MÜZİK 18 Kasım 2022
22,7b OKUNMA     148 PAYLAŞIM

Uzman Bir Müzik Yazarının Anlatımıyla: Türkiye'nin Bütün Eurovision Macerası

Türkiye'nin Eurovision şarkıları hangi puanı, hangi sebeple aldı? Kazananların birinciliğinde o dönemin ruhu nasıl bir rol oynuyordu? Sözlük'teki albüm kritikleriyle tanıdığımız "black monday"den geliyor.
Not: Yazı Eurovision 2021'in arefesinde kaleme alınmıştır.

yine bir eurovision haftasındayız ve yine türkiye'siz bir yarışma geçecek. en azından şöyle bir geçmişi anıp, eurovision finallerinde verilen puanlar ile bir türkiye analizi yapabiliriz. merak edenler için bilgileri şu websitesinden aldım. ama birkaç düzeltme ve ekleme yaparak son halini verdim. sadece finaldeki oylamalara bakıp işi kolaylaştırmak istiyorum. o nedenle 2011'de yarı finalde elenen live it up bu analizde yer almayacak. bir de şunu eklemek lazım. başarı için tek bir faktöre bakmak yeterli değil. oy sistemi, şarkı tarzı, şarkıcının gençliği ve güzelliği, hatta politik ortam gibi bir çok faktör sonucu etkiliyor. ben maalesef gerçek bir istatistikçinin yapması gerektiği gibi bağımsız değişkenler ve kontroller ekleyerek sonucun üstündeki etkiyi bir regresyon ile araştırmıyorum. onu konu üstünde çalışan akademisyenlere bırakalım. o nedenle correlation does not imply causation şerhini düşerek eurovision tarihimize bakalım ve de tanımlayıcı istatistikler üzerinden ülke başarısı üstünde düşünelim.

önce ilkler

öncelikle basit bilgilerle başlayalım. türkiye tarihindeki ilk puanını, biraz alakasız bir yerden de olsa, monako'dan aldı. bu küçük, sevimli ve zengin ülkeden aldığımız 3 puan, 1975'teki yarışmada ülkemizin aldığı tek puan olacaktı. bu üç puanla da, tıpkı bu puanı veren monako gibi, yarışmaya ilk katıldığı yıl sonuncu olan ülkelerden biri olduk. gerçi bu puanı almamız da biraz zor oldu çünkü monako jürisi üç puan verdiğinde, skorboard'da israil'in bütün puanları silinip türkiye'nin üç puanı oraya verildi. bir süre seyircilerin gülüşmeleri arasında türkiye'nın puanlarının skorboard'a yazılması beklendi. bu arada hep 1975'teki bu olumsuz sonucun kıbrıs barış harekatı ile ilintili olduğu söylenir ki gerçekten de bunun düşük puandaki en önemli neden olduğunu iddia edebiliriz. ancak türkiye'nin aldığı üç puan seyircilerden iyi bir alkış koparmıştı. ya isveç'teki seyirci bize kıyamadı ve sıfır çekmedik diye alkışladı. ya da bir şekilde oraya seyirci taşıdık ki o dönemin lojistik imkanlarını düşününce bu da biraz zor. bu arada 1975'te türkiye, tek haneli oy sayısına sahip olan tek ülke olarak sonuncu oldu. bunda da biraz suç kendimizde sanki. keza türkiye dışında sadece 4 puan toplamış portekiz şarkısına tarihimizdeki ilk 12 puanı vermemiz ile en yakın rakibimiz ile ara açılmış oldu.


bir ülkeden daha fazla puan aldığımız ilk yarışma ise tarihimizdeki ikinci yarışma olan 1978'teki eurovision şarkı yarışmasıydı. türkiye'yi temsil eden sevince, norveç ve birleşik krallık'tan birer puan alarak türkiye'nin puan aldığı ülke sayısını ikiye çıkardı. bunun yanı sıra bu sefer sonuncu da olmamıştık çünkü norveç sıfır çekmiş, finlandiya da bizim gibi iki puan almıştı. o nedenle "sevince" hiçbir zaman bir yenilgi olarak algılanmadı. halbuki toplam puanda şarkı, "seninle bir dakika"nın arkasında kalmıştı. türkiye'nin bu yarışmada bir başarısı daha vardı ki ilk kez 12 puanı kazanan ekibe, yani israil'in a-ba-ni-bi'sine, verdi. verdi vermesine de bu hareketi ile bu sefer başka bir şekilde kendi bacağına sıkmış oldu. keza bu sonuçla israil, 1979'da eurovision'u düzenleme hakkı kazanmıştı. ancak dönemin politik ortamı nedeniyle türkiye, temsilci seçmesine rağmen bir önceki sene en yüksek puan verdiği israil'in düzenlediği yarışmaya katılmamayı tercih etti.

