TARİH 5 Ekim 2021
30b OKUNMA     374 PAYLAŞIM

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Uyuşturucu Kullanımı ve Cezası

Osmanlı döneminde uyuşturucu kullananların sayısı hiç de az değildi. Kullanımının ve ticaretinin elbette yasak olduğu o dönemlerde bu işler nasıl dönüyordu peki? Biraz o dönemlere gidelim.

osmanlı imparatorluğu döneminde de uyuşturucu kullanan ve bu işin ticaretini yapan insanlar vardı, malûmunuz üzere. devlet; esrar, afyon vb. ürünlerin ilaç yapımında kullanılmasını destekliyordu ancak bir yandan da uyuşturucu niyetine kullanılmak üzere üretilen tonlarca ürün bulunmakta idi. dönem dönem şeyhülislamların "esrar, afyon haramdır!" benzeri fetvalarına rağmen tiryakîler bu bağımlılıklarından vazgeçemiyorlar idi. dördüncü murad döneminde dahi bu kaçak üretim ve satış faaliyetleri sürmüştür. siz düşünün gerisini.

tabii zamanla avrupa'da ilaç sanayii de gelişince bu uyuşturuculara çeşitli kimyasallar da katılmaya başlandı. 1897'de eroin bulununca osmanlı imparatorluğu, büyük bir hammadde pazarı hâline geldi. çünkü dünyanın en büyük afyon üreticilerinden biri idi osmanlı imparatorluğu. bu sebeple olsa gerek 1912 senesinde imzalanan lahey afyon sözleşmesi'ne osmanlı imparatorluğu imza atmadı. 

bu sözleşmeden önce çin'de düzenlenen konferansa da davet edilmesine rağmen delege göndermemiştir osmanlı imparatorluğu. çin, çeşitli ülkelere (başta hindistan ve osmanlı) bu uluslararası anlaşmaları imzalatmak ve onların üretimini azaltmak amacındadır esasen. kendisi de imzalayacaktı tabii ama üretmeye de devam edecekti.

özellikle 1855 (yanılıyor olabilirim, 1853'te olabilir) senesinde uyuşturucuyu damardan almaya imkan sağlayan şırınga da icat edilince bütün devletlerin gözü dönmüştür uyuşturucu ticaretinde. eroinin zararlı bir madde olduğunu söyleyip üretimini "sözde" yasaklayan amerika ve avrupa, bu dönemde osmanlı'ya pek de baskı yapmadılar neden imza atmadığı hususunda. çünkü el altından osmanlı'dan tonlarca afyon almaya devam ettiler.

osmanlı imparatorluğu, vergi alma konusunda dünya tarihindeki en sert kurallara sahip devletlerden biridir. imparatorluk, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki köylülerden bile ahır kurma, koyun bakma, evlenme gibi her işin vergisini alırdı. bu sebeple "kaçakçılık" hususunda çok sert cezalar bulunmakta idi. tabii bu cezalara bir de ebussud efendi gibi bazı şeyhülislamlar döneminde eklenen dinî gerekçeler de dahil edilince cezaların şiddeti daha da artmaktaydı.

uyuşturucu kullanan kişilere verilecek ceza, ta'zirden belirlenir; yani padişahın yahut onun atadığı yöneticilerin hükümlerince koşullar da değerlendirilerek bir ceza verilirdi. uyuşturucuyu kaçak olarak üreten ve satışını yapanlar ise hâd cezası alırlardı. kolları ve ayakları çaprazlama kesilir, asılarak idam edilir yahut en iyi hâlde sürgüne gönderilirlerdi. çengele geçirme cezası da dördüncü murad döneminde uygulanmıştır. dördüncü murad, uyuşturucuyu kullananların da hâd cezasıyla cezalandırılacaklarını ilan ettirmiştir.

ikinci selim döneminde avrupa'ya osmanlı'dan uyuşturucu madde kaçıracak olan bir hristiyan tüccarın gemisi müsâdere edilmiştir. yani devlet, o gemiye el koymuştur. müsâdere ifadesi geçtiğine göre çok büyük ihtimalle o tüccar sürgüne gönderilmiş ve osmanlı'da kalan bütün mallarına da el konmuştur.

