İŞ HAYATI 30 Temmuz 2018
65,5b OKUNMA     855 PAYLAŞIM

Sovyet Mühendisliğinin Motivasyon ve Ekonomi Üzerine Bolca Düşündüren Hikayesi

Sovyetler'deki (1922-1991) çalışma kollarının kapalı bir ekonomiye dahil olduğunu düşünürsek, bunun üzerinden iş hayatına dair çok güzel yorumlar yapabiliyorsunuz. Sözlük yazarı "smokinle kopruden atlayan adam" da genel hatlarıyla bir sorgulama yapmış bu konu üzerine.
Sayano-Shushenskaya Hidroelektrik Santrali'nin yapımı sırasında işçiler, 1978

sovyet mühendisliğini eğitim olarak eleştirmek doğru olmaz (iyi eğitilmiş oldukları bir gerçek); ancak kapalı ekonomilerin mühendislerini serbest piyasa ekonomilerinin mühendisleri ile karşılaştırmak iki açıdan doğru değil:

1. sovyet mühendislerinin "daha fazla" & "daha iyi" yapmak için fazla teşvikleri yok. ancak ölüm tehdidi gerekir (ki nitelikli elemana zırt pırt "seni gulaglara göndereceğim" diyemezsiniz çünkü motivasyonunu daha çok bozarsınız, hiç meyve vermez.)

2. ne kadar idealist olursa olsun, bir insan ideolojik olarak sürekli "motive" kalamaz. içgüdümüz en çok kendi çıkarımız (ya da çoluğumuzun çocuğumuzun çıkarı) için çalışır. bu nedenle kişi hem "özgür dünya"ya özenip motivasyonunu kaybedebilir, hem de hangi şart altında olursa olsun, (uzun vadede) mütemadiyen motive kalamaz. biyolojimiz bu.

rekabet olmadan teşvik yaratılamaz, teşvik olmadan da inovasyon olmaz. bu sebeple mevzubahis manzaralara şahit olmamızın kaynağı serbest piyasa ekonomisinin teşvik farkıdır.

"insanlar çıkarları için, hakları (davaları) için savaşacaklarından daha istekli savaşırlar (napolyon)

insanlar en iyi kendi faydaları için çalışır (adam smith

(serbest piyasa ekonomisi: her bireyin kendi faydası için çalışması, herkes aynısını yapacağı için toplamda da en yüksek getiriyi getirir).


elbette serbest piyasanın emek sömürüsüne davetiye çıkarması, toplam varlıkların gittikçe daha da azalan bir azınlığın elinde artarak toplanması gibi eksileri vardır. sonuçta taşınabilir ya da taşınamaz varlıkların getirisi (i), dünya ekonomisinin büyümesinden (g) daha yüksek (i>g), bu durumda hiçbir varlığı olmayan milyarlarca insan varlık elde etmek bakımından yerinde sayarken (sadece g), varlıkları elinde bulunduran ve sayıları çok daha az olan bir kesim elindekini sürekli büyütüyor (sadece g veya i+g). piyasanın buna daha da artan oranlı vergilerle çözüm bulması gerekiyor (zaten artan oranlı vergi mevcut).

gene de ne olursa olsun; bu işten yeteri kadar ekmek yiyebilen insanlar gerekli motivasyona -dolaylı olarak da gelişme isteğine- kapalı ekonomilerdeki meslektaşlarına göre daha çok sahipler. 

sovyetler; 30-70 arası inanılmaz bir büyüme hızına çıkmıştı

üstelik bunu eşitliği sağlamaya çalışarak yapabilmişti (serbest piyasa ekonomisi veya görünmez el olmadan). batı'daki bazı kesimler bile hayranlık duymaktaydı. fakat motivasyon kırıldıktan sonra bu gibi dışa kapalı büyümelerin sonu geliyor. insanların dışarıyla ilişkisi olmadığı ve dışarıya özenip heveslerinin kırılmadığı kısıtlayıcı bir ekonomi ile aynı inovasyon yaratılabilir (sovyetler bunu bir süre yarattı). bunu milliyetçilik, dini motivasyonlar ya da benzeri ideolojilere bağlılık ile sağlayabilirsiniz. yalnız sadece bir süreliğine olur, daima değil.

insanlar dışarıyı öğrenir ve görürlerse; dışarıda gördükleri hayatlara özenmeye başlarlarsa verimlilikleri düşmeye başlar. çünkü sizin karşı tarafınızda kendi için çalışan insan her daim motive iken, siz insanları motive edecek bir ideoloji yaratamazsınız. soyvetler'in ütopyası kulağa çok güzel gelse de uygulamada yeterli motivasyonu sağlamak ve fikrin uzun vadeli devam etmesi çok zor.