türkiye'nin katılmadığı 1979'da israil yarışmayı bir daha kazanınca, hem organizasyonu iki kez üst üste yapmanın külfeti ağır olduğu, hem de organizasyon komitesinin seçtiği tarihin şehitleri anma günü olan yom hazikaron'a denk gelmesi (arame'ye çok teşekkürler) ile yarışmaya katılmadı ve hakkından feragat etti. israil'in yeri ise, eurovision'a yıllardır katılmak isteyen ancak israil ile aynı ortamda olmamak için buna yeltenmeyen fas ile dolduruldu. türkiye'nin aldığı ilk 12 puan da fas jürisinin verdiği ilk ve son 12 puandı. türkiye'nin oryantal nameli pet'r oil'i, iki ülke arasındaki kültürel bağların da etkisiyle, fas'tan tam not aldı. ancak oryantalist bir bakış açısı ile kendini batı dünyasına kabul ettirmek isteyen türkiye'den fas'a sıfır puan çıktı. neyse ki fas, yarışmayı finlandiya'dan bir puan farkla önde bitirerek ilk yarışmasında sonuncu olmaktan kurtulmuştu. türkiye ise fas 12 puan vermese bile sonuncu olmayacaktı çünkü üçüncü yarışmasında bu sefer de üç ülkeden puan alan türkiye, italya'dan da sekiz puan almıştı. italya, aynı yarışmada fas'a puan tek ülke olmuştu. hatta yedi puan gibi iyi de bir puan verdi. belli ki o seneki italya jürisinin oryantal namelere karşı biraz zaafı vardı. yarışmayı o sene irlanda, what's another year ile kazandı. o sene irlanda'ya hiç puan vermeyen iki ülkeden biri türkiye'ydi. şarkıyı söyleyen johnny logan ise o gün puan alamasa bile kısa bir süre sonra türkiye'nin "milli damadı" olacaktı.

Logan, dansöz Burçin Orhon ile bir ilişki yaşamış ve bir kız çocukları olmuştu.

1980 yılının bir özelliği yabancı dilde de anlaşılabilecek bir kelimeyi şarkı ismi yapıp, nakaratta öne çıkarmaktı. 1982'de bunu bir adım ileri götürüp, hani? şarkısıyla katıldığımızda bıkkınlık verecek kadar tekrarlanan bu kelimeyi şarkıcı neco, ingilizce honey kelimesine benzeterek okumayı tercih etti. toplam puan sayısında "pet'r oil"in gerisinde kalsa da "hani?" 6 ayrı ülkeden puan alarak türkiye'ye ülkenin adının o zamana dek en çok okunmasını sağlamış oldu. yabancıların şarkıda kendilerini bulmasının başarı getirdiğini düşünen türkiye, 1983'te opera'yı gönderdi. "pet'r oil" ve "hani? (honey)" gibi bolca tekrarlanan bir yabancı kelimeden ismini alan şarkı bununla da kalmamış, şarkının sözleri de bolca opera eseri ve besteci ismi ile doldurmuştu. bu da yetmemiş gibi şarkının bestesi georges bizet'in carmen'inden votre toast, je peux vous le rendre aryasından da alıntı içermekteydi. ancak bu formülün abartıldığı için ve hem şarkı hem de gösteri kendisini 1983 yerine 1883'te zannedince türkiye tarihinde ilk kez bu yarışmada sıfır çekti. en azından yalnız değildi. "opera"nın ekmeğini yemeye çalıştığı "carmen"in geçtiği ülke olan ispanya da türkiye gibi aynı yarışmada sıfır çekmişti. iki şarkının da eurovision'da arka arkaya söylendiğini de söylemek lazım. bu arada konumuz değil ancak diğer sıfır çeken ispanya'yı temsil eden flamenko tarzındaki quién maneja mi barca'nın bir akustik gitar ve vokal ile belki de birinci olabilecekken klasik büyük orkestra ve abuk subuk bir bas gitar performansı ile kulak kanatan bir halde sunulduğunu da söylemek lazım. yani "opera" sıfır puan aldıysa, ispanyol temsilcisinin hakkı herhalde eksi yirmi idi.

komşular - melek mi şeytan mı?

eurovision dendiğinde akla gelen ilk şeylerden biri tabii ki komşular arasındaki oylar. tabii türkiye için bu konu biraz daha farklı çünkü ırak, iran ve suriye'yi eurovision'da yaşamımız boyunca göreceğimizi sanmıyorum. bulgaristan ve sscb de demir perdenin arkasında kaldığı için eurovision'a katılmıyorlardı. geriye sevgili dostumuz yunanistan kalıyor bu durumda. tabii o da 1975'te türkiye yarışmaya kabul edilince, kıbrıs sorununu öne sürerek yarışmadan çekildi ve ilk yarışmamızda hiçbir komşumuz yer almamış oldu. ancak 1978'ten itibaren yunanistan ve türkiye beraber yarışmaya başladılar ama puanlaşmalar hemen başlamadı. yunanistan, 14 kez türkiye'ye bir puan bile vermezken 15. sefer artık kendilerini tutamayıp dinle'ye 7 puan verdi. belki kapı açıldı açılmasına ama devamı tek tük geldi. yunanistan, 27 yarışmada sadece 6 kez türkiye'ye puan verdi. alabileceğimiz maksimum puanın %11'ini alabildik. peki sizce yunanistan'ın türkiye'ye en çok puan verdik şarkı ne? 2001'de sevgiliye son'a jüri-televoting ikilisi 10 puan verdi. o kadar şarkı varken bu şarkıya oy vermek tek kelime ile trollük.

