç insanlar ihanetinizi görmeye başladı. tüm gelecek nesillerin gözü üzerinizde olacak. eğer bize hayal kırıklığı yaşatmayı tercih ederseniz, bilin ki sizi asla affetmeyeceğiz. bundan kurtulmanıza izin vermeyeceğiz. hemen şimdi ve tam burada, çizgiyi çekiyoruz. dünya uyanıyor. ve değişim geliyor, isteseniz de istemeseniz de.

orijinali için: https://www.theguardian.com/…eakdown-greta-thunberg

Thunberg, genel olarak olumlu yorumlar aldı diyebiliriz

70'li ve 80'li yıllarda doğan, yani televizyonla büyüyen, apolitik ve konformist bir hayat süren çoğumuzun aksine, 90'lı ve 2000'li yıllarda doğanlar dünyayı değiştirebileceklerine çok daha fazla inanıyorlar. çünkü beğenelim veya beğenmeyelim, öyle veya böyle dünyayı değiştirmeyi başarıyorlar. hem de bizim algılamakta bile zorlandığımız bir hızda. bu genç kız da bu kuşağın en aktif şekilde sesini duyuranları arasında.

kimileri bu kızın proje olduğunu, sahte olduğunu, aktör veya kukla olduğunu düşünecektir. baştan aşağı dezenformasyon ve entrika ile dolu şu çağımızda böyle bir kuşkuya kapılmak için haklı nedenlerimiz olduğu doğru. fakat şunu da göz ardı etmemek lazım; asıl proje olan bizleriz. yani özellikle 80'den sonra doğanlar. yani kenan evren ve turgut özal nesli. neoliberal dünyanın oportünist, konformist bireyleri ya da nazım'ın dediği şekilde söylersek, akrep gibi, serçe gibi veya midye gibiyiz çoğumuz. işte bu yüzden greta thunberg gibilerini görünce hayret ediyor ve hemen komplo teorilerine sarılıyoruz. çünkü her şeyden önce artık biz bu dünyayı değiştirebileceğimize, yani iyiye doğru götürebileceğimize olan inancımızı kaybettik. öyleyse bırakalım da bizden sonraki nesillerin inançlarının ve arzularının peşinden gitme konusundaki cesaretlerini kırmayalım. görünen o ki biz başaramadık, hatta çoğu zaman denemedik bile. bırakalım da bizden sonrakiler en azından denesinler. dünyayı daha iyi bir yer yapmayı denesinler, hayal etmeyi ve mücadele etmeyi denesinler.

Kendisi hakkında aşağıdaki gibi muhalif görüşler de var 

thunberg niyeti, zekası, çabası güzel olsa da propaganda malzemesi olarak kullanılmaktadır. belki propaganda demek doğru değil ama kapitalizmin "sosyal pazarlaması" diyelim.

büyük şirketlerin sosyal sorumluluk projelerine katkı vererek imaj pazarlaması yapması gibi, kapitalizm de böyle ara ara figürler çıkarıp popülerleştirerek bir 'gaz alma' yoluna girer.

bugün iklim değişikliği eğer çağımızın en büyük sorunlarından biriyse, bunun en büyük öznesi küresel sermayedir. petrol ve silah şirketleri, gıda endüstrisi devleri ve daha birçok devasa şirketin iklim değişikliğini engelleme niyetinin olmamasını geçtik, bu yönde en büyük zararı verdikleri muhakkak. onlar dizginlenmeden bunun yavaşlatılması mümkün değil.

işte tabi burada bir şeye dikkat etmeleri lazım. o da insanların, kendilerine karşı harekete geçme dürtülerini dizginlemek. bunun 2 yolu vardır. ya baskıyla ve zorbalıkla engellersiniz ya da 'rıza' oluşturursunuz. klasik yönetim biçimlerinde genelde ilk yol denenir ama bunun yaratacağı öngörülemez sonuçlar olabilir. o yüzden modern yönetim biçimlerinde öncelikle 2. yola başvurulur. istenen sonuç elde edilemezse, o zaman 1. yol uygulanır. rızanın da kendi içinde yöntemleri vardır. örneğin eğer işçi hakları söz konusu ise, bu haklarda sembolik iyileştirmeler yapabilir ve asıl sorunu (emek sömürüsünü) gizlemeye devam edebilirsiniz. ya da eğer google gibi bir şirketseniz, kampüsünüze spor salonları ve barlar koyarak verimi artırabilirsiniz. bir de kitlelerin mobilize olarak tepki göstermelerini engellemek de mümkündür. öncelikle bireyselliğin önemini aşılarsınız. böylece birlikte hareket etme olanağını azaltabilirsiniz.

