SUÇ 29 Nisan 2022
58,2b OKUNMA     418 PAYLAŞIM

Türkiye Yakın Tarihinin Kilit İsimlerinden Korkut Eken'in Film Gibi Hayat Hikayesi

Susuluk Kazası'nın davasında hapis cezası alan emekli yarbay Korkut Eken, Türkiye'nin yakın tarihinin kilit isimlerinden biri.

efsane yarbay olarak tarihe geçen bir kişi korkut eken. hayatı film gibi. önce özgeçmişine bakalım. daha sonra bu özgeçmişin doğrultusunda kitaplardan erişilen bilgilere. bilgiler içerisinde öyle şeyler var ki insana masal gibi geliyor.

korkut eken'in özgeçmişi

korkut eken 1945 yılında ankara'da doğdu. 1963 yılında baba mesleği olan subaylığa ilk adımı kara harp okulu'na giderek attı. 1965 yılında asteğmen rütbesiyle silahlı kuvvetler'e katıldı. komando tugayı, hava indirme tugayı, kıbrıs türk kuvvetleri alayı gibi birliklerde takım ve bölük komutanlıkları yaptı. hava indirme tugayı'nda görevliyken 20 temmuz 1974'te paraşütçü birlikler ile kıbrıs'ta ilk görev yapan askerlerimiz arasında yer aldı. şerit rozet beratı ile ödüllendirildi.

1978 yılında çok üstün eğitimli subay ve astsubaylardan oluşan özel harp dairesi, özel birlik komutanlığına atandı. bu birlikte özel birlik komutan yardımcılığı'na kadar yükseldi. önemli yurt dışı kurslar ve görevlerde yer aldı. kaçırılan diyarbakır uçağının kurtarılması operasyonunda tim komutanı olarak bilfiil katıldı. türkiye'de ilk defa gerçekleştirilen bu operasyonda gösterilen başarı dolayısıyla cumhurbaşkanı tarafından ödüllendirildi.

1984 eruh baskınıyla başlayan pkk terör örgütüyle mücadelede birliğiyle birlikte siirt ve sason bölgelerinde görevlendirildi. 1986 yılına kadar devam eden bu görevinde sayısız sıcak çatışmaya girdi. bu çatışmaların tamamı mağara baskını, pusu gibi kritik önleme haiz ve özel birlik operasyonu gerektiren çatışmalardı. bu operasyonlarda birçok üst düzey pkk'lı teröristin ölü veya diri olarak yakalanması sağlanırken timindende birçok şehit verdi.

yaptığı çalışmalardan dolayı türk silahlı kuvvetlerinin en önemli madalyası olan üstün cesaret ve feragat madalyası ile başarı madalyası ve birçok takdirname aldı. ayrıca önemli yurt dışı kurslar ve görevlerde bulundu.

özel harp dairesi'ndeki görevi sırasında 1981 yılından 1986 yılına kadar emniyet genel müdürlüğü polis özel harekat timleri'nin teşkili, teçhizi ve eğitiminde görev aldı. bu çalışmalarından dolayı dönemin başbakanı turgut özal tarafından ödüllendirildi.

kendi isteği ile 1987 yılında yarbay rütbesindeyken emekliye ayrıldı ve hemen mit'te güvenlik dairesi başkan yardımcısı olarak göreve başladı. basına sızan ünlü mit raporunu hazırlayan dairede görevli olduğu için soruşturma geçirdi. başka bir bakanlığa atanacağını öğrenince 1988 yılında mit'ten emekliye ayrıldı.

