FUTBOL 21 Ekim 2020
28,3b OKUNMA     531 PAYLAŞIM

Türk Futbolu, 2020'lerde Avrupa'nın Önde Gelen Takımlarıyla Boy Ölçüşebilecek mi?

Son dönemde yükselişe geçen futbol trendleri ve teknik değişkenler üzerinden yapılan sağlam bir Türk futbolu analizi.

3-4-3'un yükselişi ve yeni tip 4-2-3-1'in doğuşu gibi avrupa'da yaşanan birtakım taktik dalgalanmalara şahit oldukça türk futbolunun önünde büyük bir fırsat olduğunu, ancak bunu pek değerlendirmek istemediğini görüyoruz.

geçen sezondan beri üst düzey turnuvalarda yavaş yavaş ortaya çıkan bir durum var ki, büyük takımlar göbeği kalabalık tutan, çoğu metodik futbol temsilcisi olan küçük takımları çözmekte git gide zorlanıyor. özellikle barcelona, man city, real madrid gibi takımların daha da zorlanmaya başladığını, hatta denk rakiplerini dikine bir tempoyla alt edebilen liverpool'un bile topu kendisine bırakan küçük takımlara karşı topa mecburen daha çok sahip olmaya başlamasıyla (kendilerine karşı daha çok kapanan rakipleri çözmekte zorlanmaya başladıkları için) bu kategoriye girmek üzere olduğunu görmekteyiz.

bunun baş sebeplerinden biri; büyük takımların bitirici pasları daha yakından vermeye çalışması; yani uzaktan sallapati ortalarla değil ceza sahası kenarlarına inip net paslarla asist yapmaya çalışması. bu sebeple planlarını genelde rakibin stoper-bek arasına (halfspace'lere) inmek üzerine kuruyorlar. küçük takımlar ise bunu 3'lü savunma ile çözmeye çalışıyor, sonuç açısından olmasa da oyun açısından istediklerini alıyorlar; büyük takımları epey zorlamaya başladılar. gerek ceza sahası kenarlarını kapatmış oluyorlar, hem de bunu uzaktan ortalara aşmak isteyen büyük takımlara 3 tane stoperle hava topu vermiyorlar. hücumda ise kontratak oynadıkları için çok süratli ve nitelikli olmak zorundalar, az adamla az fırsat bulup maksimum skoru bulmak zorundalar.

conte'nin 4-5 yıl önce başını çektiği akımın 2020'lerde tabana yayılacağı az çok belli olmuştu:


üstüne bir de gasperini'nin son 2 senedir yaptıklarının ardından, kadro kalitesi sınırlı takımlar adına bu sezon özelinde şu ana kadarki tablo; joker oyuncu kullanımı ile birlikte farklı görevlere sahip olunsa da, temelde 3-4-3'e varan diziliş, eldeki kadro kalitesinin üstünde işler yaptırıyor. avrupa liglerinde, kendi çapının ötesine geçmek isteyen takımların bunu başardığını görüyoruz.

konumuz, eldeki düşük imkanlarla en yükseği yakalamak

bu tip takımlarda, geçen 1-2 sezon ivan leko, sebastian beccacece, abel ferreira, adolf hütter gibi hocalarla filizlenmeye başlayan bu yöntem yavaş yavaş diğer takımlara da sirayet ediyor (geçen sezonun ikinci yarısında favre ve nagelsmann gibi hocaların da buna geçtiğini gördük). onun için bu sezon, şu ana dek sineğin götünden yağ çıkarmayı başaran hocalara/takımlara odaklanacağız:

almanya - frankfurt - adolf hütter
almanya - vfb stuttgart - pellegrino matarazzo
italya - verona - ivan juric
fransa - rc lens - franck haise
fransa - montpeiller - michel del zakarian
hollanda - vitesse - thomas letsch
belçika - beerschot - hernan pablo losada
portekiz - maritimo - lito vidigal
portekiz - santa clara - daniel ramos
yunanistan - paok - abel ferreira
rusya - pfc sochi - vladimir fedotov
ukrayna - vorskla - yuriy maksimov

bu sezon -şu ana dek- bu takımların hepsi 3'lü savunma oynadı/ bazen denedi, önde de esas olarak 3 elemanlı hücumlar yaptı.

