SİNEMA 17 Mart 2017
89,6b OKUNMA     1270 PAYLAŞIM

Sıra Dışı Karakterlerle Dolu, Hayal Gücünü Arşa Yükselten Fantastik Filmler

Sözlük yazarı kaedeoky, sinema ile ilgili tecrübelerini bu defa fantastik filmlerde paylaşmış. İç karartıcı olsa da sürreal karakterler ve görüntülerle sizi hayal dünyasında gezdirecek filmler listesi.

-genelde masalımsı

-nokturnal-geceye özgü- zaman diliminde geçen

-koyu renklerin, kapalı atmosferin egemen olduğu

-içinde -sıradışı-çocuk karakterlerin olduğu

-büyümeyi ya da belli bir travmayı anlatan

- sürreal ögelerle donatılmış

-genelde mutlu sonun olmadığı

-karanlık atmosferli, iç karartıcı, ürpertici canavarların olduğu

- yer yer insanı boğan

-mitolojiden beslenen, kendi modern mitolojisini inşa eden

filmleri seçtim

ayrıca:

harry potter ve narnia günlükleri gibi çok bilinen, popüler listeye almadım. tim burton'un çoğu filmi bu listeye dahil edilebilir. animasyınları özellikle eklemedim. howard the duck gibi ya da gremlinler ve labyrinth gibi 80'lerin çoğu filmi listeye dahil edilebilir ama daha az popüler olanı aramaya çalıştım.

bu filmlerin öncüsü alice harikalar diyarında aslında. oz büyücüsüyle beraber alternatif bir gerçeklik bulunmasıyla sorunlar sembolik bir dille anlatılmaya çalışılır.

bundan sonrası -spoiler- içerebilir:

el laberinto del fauno


konu: 1944 yılı ispanya'sında, sivil savaş kargaşası sona ermiş görünse de, navarra'nın kuzeyindeki dağlık bölgelerde çatışmalar sürmektedir. kendi hayal dünyasında yaşayan 10 yaşındaki ofelia, hamile annesi carmen'le birlikte, navarra'ya, üvey babası kaptan vidal'in yanına gider. kaptan vidal, faşist yönetimin emrinde çalışan ve sınırları isyancılardan temizlemekle görevli bir memurdur. sert mizacı ve otoriter tavrı nedeniyle üvey babasıyla en ufak bir yakınlık kuramayan ofelia, bir gün arka bahçelerinde, esrarengiz bir labirent keşfeder. bu labirentin içinde tanıştığı, gövdesinin yarısı insan yarısı yaratık olan pan'la yaşayacakları, ofelia'nın bütün yaşamını değiştirecektir.

guillermo del toro'nun en güzel filmlerinden. ispanya iç savaşını ele alan epik düzeydi çarpıcı bir film. mitolojiyi çok güzel işlemiş (ağaç kabuğunda saklanan kurbağa aslında ağacı içinden tüketen şeytanı yani sözde vatansever faşist komutanları sembolize diyor)

the fall


konu: 1920’lerin los angeles'ındayız. kolu kırıldığı için los angeles hastanesi’nde yatmakta olan 10 yaşındaki alexandria, burada filmlerde dublörlük yapmakta olan roy ile tanışır.

bir çekim sırasında sakatlandığı için yataktan kalkamayan roy, alexandria’ya vali odious’tan çeşitli sebeplerden nefret eden ve onu öldürmek isteyen 6 adamın hikayesini anlatmaya başlar. fakat roy, yaşadığı sorunlar sebebiyle hikayeyi giderek daha karamsar bir hale sokar. bir süre sonra masal ile gerçeği birbirine karıştıran roy, kendi acılarından kurtulmak için alexandria’yı da kullanmaya başlayacaktır.

yine savaş karşıtı güzel bir film. lirik anlatımlar, ünlü kahramanlar ve cgi efektlerine başvurulmadan oluşturulan atmosfer büyüleyici.