uzun yıllar tek komşu olarak yunanistan'ın yer aldığı yarışmada diğer komşular da 2000li yıllarda arka arkaya finallerde yer almaya başladılar. 2005'te bulgaristan, 2006'da ermenistan, 2007'de gürcistan, 2008'de de azerbaycan finallerde ilk kez yer aldı. burada gürcistan ve bulgaristan'ın "iyi komşu" olduklarını söylemek lazım. iki ülkeden de her yarışmada türkiye'ye oy çıktı. gürcistan'dan alabileceğimiz maksimum puanın %42'sini, bulgaristan'dan ise %55'ini almayı başardık. ancak iki ülkeden de hiçbir zaman 12 puan gelmedi. bu açığı da azerbaycan ile hayli hayli kapattık. azerbaycan, 4 yarışmanın dördünde de türkiye'ye 12 puan vererek "yunanistan-kıbrıs"a rakip olacak bir ortaklık ortaya çıkardı. madalyonun öteki yüzünde ise ermenistan bulunmakta. beş yarışmanın dördünde türkiye'ye puan vermeyen ermenistan, 2009'da düm tek tek'e 4 puan verdi. gerçi bunu büyük ihtimalle hadise'nin yüzü suyu hürmetine değil, 2008-2009 arasında türkiye ve ermenistan arasındaki kısa süren olumlu diplomatik rüzgarların da etkisi vardı.


peki biz komşulara nasıl davrandık?

yunanistan, türkiye'ye ilk oyunu 1997 verdiğinde türkiye, yunanistan'a üç kez puan vermişti bile. 2005'te my number one birinci olurken de kendilerine ilk ve tek 12 puanımızı verdik. aynı bonkörlük ermenistan'a da gösterildi ve türkiye ermenistan'a beş yarışmada da oy verirken 2007'de 12 puan vererek ufak çaplı bir politik şaşkınlık yaşattı. aynı şekilde bulgaristan ve gürcistan'a da finale kaldığında hep oy veren türkiye'nin bu ikiliye en düşük verdiği oy da 4 oldu. tabii ki 2008'den 2012'ye kadar da bütün 12 puanlarımız azerbaycan'a verildi. yani türkiye'nin komşularına, onların türkiye'ye çıktığından daha fazla destek çıktığını söylemek mümkün. lakin "komşulara oy veriyorlar" diye yarışmadan çekilen türkiye'nin komşuları pek boş geçmediğini düşünürsek ufak bir iki yüzlülük durumu da yok değil.

12 puanın peşinde

daha önce bahsettiğim gibi türkiye, ilk 12 puanını 1980'de fas'tan aldı ancak bu özel bir durumdu. televoting gelene kadar türkiye sadece üç kez bir batı avrupa ülkesi jürisinden tam puan alabildi; bu da her on yılda bir oldu. bunların ilki 1985'te isviçre'nin diday diday day'a 12 puan vermesiyle gerçekleşti. daha sonra ispanya jürisi 1997'de "dinle"ye tam oy verdi. sonuncusunda da hollanda jürisi 2000'de yorgunum anla'yı tam puana layık gördü. doğu avrupa'ya döndüğümüzde ise 1986'da yugoslavya'nın halley'e tam puan verdiğini görüyoruz. bosna hersek jürisi de 1997'de "dinle"ye, 2003'te de every way that i can 'e tam puan vermişti. müzikten anlıyorlar belli ki.

televoting sistemi geldiğinde ise türkiye'nin 12 puan alma sıklığı artmaya başladı. toplamda 22 kez televoting ile türkiye'ye tam puan çıktı. 1997'de televoting kullanan beş ülkeden biri olan almanya, 12 puanını "dinle"ye verdi. "dinle" yarışmayı üçüncü bitirdiği için bu oylamada pek bir gariplik yoktu. ancak türkiye'nin çok da dikkat çekici şarkılar göndermediği 1998 ve 1999'da da televoting kullanan almanya, türkiye'ye tam puan verdi. almanya, toplamda türkiye'ye 6 kez tam puan verecekti. yine de toplamda türkiye'ye en çok 12 puan veren ülke almanya değil, fransa oldu. fransa, türkiye'ye 7 kez 12 puan vermişti. bunların ikisini 2009 ve 2010'da seyirci ve jüri oylarının beraber verildiği dönemde vermişti. almanya ise 2009 itibari ile kullanılmaya başlanan karna sistemde türkiye'ye hiç 12 puan vermedi.