1947'de bir Sovyet fabrikası.

sovyetler, serbest piyasa yokluğunda motivasyonu sağlamak için belli girişimlerde bulunmuştur

1. tarımdan üretilen ürünlerin dağıtımını üretimin düştüğü alanlara yoğunlaştırarak motivasyon sağlanmaya çalışılmıştır.

2. bonus sistemi getirilmiştir. sadece farklı mesleklere farklı ücretler ödenmesi değil, merkezi sistem tarafından konulan hedeflerin tutturulması halinde ekstra ücret (bonus) ödemeleri belirlenmiştir.

3. yalnız, hedefler tutturuldukça bir sonraki hedefler yükselecek. bir sonraki hedeflerin tutmaması halinde ise bonus kaybı, maaş kesintisi veya ceza(sürgün vs.) uygulamalarına başvurulabilecekti. bu sebeple kimse elinden gelenin en fazlasını yapmaya çalışmıyordu.

4. ek olarak bu bonuşlar, yönetim kısmı için aylık ücretin %37'sine tekabül ettiğinden, teknolojik değişimlere gidecek kaynağı (bkz: arge) (bkz: r&d) yök etmiş oldu.

çünkü, inovasyon için araştırma geliştirme gerekir, bunun için de kaynak ayırmanız gerekir. kaynak ayırırsanız hedefleri tutturamama tehlikesi ortaya çıkar ve insanlar da maaştan kaybetmek yerine sadece hedef tutturmaya yönelir.

çünkü inovasyon gelecek adına bugünden fedakarlık yapmaktır, fakat fedakarlığı hoş görmeyen bir sistem altında fedakar olmaya soyunmazsınız.

bunların sonucunda sovyet yönetimi inovasyon eksikliğinin ve bunun neticesinde teknolojik olarak geri kalınacağının farkına vararak 1940'larda bonus sistemini kaldırıldı. bu sefer teknolojik ilerlemelere (inovatif gelişmelere) büyük bonus ödemeleri sistemi getirildi (hedefe değil, teknolojiye ödül). yalnız burada da fiyatlar serbest piyasa tarafından değil devlet tarafından belirlendiği için emeğin gerçek değerini yansıtmadı, bu sebeple beklenen etkiyi gösteremedi.

1960'larda bir Sovyet elektronik fabrikası.

1956'ya geldiğimizde bu durum değişti

bonus, teknolojinin uygulanabilirliğine ve yararına göre dağıtılmaya başlandı. fakat burada bonusun firmanın maaş bordroları tarafından kısıtlanması (ya da tam zıttı), bu inovasyonların adapte edilmesinin/ benimsenmesinin önüne geçti. görüldüğü üzere, "sanayide verimlilik" hususunda serbest piyasa standartlarına ulaşmak neredeyse imkansız.

çalışanların motivasyonunu sağlamak için konulan ceza sistemi de çok sertti.

mesela 1940'ta iş başında bulunmama ya da iş başında zaman geçirme durumunda maaştan %25 kesinti oluyordu. 1940-55 arasında 36 milyon insan (o dönemki çalışabilir nüfusun 1/3'u) "çalışmamak"tan suçlu bulundu, 15 milyonu hapse atıldı, 250,000'i de idam edildi. her yıl 1 milyon insan bu sebeplerle hapiste bulunmaktaydı.

bu şekilde insanların motive olması, yaratıcı fikirler üretmesi ve ülkelerini diğer ülkelerin önüne geçirmeleri beklenemez. yaratıcı fikirler tehdit veya ceza yoluyla ortaya çıkmaz. insanların motive olmalarıyla, karşılığında bir şey kazanacaklarına olan inançlarıyla mümkün olur. bu da insanın kendi çıkarını düşünmesiyle mümkün olabilir.