ama türlü türlü sorunlara dair bireylerde oluşan tepkileri ortadan kaldırmak, bu sorunları çözmedikçe mümkün değildir. yani bu tepkilerin zamanla çoğalıp birleşerek size dönme ihtimali vardır. bu durumda ne yapabilirsiniz? bu tepkilere 'vekil' tayin edebilirsiniz. bu vekillerin kontrol edilmesi daha kolaydır. tabi bu vekillerin, insanlar nezdinde gerçekten 'çalıştığını' gösterebilmeniz lazım. örneğin bu vekiller, sorunun öznelerine karşı zaman zaman sivri çıkışlar da yapabilmeli. işçi sendikalarının ortaya çıkması her ne kadar işçi mücadelesi sonunda olmuşsa da, daha geçen gün türk-iş örneğinde gördüğümüz gibi devletlerin, işçiler için tayin ettiği vekillere dönüşmüştür.

ve dediğim gibi bunların en büyük misyonu, asıl sorunu mümkün olduğu kadar gizlemek ve potansiyel tepkileri de bunlar eliyle kontrol altına alabilmektir. sanki sorunun öznesi onlar değilmiş gibi. greta thunberg de maalesef böyle bir vekil olarak 'kullanılmaktadır'. çok onurlu bir yaşam mücadelesi vermiş olan malala yusufzay da zamanla böyle bir vekile dönüştürüldü.

hatta benzer bir gelecek, alexandrıa ocasio-cortez'i de bekliyor diye düşünüyorum. etrafında yaratılan rüzgar çok benzer çünkü...

Thunberg'e yöneltilen eleştiriler hakkında

buna proje çocuk, pr diye saldıranlar sanırım son 100 yılda çevre konusunda bu tür farkındalık yaratılması sonucu oluşan kamuoyu tepkileri sayesinde elde edilen kazanımlardan bihaber ya da zahmet edip iki satır okumuyorlar. böyle aktivizm hareketleri olmasa, kitleler zombi uykularından kısa bir süreliğine olsa da uyanıp toplu halde tepki göstermese şu an hava kirliliğinden nefes bile alamayıp gaz maskesiyle gezmek zorunda kalırdık, cilt kanseri vakaları korkunç boyutlara ulaşırdı. böyle kampanyalar olmasa ne kurşunsuz benzin olurdu, ne ddt tarım ilaçları yasaklanırdı, ne fabrika bacalarına doğru düzgün filtre takılırdı. otomobillere emisyon düzenlemeleri getirilmese şehirlerde egzos dumanından göz gözü görmezdi. bu çocuğa bok atmadan önce bunları bir düşünün derim. böyle toplumsal hareketler olmasa kapitalist baronlar istedikleri gibi at koşturup dünyayı alabildiğine kirletmeye tam gaz devam ederdi.

bence bu toplumsal hareket gaz almak düzeyinde kalmayacak. greta'nın ününü kullanıp gaz alma amacıyla yönlendiren mihraklar olsa da olmasa da insanlar artık bıktı usandı, bastırıp şirketleri dize getirecek kanunları çıkarttırana kadar durmayacaklar.

mesela geçtiğimiz yıllarda 9 yaşında new york'lu bir çocuk restoranlarda plastik pipet israfından rahatsız olmuş ve ailesiyle gittiği mekanın sahibine içeceklere otomatikman pipet koymak yerine müşteriye pipet isteyip istemediklerini sormayı denemelerini, bunun hem restoranın masraflarını azaltacağını, hem de çevre için daha iyi olacağını söylemiş ve bu restoran sahibinin teklifi kabul etmesiyle start alan hareket çığ gibi büyüyüp sonunda gelişmiş ülkelerin bir çoğunda plastik pipetlerin yasaklanmasıyla sonuçlandı. (kaynak linki)

artık abd ve avrupa'nın bir çok yerinde fast food restoranları ve starbucks gibi zincirlerde plastik yerine karton pipet kullanılıyor. evet karton pipet kullanışsız ve dayanıksız ama kafası basan girişimciler buna anında çözüm buldu. artık piyasada temizleme fırçasıyla birlikte satılan katlanabilir çelik pipetler var. avrupa'da ciddi anlamda plastik karşıtı bilinçlenme hareketi var ve bu akım kendi pazarını çoktan oluşturdu. plastik barındırmayan diş fırçaları, saç fırçaları üretiliyor, plastiğe karşı tepki arttıkça piyasa baskısı eninde sonunda plastiğe doğru düzgün alternatif üretecek.

