EKONOMİ 6 Temmuz 2018
65,7b OKUNMA     907 PAYLAŞIM

Türkiye İçin de Bir Hayli Kritik Olan Ekonomik Kaos: ABD-Çin Ticaret Savaşları

ABD, Çin'den ithal edilen ürünlere %25 ek gümrük vergisi getirilmesi uygulamasına bugün itibarıyla resmen başladı. Böylece bir süredir konuşulan "ABD-Çin Ticaret Savaşları" da resmen başlamış oldu. Peki nedir bu olay tam olarak?
iStock

amerika’da, vatandaşlar arasında çok da sevilen bir karakter olmayan trump’ın, abd sermayesindeki etkin bir grubun desteği ile seçimleri kazanması “büyük bir sürpriz” olmuştu. sokakların uzun süre trump karşıtı protestolara sahne olmasına, sanat ve yayın kuruluşlarının güçlü eleştirilerine ve karşı çıkışlarına karşın trump, geri adım atmayı reddetti. öyle ki; abd tarihinde ender görülecek bir şekilde trump'ın, rusya destekli bir faaliyetin sonucunda ülke kanunlarına aykırı şekilde başkan olduğu dahi iddia edildi. bu doğrultuda açılan soruşturmalar ve yürütülen eleştiri kampanyaları sonucunda trump’ın ekibindeki kimi etkin isimler devre dışı kalmak durumunda kaldı. ilk dönemlerde birçok kimse için trump’ın nasıl ve neden desteklenerek abd başkanlığına taşındığı çok net olmasa da, özellikle 2017 ortaları ve 2018 yılının ilk çeyreğinde trump tarafından yapılan hamleler, bu konuda çok önemli ipuçları sundu.

yeni bir ekonomik buhrana doğru

kazananın da kaybedeceği bir ticaret savaşı bilenler bilir; abd’de yönetim seçimleri demokratlar ile cumhuriyetçiler arasında olur ve kelimenin tam anlamıyla mehter yürüyüşü gibidir: abd’de; dümendeki güçler, belirli dönemler için daha agresif ve saldırgan hatta sahip cumhuriyetçileri seçerek dış politikada, ekonomide agresif ve saldırgan bir süreç yürütürler. elbette böylesi süreçler imaj konusunda belirli bir aşınmayı beraberinde getirir. bu nedenle bu politik yönelimin hedeflerine dönemsel olarak ulaşıldığında bu kez demokratlar ile imaj tazelenir ve soft power stratejisi devreye sokularak, cumhuriyetçiler döneminde askeri/disipliner yollarla elde edilen kazanımlar sağlam bir zenime oturtulur.

obama dönemi de bu anlamda abd’nin soft power sürecinin ve imaj çalışmasının bir adımı olmuştu. obama’nın bir siyahi olması, müslüman kökenli olması, “sevecen” bir politik figür oluşu gibi olgular öne çıkartılarak abd sempatisinin artması hedeflendi ve bunda bir oranda başarılı da olundu. ancak obama’dan başkanlığı devir alan trump, daha ilk günden işlerin kızışacağının işaretlerini verdi. seçilmesinin ardından trump, dış politikada çok daha keskin ve ağır söylemlerle hareket etmeye koyuldu. trump yönetimin dış politikadaki ilk somut adımı asya pasifik ekonomi zirvesi’nde (apec) yaptığı konuşmada çin’i hedef alması olmuştu.

trump: ”bugünden itibaren adil ve eşit bir temelde rekabet edeceğiz. artık elimizi kolumuzu bağlayan, egemenliğimizi terk etmek zorunda bırakan, mantıksız uygulamaları pratik olarak imkânsız hale getiren büyük anlaşmalara girmeyeceğiz. abd’nin suistimal edilmesine izin vermeyeceğiz.” demişti. özellikle trump’ın; abd’nin, asya pasifik ortaklığı’ndan (tpp) ayrıldığını açıklaması, ticaret savaşının ilk sinyali olarak yorumlanmıştı.


