İLİŞKİLER 13 Şubat 2017
33,9b OKUNMA     966 PAYLAŞIM

Sesleri Duyma Anında ve Öncesinde Neler Olduğunu Adım Adım Özetleyen Duyma Evreleri

iStock.com

nasıl duyuyoruz?

işitme sistemindeki uyum..

konumuz açısından kulağımızda bulunan işitme sisteminde dikkat etmemiz gereken iki önemli nokta vardır. duyma işleminin gerçekleşmesi için ilk önce havadaki ses dalgalarının “toplanması” ve daha sonra da bu ses dalgalarının sinirsel uyarılara dönüştürülerek beyne iletilmesi oldukça önemlidir.

dolayısıyla havadaki ses dalgalarını toplayan kulak kepçesi ile iç kulağa gelen titreşimlerin beyne iletilmesini sağlayan “salyangoz” arasındaki uyum duyma işleminin gerçekleşmesinde çok önemli bir yer tutmaktadır.

en önemlisi de, duyu sistemi üzerinde yapılan araştırmalar hem kulak kepçesinin hem de “salyangozun” hassas orana göre şekillendirilmiş özel yapılar olduğunu göstermiştir.

kulak havadaki ses dalgalarını nasıl toplar ?


iStock.com


kulak kepçesinin dış çeperini çevreleyen ve konka adı verilen sınırın, kavisli şekli gerçekte fibonacci sayıları doğrultusunda ortaya çıkan eşit açılı sarmal bir eğri meydana getirmektedir ve hepimizin bildiği gibi kulağımızın bu şekli her insanda aynıdır.

peki kulak kepçesinde görülen bu özel geometrik düzenin, kulağın havadaki ses dalgalarını “toplama” fonksiyonuyla ilişkisi nedir?

kulak kepçesinde görülen eşit açılı sarmal şeklin kulağın ses dalgalarını toplayabilmesi, kulağın olabilecek en mükemmel geometrik düzenle yaratılmış olması sayesinde gerçekleşir. buradaki mükemmel yapıyı anlayabilmemiz için kulak çeperimizin şeklini hafifçe değiştirmemiz yeterli olacaktır. örneğin;

kulaklarımızı ellerimizle ön tarafa doğru itersek gelen sesin frekansı aynı olmasına rağmen duyduğumuz sesin şiddeti artacaktır.

iStock.com


kulağımızı ellerimizle hafifçe arkaya doğru ittiğimizde ise duyduğumuz sesin şiddeti bu kez düşük kalır ve duymakta zorlanırız.

çevreden gelen sesin frekansında hiçbir değişiklik olmamasına rağmen, kulağımızı oynattığımızda duyma oranının artması ya da azalması, kulak kepçesindeki eşit açılı sarmal eğrinin şeklen bozulmasından kaynaklanan bir durumdur.

kulağımızın şekli ile duyma kapasitesi arasında doğrusal bir ilişki bulunduğundan, kulak kepçesine geometrik şeklini veren ve fibonacci dizisine göre oluşan sarmal eğrinin, işitmedeki denge ile doğrudan bir ilişkisi olduğu söylenebilir.

duyma anında neler oluyor ?

duyma işlemi ilk olarak havadaki ses dalgalarının kulak kepçesi tarafından toplanmasıyla başlar.

alınan bu ses titreşimleri kulak zarına çarpar, kulak zarı, orta kulakta bulunan kemikçikleri titreştirir ve bu sayede ses titreşimleri mekanik titreşime dönüştürülmüş olur.

bu mekanik titreşimler de iç kulakta yer alan ve “salyangoz” adı verilen yapının içindeki sıvıyı titreştirir. sonuçta bu sıvı, titreşimleri sinirsel uyarılara dönüştürerek beyne iletir ve bunlar beyinde ses olarak anlamlandırılır.

iStock.com


salyangoz adlı organın hassas rolü

duyma işleminde rol oynayan bir diğer organsa “salyangoz” olarak da adlandırılan kokleadır. kokleanın içinde oldukça kompleks bir duyma mekanizması yer alır.

insanın iç kulağında ses titreşimlerini sinirsel uyarılara dönüştürerek beyne iletmekle görevli olan bu kemiksi organ, 73 derece 43 dakikalık sabit açılı sarmala uygun içi sıvı dolu olan özel kanallara sahiptir.

kokleanın sahip olduğu bu özgün anatomik şeklin kaynağı altın oran olduğundan, kokleanın sarmal yapısı ile işlevi arasında çok yakın bir ilişki vardır. bu hassas oranın “işlev” ile “anatomik şekil” arasında daima denge oluşturması şaşırtıcı gerçeklerden biridir.

sesin kaynağını nasıl tayin edebiliyoruz ?

bu soru, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki bilimsel çalışmalarla yanıtını buldu. d.w. batteau, 1967 yılında, kulak kepçesinin ses kaynağının yerini belirlemedeki rolünü gösterdi.

bu rol şöyle açıklandı: kulak, kepçesi üzerindeki anten benzeri alıcı sistemiyle, kendisine ulaşan sesi yön tayini yaparak dış kulak boyunca zara doğru yollamaktaydı.( batteau dw 1967 the role of the pinna in human localization.proc r soc lond b biol sci. 1967 aug 15;168(11):158-80)

kaynak: ilmi araştırma dergisi, sayı 34.