mirrormask


konu: 15 yaşındaki helena, sirkte cambazlık yapan bir ailenin ferdidir. hayallerinde bu hayattan kurtulup normal bir yaşam sürmek vardır. annesiyle tartıştıktan sonra kadının hasta olup yatağa düşmesinin suçunu kendinde bulur. kadıncağız önemli bir ameliyatın arifesindeyken helena, tüm olan bitenleri belki de kendi yarattığı bir hayal dünyası ve oradaki kahramanların gözünden yaşamaya başlar.

birbirine düşman iki kraliçe, tuhaf canavarlar ve maskeli sakinleri olan bir dünyadır bu. beyaz kraliçe hastadır ve iyileşmesinin anahtarı mirrormask isimli tılsımlı maskedir. maskeyi bulmaksa helena'nın görevidir.

a monster calls


konu: 12 yaşındaki conor canavarlar ve peri masallarının fantastik dünyasına kaçmak üzeredir. annesinin hastalığı ile ilgilenen conor, aynı zamanda pek sempatik olmayan büyükannesi ile zaman geçirmek zorundadır. bulunduğu okul eğitimden uzak ve zorbalarla doludur. conor’un babası ise ondan binlerce mil uzakta, amerika’ya yerleşmiştir. conor bu korkutucu gerçeklerden uzaklaşmak için fantastik varlıkların hüküm sürdüğü hayal dünyasına küçük bir yolculuğa çıkacaktır. bir gece saat tam 12.07 ‘de yatak odasının penceresinde beliren 13 metrelik porsuk ağacı, o geceden sonra her akşam aynı saatte conor ‘u ziyaret etmeye başlar. bu canavarın anlatacağı hikayeler vardır ve conor’un bu hikayeleri dinleyip kafasında canlandırması konusunda ısrarcıdır. bu kadim, vahşi ve acımasız canavar, conor’un cesaret, inanç ve gerçeklik ile dolu yolculuğunda ona rehberlik edecektir.

tıpkı pan'ın labirentinde olduğu gibi acı gerçeklere karşı oluşturulmuş alternatif bir dünya. anlatılan masallar, cezalandırılma istemi, içe atılan saklanılan gerçekler çok etkileyici.

big fish


konu: william bloom, babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. gezgin bir satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar. babasının yaşadıklarına dair efsaneler ve mitler, bir puzzle'ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir. daniel wallace'ın kitabından uyarlandı. tim burton'ın her zaman olduğu gibi nefes kesici bir filme imza attığı söyleniyor.

burton'un son iyi işlerinden. bu filmde de karnavalesk dünya bize açılıyor ve film, baba-oğul ilişkisini çok başarılı bir biçimde ele alıyor.

la cité des enfants perdus



konu: kötü yürekli krank ve adamları çılgın bir bilim adamı tarafından imal edilmişlerdir. krank'ın en büyük acısı, rüya görme yetisinden yoksun olmasıdır. tek çareyi, rüyalarını çalmak için kaçırdığı çocuklarda bulur. oysa çocuklar ondan korktuğu için tek elde ettiği onların kabusları olacaktır.
bir gün bir sirkin güçlü adamı olan one'ın küçük kardeşi de krank'a götürülmek üzere cyclops ve çetesi tarafından kaçırılınca esrarın ardındaki perdenin kalkmasıyla sonuçlanacak olan fantastik olaylar serisi başlamış olur.
daha önce bize şarküteri'yi sunmuş olan çılgıncasına zeki ve dahi yönetmenler caro ve jeunet'den bir başyapıt daha.

jean-pierre jeunet'ten enfes bir film. karanlık atmosferi, verne dünyasını anımsatan steam-punk ögeleriyle karanlık bir masal tadında.

