Tarihte Yer Etmiş Bazı Önemli Şahsiyetlerin İnsanı Düşündüren Trajikomik Ölüm Şekilleri
empedokles'i herkes bilir
hani m.ö. 500'lü yıllarda yaşamış, element kavramını ilk dillendirenlerden birisi. hani doğanın dört temel element yani toprak, ateş, su ve havadan (o klişe espriyi yapanı sir arthur aston'un takma bacağı ile kovalıyorlar burada. hey yavrum espri bile fularlı) oluştuğunu ilk ortaya atan şu antik yunan filozofu yahu (aristotales bunlara bir de eteri eklemiştir ama konumuz bu değil). hatta empedokles, bu 4 elementi bir arada tutan şeylerin ise sevgi ve nefret olduğunu iddia eden ve fikirlerini şiirlerle anlatmış romantik bir filozoftur. kendisini de tanrı ilan etmiş ve takipçileri ile birlikte sicilya'daki meşhur etna yanardağı kraterine çıkmış ve "siz az bekleyin ben aşağı atlayacağım, bedenim yanıp kül olacak ve ölümsüz, yüce bir tanrı olarak geri döneceğim" diyerek kendini lavlara bırakmıştır.
elbette etna'nın alevleri onu yutmuştur ve geriye takipçilerinin elinde sadece tek bir çarık kalmıştır. nettin dayı sen ya?
epiruslu pirus var bir de
hani roma'yı yenmiş ama yenerken muazzam zayiat verdiği için literatüre "pirus zaferi" tabirini kazandırmış antik yunan kralı. öyle sağa sola atar gider yapıp saldırmış ve genelde de başarılı olmuştur ki spartalı birinin gazına gelip spartalıları yenmeyi ve tüm o bölgenin hakimi olmayı kafasına koymuştur. ancak baklava dilimli artiz spartalıların güçlü direnişi nedeniyle vazgeçerek kime niyet kime kısmet demiş ve argos kentini ele geçirmiştir. filinin üstünde şehire girip havalı havalı dolanırken bu fetihe kızan yaşlı bir kadın balkondan bunun kafasına kiremit fırlatmış, o kiremit pirus'un kafasının pekmezini akıtınca fırsattan istifade askerleri pirus'un kellesini bedeninden ayırmıştır.
her yeri ele geçiren aksiyon adamı bir kralın kiremitle durdurulmasına mı yanasın, sendeleyince hemen en yakındaki askerin kelleyi kesmesine mi yanasın, zor işmiş vesselam antik dönemde yaşamak.
daha fenası da var. elazar maccabias
m.ö. 160'lar. elazar maccabias ( maccabi tel aviv takım ismindeki maccabi mi bu acaba?) büyük iskender'in büyük makedon imparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan 4 helenistik devletten biri olan seleokus imparatorluğuna karşı büyük savaşta yahudi tarafını kontrol edenlerden bir din adamıdır.
karşı tarafın kralı 5. antokyus'u (battal gazi filmi geldi aklıma sebepsiz) öldürmek için eline bir mızrak alır ve atılır savaş meydanına. antokyus fil ordusu ile gelmiştir ve kendisi de filin üstünde emirler vermektedir. bizim elazar "filden korksak fildişi kolye takmayız" diyerek kahramanca filin yanına gelir ve altına girip mızrağı filin midesine saplar defalarca.
fil acı içinde ölür ama laaps diye elazarın üstüne yığılır ve elazar feci şekilde can verir. ama asıl acı olan sadece bu değil, kendisini pestil gibi yapan ve karnını deştiği fil kralın fili dahi değildir.
bir de imparator valerian'a bakalım
3. yy da yaşamış bu romalı asilzade imparator olunca ülke sıkıntılı bir dönemde idi. m.s. 260 yılında edessa savaşında pers kralı 1. şapur bunu yenince esir düşmüştür. pers kralı önce onu atına binerken basmak için sehpa olarak kullanmıştır.
köpek gibi yerde 4 ayak duran valerian'a basıp atına binen şapur sonra bundan sıkılmış ve öldürtüp derisini yüzdürmüş, içini sap samanla doldurtup ülkesindeki bir tapınağın duvarına doldurulmuş hayvanlar gibi astırmıştır. yuh amk!
of bak şimdiki daha fena. humphrey de bohun
humphrey de bohun, ingiltere'de çok güçlü bir ailenin saygıdeğer bir üyesidir. kral'a karşı ileri geri konuşunca kral (kral 2. edward. ona da değineceğiz ileride) onun üzerine küçük bir ordu göndermiştir. ve bizim bohun'un sıkıntılı ölümü gelmek üzeredir.
