Sosyal Sınıf Farkının Belki de En Gösterişsiz Sembolü: Yüksek Gelirli Çocuk Saçı
Nedir bu?
yüksek gelirli çocuk saçı, amerikan çocuk filmlerinin vazgeçilmezidir. hakikaten onlar zengin diye mi, genetikleri farklı diye mi bilinmez bu veletlerin ışıl ışıl, pırıl pırıl saçı varken bizim (mesela benim çocukluğum) kanıksanmış tipimiz üç numara saç, çelimsiz kafa ve burunda sümük üçlüsüdür. çocukken hep özenirdim bu g*tlere. beni de bir gün keşfetsinler ve böyle bir filmde oynayayım isterdim...
bu saç uzun olmak zorundadır. uzun olmalıdır ki özel okula gidiyorum imajını tam yansıtabilsin.
hiç mi değişmez lan bunların o ahenk ile dans eden saçları? pırıl pırıl parlarlar 1 kilometre öteden, fark edersiniz o saçlı çocuğu... oysa garibin saçı en iyi ihtimalle 3 numara vurdurulur sürekli berber masrafı çıkmasın diye. zaten o garibanın saçı uzamaz da o daha çok büyür. öyle şekilsizdir ki ona şekil verdirebilecek berbere madalya takılır. velhasıl kelam aynı kıyafet ile giydirilmiş 10 tane çocuğun içinden birisi zengin olsun, sekmez yakalarım onu saçından.
Kimdir bu saça sahip olanlar?
genellikle kumral, sarı, açık kahve tonlarında olur. beyaz yakalı çocuğudur, kolejde okuyordur.
kız ise ismi ilayda, tuana, polen vb’dir, erkek ise burç, berke, batu vb’dir. büyük ihtimalle basketbol sahası ve havuzu olan sitede oturuyordur.ailesi 2015 model ve üstü volkswagen, volvo, mercedes, toyota aracı vardır. dedesinin alaçatı, edremit, davutlar gibi yerlerde yazlığı vardır. haftasonları müzik ya da spor kursuna gider.
Ansızın karşısınıza çıkabilir
dün diş doktorumda randevu saatimin gelmesini beklerken, orta sehpadaki dergilerin içinden trilye'nin dergisini inceleyerek zaman geçirdim. hoş başka ne vardı derseniz, marie claire maison, elle, bmw'nin dergisi falan vardı. neyse trilye'nin ciddi ciddi büyük bir kısmını sıkıntıdan okudum. zaten yarım saat erken gitmiştim. önsöz, trilye'den haberler, balık tarifleri, trilye'de yemek yiyen ünlüler falan filan... çocuk köşesine geldi sıra. bu bölümde çocukların resimleri var ve hangi balığı seviyorlarsa onu yazmışlar. neyse fotoğrafların birinde iki kardeş poz vermiş. 10 yaşlarındalar. ikiside gayet şık giydirilmiş. (28 yaşındayım ve 10 yaşındaki çocuğun üzerindeki ceketi kıskandım, siz düşünün...) bilmem kiminle bilmem kimin oğulları, biri kalamar ve karides, diğeri de jumbo karides ve ıstakoz(*) seviyormuş. işte bu kardeşlerden birinin saçı aynen, umut sarıkaya'nın karikatürde betimlediği çocuğun saçı gibiydi. çocuğun saçına dikkat edince, karikatür noktası virgülüne kadar aklıma geldi. bekleme salonunda başkaları da olduğu için kahkaha basamadım ama uzun uzun sırıttım. yani diyeceğim odur ki, var böyle bir şey. yüksek gelirli çocuk saçı...
(*) triye'ye de gitmişliğim yok değil ama hiçbir zaman oturup şöyle bir ıstakoz yiyelim demedik. diyemedik. ıstakoz nedir abi? bildiğin adam gibi balık varken, el kadar böcekle karın doyurmak için kim uğraşır? zaten gelirin yüksek olduğu da buradan anlaşılıyor.
Mevzubahis karikatür
Neden böyle oluyor?
zengin çocuğun babası zengin olur, zengin adam güzel kadınla evlenmeyi seçer, güzel kadının çocuğu da güzel olur sağlıklı olur. sağlıklı güzel çocuğun da saçı güzel olur, ışıl ışıl olur.
Alternatif bir anıyla bitirelim
bu saç tipini önce amerikan filmlerindeki bebelerden, şimdilerde de bizim kendi yeni nesil kolej çocuklarımızdan bilirdim. ama ben bu saç tipini mendil satan çocuklardan bilmezdim.
geçen ankara yüksel'de bir fast-food cafede dışarıda oturuyorum, kumru bekliyorum. hava soğuk, montumun içinde büzüşmüşüm. kafamdan seri biçimde düşünceler geçiyor, yani kendimi dış dünyaya kapatmışım. sonra bir çocuk geldi, dokuz on yaşlarında, elinde tek bir paket mendil. sırayla masaların önünde dikiliyor. ama sesi çıkmıyor. dalgın dalgın çocuğu izlemeye başladım. bu kız çocuğu, eski püskü giysilere, pembe renkli yazlık bir ayakkabıya ve genel görünüşüyle son derece zıt bir saç kesimine sahipti. aslında bu kız çocuğu mükemmel saçlara sahipti. son derece gür, canlı, adeta şampuan reklamlarındaki gibi saçlara. ama muhtemelen saçlarını anası evde kesmişti. hiç hesapta olmadığı halde tam da amerikan filmlerindeki erkek çocukların saçlarına benzemişti.
sonra bu kız benim masamın önüne geldi. yüzünde bir gülümseme vardı. belki dişlek olduğundan gülümser gibi bakıyordu, belki artık insanların önünde dikile dikile otomatiğe bağladığı bir duruştu o. "mendil alır mısınız?" dedi, ama sesi çok kısık çıkıyordu. yüzüne bile bakmadım. öyle hafif yan tarafa diktim gözlerimi. dikilmeye devam etti. biraz yerimde kıpırdandım ve kızın yüzüne bakmaya bile lüzum görmeden "çkt" dedim.
"çkt". o kadar.
sonra yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan yan masaya gitti elinde mendiliyle.
siz hiç böyle bir reddediliş gördünüz mü? ömrünüzde hiç bu kadar umursanmadığınız, önemsenmediğiniz oldu mu? harflerden sözcük oluşturmaya bile tenezzül etmeden bir dudak hareketi ve anlamsız bir sesle ile savuşturuldunuz mu? o çocuk o an hepsini yaşadı. o kız çocuğu kimbilir kaç zamandır bunu yaşıyordu. o beş dakikada bile belki on masa tarafından reddedildi. ama ben o kız çocuğunun durumunu o an hiç olmadığı kadar idrak ettim. içimde bir şey koptu, yok oldu. bu, tam olarak sokakta soğukta mendil satan çocukların dramıyla ilgili değildi, sokaktaki biz "normal" insanlar bunu içselleştireli ve üzerinde düşünmeyi bırakalı çok olmuştu çünkü. bu, daha fazlasıydı. bu o kızın saçının tipiyle ve asla bozmadığı gülümsemesiyle ilgiliydi.
içimde bir şey yok oldu ve üç gündür o anı düşünmekteyim. seni ve gülümseyişini unutmayacağım yüksek gelirli saç kesimli mendil satan çocuk.