el espinazo del diablo


konu: 1939 yılında, ispanya iç savaşı'nın sona erdiği sıralardayız. general franco'nun milliyetçi partisi cumhuriyetçi sol partiyi yenmek üzeredir. franco'ya karşı savaşta direnişçi olarak mücadele eden cumhuriyetçi babası tarafından yetimhaneye bırakılan 10 yaşındaki carlos, babasının kendisini gelip alacağı günü beklemektedir. yetimhanede zor günler geçiren carlos, gelmesinden kısa süre sonra, daha önce aynı yetimhanede yaşamış olan jacinto adındaki hayalet tarafından rahatsız edilmeye başlar.

yine del toro imzalı bir iç savaş hikayesi. bu sefer hayalet miti çok farklı bir biçimde ele alınmış.

ink


konu: her gece, ışıklar sönüp tüm şehir uykuya daldığında, insan gözünün göremediği iki güç arasındaki ezeli ve ebedi mücadele tekrarlanır. aydınlığın gücü, rüyalarımıza umut ve güzel rüyaların kuvvetini taşırken; karanlığın gücü, karabasanlar ve kabuslarımızdan sorumludur.

farkında olmasalar da, john (chris kelly) ve küçük kızı emma (quinn hunchar) bu fantastik mücadelenin ortasında kalacaklardır. john, bir kabus getirenin kontrolünde, kendisini sadece para kazanmaya adamış, kayıp bir ruhtur. kabus getirenler, emma'ya ulaşmak için onun kayıp ruhunu kullanmaya karar verirler. bir gece emma'nın küçük ruhu bir umacı tarafından kaçırılır ve emma komaya girer. artık, emma'nın ruhunu kurtarmak, ve onu babasıyla buluşturmak, ışık taşıyanların tek amacı haline gelmiştir. ölüler ve rüyalar diyarının iç içe geçtiği, fantastik bir âlemde bir kız ve babasının umutsuz çırpınışları, küçük bir kıyametin habercisi gibidir.

farklı bir film. rüya ve gaiman dünyasını sevenler izleyebilir. fazlasıyla underrated bir yapım.

the neverending story


konu: michael ende'nin aynı isimli romanından uyarlanmış, fantastik bir çocuk filmi. bir kitapçıya gidip "neverending story" isimli kitabı okumaya başlayan bastian (barret oliver) bir anda kendini okuduğu kitabın içinde bulur. artık herşey onun elindedir. yönetmen koltuğunda wolfgang petersen'u görüyoruz.

çocukluğumuzun travmatik filmlerinden (at sahnesi) farklı ve hüzünlü bir dünyası var.

where the wild things are


konu: arkadaşım canavar , annesiyle tartıştıktan sonra evini terk ederek deniz kıyısındaki bir ormana kaçan max adlı çocuğun maceralarını konu alıyor.

max, onu kimsenin anlamadığını düşünerek bulunduğu ortama başkaldırır ve muzipliğin egemenliğindeki vahşi şeyler ’in ülkesine doğru yola çıkar.

jonze ustadan çok farklı, hoş bir film.

beasts of the southern wild


konu: henüz altı yaşındaki küçük bir kız olan hushpuppy ve onu kıyamet günü için hazırlayan babası birlikte yaşamaktadırlar. bir gün ilginç ve esrarengiz bir hastalığa yakalandığını öğrenen babası bunu kızından gizler. bu olaylar olurken o sırada doğa da boş durmamaktadır. havalar ısınmaya ve buzullar erimeye başlamış, eski tarihlerde yaşamış olan auroch ordusu mezarlarından kalkmaya başlar. küçük kız hushpuppy’nin dünyanın öbür ucuna giderek annesine ulaşması ve dünyayı bu kötü sondan kurtarmak zorundadırlar..

insanın aklını zorlayan ama bir o kadar da kendine has zengin dünyası olan bir yapım.