türkiye'ye gelen puanlar

12 puanlarımızı, komşularla maceralarımızı konuştuktan sonra biraz daha genel bir bakış atalım. türkiye'ye en çok nereden oy gelmekte? şu ana dek bize full 12 oy veren iki ülkeyi andık: fas ve azerbaycan. bunlar dışında türkiye en iyi puanları arnavutluk'tan aldı. kültürel olarak yakın olduğumuz bu balkan ülkesinin 2005'ten beri toplamda sekiz kez türkiye'ye verdiği puanların ortalaması 8.9'du. arnavutluk'u makendonya 7.2 ile takip etti. türkiye'ye en yüksek puan veren batı avrupa ülkesi ise almanya oldu. türkiye'ye 32 kez oy veren ülke ortalama 5.3 oy verdi. tabii ki bu yüksek oy oranının müsebbibi orada yaşayan gurbetçilerdi. almanya jürisi tek başına sadece ve sadece 1.4 ortalama puan verirken, bu puan karma sistemde bir anda 9.3'e, tek başına televoting'de ise 9.9'a çıkıyordu. lakin bunun tersinin de, bu kadar büyük zıplamalar olmasa da, olduğunu görüyoruz. mesela ispanya jürisinin türkiye'ye verdiği ortalama oy 2.1, karma sistemde ise bu ortalama 2.3'e çıkıyor. ancak televoting tek başına kaldığında ortalama 0.5'e iniyor. ilginç bir şekilde portekiz ve malta'da da benzer bir trend var. güney avrupa'nın jürisinden iyi puan alırken halktan alamıyor olmamızın sebebini açıklayana dondurma ısmarlıyorum.

peki türkiye'ye en az puan veren ülke ne? yunanistan mı? yoo. ermenistan mı? o da değil. beş kez eline fırsat geçse de slovakya bu oyların bir tanesini bile türkiye için kullanmadı. diyeceksiniz ki "türkiye, slovakya'ya kaç puan verdi?" tamam, o da sıfır ama türkiye'nin finallerde slovakya'ya puan verme şansı sadece iki kez gelmişti. türkiye'ye verdiği ortalama puan 0.5 ve daha az olan diğer ülkeler ise düşükten yükseğe olmak üzere sırasıyla moldova, letonya, çekya, kıbrıs ve andorra oldu.

türkiye'nin oyları

bize gelen oylara baktık da azıcık da bizim kimlere oy verdiğimize bir baksak eğlenceli olabilir. az önce dediğim gibi slovakya'ya sıfır puan verdik. daha da öncesine fas'a tek katıldığı yıl sıfır puan vermiştik. ama liste burada bitmiyor. iki kez belarus'a, beş kez sırbistan'a puan vermedik (lakin sırbistan & karadağ olduğu zamanlar bir kez 8 puan verdiğimizi de belirtmek lazım). en çarpıcısı şu ki elimize dokuz kez fırsat geçse de litvanya'ya bir puan bile vermedik. çok ayıp. peki kankalarımız kim? birinci tabii ki azerbaycan. ikincisinin 8.8 ile ermenistan olması bence çok acayip bir istatistik. daha sonra bosna hersek ve yugoslavya gelmekte. türkiye'nin en yüksek oy verdiği batı avrupa ülkesi italya oldu. onu da malta ve irlanda az farklarla izledi. ancak bu ülkelere verdiğimiz yüksek oyların hepsi 1970'ler ve 1980'lerdde olduğunu, son yıllarda pek de kendilerinin yüzüne bakmadığımızı söylemeli.

peki birinciden ne kadar anlıyoruz? türkiye, şu ana dek finallerde 34 kez oy kullandı. 2003'te kazandığı için kendisine 12 vermesi mümkün olmadığı için onu bir kenara bırakalım. diğer 33 yarışmada türkiye birinciye 11 kez tam puan vermeyi başardı. bence iyi bir istatistik. hatta eğer azerbaycan'a son beş senede otomatik 12 puan vermesek, 2010'da almanya'nın birinci olan satellite'a 10 değil 12 puan vermiş olacaktık. öte yandan 2011'de de 12 puan verdiğimiz azerbaycan, şampiyon olduğu için en azından bu 12 puanlardan biri hedefini tutmuş oldu.

öte yandan daha önce bahsettiğim gibi 1980'de kazanan "what's another year?"a hiç oy vermemiştik. 1985'te de kazanan norveç şarkısı la det swinge'e de türkiye'den sıfır oy çıktı. bu iki olay aslında büyük başarı çünkü nispeten az ülkenin katıldığı bu yarışmalarda 10 tane oydan hiçbirisini kazanana vermemek kolay iş değil. bunu bir kez daha 2007'de tekrarladık ve de benim de albenisini açıkçası hiç anlamadığım sırbistan birincisi molitva'ya hiç oy vermedik.