1993 yılında dönemin emniyet genel müdürü mehmet ağar'ın daveti üzerine emniyet genel müdürlüğü'nde çalışmaya başladı. 1996 yılına kadar özel harekat timlerini yetiştirdi ve bunlarla birlikte operasyonlara katıldı.

susurluk davasında altı yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1 mart 2002 tarihinde cezaevinde girdi.

saygı öztürk, devletin derinliklerinde isimli kitabında korkut eken'in özgeçmişini böyle yazıyor. yakın tarihe meraklı olanlar bu özgeçmişin satır aralarından birçok bilgiye ulaşabilir.


hadi biraz detaylara girelim

özgeçmişte zorlu eğitimlerden bahsediliyor. korkut eken’in aldığı en zorlu eğitim amerika'daydı. bu inanılmaz zorluktaki eğitimde otuz altı kişi vardı ve bu otuz altı kişiye tam yetmiş iki kişi eğitim veriyordu. bu eğitimi başarı ile bitirenler abd ordusunda bir üst rütbeye terfi ediliyordu. eğitimin adı rancer'di. aynı eğitimden geçen ve diyarbakır jandarma alay komutanlığı görevini de yapan eşref hatipoğlu şöyle diyor:

"o eğitimler insanın fiziksel ve tammül gücünün çok ötesindeydi. bu nedenle yüz kişi eğitime başladıysa ancak üçte biri eğitimi tamamlayabiliyordu. örneğin; bir cangıl yürüyüşü vardı ki, inanılmaz bir olay. tam 21-22 saat yürüyorsunuz. yürürken rüyalar görüyorsunuz. işte ben en güzel rüyaları o yürüyüşler sırasında, dayanma gücümün bittiği zamanlar gördüm."

daha neler neler. bataklıkta beline kadar çamurun, suyun içinde saatlerce yürüyor, çok az yiyecekle hayatta kalma mücadelesi veriyorlardı. hatta meksika körfezi'ndeki bir adaya atıldıklarında kıyıya ancak üç gün sonra çıkabilmişlerdi.

korkut eken'in o günlerde kafasına koyduğu bir plan vardı. bu eğitimlerin planları çalmak. aslında hepsini aklında tutuyordu ama planları da istiyordu. ve türkiye'ye döneceği gün bunu gerçekleştirdi. planlar türkçeye çevrildi ve özel birliğin elemanları bu eğitime göre yetiştirildi. silahlı kuvvetlerde mit'te ve 1993-1996 yılları arasında emniyet özel harekat timlerini yetiştirirken bu planlar onun kaynağıydı. bu nedenle korkut eken güneydoğudaki çatışmalara ve operasyonlara katıldığında hiç zorlanmadı. eşref hatipoğlun'a da "orada yaşadıklarımızla, bir daha hayatta karşılaşmak mümkün değildi. güneydoğu'daki çalışmalar belki bu yüzden bizim için çok basit işlerdi." diyordu.

1978 yılında atandığı özel harp dairesinde çok önemli bir sorunu çözen birliğin başındaydı. türkiye'de o zamana kadar hiç uçak kaçırılmamış ve uçak kaçırma olayına müdahale edecek rehine kurtarma konusunda uzmanlaşmış bir tim yoktu. ve olan oldu. diyarbakır uçağı kaçırıldı. dönemin devlet başkanı kenan evren'di. korkut eken özel harp dairesi başkan yardımcıydı. başkan ise tuğgeneral aydın ilter. olay olduğunda aydın ilter daireyi aradı.

"diyarbakıra gideceksiniz. ne kadar sürede hazırlanırsınız?" dedi. eken, "yarım saate hazırız komutanım." dedi.

hemen özel teçhizat odasını açtılar. daha önce kapısının nasıl açıldığını bile bilmedikleri uçağa yapılacak operasyon için hazırlığa başladılar. etimesgut havaalanına gittiler ve kısa süre sonra diyarbakır'a havalandılar. rehineleri kurmak için oluşturulan birliğin en büyük sorunu uçağın kapısını nasıl açacaklarını bilmemeleriydi!

