TARİH 8 Mayıs 2019
129b OKUNMA     1034 PAYLAŞIM

Türklerin Müslüman Olduğu Savaş Olarak Bilinen Talas Savaşı'nın Perde Arkası

751 yılında Abbâsîler ve müttefiki olan Karluklar ile Çinliler arasında yapılan ve 5 gün süren Talas Muharebesi, Türklerin İslamiyeti kabul ettiği savaş olarak geçiyor tarih kitaplarında. Peki nedir bu olayın perde arkası tam olarak?

751 talas savaşı'nın türklerin müslüman olmasıyla arasında çok zayıf bir doğrudan ilişkiden söz edebiliriz. ama elbette dolaylı bir ilişki söz konusudur çünkü talas savaşı birçok yönüyle asya tarihinin ve çin'den anadolu ve arap yarımadası'na kadar olan coğrafi alanın siyasal tarihi açısından önemli bir gelişmedir. türklerin ilgili dönemdeki durumu dağınık göçebe kavimlerden ve paralı askerlerden pek ötede değildir, yabgu gençler o mevzuda yanlış anlama olmasın...

ama illa söylemek gerekir ki savaşın olduğu dönem arapların islam imparatorluğu için de çin imparatorluğu için de karışıklıklarla dolu bir evreye rastlar

iktidarın "peygamber ailesi"ne, "peygamber soyundan gelen"lere iadesi teması etrafında süregiden araplar içi iktidar ve pay alma savaşı özellikle 720'lerden sonra hızlanır. iktidarın emevilerden alınarak ali soyuna ya da peygamberin amcası abbas soyuna devri amacını güden ayaklanmalar 730'lara damgasını vurur ki dikkat ediniz çin dolaylarına doğru savaş sathi mailine girilirken arap tarafındaki gelişmeler zincirinin en önemli halkası budur. islam'ın arap yarımadası dışındaki en önemli genişleme halkası olan ve giderek vergiler vs. yoluyla zenginliğin temel kaynağı olan bugünkü iran ve hazar'ın doğuşu, imparatorluğun olduğu kadar isyancıların da en önemli merkezi durumuna gelmektedir. horasan, belh ve daha sonra zeyd yanlılarının küfe ayaklanmaları direniş eğiliminin hızla biriktiğini gösterir. ancak tüm bu ayaklanmalar hızla bastırılır. mevalilerin, şiilerin yoğunlukta olduğu bu bölge muhaliflerin de merkezi haline gelmeye başlar. emevilerin horasan valisi olarak tanıdığı ve hala şiilerin adı etrafındaki efsaneleri cari kıldığı ebu müslim, bir yandan çeşitli isyanları bastırırken bu direniş eğilimlerini de kendi etrafında toparlar. (ebu müslim önemli aklınızda tütünüz, emevileri içerden hançerleyen adamdır...) 474 yılında merv'e ve daha sonra'da imparatorluk merkezi ırak'a kadar giderek emevi iktidarına son verir. ebu müslim'in öncülüğünü yaptığı ve ebu abbas'ı başa getirerek abbası soyunu başlatan bu sürecin en ilginç olgusu, "peygamber soyu'nun başa gelmesine" rağmen yoksul mevali şii ayaklanmalarının sürmesidir. buhara ve semerkant'taki 750 yılı ayaklanmaları bu kez abbası'ler ve ebu müslim'in komutanları tarafından bastırılır vs. neyse konuyu dağıtmayalım...