Adolf Hütter

kadro kalitesi arttıkça, hücuma destek atmaya giden oyuncu sayısı da artıyor elbet (buna bağlı olarak topla oynama oranınız da artıyor). dortmund'daki axel witsel gibi akıllı, jude bellingham gibi tempolu merkezleriniz, veya roma'daki lorenzo pellegrini, jordan veretout gibi pas kalitesi yüksek merkezleriniz yoksa, hücuma destek için teoride daha çok beklerinizi öne atıyor, merkezlerinizi ise defansif açıdan güçlü ve pozisyonunu korumaya daha meyilli elemanlardan seçiyorsunuz, bu da sizi öne çıkarken daha çok uzun top/savunma arkasına sarkmaya mecbur ediyor, yani topla az oynayarak direkt hücumlar kovalıyorsunuz. bu yüzden de rakip sahada çoğalabilmek / merkezdeki kontrolü mümkün olduğunca ele alabilmek için öndeki 3 hücumcuyu da birbirini tamamlayacak şekilde kullanmak zorunda kalıyorsunuz.

dortmund, leipzig, arsenal ve roma gibi kadro kalitesi açısından epey yüksek takımları bu trendin çatısı olarak ele alırsak, diğer takımlarla birlikte başvurulan ortak yöntemleri kabaca ele alırsak:

1) 3'lü savunmanın biri devşirme/joker özellikli

kenarlardan birini devşirme yapanlar
sağ bek özellikli (bkz: pascal stenzer) - stuttgart'ta sağ stoper
sol bek özellikli (bkz: giannis michailidis) - paok'ta sol stoper
sol bek özellikli (bkz: pierre bourdin) - beerschot'ta sol stoper
sol bek (bkz: facundo medina) - lens'te sol stoper
sol bek (bkz: mansur) - s. clara'da sol stoper

merkezdekini devşirme yapanlar
önlibero (bkz: makoto hasebe) - frankfurt'ta merkez stoper
önlibero (bkz: riechedly bazoer) - vitesse'de merkez stoper
sağ bek/önlibero (bkz: zainadine junior) - maritimo'da merkez stoper

üçünde de safkan stoper kullanan takımlar: verona, montpeiller, sochi ve vorskla.

2) forvette fizik gücü/temposu en az tekniği kadar, hatta tekniğinin önüne geçebilen hücumcular

çift forvet oynayan takımlarda
(bkz: andy delort) - montpeiller'de mücadeleci forvet
(bkz: marius noubissi) - beerschot'ta sprinter forvet
(bkz: ignatius ganago) - lens'te sprinter forvet
(bkz: oussama darfalou) - vitesse'de mücadeleci forvet

tek forvet oynayan takımlarda
(bkz: sasa kalajdzic) - stuttgart'ta hedef forvet
(bkz: rodrigo pinho) - maritimo'da hedef forvet
(bkz: antonio colak) - paok'ta mücadeleci forvet
(bkz: thiago santana) - s. clara'da mücadeleci forvet
(bkz: anton zabolotny) - sochi'de mücadeleci forvet
(bkz: vladislav kulach) - vorskla'da false 9

2.1) bu forvetler sayesinde kendine 3. bölgede oynama alanı bulan yaratıcı oyuncular:

çift forvet oynayan takımlarda
(bkz: teji savanier) - montpeiller'de 10 numara
(bkz: daichi kamada) - frankfurt'ta 10 numara
(bkz: gael kakuta) - lens'te 10 numara
(bkz: raphael holzhauser) - beerschot'ta 10 numara
(bkz: oussama tannane) - vitesse'de merkez orta saha

tek forvet oynayan takımlarda
(bkz: daniel didavi) - stuttgart'ta sağ forvet arkası
(bkz: antonin barak) - verona'da sol forvet arkası
(bkz: andrija zivkovic) - paok'ta sağ forvet arkası
(bkz: ibrahim kane) - vorskla'da sağ forvet arkası
(bkz: selim amallah) - s. liege'de sol forvet arkası
(bkz: joazinho) - sochi'de sol kanat
(bkz: jorge correa) - maritimo'da sol kanat
(bkz: jean patric) - s. clara'da sağ kanat

2.2) ve geçişlerde ona ortak olan ikinci eleman:

çift forvet oynayan takımlarda
(bkz: andre silva) - frankfurt'ta ikinci forvet
(bkz: gaetan laborde) - montpeiller'de yaratıcı forvet
(bkz: florian sotoca) - lens'te ikinci forvet
(bkz: tarik tissoudali) - beerschot'ta ikinci forvet
(bkz: lois openda) - vitesse'de ikinci forvet

tek forvet oynayan takımlarda
(bkz: gonzalo castro) - stuttgart'ta sol forvet arkası
(bkz: mattia zaccagni) - verona'da sağ forvet arkası
(bkz: christos tzolis) - paok'ta sol forvet arkası
(bkz: ruslan stepanyuk) - vorskla'da sol forvet arkası
(bkz: nanu) - maritimo'da sağ kanat
(bkz: nikita burmistrov) - sochi'de sağ kanat
(bkz: carlos junior) - s. clara'da sol kanat

yani aslında bu takımlar kağıt üstünde 3-5-2 de çıksa, 3-4-2-1 de çıksa, 5-4-1 de çıksa pratikte vardıkları nokta 3-4-3. bu da, joker oyuncular sayesinde gerçekleşiyor.

Borussia Dortmund kadro şeması.

peki bizim ligde bu tip dalgalanmalara ayak uyduran, veya uyduramasa da en azından deneyen takım/hocalar var mı?

bunu neden soruyorum; türkiye'de herkes yerel başarıya odaklandığı için türkiye'nin bayern'i, real madrid'i olmaya çalışıyor. zamanında -yöntemlerini beğenelim beğenmeyelim- aykut kocaman, abdullah avcı, slaven bilic, igor tudor gibi hocalar (kendi dönemleri içinde) avrupada başarıyı getireceğini düşündükleri sistemleri etüd etmeye çalışsalar da, camiaları tarafından gördükleri muameleler hala hafızamızda. bu da takımlarımızı/hocalarımızı, büyük sabır gerektirmeyen bireysel beceriye dayalı sonuçlara gitmeye odaklıyor. yani kağıt üstünde "hücum eden takımız" diye oynadığınız oyunun avrupa çapında pek bir karşılığı yok çünkü avrupada başa oynayacak imkanlarınız yok, kadro kalitesi olarak çok aşağıdayız. bu yazki transfer şampiyonu fenerbahçe bile çoğu transferini tamamen türkiye'yi düşünerek, 1-bilemedin 2 sezonluk bir planlamayla yaptı, gerisini siz hesap edin.

o yüzden takımlarımız bu sezon da genel olarak, süper lig'de geçen sezon zirve yapan, harç görevi gören merkez oyunculardan oluşan 4-2-3-1'den devam edecekler gibi görünüyor:


tabi bunu türkiye'deki büyük kulüpler açısından değil de anadolu kulüpleri açısından düşünürsek öyle aman aman kötü bir durum değil. yıllardır bildiğimiz 4-2-3-1 oyunculara vereceğiniz rollere bağlı sonuç verebilecek bir düzen, bu zamana kadar alıştığımız; kenarlardaki bireysel becerisi yüksek hücumcuların forvet arkasıyla oluşturduğu üçlü hattın hakimiyetinde üçüncü bölgeye ağırlık veren bir oyundu. ama artık bu, kaliteli kadroya sahip olmayan takımlar için avrupada karşılık bulamaz.

illa bunda ısrar edecekseniz, günümüz şartlarında topa uzun uzun sahip olmadan, ama o kısa sürede de bilinçli paslarla dikine ilerleyebilmek önemli. yani rakibinizi birinci ve ikinci bölgelerde oynadığınız toplu oyunda gafil avlamak konusuna ağırlık vermelisiniz. bunun için de görev adamı diyebileceğiniz oyuncuların fazlalaşması, 4-2-3-1'in o bildiğimiz bireysel becerisi yüksek kimliğinden uzaklaşmak gerekiyor. yani geçen sezonki başakşehir, alanya, sivas, trabzon gibi takımları yükselten o trend, iki farklı tipteki 4-2-3-1'in ortasında bir yerdeydi.

gerçekten sistemli, plan dahilinde hareket edip kondisyonu yüksek ve hızlı oyunda topu doğru yönlendirebilecek bir takım yaratacağım diyorsanız, o zaman kadro kalitenizden çok, kadro potansiyelinizi yükseltmelisiniz, zaten bu şartlarda en ucuz yöntem bu.