kapitalizm böyle işliyor, kapitalizmi hizaya getirebilecek tek güç müşteri talebidir. greta kardeşimizin başlattığı bu güzel hareket çevre kirliliğini, karbon emisyonunu mümkün olduğu kadar minimuma indiren ürün taleplerini daha da geniş bir yelpazeye yayıp şirketlere ciddi anlamda kamuoyu baskısı yaratırsa paşa paşa oturur plastiğe ve fosil yakıtlarına doğru dürüst bir alternatif bulurlar. bu konuda ar-ge çalışmalarına tenezzül edilmemesi ya da öncelik verilmemesinin tek nedeni para. müşteri talep etmiyorsa adam gayet ucuz olan plastik kullanmak varken neden elini taşın altına koysun? neden ek masraf yapıp ona alternatif bulmaya kassın? neden benzine ucuz ve çevre dostu alternatif üretmek için elini cebine atsın? adamlar ar-ge yapıyorsa gezegeni kurtarmak için değil, kendine maksimum oranda kar yaratmak için yapıyor. müşteri bastırırsa doğanın ırzına geçmeyi bırakacak çözüm üretmek için seve seve kolları sıvarlar, yeter ki para görsünler. karbon kirliliğini azaltmak daha çok kar getirirse anında keser, onu yapacak olan da greta gibi halk kitlelerini harekete geçirecek karakterler. kendi kendine olacağı yok.

kapitalist dediğin gezegeni, kendi çocuklarının geleceğini düşünmez, parasına bakar. fukushima nükleer santralinin sahibi olan enerji şirketinin yönetim kurulu ve ceo'su, 'büyük depremde oluşacak 12 metrelik tsunami dalgalarını durduracak set yapmamız lazım' diye bas bas bağıran bilim ekibini 'bu kadar düşük bir ihtimal için o kadar masrafa giremeyiz' diye tekrar tekrar reddetmiş ve bu pintilik çernobil'den sonraki en büyük nükleer facia ile sonuçlanmıştı hatırlatalım. eğer japon halkı bu konuda bilinçlendirilip 'o duvarı yapın yoksa boykot ederiz' diye kamuoyu baskısı yaratılsa belki fukushima faciası hiç yaşanmayacaktı.

kaldı ki iklim bilimi camiasından da büyük destek görüyor greta'nın başlattığı hareket. onların sesini duyurmasına da büyük katkısı oldu. helal olsun sana greta, böyle devam et güzel kardeşim.

neden bu kız isveç'ten böyle bir bilinçle çıkıyor da dünyanın başka bir yerinden genç iklim aktivistleri yetişmiyor?

hikayelere önem veren biriyim. coğrafyaların da hikayeleri olduğuna inanıyorum. bugün bunu düşündüm... söyleyeyim.

çünkü ancak iskandinav ülkelerinde yetişen gençlerin elli yıl sonrasını düşünecek lüksleri var. çünkü onun yaşındaki kızlar orta doğu'da evlendiriliyor, asya'da çocuk işçi ya da seks kölesi olarak çalıştırılıyor, amerika'da lise katliamlarında ölüyorlar, suriye'de savaştan kaçıyorlar, latin amerika'da yoksullukla mücadele ediyorlar. greta bm’de ekosistemi düşünerek ağlayabiliyor çünkü onun coğrafyasının böyle toplumsal travmaları yok. askeri darbe, ekonomik kriz, dünya savaşı görmemiş. bir sabah uyanıp üç şehir uzağında güpegündüz öldürülen kadının hikayesini okumamış. ben böyle bir hikayenin içindeyken «iklim sorunu gerçektir» diye bağırdığımda sesim onunki kadar gür çıkmıyor ne yazık ki. duruşuna sonsuz saygı duymakla birlikte başlattığı harekete sessiz kalanları anlayabiliyorum. çünkü elli yıl değil elli gün sonrasında ne olacağını bile bilmiyorlar.

iklim sorununu ciddiye almakla birlikte hiçbir zaman halihazırdaki siyasal sistemin yarattığı insan hakları ihlallerinin ve krizlerinin üstünde bir yere koyamadım maalesef. belki iflah olmaz bir ortadoğulu olduğum içindir. ama bu da benim coğrafyamın hikayesi. napalım, herkesin coğrafi travması kendine.

Karşısındaki İle Empati Kuramayan, İçe Kapanık ve Sakarlığa Yatkın İnsanların Sorunu: Asperger Bozukluk