çünkü insanın doğasını değiştiremezsiniz. insan bencildir, insan önce kendini düşünür ve uzun vadede her daim bu içgüdü galip olacaktır. insanları eşitlik veya dava uğruna kısa vadede motive edebilirsiniz ama davalara bağlılık için insan hayatı çok uzun ve insanin içindeki bencillik; "e artık hani bana?" sorusu er ya da geç ortaya çıkacaktır.

Sovyetler'de 2. el bir arabanın satışı

sovyet halkı motivasyonunu bu şekilde kaybetti

kot pantolona özenen, yasağa rağmen bunu temin etmeye çalışan gençler ortaya çıktı (bu bir örnek, neden değil elbette). tüm bunlar birikerek dışa kapalı sovyet halkının bir batı/amerikan rüyası'na kapılmasına ve sonuçta mutsuz olmasına yol açtı. uzun süre her şey iyi giderken, çalışma motivasyonunu kaybetmiş ve artık gözü dışarıda olan sovyet halkının, kaynaklarını halkından çok askeri harcamalara ayıran ülkelerinin ekonomisi sallanmaya başladı. sonrasında sovyetler dağıldı.

uzaya ilk çıkan, askeri olarak çok ilerleme kaydeden de sovyetler'dir, doğru. fakat bu elinizdeki kaynakları nasıl dağıttınız ile alakalı. elinizde olanı ağırlıklı olarak iki alana yatırır ve halktan uzaklaştırırsanız; halkınız sizin ülkenize gelir getiremez ve büyük başarılar elde ettiğiniz diğer sektörleri besleyecek bir kaynağınız kalmaz. çünkü ekonomi bir bütündür, sadece iki sektör bazlı değildir. toplam fayda ve dinamik olmak esastır.

güçlü olanın hayatta kalması felsefesi ile bencilliğin hüküm sürdüğü insan doğasına en yatkın sistem olan serbest piyasanın uzun vadede kazanacak olması kadar doğal bir şey yoktur, sonuçta konumuz insan oldukça bu değişmeyecektir. dünyadaki her ülke eşitliği kabul etmediği sürece, serbest piyasadaki ülkeler daha çok gelişecek ve her dışa kapalı ekonomiyi uzun vadede mağlup edeceklerdir. ancak her ülke "hepimiz daha az gelişelim ama eşit olalım" derse serbest piyasa ekonomisi saf dışı kalır, aksi takdirde s erbest, özgür olan daha yaratıcı olup diğerlerinin önüne geçecektir.

Sovyetler'de bir pazar yeri.

yapabileceğimiz en iyi şey serbest piyasa koşullarının düzenlemesi olacaktır ki; bu da bencillik sebebiyle, yani zenginlerin aşırı eşitsizlikten isyan çıkmasına sebebiyet verip servetlerini tamamen kaybetme riskini göze almamaları nedeniyle olacaktır. veya savaşlar/felaketler gerekiyor ki bu da hoş bir yol değil. neticesinde kaynakların bir nebze daha adaletli dağıtılması mümkün olabilir. insan doğasından kaçamayız, serbest piyasa en büyük motivasyonu ve en faydalı buluşların çıkmasını sağlar; çünkü insan en çok kendisini/ailesini düşünür, en çok bu özneler çevresinde motive olur.

ha bana sorsanız komünizmin de, kapitalizmin de, teokrasinin de içine sıçayım

hep beraber küçük gruplar halinde işsiz adalara gidelim, ağaç evlerde yaşayıp tarımımızı yapalım, domates yetiştirelim, balık tutalım, müzik yapalım, yüzelim, gülelim, tertemiz havada dolaşalım. gel gör ki böyle bir dünya artık yok; herkesin tek derdi büyüme, büyüme, büyüme. bu da devletlerin altındaki nüfusları büyütüp onları "büyüme" için kullanması anlamına geliyor. peki mutlu olmamız için gerçekten "büyüme"ye ihtiyacımız var mı? yoksa m.ö. 4000'e dönsek daha mutlu oluruz gibime geliyor. ya da artık dünyada kazanç maksadıyla conta cıvata üretmekle vakit kaybetmeyelim, büyümeye kasmadan sadece uzayı keşfetmeye çalışalım, bu kafi.