bu sezon bunu potansiyelsiz kadroya sahip olsa da denemek isteyen iki türk takımı var

alanyaspor - çağdaş atan

pres yapıp geçiş yaratmak kadar, oyun kurarken de bunu yapmak önemli. alanyaspor işte bu gafil avlama olayını çeşitli setlerle başarıyor. topu hızlı çevirip kenarlardan birinden boşluk bulmaya dayalı bu düzen ancak türkiye ligi'nde iş görüyor, çünkü hem bu oyunları bir oyuncunun bile olmadığı zaman sekteye uğruyor, hem de kadro kalitesi sebebiyle oyuncular bireysel olarak doyuma yakın. o yüzden yarın bir gün buna uygun gerçekten potansiyelli gençler alınırsa o zaman avrupada bir karşılık görebilirler.

başakşehir - okan buruk

aynı şekilde, kadronun doygunluk oranı sebebiyle oyun kalitesinde dalgalanmalar sözkonusu, doymuşların yerini potansiyelli oyuncularla doldurabilirlerse onlar için de benzer şeyler geçerli.

ancak türkiye şartlarında bunu başarmak ne derece mümkün, malumunuz.

yani o bildiğimiz "büyük takım 4-2-3-1'i" ayrı (sivasspor bu sezon kenar oyuncularını değiştirerek bu profile geçti mesela), dipten gelmek isteyen 4-2-3-1 ayrı şeyler. bahsetmek istediğim ikincisi. zira bu tip 4-2-3-1 avrupa'daki diğer liglerde bu sezon şu an için başarılı diyebileceğimiz milan, sassuolo, aston villa, lille osc, charleroi gibi takımları, kendi liglerinin favorisi olmadıkları halde zirveye oynatıyor. bayern münih bile hans-dieter flick geldiğinden beri bu ikincisini oynuyor aslında.

4-3-3 türevleri ise çetrefilli; belli bir seviyeye ulaştıktan sonra oyuncu kalitesine fazla güvenen büyük takımlar bile artık ısrar etmiyor/edemiyor; real madrid, barcelona, man city, paris sg gibi takımlar bireysel performanslara, oyuncuların gününde olup olmamasına bağlı bir grafik çizmeye başladıkları için bu ikinci tip 4-2-3-1 türevlerine açık olmaya başladılar ancak bazı oyuncularının sistemden beslenme kabiliyetinden uzaklaşmış olmaları sebebiyle istikrarlı olamıyorlar ve oynadıkları şey eski tip büyük takım 4-2-3-1'ine dönüşüyor (belki yanılırım ama, fatih terim'in de galatasaray'a artık etebo-taylan'lı bir 4-2-3-1 oynatmaya devam edeceğini düşünüyorum). bireysel beceriden ziyade sistemden beslenmeyi başaran julien stephan'ın rennes'i ve marcelo bielsa'nın leeds united'ı ise 4-3-3 konusunda eli güçlü takımlar çünkü hem sistem odaklı bir düzenleri var, hem de imkanları sebebiyle joker oyuncu kavramına daha bağlılar.

Etebo & Taylan

yani türkiye için aşırı yüzeysel bir özet geçmek gerekirse

1) türkiye'de zaten iyi bir kadronuz varsa 4-2-3-1 ile, daha sistemli gidebilecek oturmuş bir kadronuz varsa 4-3-3 ile şampiyonluğa oynarsınız.

2) türkiye'de ortalama bir kadronuz varsa, 4-3-3 ile 4-2-3-1 arası gidip gelen bir düzenle üst sıralara oynarsınız.

3) avrupa için ortalama/alt bir kadronuz varsa, yukardaki iki düzenle de işiniz çok zor.

türkiye'deki en iyi kadroya sahip olsanız bile avrupada başarı için yetmiyor/yetmeyecek. eğer avrupayla rekabet edebilmek için gereken oyunu türkiye'de etüd edeceğim diyorsanız, bu dönemin şartlarında 3-4-3 diye en yukarda kabaca bahsettiğim o düzene geçmek mantıklı.

transfer dönemi bitiminde, kadro dengesi açısından lig'e en hazır girdiğini düşündüğüm takımlardan şurada kabaca bahsetmiştim.