diyarbakır havaalanı çevresinde kuş uçurtulmuyordu. ekibin elinde kaç hava korsanı olduğu, ellerinde ne tür silahların olduğu, rehine sayısı ve gerekli olan hiç bir bilgi yoktu. özel birlik askeri uçağın içerisinde bekliyordu. korkut eken, askeri uçaktan inerek komuta odasına gitti. istihbarat subayı binbaşı mustafa yıldırım, karşısında okul arkadaşı korkut eken'i görünce rahatladı. "sen gelin ya artık bu iş çözülür." dedi. beraber komuta odasına girdiler. odada, kara kuvvetleri komutanı orgeneral nurettin ersin, deniz kuvvetleri komutanı oramiral nejat tümer, jandarma genel komutanı sedat celasun, 7. kolordu ve sıkıyönetim komutanı korgenaral kemal yamak vardı. [burada bir dip not düşmek gerekiyor. dönemin 12 eylül sonrası olduğu ve yukarıdaki rütbelerin büyüklüğü gözönüne alındığında durumun ne kadar önemsendiği görülebilir.]

celasun, eken'e kritik soruyu yöneltti:

"daha önce kaçırılan bir sivil uçağa operasyon yaptınız mı?"
"yapmadık komutanım" dedi eken.
"bu işi yapabilecek misiniz evladım?" dedi nurettin ersin.
"yaparız komutanım" dedi eken.

tek sorunları vardı. uçağın kapısının nasıl açılacağı. pilotlar anlatıyordu ama anlatmakla olmuyordu. kapının açılması teknik bir eğitim gerekiyordu. teknisyen, "kapıyı ben açarım. gerisine karışmam." dedi.

korsanlar uçağı iran'a götürmek istiyordu. saatler ilerliyordu. hava aydınlanmadan bu işin halledilmesi gerekiyordu. nurettin ersin, kenan evren'i aradı.

"komutanım, operasyon yapacak olan tim komutanı 'yaparız' diyor. emriniz?" dedi.
evren, telefona operasyonu yapacak tim komutanını istedi. telefon eken'e verildi.
"binbaşı eken, emredin komutanım."
"bu işi yapabilecek misiniz?"
"yaparız komutanım."
"ne kadar sürer?"
"kapıyı açtığımız anda 25 saniye sürer."
"allah yardımcınız olsun. başarılar dilerim."

tim uçağa doğru omuz omuza tutup ilerlerken, teknisyen korkmaya ve ağlamaya başladı.
"yapamayacağım, ben kapıyı açamayacağım."
eken sinirlendi,
"madem açamayacaktın neden açacağını söyledin. öldürürüm ulan seni. kapıyı açacaksın. bu kadar insan kurtarılmayı bekliyor."

kapıyı zorlamaya başladılar. kapı açılmadı. sonradan anlaşıldı ki korsanlar kapıyı içeriden kravatla bağlamışlardı. yani tim kadar korsanlarda deneyimsizdi. uçağa ilk girenlerden biri erdoğan yüzbaşı teröristlerden birini yakaladı ve korkut eken'in "sakın atma" emrini duymadan korsanı kapıdan aşağıya attı.

operasyon başarı ile sonuçlandı.

hava korsanları içini oydukları kalın bir kitabın içine yerleştirdikleri tabancayı uçağa soktukları anlaşıldı.

ertesi gün kenan evren operasyona katılanlara onar bin dolar para vereceğini ve altın saat hediye edileceğini söyledi. saygı öztürk kitabı devletin derinliklerinde bu sözün unutulduğunu ve verilen saatlerin altın olmadığını yazıyor.


