SİNEMA 3 Haziran 2024
14,1b OKUNMA     183 PAYLAŞIM

Yorgos Lanthimos, Neden Günümüzün En Abartılmış Yönetmenlerinden Biri?

Dogtooth, Poor Things, Kinds of Kindness derken iyice gündem olan Yunan yönetmene alternatif bir bakış getirelim.

Mevzuya 2009 tarihli Dogtooth filmi üzerinden girelim

dogtooth... bir şekilde seneler önce arşivime giren, çokça konuşulduğu için bir dönem izlemekten imtina ettiğim, hatta 2 yıl önce izlemeye çalışıp yarıda bıraktığım bu filmi dün itibarıyla baştan sona izledim, izlemez olaydım... hayatımda izlediğim en saçma sapan filmler arasında ilk beşe rahatlıkla girebilecek potansiyelde bir eser. o da zamanında iyi bir sinema sever olarak fazlaca film izlediğim için sanırım. yoksa son zamanları düşündüğümde izlediğim en saçma sapan şey (yeniden film demeye dilim varmıyor).

postmodern çağda böyle absürt içeriklere aşinayız tabii de... bu kadar kopuk, ne anlattığını bilmeyen, şuursuz bir şeye maruz kalmak yaş aldıkça beni delirtiyor artık. giden zamanıma mı yanayım, yoksa sinema zevkini sevdiğim bazı insanların bu filmi beğenmesine mi.. gerçekten bilemedim. en son bu kadar ne idüğü belirsiz bir anlatıya, yakın tarihteki afganistan savaşında ölmüş bir gerillanın yeleğinin hırka-ı şerif gibi cam vitrinde sergilenmesi vesilesiyle yıllar önce gittiğim bir bienalde maruz kalmıştım galiba.

sanatta ve özellikle sinemada en katlanamadığım şey olduğundan daha derin gözükme çabası ve samimiyetsizlik. dur planı şöyle geniş açı tasarlıyayım da şöyle 'stilistik' olsun, şöyle anlamsız metaforlar koyayım da düşünüp dursunlar, şöyle alegorik anlatım da ekleyeyim ama anlattığım şeyin bir bütünlüğü ya da mahiyeti olmasın. eve gelen kadının kıyafetinde "security" yazıyor ama oooovvvv süper bir sistem eleştirisi! ne doğru düzgün bir dramaturjik çatı var ne bir biçim-içerik uyumu... bravo postmodern lanthimos, kendince amacına ulaşmışsındır muhtemelen. son dönemde böyle filmler de arttı zaten, hatta yakın zamanda cannes film festivalinden yine ödülle dönen the square filmiyle epey benzerlikler taşıyor. düşüncelerini ve sinemasal zevklerini çok da beğenmediğim ilker canikligil'de bir videoda tam olarak bu konuları yorumlamış. kendisiyle bu film özelinde neredeyse aynı hissiyatta ve düşüncedeyim. dediğim gibi kendisini pek sevmiyordum ama bu yüzden sempati bile beslemeye başlayacağım sanırım :)

michael haneke abimin neredeyse tüm filmografisini izlemiş ve sinemasına hayran olan birisi olarak bu türün hiç yabancısı değilim. lars von trier'i o kadar sevmesem de onun da birçok filmini bildiğim için öyle sıradan bir izleyici gibi izlemediğimi belirtmekte fayda var. bu noktada biraz ukala bir tabir kullandığımın farkındayım ama son dönemde sıkça bahsi geçen ana akım izleyicilerden olmadığımı bir vesileyle söylemem gerektiğini hissettim. haneke'yi bu adamla kıyaslayanlar zaten sinemadan falan anlamıyorlar benim gözümde, çok net.

Dogtooth... İzlemeyen bir şey kaybetmez.


İlker Canikligil bu konuda ne demişti peki? Genel bir Lanthimos eleştirisine gidelim şimdi de

lanthimos... 2019 yılında ilker canikligil'in yorgos lanthimos sevmeyenler kulübü - olmaz öyle saçma şey! -s3b11 bölümüne konu ettiği yönetmen. söylediği şeyler o kadar duygularıma tercüman oldu ki, videoda anlattığı şeyleri konu başlıkları altında okumak isteyenler için transkript ettim:

samimiyet eksikliği

neden kötü? şundan kötü: sahte entelektüel. pseudo-intellectual diye bir laf vardır, gerçek entelektüel değil. bende bir şey vardır nazım, yalancıyı çok iyi ayırdederim. lanthimos yalancı. yaptığı filmlerin ben samimi olduğunu düşünmüyorum. bir, hemen hollywood'a atladı herif. ne oldu o zaman hani sanat sepet? tamamen ölçmüş, biçmiş tasarlamış buna göre bir film yapmış. hiçbir samimiyeti yok. (4:36)

tarantino bunun yanında tarkovski gibi kalır. tarantino eğlencelidir abi. tarantino da boştur bir şey söylemez ama, bunun kötülüğü şu: bir şey söyler gibi görünüp hiçbir şey söylemiyor. (7:41)

oyunculuk

filmlere baktığım zaman bu herif yalancı diyorum. anlattığı şeye inandığını sanmıyorum. hep formül filmleri yapıyor. bulduğu çözümler hep ezber. mesela oyuncuları oynatış şekli. niye oyuncular öyle oynuyorlar, niye öyle konuşuyorlar? bunlar bayağı robot gibi. (11:02)