tideland



konu: terry gilliam tarafından "'alice harikalar diyarında' ile sapık'ın buluşması" olarak nitelendirilen, tabu yıkıcı ustanın göz kamaştırıcı, gerçeküstü ve mizah dolu bu son şaheseri, bir çocuğun, ateşböceklerinin isimleri olduğu, bataklık adamlarının güneş batarken uyandığı ve sincapların konuştuğu muhteşem hayal dünyasını anlatıyor. yarı-isterik annesi aşırı dozdan ölünce, son derece meraklı küçük jeliza-rose, babası tarafından büyük şehirden kırlardaki yıkık dökük bir eve götürülür. babası, annesinden daha iyi durumda değildir: eski bir rock yıldızı olan noah'nın kafası mütemadiyen dumanlıdır. jeliza-rose, günlerini geniş çayırlarda, kafasında kurduğu fantezi dünyasında kendi başına geçirir, ta ki sonradan en iyi arkadaşı olan zihinsel özürlü dickens ve onun cadıya benzeyen ablasıyla tanışana kadar.

terry gilliam'dan alternatif bir alice uyarlaması.

the reflecting skin


konu: çocuk, 1950'lerde köy yaşamının getirdiği sıkıntılarla baş etmeye çalışır ve kendi fantezileri olayları algılamasında ona yol gösterir. babası ona vampir hikayeleri anlattıktan sonra, yolun üst kısmında oturan dul kadının bir vampir olduğundan emindir. erkek kardeşini, dul kadını görmemesi konusunda ikna etmeye çalışır. bunun yanında kötü karakterli annesi ve taciz suçundan yargılanmış babasıyla yaşaması gerekmektedir.

az bilinen şaheserlerden. babanın anlattığı masallar, çocuğun dün dünyasında oluşturduğu yorumlar.

hook


konu: peter pan (robin williams) artık büyümüş ve 20. yüzyılın düzenine ayak uydurup başarılı bir avukat olmuştur. ancak çocukların sevgilisi peter pan bu düzen içinde kendisini işlerine fazla kaptırdığı için çocuklarına yeterince ilgi gösteremez olmuştur. işte tam bu sırada pan'ın ezeli düşmanı kaptan hook (dustin hoffman) yenide ortaya çıkıyor ve pan'ın çocuklarını kaçırıyor.tinkerbell (julia roberts) peter pan'a onun unuttuğu geçmişini hatırlatınca peter never land'e geri dönmeye ve çocuklarını kurtarmaya karar veriyor.

çocukluğumuzun güzel filmlerinden. büyüme ve unutma üzerine güzel bir film.

jumanji


konu: bir kız ve erkek kardeşi eski ve esrarengiz bir masa üstü aile oyununu keşfedip oynamaya baladıklarında, aynı oyun tarafından 25 yıl önce yutulmuş alan parrish'in serbest kalmasına sebep olurlar. yutulduğu zaman onlar gibi bir çocuk olan parrish şimdi koca bir adamdır.

oysa oyun bitmemiştir ve önce evleri sonra tüm kasaba oyunun içinden çıkıp gelen muzip maymunlar, yokedici gergedanlar, filler, aslanlar ve her türden hayvan tarafından işgal edilmeye başlanır. yarım kalan oyunu durdurmanın tek yolu, tabii ki oyunu kazanıp bitirmektir. peki kahramanlarımız bunu anladıklarında her şey için çok mu geç olmuştur?

zamanın en çok travma yaşatan filmlerinden. evde yalnız izlediyseniz benim gibi etkisini yıllar sonra görmüşsünüzdür.

bridge to terabithia


konu: çocukların hayal gücünün sınırı yoktur. bunun en güzel kanıtı olarak iki çocuğun, hayatın tüm gerçeklerinden uzak, kendi aralarında oluşturdukları yeni bir dünyanın öyküsü terabithia köprüsü. jesse, hayal dünyası oldukça kuvvetli ve gerçek üstü hikayelere de çok meraklı bir çocuktur. sınıflarına yeni gelen leslie'nin de kendisiyle benzer bir dünyayı paylaştığını anlaması ile ikili arasında keyifli bir arkadaşlık başlar. oturduklara yere çok yakın olan bir ormanın içinde sadece kendilerinin bildiği ve görebildiği, içinde devler, troller ve daha bir dolu gizemin bulunduğu, terabithia isminde bir dünya yaratırlar. üstelik bu dünyada önemli bir konumları da vardır. artık kral ve kraliçe olmuşlardır.