1322 yılında savaş başlar, bizim bohun tahta bir köprüden ordusunu yönetmektedir. ancak yoğun bir ok atışına maruz kalınca dikkatleri dağılır. bu sırada köprü altına sızan bir düşman askeri elindeki mızrağı tahtalardaki deliklerden yukarı saplar. mızrak birine saplanınca da mızrağın kafasını çevirir sürekli. mızrağın saplandığı kişi bizim bohundur ancak kötü olan mızrağın bedene girdiği yerdir. evet tahmin edeceğiniz gibi mızrak anüsten girmiştir. büyük acı ve feryatla ölen bohun, askerlerini de paniğe sevketmiştir. savaş kaybedilmiştir.
bu feci ölümden 5 yıl sonrasına gelelim. yani kral 2. edward'a
edward ingiltere'deki bu asilzadelik, soyluluk muhabbetinden epeyce sıkılmıştır. aşağı seviyeden bir çok arkadaşı ve hatta "özel" erkek arkadaşları vardır. en sonunda dayanamayıp tahttan indirilip hapsedildiğinde karısı isabella onun nasıl öldürüldüğünü anlatmıştır (genç bir erkekle uygunsuz şekilde yakaladığı kocasına kızgınlığından olsa gerek).
edward anüsüne kızgın demir sokularak öldürülmüştür.
lan!? karma is a bitch?
neyse, bir de yukarıda bahsi geçen sir arthur aston ve meşhur tahta bacağı var
bu sir, ingiliz sivil savaşında kralın yanında oldukça iyi savaşan bir profesyonel askerdi. 1644 yılında attan düşerek topal kalır ve tahta bir bacak ile yaşamaya başlar.
1649 yılında drogheda kuşatmasında oliver cromwell emrindeki kuvvetler kaleyi fethedince herkesin öldürülmesini emreder oliver cromwell. hani şu ingiltere'yi krallıktan cumhuriyete çeviren adam lan bilirsiniz (fularım nerde?)
bizim tahta bacaklı sir teslim olmayı teklif eder ama askerler onu ve bacağını görünce tahta bacağı içinde altın sakladığını düşünüp açmak için bizzat sir artuhur'un kafasına vururlar. elbette altın filan yoktur ama sir arthur aston kendi bacağı ile öldürülmüştür.
julien offray de la mettrie (isme bak şiir gibi, ama tipe gel)
1750'lerde yaşamış fransız doktor, filozof ve muhtemelen kavramsal bilimin ve fransız materyalizminin kurucularındandır. julien, insandaki duygusal zevklerin ( yeme, içme, seks, oyun oynama gibi) hayatın tek amacı olduğunu düşünüyordu ve bu prensip üzere yaşıyordu. julien aynı zamanda dünya hayatının sadece zevk oyunu olduğunu ve nihai amacın kişisel tatmin olduğunu iddia eden bir ateist idi.
bu tip zevklerin yaşamın amacı ve anlamı olduğunu iddia etse de ironik bir şekilde iyileştirdiği bir hastanın taburcu olmasını kutlarken türüf mantarı püresini çok çok fazla yiyince acı içerisinde vefat etti. te allah'ım neyse.
ve geldik sona. bandō mitsugorō VIII
en kıymetli, önde gelen kabuki aktörü idi. hatta ulusal hazine makamı verilmiş kendisine.
kabuki? (dur bi fularımı alayım tekrar) kabuki, japon dans/drama tiyatrosu oluyor.
1975 yılı ocak ayında matsugoro, akşam yemeğinde fugu balığı ciğeri yemek istiyor.
ancak şöyle bir durum var, bu balık oldukça zehirli ancak bizim matsugoro bu ölümcül zehre bağışıklığı olduğunu iddia ediyor (sebep?). fugu şefi ise böyle saygıdeğer bir misafirin talebini geri çeviremeyeceğini söyleyerek bu ölümcül ciğerlerin servisini yapıyor (sebep??).
matsugoro 7 saat sonra ölüyor.
sebep?????
enteresan ölümler ile ilgili bu entriyi girerken fularım bir yere dolansa, boynumu sıkıp beni düşürse ve düşerken ağzımdaki pipo masaya çarpıp ensemden çıksa ve ölsem ben de bu listeye girer miyim acaba?
elbette hayır. sanırım tek eksiğimiz? öhm? tarihte yer etmiş birisi olmamam olur herhalde.