abd-çin ticaret savaşı

amerika ve çin arasındaki dış ticaret savaşının ilk kurşunu ise trump’ın; çin’e karşı 50 milyar dolarlık ithalata %25 oranında tarife uygulayacağını açıklamasıyla atılmıştı. verilen mesajı alan çin ise abd’ye karşılık 6 temmuz’dan itibaren ürürlüğe girecek olan abd’den ithalatlara yönelik yeni gümrük tarifesiyle karşılık vermişti. ne var ki çin, tarifeyi, abd gibi hemen devreye koymayarak aslında uzlaşı çağrısı yapmış ve trump’a kararından dönüş için zaman tanımıştı. fakat trump’ın buna yanıtı; iki ülke arasındaki tansiyonu tırmandıracak yeni bir yaptırım planı açıklamak şeklinde oldu. trump, çin’e yönelik 200 milyar usd’lik tarife planını devreye sokacağını açıkladı. çin’in; “kuvvetli” bir şekilde karşılık verileceği açıklamasıyla çin-abd ekonomik ve elbette siyasi ilişkileri açısından artık geri dönüşü zor olan yeni bir döneme girildi.

iki ülke arasındaki bu ekonomik savaş, ab ülkelerini de teyakkuza geçirdi ve dünya piyasalarında korumacılığın ön plana çıktığı yeni bir döneme giriş kapısını araladı. abd’nin sanayi ürünlerine uygulayacağı ilave tarifeler çin’in imalat sektörünü olumsuz etkileyecek ve çin’in girdilerinin sağlandığı güney kore, japonya, tayvan gibi ekonomiler de bu durumdan etkilenecektir. dahası bu yaptırımlar sonucunda çin, gsyh büyümesinde önemli bir yavaşlama yaşayabilir. ab ve ab içerisinde özel olarak almanya; abd’nin çin, kanada ve meksika ile ticaret hacminin azalmasından faydalanabilir konumda gibi görünüyor, ancak çelik ve alüminyum tarifelerine ek olarak abd, avrupa’dan ithal edilen otomobillere de ilave tarifeler uygulamaya karar verirse işin rengi değişecektir. almanya’nın ve çin’in abd’ye uygulaması beklenen misilleme tarife hamleleri ise abd şirketleri açısından büyük bir sorunu ortaya çıkartacaktır. çünkü mevcut durumda abd’nin, çin ve ab’ye alternatif bir tedarik ağı bulunmuyor. doğalında bu durum abd endüstriyel üretiminin yavaşlamasını beraberinde getirebilir. üretim endeksinin düşmesi, üretimin yavaşlaması ve tedarik sorunlarıyla karşı karşıya kalması; azalan ticaret hacmini, lokal enflasyon baskılarının, toplumsal alım gücünün düşmesine paralel toplumsal bir karşı duruşa yol açabilir.

çin’in, abd’nin 200 milyar dolarlık tarife hamlesini karşılaması çok düşük bir ihtimal. zira çin’in abd’den ithalat tutarı 200 milyar doların altında. imf verilerine gere çin 2017 yılında abd’de 155 milyar dolarlık ithalat yaparken, abd’nin aynı dönemde çin’den ithalatı 506 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. bu durumda çin’in karşı adımı; daha az tutarda ürün ithalatına daha yüksek oranda vergi uygulaması şeklinde ya da yuan’ın değeriyle oynamak şeklinde gelebilir. muhtemelen bu ticaret savaşı büyüdükçe, iş kazananı olmayan bir çıkmaza dönüşecek. en büyük risk, ihracatla büyüyen ekonomiler için mevcut. küresel ticaret hacminin küçülmesi, küresel ekonomik büyümeyi de aşağı çekecektir. şirketler de bu ortamda kârlılıklarını korumada zorlanabilirler.


çin’den ticaret açığını dengeleme çağrısı

basında ise bu ticari savaşın kontrol altına alınabilmesi ve işlerin rayından çıkmaması için iki tarafın da arayış içinde olduğuna dair haberlere yer veriliyor. aslında trump da yaptırım kararlarını açıklarken, ilişkilerin normale dönmesi için bir dizi talepte bulunarak bu işi karşılıklı uzlaşı ile çözme sinyali vermişti. trump tarafından aşağıdaki şartların yerine getirilmesi halinde sorunun çözülebileceği belirtilmişti:

• çin, yatırım kısıtlamaları üzerinden ticareti engellemeyecek ve çin tarafından uygulanacak her türlü yatırım kısıtlaması veya koşulları sıkı ve şeffaf olacak.