uçak kaçırma olayı bu şekilde sonuçlanırken aslında uzun zamandır palazlanan pkk, 15 ağustos 1984'te yüzünü tam olarak gösterdi. [burada bir dip not daha düşmek gerekiyor. pkk neden bu tarihlerde saldırıya başladı. buna etken olarak bir örgüt daha su yüzüne çıkıyor. müslüman kardeşler örgütü. 1984 yılı başlarında suriye'de bombalar, silahlar patlıyordu. suriye'ye göre eylemi yapanlar hafız esat karşıtı müslüman kardeşler örgütüydü. örgütün hatay civarında kampı bulunduğu ve eylemlerini yaptıktan sonra türkiye'ye kaçtığı idda ediliyordu. suriye apo'ya destek veriyor ve helve kampında barındırıyorken türkiyede boş durmuyordu. hafız esad o günlerde önemli bir karar aldı. türkiye'ye karşı pkk kullanılacak, onlara silah ve mühimmat desteği verilecekti. işte 15 ağustos tarihinde başlayan pkk eylemleri için düğmeye bu şekilde basılmış oldu. [ bir dip notta burada vermek lazım. pkk 1978 yılından beri güneydoğu illerinde bildiriler dağıtıyordu. bu bildirilerde adları 'apocular', 'kürt ulusal kurtuluşçuları' bazen de 'ulusal kurtuluş hareketi' olarak geçiyordu. yokluk içinde olan istihbarat dairesi bunlar kim diye kafa patlatıyordu. 1979 yılında istihbarat dairesi başkanı fevzi karaman, içişleri bakanı hasan fehmi güneş'e, bu örgütlerin aslında tek bir örgüt olduğu anlaşılıyor, birden çok isim kullanan örgütün gerçek adının tam olarak belirlenemediğini söylüyordu. ve pkk ismine ulaşmaları 1,5 yıl sürmüştü. halimizi bir düşünün.]

ve bu saldırılardan sonra [eruh ve şemdinli baskınları] alınan ilk istihbarata göre pkk'lıların helloyum civarında olduğu ortaya çıktı. jandarma birlikleri çevre emliyeti alırken operasyona katılacak birlik ankaradan gelecekti. başlarında korkut eken vardı. ve ppk ile başlayan aktif mücade başlamış oldu.

1987 yılında emekli olarak ordudan ayrılan korkut eken mit'te güvenlik dairesi başkan yardımcısı olarak göreve başladı. [buna en önemli etken bir tanışmaydı.] 1986 yılında ankara gölbaşı'ndaki özel tim eğitim merkezinde yeni bir silahın denemesini yaparken hiram abas ve mehmet eymür ile tanıştı. hiram abas kendi gibi attığını vuran, abd'de özel harp eğitimi alan yarbay korkut eken'e hayran oldu.[aslında olmaması mümkün değildi. eken, şişeleri vurmanın ötesinde mermiyi şişenin içerisinden geçiriyordu. aynı hedefleri hiram abas'ta vurdu. hiram abas atışları sırasında aniden döndü ve uzakta duran land roverlara ateş etmeye başladı. araçların yanına gittiklerinde zırhlı olan araçların iyi olduğunu gördüler. aynı araçlara eken'in de ateş etmesini istedi hiram abas. eken araçları zayıf noktalarını çok iyi yakalamıştı. eken'e teklifini hemen orada yaptı. "size ihtiyacımız var. emekli olup mit'e gelin." mit'te hiram abas ve ekibinin yanında yer alacaktı. fakat mehmet eymür'ün mit raporu ortalıyı karıştırdı. başka bir bölgeye atanacaklarını öğrenince toplu olarak istifa ettiler.

daha sonra antalya'da mehmet eymür ile bir buz fabrikası kurdular. [burada bir dip not daha düşelim. antalya emniyet müdür yardımcısı bülent kılıçtepe mehmet eymür ve korkut eken ile yakındı. buz fabrikasının elektirik donanımı ile sorunlar vardı ve kılıçtepe zeki isimli bir genci getirdi. çocuk elektirik mühendisiydi. zeki buz fabrikasının yatak odasında korkut eken ile birlikte çalışıyordu ve çok yakınlaştılar. bu notu aklınızda tutun.]

eken ile eymür'ün ayrılma nedeni ise gece bir yemekten dönen eken ile eymür arasındaki şu konuşma olarak kitaplara geçiyor:

"korkut beni karşılaman lazımdı."
"niçin?"
"buranın patronu benim."
"sahi mi, gerçekten patronum sen misin?"

eken o gece eşyalarını topladı ve o gece orada bitti.

buz fabrikasının ortaklığı bittikten sonra ankara botaş'a müfettiş olarak girdi. bir gün bir misafiri vardı. elektirik mühendisi zeki. zeki hemen konuya girdi:

"abi nereden başlayacağımı bilmiyorum. ben seni ve mehmet eymür'ü öldürmek için görevlendirildim. örgütün doğu anadolu bölge sorumlusuydum. ama sizi hem sevdim, hem nasıl silah kullandığınıza defalarca tanık olduğum için korktum. beni koruyun, bana sahip çıkın."

eken zeki'yi mit'e götürdü ve oradan kılıçtepe'yi aradı olayı söyledi. aslında hedeflerden biride kılıçtepeydi. araştırma sonucu örgüt eken ve eymür'e ancak onun aracılıyla ulaşabileceklerini öğrenmişlerdi.

bu arada pkk boş durmuyordu.

dönemin emniyet özel harekat dairesi başkan vekili ibrahim şahin, botaş'a eken'i ziyarete gitti: "hocam, size çok ihtiyacımız var. kırsal kesimdeki mücadele için özel harekat timlerinin yetiştirilmesi lazım. genel müdürümüz mehmet ağar sizin yönetiminizde çalışmaların yapılmasını istiyor. bize yardımcı olun."

eken barut kokusuna kavuşmuş oldu böylece. hedefteki isim belliydi. abdullah öcalan. apo'yu öldürecek timleri yetiştirecek isim de belliydi, korkut eken.

örgütün başı öldürülürse çökeceğini düşünüyordu. bu iş siyasallaşmadan bitmeli diyordu. siyasallaşırsa mücadele etmek çok daha zor olur diyordu. [tarih: 2011 olanlar ortada] apo geceleri rüyalarına giriyordu.

ankara atatürk orman çiftliği alanında bulunan makina ve kimya kurumuna bağlı fişek fabrikasının yanındaki bina, bilgilerin toplandığı mahrem merkez haline getirildi. ilk toplantıda mit müstaşarı sönmez köksal konuştu.

"arkadaşlar çok önemli bir görev için burada toplanmış bulunmaktayız. bundan sonra sık sık burada bir araya geleceğiz. daha sonra sizler bu binada çalışacaksınız. pkk'nın başı abdullah öcalan'ı ortadan kaldırmak için emir almış buluyoruz. bu mutlaka yerine getirilecektir.
operasyonun adı: mersedes operasyonu dur." dedi.

çalışmalar tüm hızı ile sürüyordu. suriye'ye bilgi için adamlar gönderiliyor apo'nun günün her saati nerede ne yaptığı öğreniliyor bunlar başka kaynaklardan teyit edildikçe gözler gülüyordu. emniyetin özel operasyon için özel silahlara ihtiyacı vardı. bu silahların apo'ya, dhkp-c lideri dursun karataş ve bu örgütlerin yurtdışındaki önde gelen militanlarına karşı kullanılması amaçlanıyordu. başbakan çiller paranın milli istihbarat teşkilatı'nın örtülü ödeneğinden alınmasını istedi. silahlar "hibe" olarak alınacaktı. haspro şirketinin sahibi ertaç tinar israil'lilerle yakındı. bundan sonrası çok karışık. silahların ödemesi taksitle yapılacaktı. 25 milyon dolar iki taksitte ödendi. anlaşma gereği 25 milyon dolar daha ödenecekti ama bu para operasyon yarım kalınca ödenmedi ve büyük sorunlara yol açtı. bu silahların bir kısmı susurluk kazasındaki mercedesten çıktı.

peki operasyon neden bozuldu? planı takvim gazetesindeki bir haber bozdu. haber aynen şöyle diyordu. "apo'nun öldürülmesi için tim hazırlandı." çok büyük bir gizlilik ile yürütülen operasyonun haberinin gazetelere çıkması bomba gibi patladı. mit haberin emniyet tarafından sızdırıldığını düşünüyordu. emniyet istihbarat dairesi başkan yardımcısı mustafa aydın, haberi yazan gazeteciyi yakından tanıyordu. gazeteci ile görüştü.