oy sistemi

hazır televoting konularına girmişken, hangi oy sisteminin türkiye'ye ne kadar yaradığını bir konuşalım. eurovision'da oylar zaman içinde farklı farklı şekilde veriliyordu. türkiye'nin ilk katıldığı 1975'ten itibaren bugün de kullanılan 1-7, 8, 10, 12'lik oy sistemi jüri tarafından veriliyordu. ancak eurovision globalleşen dünya ve internet ile çekiciliğini kaybedince 1997'de dinleyenlerin oy kullanabildiği televoting özelliği geldi. 1997'de beş ülke televoting ile oy verip jüriyi ekarte etmişti. 1998-2000 arasında çoğu ülke artık televoting ile oy veriyordu. 2001 ve 2002'de ise ülkeler jüri, televoting ve de jürinin ve televoting'in ağırlığının eşit etki ettiği bir karma sistem kullanabiliyorlardı. 2003'te ise televoting zorunu kılındı. jüri ise teknik aksaklıklarda ya da çok düşük oy kullanma durumlarında kullanmak için yedekte bekletildi. 2009'da ise, puanlar şarkı için değil de politik ve kültürel nedenlerden dolayı kullanılmaya başlanınca, karma sistem zorunlu kılındı.

türkiye'ye verilen puanların %48'i jüriden, %36'sı televoting'ten, %16'sı ise karma sistemden geldi. ancak puanların büyüklüğü bu sıralamanın tam tersiydi. türkiye'nin karma sistemden aldığı ortalama puan 3.7 ile bu üç sistem arasında en yüksek iken, televoting'ten aldığı ortalama puan 3.2'ydi. sadece jüriden alınan ortalama puan ise sadece 1.4 oldu. elbette türkiye, yeni sistemde diğerleri kadar fazla zaman geçirmedi ve eldeki veri sayısı kısıtlı. ancak elde olanlarda görülüyor ki trt'den günah keçisi ilan ettiği oylama sisteminin yeni versiyonu, aslında türkiye'ye ortalama olarak en çok puan getiren sistem.

merhaba doğu avrupa

eurovision'da zaman içinde değişen tek şey oy sistemi olmadı. avrupa, duvarlarını yıkarken "yeni avrupa" ülkeleri de eurovision'a katılmaya başladı. 1993'e kadar yarışmaya tek katılan doğu avrupa ülkesi yugoslavya iken, 1993 yılı itibari ile eski yugoslavya, eski sscb ülkeleri ve de eski doğu bloku ülkeleri de yarışmaya katılmaya başladı. bosna hersek, azerbaycan, makedonya gibi kültürel olarak daha yakın olduğumuz ülkelerin yarışmaya dahliyle doğu avrupa ülkeleri sayesinde ülke puanı artmaya başladı. ortalama bir doğu avrupa ülkesinin verdiği oy 2.8 iken, batı avrupa ülkesinde bu ortalama 2.2'ye iniyordu. lakin televoting'in devreye girmesi ile batı avrupa'dan gelen oy ortalaması da zaten zaman içinde arttı ve de 2003 sonrası neredeyse her zaman batı avrupa'dan gelen oy ortalaması doğu'dan fazla oldu. herhalde türkiye yarışmaya katılmaya devam etseydi batı avrupa ortalaması doğuyu yakalardı. bazı yıllarda ise bu iki blok arasında ciddi farkla vardı. mesela 2007'de shake it up shekerim batı avrupa'dan ortalama 5.6 puan alırken doğu'dan sadece 2.5 almıştı. öte yandan ortalama bir doğu avrupa ülkesi, 2010'da we could be the same'e 5.1 puan verirken, batı'da bu oran 3.8'di. herhalde doğu avrupa halkı rock şarkılara biraz daha yatkınken, batı avrupa oryantal dance pop şarkılarını biraz daha seviyor.

müzikal yelpaze

buradan da konuyu türkiye'nin finale kalan şarkılarının tarzlarına bağlayalım. aslında gönderdiğimiz eserlerde çok fazla tarz olduğunu söylemek gerek ama bir şekilde bunları analiz edebilmek için bir şekilde gruplamak gerek. böyle bir gruplamada türkiye'nin gönderdiği eserlerin çoğunun pop olduğunu görüyoruz (13). bunu ballad ve pop rock takip ediyor (6). bir grup şarkıyı etnik müzik ya da etnik pop olarak adlandırabiliriz (4). rock müzik olarak adlandıracağım 3 şarkı var. "opera" ise belki schlager denebilir ama kendine has bir eser olarak onu bir kenara koyalım.

bu etkiletlemeye göre en başarılı şarkı türü rock olmakta. ortalama bir avrupa ülkesi, türkiye'den çıkan bir rock şarkısına 4.4 puan vermekte. ancak şunu da unutmamak lazım. benim istatistiklerim bir rock grubu olan ama finale kalamayan yüksek sadakat'i kapsamamakta. ayrıca eldeki verinin az olduğuna da tekrardan dikkat çekiyorum. türkiye'nin pop ve etnik şarkıları ortalama 2.4 puan ile rock'u takip etmekte. pop rock şarkılarının ortalama aldığı puan 2.0. en başarısız tür ise 1.3 ile balladlar olmakta. yani sadece bu rakamlara bakarak konuşursak türkiye'nin gelecek şarkılarında romantik eserlerden uzaklaşıp rock'a yönelmesi gerektiğini söyleyebiliriz. zaten 2001 yılından beri bir ballad gönderdiğimiz de olmadı. genel olarak eurovision'da da standart ballad'ların tek tük çıktığını ama çok iyi ve samimi olanların birinci bile olabileceğini belirtmek lazım. balladlarda eldeki materyalin çok iyi olması gerek.

