Türkiye'nin En Efsanevi Müzik Olaylarından: 23 Eylül 1993 Michael Jackson İstanbul Konseri
Konserin nostalji dalgalanması yaşatan afişi
Konser bileti
Konsere giden Sözlük yazarlarının izlenimleri şöyle
ilk konseri kaçırdığım için deliler gibi üzülürken, ertelenince sevinip yeni konser için ilk bilet alanlardanım. zaten '93 yazı konserler açısından unutulmaz bir yazdı. o gün sabah kalkıp öğlen vaktinde stadın önünde biten, orda saatlerce bekleyen, inönü'nün araç giriş kapısından ilk 100 kişi ile girip sahayı boydan boya koşup en öne yerleşenlerden biriydim yanımdaki arkadaşımla. sanırım hala 6 saat vardı konsere. herkes önlerde kendi yerinde oturup bekledi saatlerce. yaklaşık 2 saat kala oturmak da imkansız hale gelince sıkışmalar başlamıştı. herkes yerini sağlamlaştırma çabasındaydı zaten.
hatunun teki en önden izleyebilmek için yanımdaki arkadaşıma "ben senin önüne geçeyim sen de bana sarıl öyle izleyelim" demesi ve salak arkadaşımın neden bahsedildiğini anlamayıp 20 saniye hatunun suratına bakıp arkasını dönmesi kadınların istediklerini nasıl elde ettikleri konusunda garip bir ders olmuştu...
konser yanılmıyorsam carmina burana ile açıldı. o vakit henüz reha muhtarın ateş hattı jeneriği ortada yoktu ve bu parça her duyulduğunda kaçacak yer aranmıyordu. michael bey her türlü numarasını yapmıştı. sonradan cem yılmaz'ın taklidini yaptığı sabit duruşları, yerden sıçrayıp bir anda sahnede belirmeler, moonwalk, taşşak tutma hareketi hede hodo... gayet sorunsuz bir konser çıkarmıştı. bütün sevilen parçaları da söylemişti.
sahneye yanılmıyorsam bir çocuk korosu ile pepsinin seçtiği koca kalçalı salak bir kız çıkmıştı. mikrofon görünce böğürenlerden olan bu hanım kız avaz avaza ay lav yu maykıl deyip yapışmıştı adama.
konser boyunca -yukarda bahsettiğim hatunda dahil- histeri krizleri ve sıkışmadan kaynaklanan orta boy bir koyun sürüsü sayısında insanı topladı bodyguardlar ön taraflardan. karga tulumba hepsini taşıyorlardı. konsere 3. sırada başlayan izleyiciler en önde bitirmişti. bense sırt çantama yünleri doldurup tersten takma suretiyle kendime hazırladığım koruma sayesinde yamaç kıyısındaki zeytin ağacı gibi yapışmıştım ön kısıma.
sonundaki havai fişek gösterisi de çok iyiydi. yalnız ya hesap hatası vardı ya da rüzgar oyun etti tüm küller avel avel gökyüzüne bakan seyircilerin üzerine yağıp, gözlerine ağızlarına ve kulaklarına girmişti. kağıt külünden bahsetmiyorum, leblebi büyüklüğünde parçalar yağıyordu. bir sürü insan da orda sağlık çadırlarına akın etmişti.
eve vardığımda değirmene koşulmuş eşşek gibi yorgun ama gururluydum. arada cüzdanımı kaybetmiştim. çeşitli sıyrık ve morluklara sahiptim ama michael jackson konserine gitmiştim. ne salakmışız o zaman...
malum, o yıl istanbul için tam bir konser patlaması yaşanmış ve gelmeyen yabancı grup kalmamıştı adeta. yaz boyu süren konserlere de yanılmıyorsam madonna noktayı koymuştu. michael jackson konseri de o yılın ve sonraki yılların heralde show açısından en görkemli birkaç konserinden biridir. madonna ve metallica konserlerinde bulunmadığımdan bilemeyeceğim ama bu konserle aşık atabilecek tek konser 1998'deki rolling stones konseridir bana göre.
neyse efendim, ben o yıllarda yirmili yaşlarımın ortasını geçmiştim ve artık doksanlı yılları yaşıyorduk. ben de pek çok kişi gibi şimdilerde özel geceler düzenlenen seksenler müziğinin üzerimdeki travmatik etkisini atmaya çalışıyordum. michael jackson'u seksenlerde zevkle dinlemiştim, hele o yıllarda her yeri kaplayan eurotrash müziği göz önüne alınırsa onun müziği adeta bir vahaydı. aradan bunca zaman geçtikten sonra da aslında michael jackson'un hiç de tipik bir 80'ler şarkıcısı olmadığını, tamamen kendine has bir tarzı olduğunu söyleyebiliriz. ancak o yıllarda o da 80'lerle özdeşleşmişti ve ben giderek rock müziğe kaymıştım. her türlü pop müziğe dolayısıyla da michael jackson'a olan ilgim azalmıştı. michael beat it'den bir sevgi insanı olmaya doğru giderken ben tersi yönde, insanlığın köküne kibrit suyu dökmek hissiyatı içindeydim (hala da öyle olduğuma göre gençlik heycanı değilmiş). ama sonuçta konserine de eski bir dostu görmeye gider gibi gittim.
sonuçta ilgimle orantılı bir yerden, yani en arkadaki açık tribünden dürbünümü de unutmayarak konseri izledim. resmi rakamları bilemem ama yaz boyunca nerdeyse her konsere gitmiş biri olarak en fazla seyircinin bu konserde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. saha içinde de tribünde de boş yer kalmamıştı. hatta seyirciler arasında stadyumu dolduracak kadar bilet satılamadığından organizasyonun içeri bedava seyirci aldığı da söylentileri dolaşıyordu. konser bilindiği gibi aynı tur içindeki meşhur bükreş konserinin bir benzeriydi. yani jam ile başlayıp heal the world ile bitti yanılmıyorsam. sahnedeki danslar, gösteriler ve dekor gerçekten de görülmemiş görkemdeydi. tiyatro sahnesi gibi bu kadar fazla değişen dekoru tekrar gördüğümü hatırlamıyorum. ses ve ışık düzeni ise koca stadyumu konser salonuna döndürmüştü. mesela aydınlatma için sahnenin arka duvarını kaplayan spot lambaları örnek verebilirim. bunların (projektör demek daha doğru belki) bir ara hepsi birden yakıldı ve tüm stadyum aydınlandığı gibi en arka tribündeki bizler gözlerimizi kısmak durumunda kaldık, artık gerisini düşünün. gösteri olarak o zaman en fazla merakla beklenen şarkılardan biri smooth criminal'di. bugün bile bayılırım şarkıya ama bir de dansçıların durdukları yerde inanılmaz bir şekilde eğildikleri bir klibi vardı. herkes yapabilecekler mi bakalım yoksa görüntü hilesi mi diye konuşuyordu. çıktılar ve aynen yaptılar.
sonuçta türkiye'deki konserler açısından unutulmayacak bir konserdi, o kesin. ancak bu günlerde videosu da sık sık yayınlanan bükreş konseri gibi de değildi. en azından seyircinin o kadar histerik davranmadığını, çığlıklar içinde konser izlemediğimizi (çok şükür) söyleyebilirim.
son olarak da şunu dememek mümkün değil: iyi ki gitmişim!