korkutucu bir o kadar da merak uyandırıcı bir fantastik dünyası var.

hugo



konu: hugo cabret paris tren istasyonunun duvarları arasında gizlice yaşayan ve saatlerin düzgün çalışmasından sorumlu olan kimsesiz bir çocuktur. bir müze yangınında saat ustası babasını kaybeden hugo, ondan yadigar kalan bir "automaton"u da gizlice tamir etmeye çalışır. bu arada paris tren istasyonunun güvenlik görevlisinden sürekli saklanır, oyuncak dükkanı sahibi bay georges'tan (méliés) çaktırmadan mekanik parça aşırır. bir gün georges'un manevi kızı ısabella ile tanışması hugo'ya yeni bir dünyanın kapılarını daha açacaktır...

scorsese'ten sinema üzerine fantastik bir dünya.

coraline


konu: yeni evindeki gizemli bir kapıyı açarak paralel gerçekliğin serüvenine giriş yapan genç bir kızın hikayesi. kendi hayatına benzese de çok daha fantastik olan bu diğer dünyada caroline, buranın sakinleri olan egzantrik forcible ve spink ile karşılaşacaktır.

nightmare before christmas'ın yönetmeni henry selick yine yönetmen koltuğunda.

alice harikalar diyarındadan bile daha karanlk bir stop-motion. düğmeler.

alice - neco z alenky


konu: alıştığımız alice hikayesindekinden farklı olan bu dünyada, korkutucu karakter ve yaratıklarla karşılaşıyoruz. yönetmen jan svankmajer, sürreal öğeler kullanarak anlattığı alice'in fantastik hikayesini bir korku masalına dönüştürüyor.

jan svankmajer'den bahsetmesek olmazdı. çok farklı, korkutucu bir alice uyarlaması. mutlaka izleyin.

who framed roger rabbit


konu: roger rabbit, gerçek insanların arasına da zaman zaman karışabilen bir çizgi film kahramanıdır. bu çizgi film karakterlere "toon" denmekte ve de eddy (bob hoskins) adındaki özel dedektif ise bunlardan nefret etmekte. roger rabitt'in patronu en çok para kazandıran adamının son zamanlarda bir derdi olduğundan şüphelenip eddy'i bunu bulması için tutuyor. çünkü ona göre roger'ın seksi karısı jessica onu aldatmakta. eddy jessica'yı takip etmeye başlıyor ama olaylar öyle karışıyor ki bu arada roger'ın üzerine bir de iftira atılıyor.

çocukluğumuzun bir diğer travmatik animasyon/filmlerinden. silindir sahnesini kim unutabilir ki?
............................