ama belki de türkiye'nin gönderdiği şarkılara tarz tarz bakmak yerine oryantal/yerel motifler içeren ya da içermeyen şarkılar diye bakmak gerek. mesela "düm tek tek" aslında bir dance pop şarkısıyken sözleri, kıyafeti ve müziği ile yerel motifler içeriyordu. bir yıl sonrasındaki "we could be the same"de ise ufak tefek dokunuşlar dışında yerel bir durum yoktu. benim araştırmama göre 33 şarkının 11'inde oryantal/yerel motifler yer almakta. bu şarkılar da türkiye'nin daha batılı durmaya çalıştığı şarkılara göre daha iyi performans göstermiş (3.1 vs. 2.0). oryantal/yerel motif içerip en iyi ortalama puan alan şarkı elbette "every way that i can". bunun en az işe yaradığı şarkı ise 1989'daki bana bana. oryantal/yerel motif içermeden en iyi ortalama puan toplayan eser ise "for real". tabii burada şarkının sonundaki ufak darbuka dokunuşunu görmezden geliyorum.

o malum soru: ingilizce mi, değil mi?

yukarıda da daha önce bahsettim: yabancılara biraz daha sevimli görünmek ya da anlaşılabilir olmak için şarkıların içlerine yabancı kelimeler eklendiği olmuştu ancak türkiye, ana dili dışında başka bir dille katılabilme imkanı tanındığı yıllarda bile türkçe kullanmayı tercih etti. 1999-2002 arasında ise araya bir kıta ingilizce ekleme gibi bir yönteme başvurdu. bunu 2006 yılının temsilcisi süperstar'da sibel tüzün, trt'yi kızdırma pahasına bir kez daha yaptı. 2003'te "every way that i can" ile de ilk kez tamamen ingilizce bir şarkı göndermiş oldu. o dönemden beri de hangi dilde şarkı söylememiz gerektiği tartışma oldu ve sanatçılar ile trt arasında da bu konu problemler çıkarttı.

türkiye, 6 kez tamamı ingilizce şarkı gönderdi ve aldığı ortalama puan 4.5 oldu. 4 kez de içinde en az bir ingilizce kıta içeren şarkı sahnede sunuldu. bu şarkıların ortalama puanı 2.1 idi. tamamen türkçe olan şarkıların aldığı puan ise 1.6. yani elbette bir şarkının başarısını etkileyen birçok başka faktör var ve bunları ayrı paragraflarda anlattık. ancak her şeyi kenara bırakıp bu rakamlara bakınca ingilizce şarkıların daha yüksek puan alma olasılığının diğerlerine göre daha yüksek olduğu bir gerçek.

eurovision'da kadın sanatçılarımız

dil muhabbeti kadar dikkat çekmese de özellikle eurovision'a katıldığımız son yıllarda, akp'nin de daha muhafazakar bir çizgiye kayması ile, eurovision'a giden kadın sanatçıların ne giyeceği, nasıl bir performans göstereceği biraz tartışılmaya başlandı. bu nedenle bu konuya da biraz değinmek gerek.

türkiye, 33 kez finale kaldığı bu yarışmada 13 kez erkek sanatçı ya da sadece erkeklerden oluşan grup gönderdi. yani geleneksel olarak ülkenin kadın sanatçılar ve de kadınlı erkekli gruplar gönderme yöneliminde olduğunu söylemek gerek. ama eurovision'un son döneminde erkek ağırlığının artmaya başladığı gerçek. 2007-2012 arasında sadece 2009'da hadise, bir kadın olarak ülkeyi temsil etti. ancak sadece buna bakarak bir cinsiyet ayrımcılığı yapmak ne kadar mümkün tartışılır. çünkü bu dönem daha çok rock ağırlıklı şarkılar gönderilmiş, rock dünyasında da erkek egemenliği olduğu için böyle bir sonuç ortaya çıkmış da olabilir. büyük ihtimalle ise bir taşla iki kuş gibi bir durum oldu dönemin trt ekibi için.

türkiye, "every way that i can", "dinle" ve "düm tek tek" gibi kadın şarkıcıların eserleriyle başarılar kazansa da aslında baktığımızda erkek şarkıcılar ve erkek grupların aldığı ortalama oy oranı, kadın şarkıcılar ve karma grupların aldığı oy oranından daha iyi (2.7 vs 2.2). lakin bu farkın sadece cinsiyet nedeniyle olduğunu iddia etmek zor. mesela erkek şarkıcılar ve grupların sahne aldığı yılların yarısından fazlasında kadın dansçılar ya da geri vokalistler de yer alıyordu. sadece 6 kez ise eurovision sahnesindeki türkiye ekibinde hiç kadın olmadı. bu altı şarkının aldığı oy ortalaması 2.1 iken sahnede en az bir kadının yer aldığı performansların oy ortalaması 2.5'ti.