bunlar içinde, avrupa'da bir karşılığı olacağına inandığım 3-4-3 dalgasına ayak uydurmaya çalıştığını gördüğümüz tek takım var

trabzonspor - eddie newton

newton; nwakaeme ve abdülkadir ömür'ün merkezde topla daha çok buluşması, ve buluştuğu zamanlarda etrafında daha çok pas seçeneğinin oluşması adına zaman zaman 3-4-2-1 izletmişti bizlere. merkezdeki oyuncularından da yeterli verimi almayı başarırsa (ki flavio medeiros da silva gibi ligin baş/altı seviyesinde, lewis baker gibi ligin üstünde kaliteye sahip iki merkez oyuncu var) türkiye standartlarının üstünde bir futbol oynayacaklardır, çünkü zaten beklerinden istediği tempoyu ve hücum katkısını almayı başarıyorlar.

buna aday kadrolara sahip diğer takımlar

gaziantep - marius şumudica

gol gereken anlarda kenan özer - cenk şahin ikilisini oyuna sokup 3-4-3'e dönse de, gerek beklerdeki elemanlarının (junior-olkowski) hücum zayıflığı, gerekse göbekteki ısırmayan yumuşak ikilisiyle (güray-maxim) zaten bu trendin dışında kalıyor. yine de, yeni transfer kevin mirallas'ın nasıl kullanılacağına bağlı olarak bu gidişatları değişebilir ve iyi kötü ayak uydurabilirler.

beşiktaş - sergen yalçın

her ne kadar sergen yalçın'ın 4-2-3-1 türevlerinden vazgeçeceğini düşünmesem de, aslında bu trende en uygun kadrolardan birine sahip. geçen sezon ruiz, elneny gibi oyuncularla rakip sahada topa hakim olan yapı bu sezon bu ikilinin ayrılışıyla sekteye uğradı. şimdi buna uygun bir tek francisco montero var, sağ stoperde ise rakip sahadan dönen topları karşılama konusunda ligin en iyi stoperlerinden biri olan welinton souza silva'nın nasıl kullanılacağına bağlı olarak, josef de souza'yı merkez stoper olarak kullanıp, kompakt ve rakibi sıkıştıran bir oyun ortaya koyabilirler mi? atiba - dorukhan gibi merkezi tutan oyuncuların iki kenarında valentin rosier ve fabrice n'sakala gibi iki tempolu kenar oyuncuyu da hesaba katarsak; aboubakar'ın fizik gücünü ortaya koyacağı; töre, hasic, n'kodou, ghezzal gibi isimlerin geçişlerde adem ljajic'e (oynamaya niyeti varsa tabii) ortak olabileceği bir ortamda bu sezon rakip sahada belki de hiç olmadığı kadar pas opsiyonu olabilir.

fenerbahçe - erol bulut

3-4-2-1 yapıp perotti ve pelkas'la forvet arkasını oluşturma fırsatı olsa da, erol bulut'un hazırlık maçlarında denediği 3-5-2 buna uygun değil, önde iki fuleli forvet (thiam ve valencia), merkezde ise hücum temposu olan bir ikili (ozan-mert) istiyor, ancak mevcut kadro merkezinde gustavo-sosa gibi bir ikili varken onları dışarda bırakamaz. oysa lemos ve tisserand'ın ortasında luiz gustavo'lu bir 3'lü savunma, önlerinde ozan-mert ikilisi + forvet arkasında perotti-pelkas ikilisi + en önde samatta olsa, bu düzeni (zaten temposuz olan) beklerin üstünden alıp tempolu bir merkeze yükleyerek oluşturabilirdi. ama gerek türkiye'deki hedefini çoktan belirlediği (şampiyonluk), gerekse ilk 11 olarak düşünülen isimlerin daha uygun olan oyunculara göre ağır basması sebebiyle düz 4-2-3-1'den vazgeçileceğini pek zannetmiyorum.

bu kadar

koca ligde sadece tek bir takım (ki o da camiasının baskılarına dayanabilirse) avrupa'daki şartlara karşı bir plan doğrultusunda hareket edip kendisini hazırlıyor, ama muhtemelen eddie newton bunu etüd edecek ortamı bulamayacak, ve tıpkı kendi dönemlerinde bu felsefeyi aşılamak isteyen diğer hocaların akıbetine uğrayacak (umarım uğramaz).