MÜZİK 26 Mayıs 2021
15,3b OKUNMA     536 PAYLAŞIM

Türk Müziğinin En Emsalsiz Örneklerinden Biri: Mehter Müziği

Türk müziği tarihinde kendi yerini oluşturmuş olan mehter müziği hakkında detaylı ve bilgilendirici bir yazı.

mehter müziği, türk müziğinin en kendine has ve emsalsiz numunesidir şüphesiz. hatta iddia ediyorum; dünya müziğinin de en sıra dışı, kurcalaması en zevkli konularından biridir. müzik hemen her zaman iki başlık; hadi bilemedin, üç başlık altında toplanır:

- halk müziği
- sanat müziği
- dini müzik

mehter müziği kendi yerini oluşturmuş, kendi başlığını hak etmiştir. bu yüzden emsalsizdir. onu biricik yapan tek şey bu değil tabii. yukarıda saydığım başlıklar üzerinde bir dakikacık düşününüz. bu müzikleri kimler dinler? halk müziğini dinleyen kesim bellidir. mehter müziği canlıyken yani 300 sene evvel, halk müziğini şehirli olmayanlar dinlerdi. sanat müziği de ekabir müziğiydi. dini müziğin de alıcısı bellidir. fakat mehter müziği hükümdardan tebaaya kadar toplumun tüm kesimine hitap ederdi. müzik tarihinin hiçbir döneminde imparatorluğun tümüne hitap eden bir müzik üretilmemiştir. beyliklerde, prensliklerde olur o ancak. çünkü oralarda sanat müziği yoktur. ekabirle avam arasındaki makas açık değildir. imparatorluklarda pek çok yabancı unsuru kendi potasında eriten bir üst müzik, bir sanat müziği muhakkak vardır. üst sınıf ile alt sınıf aynı müziği dinlemez imparatorluklarda. işte mehter müziği bu haliyle müzik tarihinde bir istisnadır.


mehteri diğer türlerden ayıran bir başka özelliği ise mekandan kopuk olmasıdır. ne demek istiyorum? incesaz ekiplerinin müzikleri ya saray duvarlarında ya konak odalarında yankılanırdı. dini müziğin de yeri bellidir. tekke müziği derler. adı üstünde. bu müzikler mekana bağlı müziklerdi. şehir meydanında incesaz ekibi çalmaz veya dini müzik köy evinin odalarına girmez. hepsinin yeri, yurdu, bağlamı bellidir. mehter müziğinin mekanı yoktur. sanılanın aksine sadece savaşta çalmaz mehter. hatta denebilir ki barış zamanında daha çok duyulur. icrası başlı başına bir olaydır. sade konser veya dinleti denemez. tiyatroya daha yakındır. hangi orkestranın kendine has elbisesi vardır? hiç duydunuz mu böyle bir şey? batı klasik müziği çalan orkestraların takım elbise giymeleri falan çok çok sonradır. mehterin dress code'u ayan beyan bellidir. mehterbaşı kırmızı kavuk takar, etrafına da sarık dolar. sırtına giydiği kaput da, ayağına geçirdiği çuha şalvar da kırmızıdır. yemenisi de sarı olur. efendim zurnazenler mor kavuk takarlar. etrafına da beyaz destar sararlar. destar dediğin kavuğa, külaha, fese sarılan kumaş. mesleğe, mevkiye göre destarı sarma şekli değişir. padişah da sarar destar. destar-ı humayun derler. bunu sarmak hüner işidir. zurnazenler de kırmızı çuhadan şalvar ve sarı yemeni giyerler. perküsyon ekibi (davulzen, zilzen, tabılzen, nakkarezen vs.) yeşil destarlı kavuk takarlar. yemenileri kırmızı olur. sırtlarındaki biniş mor, lacivert gibi koyu bir renk olur. içine de çubuklu entari giyerler. pijama gibi. ayaklarına da çakşır geçirirler. çakşır şalvardan biraz daha farklı bir pantolon. bacakları tüylü güvercinler var, "çakçırlı güvercin" diyorlar. kuşçu sayfalarında falan denk gelirsiniz. işte buradan geliyor. çevganiler var bir de. onlar da kırmızı renkte bol bir cüppeyle, sarı yemeni giyerler. cüppenin içine de üç katlı entari giyerler. falan filan...