saçma bir oyunculuk! fark etmişsindir böyle, mekanik oynatıyor herkesi. (kutsal geyiğin ölümü filmi için) yunan efsanesine dayandırmış falan. ne dediği belli değil. (6:41)

the lobster'ı seyrettim önce. lobster da iğrenç. fıkra gibi ya adamın filmleri. bir otel varmış, işte oraya gidiyor insanlar işte bu ah ah ah ne kadar komik... bir, komik değil zaten. hakikaten iner tutar tarafı yok. çok güzel çekilmiş bir film bu arada. lobster'dan sonra tabii para da bollaşınca, bir de yıldızlar mıldızlar da gelince... hani bakıyorsun güzel, hoş. dokusu güzel filmin. (8:58)

fikir sineması

bu son dönem avrupa filmlerinde hep bu var. the square'de de onu söylemiştim. yani çok küçük bir fikir var, onu yayıyor yayıyor yayıyor... sonra da, bir de bitirmez. bunların bir de o özelliği vardır. tüm filmleri öyle onun, bitiyor mu noluyor belli değil. (5:23)

(lanthimos'un) filmlerini hiç beğenmedim. çünkü ben sinemada metafora karşıyım. mesela dogtooth'u ele alalım. bir metafor kuruyor herif. bir de millet neler yazmış artık, oof toplumu eleştiriyor... herkesin aklına gelebilecek bir şey. (...) bir defa yüzlerce kez yapılmış bir şey ve yeni hiçbir şey söylemiyor. ne yunanistan'la bir ilgisi var, ne dünya konjonktürü ile bir alakası var... (6:00)

bir şey eksik. film değil filmleri çünkü. bir fikir abi. kompozisyon yaz abi o zaman, veya roman yaz. bir film filmdir her şeyden önce. bu herifinkiler power point sunumu gibi. 'ben şimdi size toplumun aile kurumunun aslında ne kadar koruyucu olabileceğini ve bunun nasıl zararlara yol açabileceğini anlatıyorum, buyrun:' deyip anlatıyor. (7:02)

fikirle sinema olmaz dedim ya. fikir sineması bu ve cannes buna hep prim veriyor. yani filmin ne olduğunun bir önemi yok. ne der gibi göründüğünün bir önemi var. yüksek bir fikre dayandırdığın zaman sen filmini, çok bir şey yapmana gerek yok. böyle hafif salla kamerayı ve garip garip şeyler olsun, bir bütünsellik anlam öyle bir şey de yok. yalın'ın (alpay) burda olması lazım, postmodernizme dayanıyor. bir şey söylemene gerek yok, zaten dünya çok kötü. (11:57)

bir filmin ne kadar yüksek mevzuları ele aldığı önemli değil. medium is the message diyorum ya, taşıyıcının kendisi mesajdır. sen tiyatroda anlatılabilecek bir şeyi veya ne bileyim roman yazılabilecek bir şeyi alıp filme çevirdiğin zaman bir metafor kuruyosun, onu film yapıyorsun. niye sen metaforu film yapıyorsun? çünkü sinemanın metafora ihtiyacı yok ki. sinema zaten gösteriyor. sinema bir simülasyon. sen bize orada bir doktorun hayatını gösteriyorsun ve buna inanmamızı bekliyorsun. şöyle bir hile yapıyorsun; diyosun ki 'bak aslında ben o doktoru anlatıyorum ama aslında o doktoru anlatmıyorum' ben o zaman yabancılaşıyorum filme zaten. (13:07)

şöyle bir kural var. bir şey iyiyse, başka bir şekilde ifade edilememesi lazım. bir kübrick filmini sen başka bir şeye dönüştüremezsin. kübrick filmi, efendim 2001 siyah taşın öyküsü. yok öyle bir şey. veysi'ye de o yüzden bozuluyorum. hep öyküye indirgiyor herif. öyküyle ilgisi yok olayın, bütün olacak o, bööyle birleşecek ve eşsiz bir sanat eseri haline gelecek. zaten senin içinde kalan da o. gaspar'ın filmini (climax) unutamama nedenin sana onu gerçekten yaşatıyor, bir paket olarak. öbürü (lanthimos) öyle değil, fikirle yaptığı için, orda çok yüksek bir fikir var: 'buyrun işte, yeter zaten daha ne istiyorsunuz, yunan mitolojisine de dayadım' (19:29)

duygudur film. duyguyla çekilmez ama bittiğinde yıllar sonra bile kalması lazım. onun tek ölçüsü o. yıllar sonra bile düşündüğümde aa böyle bir film vardı ve böyleydi demen lazım. lanthimos'ta bu yok. (18:00)

şok sineması ve kalıcılık

şok sineması bu. bir fikir buluyorsun. olabildiğince tuhaf. o tuhaflığı da normalize ediyorsun, alttan alarak, önemsemeden anlatıyorsun. ve bir sürü örnek yaratıyorsun, şokları giderek arttırıyorsun. oyunculuğa yükleniyorsun: olabildiğince seks, beden... arttırıyorsun, arttırıyorsun ve sonuçta da, zaten sonuçlandırmıyorsun, bitiyor. bunu yaparak çok cool görünüyorsun. ama bence üçkağıtçı. çok iyi üçkağıtçı. büyük başarı. (9:48)

başarılar uzun vadede anlaşılır. yani şu an çok başarılı ama... ben bunu götürebileceğini düşünmüyorum. ben on yıldan bahsetmiyorum, elli sene sonra yorgos lanthimos diye bir adamı kimse hatırlamaz. (10:18)

İşte o video