Tenet, Chris Nolan Hayranları ve Eleştirmenler Tarafından Neden Pek Beğenilmedi?
tenet’in en büyük eksiği, temasıydı
film, ana meselesini izleyiciye anlatmaya bir türlü yanaşmıyor. bunu dert edinmiyor. hâlbuki filmin meselesi gerçekten orijinal ve akıllıca. interstellar filmi, derdini nasıl ustalıkla izleyiciye en başından sonuna kadar hissettirmeyi başarıyorsa; bu film, bunu hiçbir yerinde beceremiyor. koskoca filmde, kocasından şiddet gören bir kadının tablolu neli tuhaf hikâyesine dakikalarca maruz kalırken; filmin ana meselesi, birkaç dakikada şöyle laf arasında anlatıp geçiliyor. hâlbuki mesele çok büyük. gelecek, geçmişini yok etmek istiyor. gelecekte yaşayan insanlar, her şeyin sebebi olarak gördükleri geçmişte yaşa(mış)yan insanları geliştirdikleri bir teknolojiyle ortadan kaldırmak istiyor. interstellar filminde de buna benzer bir mevzu vardı. bitkiler yavaş yavaş ölmekteydi ve insanlık bir yok oluşa doğru gidiyordu. insanlığı kurtaracak olan ise gelecekteki insanlardan gelen bir yardım olacaktı. interstellar filminde gelecekte yaşayan ve ileri teknolojiye sahip insanlık geçmişini kurtarmaya çalışırken; tenet filminde gelecekte yaşayanlar bize karşı oldukça öfkeliler ve tek çözüm olarak da geçmişin ortadan kaldırılmasını görüyorlar.
tenet iyi denebilecek bir "fikir" üstüne inşa edilmeye çalışılmış ama edilememiş, gösterişli aksiyon sahnelerinden ibaret gürültülü bir seyirlik
dikkat ederseniz "film" tabirini kullanmadım çünkü ortadaki şeyin gerçek anlamda bir sinema filmi olduğundan şüpheliyim. üründe belirli bir konu yok, anlatılabilmiş ve ayakları yere sağlam basan, umurunuzda olan, hikayesini hevesle takip edebileceğiniz, önemseyebileceğiniz hiçbir karakter yok, çok zekice olduğuna kanaat getirilmiş olan zamanda aynı anda hem ileri hem geri gitme olayının tam olarak ne olduğunu ve nasıl yapılabildiğini adam gibi anlatabilmiş bir senaryo yok... her şey koskoca bir "yok"luktan ibaret. maksat 2.5 saat boyunca aksiyon izletmeye bahane olacak bir fikir bulmak. fikri bulup aksiyonu dayamış nolan. bir sinema filminin asgari ölçüde barındırması gereken hiçbir temel yapı taşına sahip olmayan bir şey ortadaki. bir anda başlıyor, derdinin ne olduğu anlaşılmıyor, hiç durmamacasına kulaklara tecavüz eden bombastik müzikler eşliğinde bir sürü patlama çatışma oluyor ve bitiyor. şişirile şişirile egosunun büyüklüğü en sonunda arşa çıkmış bir adamın s.kinin keyfine çektiği bir "ben yaptım oldu" gösterisi.
görsellikten keyif alıp, kaptırıp gidebiliyorsanız ne âlâ. ancak bir sinema filminin temel hiçbir unsurunu layıkıyla karşılayamamış, hatta karşılamaya bile çalışmamış bir filmde olmayan konuyla ve olmayan karakterlerle hiçbir bağ kuramamış benim gibi bir seyirciyseniz, bütün o aksiyon sahneleri ve görsel cambazlıklar da bir yerden sonra zaten zerre kadar umurunuzda olmuyor, etkileyici de gelmiyor. "bitse de gitsek, müzik kafamızı s.kti zaten" oluyorsunuz.
üstelik öyle inanılmaz, sinema sanatına çağ atlatacak aksiyon sahneleri de değil bunlar
mümkün mertebe cgi teknolojisi kullanılmadan gerçekleştirilen çekimlerinde mutlaka akıllara gelmeyen, zorlayıcı teknikler kullanmışlardır ancak ortaya çıkan sonuç en nihayetinde çoğunda geriye saran görüntülerin içindeki birtakım atraksiyonlar olarak yer ediyor insanın zihninde. başta birkaç kere şaşırıyorsunuz ancak çok kısa bir süre sonra "e abi sahneler anca geriye doğru sarıyor işte, bütün film bu mudur yani" noktasına geliyorsunuz. tamam teknik zor ve güzel olabilir ama filmde uygulandığı hikaye ilgi çekici ve lezzetli değil. "nasıl çekilebilmiş bu sahneler" konusu bambaşka bir konu ancak izleyicide bıraktığı etki tam olarak bu. geriye doğru saran film... eee yani? the matrix'in (1999) yeni milenyuma girilirken bilimkurgu sinemasına çağ atlatan, sonrasında gelen sayısız filmde kullanılan teknolojik yenilikleri, buluşları var mı şimdi bu filmde? hem görsellik hem de fikir olarak? yok...
bu arada şaka yollu da olsa "filmi anlayamam, kendimi aptal gibi hissederim, o yüzden izlemeyi erteliyorum" diye düşünen arkadaşlar varsa söyleyeyim, ortada anlaşılamayacak bir şey yok. anlatamayan, hatta anlatmaya zahmet etmeyen bir film var. anlamayanlar salak değil, anlatamayanlar kabız. aynı adam kuralları inception'da anlatıyordu, interstellar'da anlatıyordu, dunkirk'te bilimsel olarak kafa karıştıracak bir durum olmasa da filmin kurgusu sayesinde farklı zamanlar gayet açıklayıcı bir şekilde birbirine bağlanıyordu. burada bir halt anlatılmıyor ki... fikir olarak bir buluş var sadece, o fikrin niyesi nasılı yok. mantıklı bir temeli yok. şu haliyle bile çoğu şey çözülebiliyor. nolan biraz aksiyondan kısıp senaryodaki sözde bilimsel mantığı biraz açıklamaya zahmet etse zaten her şey rahatça çözülecekmiş. ortada karmaşık bir şey yok, çok karmaşıkmış gibi gösterilmeye çalışılan, iyi temellendirilmemiş bir fikir var. olay bundan ibaret. böyle bir sebeple izlememezlik etmeyin yani.
pandemi zamanı kimseye "mutlaka gidip sinemada izleyin" demem
kendim de bir süre kararsız kaldıktan sonra pazar akşamı koskoca salonda üç kişiyle izleyip kurtardım zaten. şüphesiz büyük perdede, hatta imax'te izlemek görselliğin zevkini başka bir boyuta çıkarıyor ama yine de şu aralar riske girmeye gerek yok derseniz de kaçıp gidecek aman aman bir şey yok ortada. ortamlara düşünce full hd ya da 4k versiyonunu bulur, büyük ekran televizyonunuzda izlersiniz, olur biter. en azından kulaklarınızın zarı patlamamış olur.