Sosyolog Max Weber'den Protestanlık ve Kapitalizm Üzerine Sağlam Çıkarımlar
protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu, max weber'in günümüz kapitalist düzeninin ideolojik ve dinsel dinamiklerini açıkladığı bir kitabı.
max weber kapitalizmi anlamlandırmaya çalışırken en temel özelliğinin asla sonlanmayan bir "kazandığını biriktirmek ve mantıklı yatırımlar yaparak daha fazla para kazanmak" arayışı olduğunu fark etmiştir. bu arayışı irrasyonel olarak adlandırmıştır ve çıkış noktasını merak etmiştir. araştırmalarına göre hristiyanlığın bir mezhebi olan protestanlığı benimsemiş toplumlar daha kapitalist toplumlardır. bu şekilde kapitalizmin temellerinin protestanlığa dayandığını öne sürmüştür.
protestanlık, aydınlanma hareketleriyle birlikte martin luther'in 16. yüzyıl'da katolik kilisesinin ölçüsüz dominasyonuna başkaldırmasıyla ortaya çıkmış bir hristiyanlık mezhebidir. katoliklik ve protestanlık birçok yönden birbirlerinden ayrılır. katoliklikte insan zekasına güven yoktur. insanlar pasiftir ve cennete gitmek için yapmaları gereken şey kiliseye gidip tanrıya dua etmektir. tanrı ve inanan arasındaki aracı kilisedir, bireyler ancak rahipler aracılığıyla tanrı ile iletişime geçebilirler. bu durum da kiliseye güç verir. fakat aydınlanma hareketleriyle birlikte insan zekasına olan güven ve inanç artmıştır. insan artık zeki, özgür, mantıklı bir canlı olarak görülmektedir. bu dinamikler üzerinden yükselen protestanlık mezhebine göre eğer tanrı insanı bu denli zeki yaratmışsa, onu ancak bu zekamızı pratike ederek yüceltebiliriz ve bu şekilde cennete gideriz. bu nedenle protestanlıkta tanrıya çalışarak, üreterek, para kazanarak, kazandığını harcamadan mantıklı yatırımlarla daha çok para kazanarak, hayatımızı keyfi harcamalardan kaçınarak daha da çok para kazanmaya adayarak ibadet ederiz. protestanlıkta bireyler tanrı ile direkt iletişim halindedir, bu durum kilisenin geçerliliğini ve dominasyonunu azaltır.
protestanlık inancının insanlar üzerinde çok önemli bir psikolojik mekanizması vardır
katoliklik mezhebinde ölümden sonraki hayatını kişi kendisi belirlerken protestanlık mezhebine göre herkesin kaderi önceden bellidir. yani tanrı kimin cennete, kimin cehenneme gideceğini zaten bilmektedir. bu nedenle, inananlar hayatları boyunca cennete gideceklerine dair işaretler ararlar. bu da onları daha çok çalışmaya, daha çok para kazanmaya iter. çünkü cennete gitmek için belli bir yeterlilik noktası yoktur. ne kadar çalışırsan, ne kadar para kazanırsan cennete gideceğinden o kadar emin olursun.
bu durum insanların birbirlerine olan kontrolcü farkındalığını arttırır
insanlar kendilerinin cennete gitmek için ne kadar yeterli olabileceklerini anlamak için çevrelerindeki diğer insanları izleme, gözlemleme ve onları kendileriyle karşılaştırma alışkanlığı edinirler. artık birbirlerinin üzerindeki kontrolcü figür kilise değildir, birbirleridir. bu durum ayrıca foucalut'un panoptikon'unu anımsatmaktadır.
bu durum içinde sıkışan kapitalistler hayatlarını bitmek bilmeyen bir para kazanma arayışına adarlar. lüks yatırımlar yapmazlar ve kazandıkları paranın sefasını süremezler. bu çilecilik anlayışıyla yükselen "az harcama ve daha çok kazanma" kaygısıyla hiçbir zaman tam anlamıyla bir huzura eremezler. kendilerinin güçlendirdikleri bu düzen artık kendi kendini çalıştıran ve geliştiren bir makineye dönmüştür. onlar ise bu makinenin küçük bir parçası haline gelmiştir. kapitalistler bu şekilde demir kafes'in (iron cage) içinde sıkışıp kalırlar, ve oradan asla kurtulamazlar. çünkü kapitalist düzen öyle oturmuştur ki herhangi bir çıkışı veya alternatifi yoktur. sonuç olarak weber -marxistlerden farklı olarak- kapitalizmin ötesinde başka bir sistem göremez.