• 1 temmuz 2020’ye kadar çin kritik olmayan sektörlerdeki tarifeleri düşürecek ve bu tarifeler abd’ninkilerden yüksek olmayacak.

• 2025 çin malı projesi dahilindeki ürün ve sektörler de dahil olmak üzere abd bazı kritik sektörlerde ithalat kısıtlaması veya tarife uygulayabilecek.

• çin, 2025 çin malı projesi kapsamında kapasite fazlası oluşabilecek bazı ürünlerde sübvansiyonları ve hükümet desteklerini iptal edecek.

• 1 ocak 2019 itibariyle çin zorla teknoloji transferine dair politika ve uygulamalarını geri çekecek.

• çin, abd şirketlerinin ticari sır, entelektüel mülkiyet, işletme bilgisi, telif hakları gibi unsurlarının korunması konusunda hassasiyet gösterecek.

• çin, wto nezdinde abd ile ilgili yaptığı başvuruları geri çekecek.

• çin, abd’nin uyguladığı tarifelere karşılık vermeyecek.

• abd’nin çin’e olan ticaret açığı 2020’nin sonuna kadar en az 200 milyar usd düşürülecek.

geçtiğimiz günlerde abd basınına yansıyan ve çin’in; abd’den ithalatını 200 milyar dolar daha arttırarak iki ülke arasındaki ticareti dengelemeyi teklif ettiği yönündeki haber, abd tarafından sunulan şartlarla örtüşüyor. zira çin’in başbakan yardımcısı liu he’nin başında olduğu, washington’da üst düzey görüşmeler yapan heyet, halen ticari anlaşmazlıkları çözmek için orada bulunuyor. çin dış işleri bakanlığı bu haberi yalanlaması ise bunun gerçeklik ihtimalini pek azaltmıyor.

abd ve çin arasındaki mal ticaretinde abd’nin yıllık açığı geçen yıl 375 milyar usd’yi bulmuştu. çin’in başta enerji, hammadde ve uçak gibi ithalatlarını abd’nin lehine realoke etmesi gerekiyor. bu durum aynı zamanda çin’in abd’ye ihracatında da önemli düşüşe neden olacağı gibi, çin ekonomisini, ödemeler dengesi üzerinden aşağı yönlü baskılayabilir. bu durumda da çin’in gsyh büyüme hızını koruyabilmek için iç talebi artırması ve borçlanmayı artırması gerekebilir. tabii para politikasını da genişletecek ve kredi büyümesinin hızlanmasını sağlayacak. çin’in ödemeler dengesini bozulması cny’yi değersizleştirir ve çin’in tahvillerinin de aynı şekilde değer kaybederek faizlere yukarı yönlü baskı yapmasına neden olur.

öte yandan, nafta görüşmelerinde de ilerleme sağlanabilmiş değil. bu yüzden mevcut kongre’den geçebilecek bir anlaşmanın sağlanabilmesi ihtimali de zaman geçtikçe azalıyor. çünkü cumhuriyetçiler, kongre çoğunluklarını 2019 ile beraber kaybedebilirler. abd, meksika ve kanada yaklaşık 8 aylık bir süredir anlaşma sağlayamadılar. abd; çin konusunda olduğu gibi kanada ve meksika’yı da çelik ve alüminyum ithalatında gümrük vergisi uygulama konusunda tehdit ediyor. bu çelik ve alüminyum konusu ab açısından da önemli ve ilerleyen dönemde bu anlaşmazlık devam ederse ab ve çin bir ortak cephe kurabilirler.