en başarılı şarkılar

türkiye'nin en başarılı eurovision şarkısı için direkt "every way that i can" diyeceğiz elbette. sonuçta yarışmayı kazandı. ancak başarıyı biraz daha farklı tanımlarsak, sonuçlar biraz daha farklı olabilir.

mesela şu ana dek çok puan alan şarkı 2004'te "for real" oldu. birinci olduğumuz 2003'teki yarışmaya göre daha çok ülke katıldığı için toplam puanın kazanan şarkıdan fazla olması normal olsa da daha sonraki yıllarda ülke sayısının daha da artması ile artan puan sayısına rağmen şarkının 195 puan toplaması "for real"in kalitesini ortaya koyuyor. buna rağmen o sene yarışmada sadece dördüncü olabilmesi de rakiplerinin kalitesini gösteriyor. toplam puana göre "for real"i, "düm tek tek", "we could be the same", "every way that i can" ve "shake it up shekerim" takip etmekte.

bir yarışmada en çok 12 puan almak bir başarı kriteri ise burada ise en iyi şarkı 6 tane 12 puan toplayan "düm tek tek". onu 5 tam puan ile "shake it up shekerim", 4 tam puan ile de "every way that i can" ve "for real" takip etmekte.

yine de en doğrusu ortalama puan olacak. bir ülkeden gelen ortalama puana baktığımızda ise "every way that i can"in en başarılı şarkı olduğunu görüyoruz (6.7). onu "for real", "dinle", "we could be the same" ve "düm tek tek" takip ediyor. tabii "dinle" burada tek türkçe şarkı olarak dikkat çekmekte. yukarıda da belirttiğim gibi batı avrupa ve doğu avrupa arasında bazı farklar var. eğer sadece batı avrupa ülkeleri oy verseydi, en başarılı beş şarkı içinde "we could be the same" yerine "shake it up shekerim" olacaktı.

en iyi ortalamalı türkçe şarkılar top 5'inde ise tabii ki en başta da söylediğim gibi ortalama puanı 5.0 olan "dinle" birinci sırada yer almakta. bu şaşırtıcı olmayan bilgi dışındaki şarkıları sıralayalım: 2008 tarihli "deli" (3.3), 1986 tarihli "halley" (2.8), 1996 tarihli beşinci mevsim (2.59) ve 2000 tarihli "yorgunum anla" (2.57).

kişisel yorumum ile de bu konuyu kapatalım. bence yarışmayı kazanan tek şarkımız "every way that i can" bu yarışma için olabilecek en iyi eserdi: güzel bir vokal, iyi sahne şovu, eğlenceli müzik, yerinde oryantal motifler. "we could be the same" ise eurovision'a gönderilebilecek en iyi rock şarkıydı. çok akılda kalıcı nakaratı ve karizmatik sahne duruşu ile illa yerel temalar katmadan iyi bir şarkı ile başarılı olabilineceğini gösterdi. yine de "dinle"nin yeri elbette ayrı. sahnedeki samimiyet, muazzam bir vokal ve de türk enstrüman ve namelerinin şarkıya yedirilişi muazzam. bu nedenle benim için her zaman en özel şarkı bu olacaktır.

ancak bazı underrated bulduğum eserleri de söylemeden geçemeyeceğim. şebnem paker'in bir yıl önce sunduğu beşinci mevsim benim beste olarak en sevdiğim eurovision şarkısı. onun verdiği sonbahar hissi inanılmaz. bence değeri hiç bilinmemiş, aşırı iyi bir şarkı.

Beşinci Mevsim


2000 yılındaki yorgunum anla da akordeonu ile benzer bir yumuşak his vermiştir. bence nakaratı da çok güçlü bir eserdi. eurovision açısından sallamasyon geçen bir dönemin en etkileyici eserlerinden biri oldu. şarkı başlamadan gösterilen tanıtım filminde de mahir çağrı'nın yer alması insanı bir an internetin türkiye'deki o ilk yıllarına götürüp bırakıyor.

Yorgunum Anla


türkiye'nin o dönem en başarılı şarkılarından olan "halley"e underrated demek ne kadar doğru bilmiyorum ama dönemin new wave/pop rock ruhunu yakalayabilmiş, öte yandan büyük orkestra ile epikleştirilen, çok iyi bir şarkı. keşke gür akad'ın gitarını sadece soloda değil de tüm şarkıda kullansalardı da şarkı daha bile vurucu olsaydı. underrated konusunda bir de "hani?"yi anmadan geçemeyeceğim. fazla tekrar içerse de kıyafetleri, enerjisi, neco'nun da karizması ve güzel vokali ile birkaç sene geriden gelse de disco havasını çok iyi yansıtan, iyi eserlerden biri.