mehter takımının mekandan bağımsız olduğunu söylemiştim. biraz da bunun hakkında yazayım. orkestranın kendine has bir dizilişi vardır. hilal biçiminde dizilirler biliyorsunuz. çalarken ki heybetli hareketleri, efe yürüyüşleri vesaire tipiktir, kendine özgüdür. nevbet nizamı denir bu düzene. sazendeler en azından simgesel olarak seyirciden de, mekandan da, zamandan da kopukturlar. kendi mekan ve zamanlarını yaratırlar. bu yüzden konserden çok tiyatroya benzer dedim. repertuvardaki şarkılar genelde düyek usulündedir. düyek usulü şudur. bu da yürüyüş ve hareketlerine çok uygun bir ritm. tabii repertuvar aslında geniş. dedim ya sanıldığı gibi sadece savaşlarda çalmaz mehteran. bayramlarda, şenliklerde halkı eğlendirmek için ilahiler, halk türküleri, oyun havaları da çalarlardı. halk müziğini askeri havada yahut askeri tiyatroda seslendirmek gibi bir şey bu aslında. ne kadar önemli bir işlevi var anlıyorsunuz değil mi? hareket eden kültür arşivi sanki. imparatorluğu boydan boya dolaşıyor, oraya ezgiler götürüyor yahut ezgiler alıyor ve kendi potasında eriterek muhafaza ediyor. e savaşta da çalıyorlar tabii. hatta deniyor ki bu bir türk geleneğiymiş. iç asya'da islamiyet öncesinde bile türkler savaşlara büyük davullarla, kaba zurnalarla giderlermiş. amaç düşmana korku vermek, ordunun da sırtını sıvazlamak. osmanlı devleti kurulduğunda padişah divanı kurmuş ve nevbet vurulmuş. hatta gelenektir, nevbet vurulurken padişahlar ayağa kalkarlar. bu saygı gösterisi mehteranı kurumlaştıran şeydir. düşünsene padişah bile ayağa kalkıyor. ii.mehmed kalkmamış ayağa. ondan sonra da kalkan olmamış ama kurum saygınlığından bir şey kaybetmemiş. bu çok önemli. dünyanın geri kalanındaki askeri orkestralar tören süsüdür sadece. mehteran ise saltanatın aracıdır, uzvudur, temsilidir; iktidarın ifadesidir. çok ilginçtir dini otorite bile dil uzatamamış mehtere. müzik hara mı helal mi tartışması biliyorsunuz her zaman olmuştur. yasaklanmamıştır ama sofular arasından müziğin haram olduğunu dillendirenler illa ki çıkmıştır. işin ucu mehtere varınca kimse bu görüşünü dillendirmeye cüret edememiş. dikkate değerdir bu.


ne oldu mehtere? ii. mahmud zamanında yeniçeri ocağı kaldırıldı. biliyorsunuz. bununla yakın bağı olan her şey yeraltına indi. bektaşilik mesela. mehterin yerine mızıka-i hümayün kuruldu. işte bu tören süsüdür. ıslahatın sonrasında iki farklı görüş peydah oldu. kimi dedi ki mehteri olduğu gibi muhafaza edelim, kimi dedi ki modernleştirelim. iş işten geçti tabii. mehter takımı avrupa için doğuya özgü evcil bir hoşluk olarak görüldü. mehteri bandoya çevirip, ondan bir karnaval figürü yarattılar. korkulan türkü panayırda sergilediler. bu avrupalıların türklere bakışını yumuşatan da bir şey oldu aslında. "o kadar da barbar değiller. aslında çok cici müzikleri var" gibi. bu kadıköy-cihangir entelijansiyasındaki topik muhabbetine benziyor. "benim ermeni arkadaşlarım var" falan.

ezcümle; mehter öldü. bazı canlandırma girişimleri oldu tabii. celal esat arseven 1911 yılında keman ve piyano ile bir mehter konseri verdi. saçmalık. resmi olarak ortadan kalkması galiba zekai apaydın zamanına denk geliyor. 1935. sonra askeri müzeye bağlı bir mehter takımı kurdular 1952'de. turistler için folklor malzemesidir bu. mehterle alakası yoktur. olamaz da zaten. bunu burun kıvırmak olarak görmeyin. mehterin yaşayacağı iklim günümüzde yok. yoksa böyle bir orkestra kurmak iyi bir fikir bence. müzedir bu.