ahâlî, her yeni şeyhülislamdan yeni bir fetva beklemiştir osmanlı'da. :) bu şeyhülislamlardan biri olan kemalpaşazâde, "afyon kullananın tövbe etmesi kâfidir. küfre gerek yoktur!" deyince ortalık yangın yerine dönmüş; zaten her şeyi yanlış anlamaya müsait olan esrarkeşler "şeyhülislamdan fetva aldık! esrar, afyon günah değilmiş!" diyerek uyuşturucunun dibine vurmuşlardır. bu dönemde ve sonrasında çok tepki alır bu yüzden kemalpaşazâde efendi. hatta fenerizâde ki yanılmıyorsam o dönem kendisi kazasker, çok sert bir dille şeyhülislamı tenkit eder, reddiyede bulunur.

şunu söylemek isterim ki devlet güçlü iken ancak dokunabilmiştir bu uyuşturucu satıcılarına yahut kullananlarına. mesela istanbul'un fethi'ne kadar kalenderilere hiç dokunulmamıştır. hatta fetihten sonra kendilerine akatalaptos kilisesi tahsis edilir. yani günümüzdeki adı ile "kalenderhane camii." burası onların tekkesi olur. kalenderilerin gece gündüz esrar ve afyon kullanıp keyiflendikleri bilinmektedir. esasen bu durum çoğu sufîde bulunmakta idi asırlarca anadolu'da. tâ ki ikinci bayezid dönemine dek.

fatih sultan mehmet'in vefatından sonra tahta çıkan ikinci bayezid, kendisi de gençliğinde alkol ve uyuşturucu kullanmışken bundan tövbe etmiş ve padişahlar içerisindeki en dindar kişi olarak tarihe geçmiştir. o zamana kadar gösterilen hoşgörü artık yerini sert tedbirlere bırakır. hatta şöyle bir olay olmuştur pek bilinmez: kalenderî gibi görünen bir derviş neredeyse padişahı öldürecek iken üzerine atlayan askerler tarafından yakalanır ve öldürülür. üstü soyulduğunda sünnetsiz olduğu görülür ve onun gayr-i müslim olduğunu, gerçek bir derviş olmadığını söyleseler de padişah çok sinirlenmiştir bir kere. tabii bu dönemde anadolu'da şiâ kaynaklı isyanlar da şiddetlenir. onlar şiddetlendikçe devlet de şiddetlenir.

yavuz sultan selim döneminde osmanlı'da uyuşturucu kullanımı ve satışı yasak iken hemen sınırındaki safevîlerde bu durum serbesttir. çok tuhaf bir durum bu! bu konuyla ilgili hiçbir şey okumadım o kadar kitapta ama akıl yürütelim. osmanlı'nın ve iran'ın kendi mezhep alimlerinin fetvalarına baktığımızda aslında osmanlı'nın daha tavizkâr; safevilerin ise çok daha sert olmaları beklenir uyuşturucu konusunda. fakat şah ismail, gerek uyuşturucu ticaretinden devletinin kazanacağı paraları gerekse kendisine karşı oluşabilecek olumsuz tavırları düşündüğünden dolayı bu ticarete ses etmez.

aynı dönemde osmanlı imparatorluğu, eşek sırtındaki her torbanın açılıp kontrol edilmesi yönünde kanunlar çıkarır. osmanlı imparatorluğu, ikinci mahmud dönemine kadar en ağır hâd cezalarını uygulasa da uyuşturucu satıcılarına bu dönemden sonra biraz daha hafifler cezalar. tabii idam, türkiye cumhuriyeti'nde dahi devam eder, orası ayrı.

birinci dünya savaşı'nda kazanan ülkeler yenilenlere lahey konferansları'ndaki anlaşmaları da zorla imzalatmışlardır. sevr antlaşması'nda mesela bu madde vardır. avrupalılar ve amerika'nın derdi pastayı kendi aralarında bölüşmektir. kimsenin gençleri, insanları falan düşündüğü yoktur! keza osmanlı imparatorluğu'nda da bazı padişahlar haricinde durum aynı idi.

üç beyazdan uzak durmayı unutmayalım.