Halley


bir de underrated denmese de iki şarkıya deyinmezsem ayıp olur diye düşünüyorum

birincisi gözlerini hapsindeyim. eurovision'da iş yapmaması normal çünkü şarkının sözlerini anlamadıktan sonra müziği ne kadar iyi olsa da bir şeyler eksik kalıyor. şarkı o kadar iyi ki eurovision'a gittiğini hep unutuyorum. alakasız zamanlarda bile "kaç gündür hasretinle alevlenirken düşünceler" diye bir anda aklıma düşen bu şarkı bence kayahan'ın en iyi eserlerinden.

Gözlerinin Hapsindeyim


tabii "seninle bir dakika"ya yine geri dönmem lazım. düzenlemesi ile, kıtalardaki yumuşaklığı üstüne nakarattaki görkemi ile, semiha yankı'nın gençliği, masumiyeti ve yüzünden akan heyecan ile, çok iyi sözlerini bir kenara koysak bile tek başına heyecan verici bir performans. o yıl için "ya yerel finallerde halk delisin ve yarınlar'ı seçmişti, bu şarkı ne alaka?" diyenler olduysa da bence bu şarkı öteki şarkılardan çok daha iyi. o sene ding-a-dong'u geçip elbette birinci olamazdı ama üç puandan fazlasını hak ettiği kesin.

Seninle Bir Dakika


tabii bir de hayal kırıklıkları var

"opera" ve "şarkım sevgi üstüne" sıfır alsa da ikisinden daha kötü ya da ikisi kadar kötü şarkılar da yarışmaya gitti. ilk akla gelen "rimi rimi ley" oluyor tabii. gerçi o dönem trt'nin bir anda "türkçe'ye dönelim, amatörler gitsin" diye tutturması ile başlayan gariplikler, gülseren'in üstünde yaratılan baskı derken hikayenin trajik bir yönü de var. ancak şarkının kendisi ne eurovision'a uygundu, ne de türkiye'nin imajına. bir önceki senenin kazananı wild dances'tan etkilenen, bolca hint nameleri içeren görsel ve işitsel karmabol bir kenara, gülseren'in çığlıkları çok yorucuydu. bir de şarkının ortasında eurovision yetkililerinin yaptığı hata ile sesi neredeyse gülseren kadar çıkan bir spikerin şarkı üstüne vıdı vıdı konuşmasını dinledik.

Rimi Rimi Ley


yine de "rimi rimi ley" bence en kötü şarkı değil. sahnedeki iddiasız görüntüsü, sallanan vokalleri, "daba daba"lı sıkıntılı nakaratı ile 2002'nin şarkısı leylaklar soldu kalbimde bence en tatsız şarkılarımızdan biri ki aldığı kötü puanla da aslında birinci olacağımız 2003'e katılmıyorduk da neyse ki trt iyi bir lobi faaliyeti yürüttü.

Leylaklar Soldu Kalbimde


kötü şarkılar arasında anmam gereken bir diğer şarkı da 1993 yılında bizi temsil eden esmer yarim olacak. faith çakması bu şarkının saksofon solosu dışındaki basitliği ve de şarkının düzenlemesi ve performansındaki komiklik bana gerçek bir şarkıdan daha öte bir parodi havası vermekte. aldığı puanla da 1994 yılında türkiye'nin yarışmaya katılamamasına sebep oldu. eurovision'un türkiye'de havasını kaybettiği bu dönemde gönderilen şarkıların iyisi de kötüsü de olsa genel olarak etliye sütlüye bulaşmayan düz şarkılar olduğunu kabul etmeli.

kapanış

işte öyle bir geçmişe gittik geldik eurovision konusunda. bu organizasyon artık sadece bir "şarkı yarışması" değil ve bazı insanlar bundan rahatsız. ancak özellikle sosyal ağlarda ciddi bir fan kitlesi barındıran, avrupa'da takip edilmeye devam eden bir organizasyondan bahsediyoruz. türkiye de bu organizasyona uzun süredir katılmaması ile avrupa'da eurovision'u hem sevdiği için hem de internet meme'i çıkartmak için takip eden gencecik bir kuşağı kaybetti. bu genç kuşak epic sax guy meme'i ile moldova'nın eurovision şarkısının ömrünü uzatırken, serhat'ın yarı komik yarı ciddi şarkıları ile san marino'nun adını haftalarca gündemde tutarken, amerikalı "reactor"lar eurovision şarkılarına tepki verip milyonlarca kez izlenirken zaten politik olarak dünyadan soyutlanan ülkemizin kültürel anlamda da ana akımdan kaybolmasına tanıklık ediyoruz. mesela eurovision'a eklenen avustralya televizyonlarında türkiye'den bir şarkıcının eseri yayınlanmadı. bu da çok üzücü. öte yandan eskiden katıldığımızda da bu yarışmayı aşırı ciddiye alıp, eğlencesine pek de ortak olmuyorduk. bu da bir problem. umarım çok geç olmadan kapılarımızı açıp, tekrardan bu sofraya otururuz. ünlü bir şairin dediği gibi "for just one night, we could be the same, no matter what they say".