otomobiller ve katma değer konusu başka bir önemli anlaşmazlı. üç ülke arasındaki ticarette bir malın gümrüksüz satılabilmesi için belli bir katma değer yüzdesinin kuzey amerika’da yaratılmış olması gerekiyor. otomobillerde bu oran yüzde 62,5’i buluyor. abd yönetimi istihdamı artırmak amacıyla bu oranın yükseltilmesini ve şimdiye kadar anlaşma kapsamında olmayan otomobil parçalarında da ‘yerli üretim’ oranı aranmasını istiyor. dahası trump yönetimi, artık naft’dan çıkma tehditlerini çok daha sık dile getiriyor, ki bu dünya ekonomisinin yeni bir şekil almasına neden olabilir.


ticaret savaşları türkiye ekonomisini de vuracak!

ticaret savaşları olarak değerlendirilen gelişme, dünya ekonomisini üç etkiyle vuruyor. bunlardan ilki en büyük ithalatçı olan abd’nin mal alımındaki yavaşlamayla küresel ticaretteki durgunluk. bu durum başta türkiye gibi yüksek miktarda dövize ihtiyacı olan ülkeleri olumsuz etkiliyor.

ikincisi yurtdışı kaynaklı düşük maliyetli ürünlerle enflasyonu düşük seviyede tutan abd’de fiyatların ve dolayısıyla fed faizlerinin yükseleceği beklentisi. bu da türkiye gibi yoğun dış finansmana ihtiyacı olan ülkeleri olumsuz etkiliyor. söz konusu iki olumsuzluğun yansımaları piyasalarda yaşanırken henüz fiyatlara girmeyen üçüncü ama en büyük tehlike ise ticaret savaşları nedeniyle ihracatçı ekonomisi tehlikeye girebilecek çin’in yapacağı olası bir devalüasyon olarak sıralanıyor.

çin’in ihracatını artırmak için kur savaşı başlatması durumunda türkiye gibi ülkeleri rekabet için para birimlerini düşürmek ya da yurt içi üretimi askıya almak gibi tehlikelerle sınanması bekleniyor.

uluslararası finans enstitüsü’nün (ııf) istanbul’da gerçekleştirdiği zirve sonrası ııf başkanı tim adams verdiği röportajda abd-çin arasındaki olası ticaret savaşına ilişkin değerlendirmesinde iki ülke arasındaki savaşın başka ülkelere bulaşma riski taşıdığını belirtti. adams, ticaret savaşlarının türkiye’de de türbülansa neden olacağını belirtiyor.

bloomberg ht’de yayınlanan söyleşide adams, şunları söylüyor:

“çok fazla gevşek para politikasının yaşandığı dönem bitiyor, piyasalarda volatilite olması bekleniyordu. ticaret savaşları endişeyle izleyeceğimiz bir şey olabilir. abd-çin arasındaki ticaret savaşı dünyanın başka ülkelerine bulaşabilir. çin-abd ya da ab-abd kendilerini ticari bir anlaşmazlık içinde bulabilir, türkiye’de de biraz türbülans olabilir. global ekonomi bunu kaldırabilecek kadar güçlü ama yine de radarımızda kalması lazım.”

adams, türkiye’nin durumuyla ilgili olarak ise “yüksek enflasyon, ithal sermayeye bağımlı olmanız bu yüzden her gün piyasadan borçlanmanız gerekiyor. bu da ülkeyi zor zamanlarda kırılgan hale getiriyor” yorumunda bulundu.

buradan bakıldığında türkiye ekonomisinde mevcut tablo ile birlikte büyüme potansiyeli ve trendi taşıyan bu ticaret savaşları, ülkemizde belki son 50 yılda yaşanmamış bir krizin ortaya çıkmasına neden olabilir. ekonomi bakanı şimşek'in; "birinci dünya savaşı'ndan sonraki en zorlu dönemden geçiyoruz" şeklindeki açıklaması da bunun en üst perdeden kabulü gibi duruyor ve atılan ekonomik adımların, geliyorum diyen ekonomik krize karşı ülkeyi güçlendirmekten ziyade daha da zayıflattığı açık. bu tablonun yaratabileceği yıkımın korkusu, bence 24 haziran seçimlerinde akp'nin bu denli silik bir kampanya süreci izlemesindeki en temel faktör. bekleyip göreceğiz.

Bu içerik de ilginizi çekebilir