talas savaşına giderken ikinci önemli dinamik malumunuz çin tarafıdır

çin bu dönemde özellikle bugün seyhun diye bildiğimiz sırı derya'nın doğu'suna egemendir ya da bu bölgedeki sogd ve türk egemenlerinden vergi almaktadır. bu egemenleri devlet sanmayınız, daha çok kent yaşamının ve ticaretin yöneticisi kent ve kabile yöneticileri sıfatında soylardır. çin hindistan ticaret yolu üzerine araplarla işbirliği yapan kabileler vs. dolayısıyla ortaya çıkan rahatsızlıkları ortadan kaldırmak ve arap yayılmasını engellemek için 750'de bir çin ordusu bölgededir. abbasilerin iktidara geldiği ve arapların iç kavgalarla boğuştuğu dönemde önce kaşmir ve tibet daha sonra da taşkent üzerine yürüyen çinliler taşkent'i alır ve kentin valisini öldürür. vali'nin oğlu müslim'den yardım ister ve müslim bu bölgeyi kontrol etmek ve doğu'ya doğru açılmak üzere fırsat olarak gördüğü bu savaş için güçlü bir orduyu bölgeye yollar. (buralar biraz emin oktay tarih kitabı gibi oldu idare edin..) ve iki ordu güzelim talas ovası'nda karşılaşır. çin ordusu çinlilerin yanısıra, geçtiği yerlerden topladığı, bizim insan haklarını sadece dayak yiyince hatırlayan memleket proletaryasını kazak şantiyelerinde benzetenleri andırdığına iddiaya girebileceğim karluk, fergana vs. türklerinden oluşur. doğan avcıoğlu savaşın gelişme sürecine dair 25-30 bin kişilik orduya 40 bin civarında türk kabile askerlerinden oluşan bir destek sağlandığını yazar bu mevzuda. riyoux falan ise biraz daha insaflıdır. türk sayısını 20 bin civarında verir. ama arap tarafı, yani müslim'in komutanı ziyad'ın ordusu esas olarak soğd, türk ve araplardan oluşur. (türkü türke kırdırmış araplarla çinliler taaa 1300 yıl önce görüyor musunuz gençler, hep aynı oyunlar oynanıyor bu millet üzerinde heyhat..) neyse, savaşın 5 gün sürdüğü ve türk tarafına geçen karlukların çinlilere arkadan saldırmasıyla yani bildiğin türklerinin taraf değiştirmesiyle çinliler yenilir. budist rahipler'ini de alıp memlekete dönerler. yine bu sıralarda çin karışır, imparatorluğa karşı iç savaş süreci başlar, hatta bir bölüm uygur türkü imparatora yardım için çin'e kadar gider vs.. arap tarafında da türklerin etkinliği bu savaş sonrasında artmaya başlar. abbası saraylarında, bağdat'a taşınan iktidar merkezinde vs. türkler önemli bir askeri inisiyatif almaya başlarlar.

ama milliyetçi ya da yüzeysel türk tarihçiliğinin sık sık iddia ettiği gibi tarihin savaş sonrasında lise tarih kitaplarındaki gibi akın akın müslüman olan türk kabileleri aramak pek olumlu netice vermez

"bu araplar çok delikanlıymış, şahane savaşıyorlarmış, biz de hemen müslüman olalım" ya da "arap kılıcıyla türkler müslüman edildi" gibi bir baskıyla müslüman olan topluluklara rastlamak mümkün değildir. o dediğiniz biraz conan filmlerinde cereyan eder. talas savaşı'nın asıl önemi bölgedeki çin egemenliğinin çok uzun bir süre için ortadan kalkması ve bölgenin daha kesin olarak arap islam hinterlandına yerleşmesidir.. şeyhun'un batısı artık araplar için, yarı bağımsız türk kabile devletlerinin, sogdluların ve çin kontrolünün bulunduğu savaşlarla dolu korkutucu bir yer olmaktan çıkmış ve araplar ve islam imparatorluğu şeriderya'nın batısına da yerleşmeye başlamıştır. islam dininin genişlemesi için uygun siyasal ve toplumsal koşullar sağlanmış, özellikle hint ve çin ticaretini kontrol eden yarı bağımsız soğd tüccarlarla ilişkiler genişlemiş ve doğusundan itibaren ticaretle iç içe gelişen bi din olan islam bölgede hareket yeteneği kazanmıştır. bu önemli bir dinamiktir çünkü islam bu bölge için uzunca bir süre "tüccar ve asker dini" olarak gelişmiştir. elbette bir diğer sonuç da islamın bir arap dini olmaktan çıkmaya başlamasıdır. orta asya bölgesindeki türk kabilelerin, abbasilerin islami "arap dini" olmaktan çıkararak tüm müslüman toplumları eşitleyen bir yorum getirmesine rağmen kolay kolay müslüman olmadığını unutmamak gerekir. özellikle bu tarihten sonra abbasilere ve islamiyete karşı düzenlenen tüm ayaklanmalarda budist, şamanist, maniehist türk kabilelerin büyük katkısı vardır. bir kentlere talan saldırıları düzenleyen türklerden korunmak için kentlerin çevresine surlar dikilir, türklerden köle askerler yapılır vs.. müslüman türk topluluklarının kitleselleştiğini görmek için ise 10. yüzyıla kadar beklemek gerekir. "türkler gibi kafir" sözünün bu dönem boyunca bölgedeki arap ve şii mevali arasında yaygın bir kalıp olduğunu da belirtmeden geçmeyelim ki o vakitler türklerin araplar tarafından nasıl görüldüğünü anlamayı kolaylaştırsın.

ki türklerin bin yıllık bir müslümanlık, onun yarısı kadar da bir halifelik ve imparatorluk geçmişi olmasına rağmen arap yaramıdası'nda hala "türk gibi kafir" sözünün cari olması biraz da bu işlere bağlıdır.

Latin Amerika'da Türklere Karşı Neden Ekstra Bir Sempati Besleniyor?