"sana isim sormayacağım, yazdığın haberi bizimkilerden mi, yoksa başkalarından mı aldın?" dedi. "bu haberi bana kimse vermedi. seçimler yaklaşıyor. abdullah öcalan'ın öldürülmesi de her zaman gündemde. mehmet eymür'ün, korkut eken'in yeniden önemli görevlere getirilmesinin altında apo'nun öldürülmesi yok mu? vallahi bu haberi birileri vermedi. ben biraz da o gün habersiz kaldığım için yazdım. ne oldu bir sıkıntı mı var?"

komik değil mi? milyon dolarlar, verilen eğitimler, harcanan zaman hepsi bir anda gazete altında kalıverdi. ve mit ile emniyetin apo'nun öldürülmesi ile ilgili ortaklıkları bozuldu.

alınan o silahlar susurluk kazasında ortaya çıktı. büyük gümbürtü koptu. silahlar hibe olarak alınmıştı ve sadece apo operasyonunda kullanılmayacaktı. örgütün diğer ülkelerdeki adamları içinde kullanılacaktı. 

pkk yunanistan'dan sürat teknesi ile türkiye'ye geçiyor. turizmi baltalayacak eylemler gerçekleştiriyordu. [birçok eylemde gerçekleştirilmeden önlendi.] ve x ülkede bir operasyon yapılmaya karar verildi. hatta o ülkeye silahlar bir tır vasıtasıyla gönderildi. tır şöförü gümrükte renk verir korkusuyla şöförün haberi olmadan tıra yerleştirilen bu silahların hangi ülkeye gittiğini korkut eken bu gün hala açıklamamakta. işte bu günlerde olan susurluk kazası bu operasyonun da durdurulmasına neden oldu.

eken, susurluk olayında sanık olarak yargılandı ve 6 yıl hapse mahkum edildi. abdullah çatlı ile görüşmüş ve onu bazı konularda görevlendirmişti. aranın bir şahısı yetkililere bildirmemekten mahkum oldu. fakat o günlerde çatlı tbmm'ne giriyor, bakanlarla görüşüyordu. eken, verdiği röportajda şöyle diyor:

"abdullar çatlı'nın kanun kaçağı olduğunu bakan biliyor. bakan'ın yemeklerine bu kişi katılıyor, onunla konuşuyor, milletvekillerinin yanlarına gidiyor. parti kongresine gidiyor. anap kongresinde adam görevlendirildi. onlarca arabayla geldi. partinin genel başkanı mesut yılmaz'la bire bir görüştü. ama bugün çatlı olmadığı için bunu kimse kabul etmez.

çatlı önemli görevler yaptı. ona "pkk'nın askeri kanat sorumlusu şu anda hollanda2ya kaçtı diye bir duyumumuz var. adamın yerini tespit et bildir" diyorsunuz. gidiyor, on beş gün sonra bilgileri getiriyor. o avrupadaki türklerin çoğunu örgütlemiş. bu kadar meşhur. her gittiği ülkede krallar gibi karşılanıyor”

eken bir süre sonra çatlı ile ilişkilerini kesecekti. bunun nedeni çatlı hiyerarşi zincirine uymamış ve eken'i aşarak üstleri ile görüşmeye başlamıştı. bakanlar ile görüşüyor, mecliste geziyordu. böyle bir durumda korkut eken, çatlı'yı bildirmemekten ceza aldı.

eğer sıkılmadan buraya kadar okuduysanız benim düşündüklerimi de düşünüyor olmalısınız 

ben bu bilgileri bir kaç kitaptan edindim. yani üzerinden on küsür yıl geçtikten sonra o zamanlar bilinmesi imkansız olan bir çok bilgiye ulaşılabiliyor. bahçelievler katliamı'na karışan çatlı'nın devlet tarafından kullanıldığı aşikar. dünyadaki tüm devletler bu tarz insanları kullanmıştır. kullanmaya devam da edecektir. bilinmesi gereken derinlere çekilden bir toplumun güneşi nasıl göreceğidir. demokrasinin ne demek olduğunu tam olarak bize öğrettiler mi? okuduklarınız bir macera filmi değil. gerçekler. bu ülkenin gerçekleri. bilmek gerek. bilgi en büyük güçtür. korkut eken bu gün hala konuşmuyor. konuşursa neler olabileceğini varın siz hayal edin.