Türkiye'de Heykel Sanatı Neden Gelişmedi?
türkiye’de heykel sanatının gelişmeme nedenlerini anlamak için tarihsel olarak bakmak lazım. türkiye’den önce osmanlı'ya, ondan da önce bizans'a bakmak lazım.
roma imparatorluğu 330 yılında doğu ve batı olarak ikiye ayrılınca doğu roma bizans imparatorluğu kuruldu malum
constantinus, roma’nın bütün o ihtişamını istanbul’a taşımak istiyordu; bu sebeple aslında sultanahmet'teki hipodromun çevresi olsun, çemberlitaş olsun istanbul’un her yeri heykellerle donatıldı. sonra hristiyanlığın etkinliğini arttırmasıyla orta çağ niteliğine bürünen kentte roma geleneği unutuldu ve heykel önemini kaybetmeye başladı.
heykelin bi anda yaşantıda azalmasının sebebi, tek tanrılı inancın pagan inanca duyduğu korkuydu. çünkü pagan düşüncenin hala hakim olmasının sebebi olarak heykelin varlığı gösteriliyordu. paganizmde heykelin yaşadığına inanılıyordu. ağladığına, güldüğüne, kızdığına… heykeller, tanrıların vücut bulmuş haliydi. tanrının hristiyan inancındaki görünmezliği ve betimlenemezliği heykelin varlığını kabul etmiyordu. bu sebeple heykel o zamandan itibaren anadolu topraklarında yok olmaya başladı.
1453’te istanbul fethedilince osmanlı’da da heykel kendine yer bulamadı
çünkü islamiyetteki tasvir yasağı, heykel yapımını engelliyordu. aslında sadece tasvir yasağı diyerek olaya tek açıdan bakmamak lazım. osmanlı döneminde, halk ile devleti birbirine kaynaştıran kent anlayışı pek yoktu; geniş bulvarlar yoktu, hellendeki agora'nın, roma'daki forum'un yerini osmanlı'da cami avluları aldı. mesela padişah ,cami içinde ızgara kaplı bi yerde namaz kılardı. halk her zaman padişah orda olmasa bile orda olduğunu düşünürdü. aradaki iletişimsizlik bu boyutlardaydı yani. kısacası kent kültürü ve planı zaten heykel sergilenecek alanlara izin vermiyordu.
osmanlı’da "işlevi olmayan anıt" kavramı yoktu
mesela bi anıt yapılacaksa çeşme yapılıyordu ki işlevi olsun. doğal olarak figür, heykel bu topraklarda yer alamadı. hatta 1872’de abdülaziz, atlı heykelini yaptırdı. bu topraklardaki ilk figüratif heykelimiz budur. charles fuller’e yaptırılmıştır. atlı hükümdar heykeli normalde iktidar simgesidir ancak osmanlı’da iktidarı sarsacak bir öğeye dönüşmüştür. çünkü heykelin meydana koyulmasına hükümdarın ailesi izin vermemiş sarayın içine koymuşlardır.
sonra işte osmanlı, yerini türkiye’ye bırakınca cumhuriyet’in simgesi olarak heykel yaptırılmaya çalışıldı
ancak bu kadar uzun süreli bir heykelsizlikten sonra heykel yapacak kimse yoktu doğal olarak. başka ülkelerden heykeltıraşlara siparişler verildi. sarayburnu atatürk anıtı, cumhuriyet döneminin ilk heykelidir. heinrich krippel’e yaptırılmıştır 1926’da. heykel, bu dönemde devletin ideolojisini anlatmak için araç haline gelmiştir.
tabii bir de 1883’te şimdiki adıyla mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi heykel bölümü açılıyor. ama heykel yapacak malzemenin azlığı, ders verecek hocaların pek olmaması vs. derken cumhuriyete kadar pek kendini gösteremiyor diyebiliriz. yani sanırım diyebiliriz, şu an çok emin olamadım.
1950’lere kadar türk heykeltraşların neredeyse hiç eseri yoktur. 1950’lerde türkiye bir dönüşüm yaşıyor ve uluslararası ilişkiler gelişiyor
sanatçılar yurt dışına çıkıyor, oradaki okullarda eğitim almaya başlıyor, türkiye’ye soyut sanat geliyor, eserler üretilmeye başlanıyor, bir sürü türk heykeltraş eserler üretiyor, yarışmalar düzenleniyor, sanatçılardan istanbul’un çoğu yerine koyulacak eserler üretmeleri isteniyor... ama malum burası istanbul, o eserlerin birçoğu şu an yerlerinde değil.
mesela gürdal duyar, güzel istanbul eserini 1973’te yapıyor. kamusal alanda anıt dışı çalışmalara geçilen bir dönem bu dönem. kamusal alanda olup sanatçıyı özgür bırakan tek çalışma aslında. ve o dönemde üretilip hayatta kalan tek heykel. ama korunduğu için değil, sürgün edildiği için hayatta kalıyor. çünkü "kadın bu şekilde ifade edilemez" diyerek heykeli yıldız parkı'nın ücra bir köşesine koyuyorlar.
yani bu kadar da komik bir ülkeyiz aslında
yok "çıplak heykel ahlakı bozar", yok "soyut heykeli kimse anlamaz", yok "işlevsiz heykele ne gerek var", "aman efendim bu heykeller ucube" diye diye sanatı, sanatçıyı, eseri küçümseyen bir ülkede zaten bir bok gelişmez, gelişemez.