bu listede cogito'da rastladığım bir yazının özetine de yer vermek isterim: kadın karakterler bu konuda biraz daha hayalperesttir. ancak hesaba katılmayan bazı paradokslar vardır. elif kamışlı "parlayan zırhlı şövalye sendromu" yazısında bu konuya oldukça yer verir. yazısına denizkızı ariel'in yazısıyla başlar: "var olmayan bir şövalyenin olması beni ürkütsede o öyle kusursuzki ona hayranım var olsa bu kadar güven veremezsi insana" çocukluğumuzdan beri masallarla büyüyen bir nesil olarak çevremiz mükemmel erkeği bekleyen kadınlar tarafından sarılmış durumda. adorno'ya göre bu hegemonyanın sürdürülebilmesi adına arzın canlı tutulması durumudur. çünkü mutlu aşk hikayeleri alıcı bulmaz, aşkın gerilimi popüler kültür endüstrisinin ilgisini çekerken kadınlarsa zayıflıklarını duygusal bir güce dönüştürebilmek için bu ürünleri canlı tutmayı bilirler.(bu durum onların zayıflıklarını ve yalnızlıklarını unutturur) ayrıca mükemmel erkeği beklemek kadının yetişkinliğine ilk adım atmayı beklediği zamanla bir ironi oluşturur. kişi hayatı boyunca gerçekleşmesi mümkün olmayan bir çok şey ister ve gerçekleşmedikçe ya bunu erteler ya da onun yerine başka bir şey yerleştirir. mükemmel erkek zengin, kibar, sadık vs. kusursuz olacaktır. ama aynı vasıfların bir bedende var olması mümkün değildir. oysa masallar böyle birini buluncaya kadar beklememiz gerektiğini aşılamıştır (shrek ve tangled'de kılede bekleyen kız, ayrıca aşkın mümkün olarak görmeyen ama değişen aşık olan karakterlerde bolca mevcut örn: vol.i de bile bu duruma rastlanır, görev ve mantık robotu eva'nın aşkı). her ilişki bu beklentilerle başlarken gerçekleşmedikçe değilleme yoluyla mükemel aranır(unutulan bir nokta da, cennet yerine bu dünyada yaşamamızın nedeni yasak elmayı yiyen adem ve havvadır yani kusurlardan birisinin yaradılıştan beri varolmasıdır.) mükemmel birinin olmaması durumu sonsuza kadar mutlu yaşadılar önermesini de çürütür. arzulanan maceraperest şövalye evlendiğinde tüm heyecan veren işlevini bırakması koşulu, prensin-şövalyenin arzu nesnesi olmasından çıkması anlamına gelir. bu paradoks mutlu sonun imkansızlığını gösterir. bu durumda romeo ve jüliet ölmeyip evlenselerdi efsane aşıklar olamaz sadece "sıradan" olabilirlerdi. beklenilen prens-şövalye zırhıyla prensesi kurtarmaya gelir. zırh aslında kusurlarıyla var olan abject (iğrenç) insanı gizler. saygınlığın ifadesinin sembolü olarak karşısındakinin fantazileri için mükemmel bir ayna işlevi görür. çünkü zırh bu durumda, beklenilen mükemmellik, kadın figürünün yalnızlğının aldatmacısı, narsistliğinin bir yansımasıdır. leydi ideallerini/kendini bu zırh üzerine yansıtırken aslında arzuladığı kişide kendisi olup çıkıyor. ayrıca şövalyenin üzerindeki zırh, cinsel ilişki için çıktığı zaman kusurları olan beden ortaya çıkacak ve leydi onu zırhı olmadan arzulamayacaktır. bu durum aşkın iki özneden oluştuğu fikrine de ters düşer çünkü burada arzulanan (eromenos), arzu nesnesi olan zırhtır. kendinden ödün vermek, değişmek düşüncesi de mutlu sonu getirmez. örneğin küçük denizkızı hikayesinde ariel eksikliğini (ayaklarını) giderbilmek adına kendinden ödün vermiş ancak olduğu gibi kalmak istemiyle cinsel ilişkinin imkansız konumda olduğu kuyruğuna tekrar sahip olmuştur. aynı şekilde shrekte fiona yarısı gibi olduğu bir hale dönüşmüştür(geceleri olduğu dev haline, ayrıca shrek mutlu son hikayesinin devamını getirerek evliliğin, heyecansız, rutin durumunuda anlamıştır)

bu durum bize genel olarak narsist kişi hayallerinin yansımasını, kendisine benzeyen kişi aradığını gösterir. libidinal enerjinin aşık olan kişiye harcanıldığı sanılır ancak kişi bu yatırımı kendisini yapmaktadır. her ilişkinin bitimiyle,karşısındakinin kaybı aslında kendisinin eksikiliği olarak ortaya çıkar. (karşısındakinin kendisinden kopmuş parça-yarım elma olarak olumlamak) aslında bu durum narsist bir yaralanmaya yola açmaktadır.

izlemek için can attığım:

luna