La La Land'i İlk İzleyişte Anlamamış Olabileceğiniz Üzeri Hafif Kapalı Mesajlar

Şimdiden modern bir klasik haline gelen La La Land'i düz bir Los Angeles güzellemesi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
La La Land'i İlk İzleyişte Anlamamış Olabileceğiniz Üzeri Hafif Kapalı Mesajlar

la la land öyle basit, mıç mıç romantik, tatlış bir müzikal değil

aslında incelenmesi gereken çok yanı ve bazı ağır mesajları var. bu kadar övgü almasının sebebi de bu. ama yönetmen hollywood'un alıştığı kör göze parmak tarzında ortaya koymamış bu mesajları. belki bu yüzden komik bir şekilde filmde eleştirilen insanlar ve topluluklar (özellikle hollywood) filmi kendilerine yapılmış bir güzelleme zannedip üzerine yamandılar.

aslında bu filme çok benzer bir türk filmi var. dikkat ettiniz mi? o film, bence türk sinema tarihinin en gözardı edilmiş filmlerinden biri olan neredesin firuze. ne alakası var diyebilirsiniz ama ben biraz yönetmenin la la land ile ne anlatmaya çalıştığından bahsedeyim, belki hak verirsiniz.

ilk mesaj: "eski hollywood'u, o görkemi, müzikal gibi müzikalleri özledik"

peki la la land müzikal gibi müzikal mi? neden chicago'dan les miserables'dan daha iyi? cevap doğallık. nasıl bir müzikal doğal olabilir değil mi? bütün ödüllere, gişe hasılatına rağmen son 15-20 yılda ortaya çıkan hollywood müzikalleri doğallığı hep ıskaladı. müzik filmlerin üzerinde yapay, eğreti durdu ve ortalıkta benim gibi "müzikallerden nefret ediyorum, hepsi çok salak saçma ve komik" diyerek dolaşan tipler türedi. la la land'te müzik olgusu o kadar güzel yedirilmiş ki filme, bazen "evet bence de burada şarkı söylenir yani ben söylerim ki" derken buluyorsunuz kendinizi. üstelik nostalji her zaman güzel. çünkü hafızamız kötü tecrübeleri silip güzel anıları korumaya odaklanıyor. bu bizim korunma ve savunma mekanizmalarımızdan biri. la la land'ı izlerken mutlu oluyoruz, eski güzel günleri, filmleri, şarkıları ve hatta yeşilçam'ı hatırlıyoruz ve hissediyoruz.


gelelim daha önemli mesajlara

ilki tam olarak bir mesaj değil daha önce de belirttiğim gibi, bir eleştiriler bütünü aslında. los angeles'a, los angeleslılar'a ve bunların üzerinden hollywood'a yapılan eleştiriler bunlar. izleyenlerin çoğu chazelle'in woody allen'ın barcelona'ya, paris'e yaptığı gibi los angeles'a bir güzelleme yaptığını düşündü ama işin özü o değil. ben los angeles'ta beş yıl yaşadım, şehir kesinlikle filmde resmedildiği gibi değil. yoğun, karışık, renkli, garip, yer yer eğlenceli ama kesinlikle filmdeki gibi "masalsı", "büyülü" veya "güzel" değil. damien chazelle los angeles'a "böyle olmalıydın aslında" diyor bir nevi. filmdeki bazı sahnelerde görüyoruz ki los angeles'ta yaşayanlar yüzeysel, bencil. özellikle eğlence dünyası hayallerini bavula doldurup şehre gelenlere karşı acımasız, kaba. insanlara değiştirilebilir, yedeği olan cisim muamelesi yapılıyor. "sen gidersin başkası gelir."

belki dikkat edenler de olmuştur, filmde bir kez bile meşhuuuuur hollywood yazısını görmüyoruz ki en önemli sahneler griffith observatory'de, yani o yazıyı en güzel açıdan görebileceğiniz mekanda geçiyor. zaten hiç net bir şekilde hikayenin geçtiği yerin hollywood ya da los angeles olduğuna işaret edilmemiş. yönetmen yok saymış gerçekte var olan şehri, kendi şehrini yaratmış. kendi zamanını yaratmış hatta. film günümüzde geçiyor derken, bir bakmışsın geçmiyor sanki, ama geçiyor da.

peki filmin adı neden "la la land", neden "los angeles'ta aşk başkadır" değil mesela?

oxford sözlüğe göre "la la land"in iki anlamı var:

1) los angeles için günlük hayatta nadiren kullanılan bir kısaltma, bir terim.

2) dünyadan ve gerçeklerden kopuk, kendi hayal aleminde, kendi izole dünyasında yaşayan sanrılı bir grup çılgın insan. kaynak

ikinci tanım cuk oturmuş. 2016 seçimlerinde de çok dem vuruldu: kaliforniya'da yaşamak bir balon içinde yaşamak gibi. amerika'dan da farklı, enteresan bir dünya. peki filmde zamanın yıl ay olarak değil "yaz", "kış" gibi mevsimlerle belirtilmesine dikkat ettiniz mi? los angeles'ta iklimler (!) yoktur, hava sıcaklığı yıl içinde öyle çok fazla değişmez. iklimsizlik insanların zaman kavramını alt üst eder, bir bakmışsın yıl bitmiş. bu özellikle şehre hayaller ve ideallerle gelenler için daha acı olur. oyunculuk hayalleri ile gelir "başlangıç olarak bir garsonluk yapayım da" der... fakat farkına varmamıştır, şehre geleli 5 yıl olmuştur ama hayallerine bir adım bile yaklaşamamıştır. böyle o kadar çok insan var ki los angeles'ta...


son mesaj hayaller ve idealler ile ilgili

damien chazelle, yıllarca beyaz perdede üzerinden ekmek yenen "hayalleri uğruna çok mücadele etti, çok acı çekti ama en sonunda başardı" sömürüsünün adeta anti-maddesi. whiplash'de daha kolay anlaşılacağı üzere damien diyor ki: "hayallerine ulaşmak istiyorsan çok şeyden feragat ediceksin ve hayallere giden yol çok acılı olucak. hem kariyer yaparım hem aşk yaparım diyorsun ya işte o kocaman bir yalan, birinden biri olmayacak. ikisine de sahip olduğunu iddia edenler aslından birinden birini tam yapmıyor kendini kandırıyor. uzun zorlu yolda hayallerini modifiye ediyorlar, daha azına tamam oluyorlar ve zaten yapmak istediğim buydu diyorlar. hayallerine ulaştıklarını iddia eden insanların bir çoğu yalan söylüyor."

son olarak da soruyor: değer mi?

yorulucaksın, kanıyacaksın, yıpranıcaksın, kaybedeceksin, sevdiklerinden olucaksın, aşk elinden kayıp gidicek ve hayaline ulaşacaksın. içindeki boşlukların hepsini dolduracak mı bu ulaştığın hedef? halin kalıcak mı anın tadını çıkarmaya, mutlu olucak mısın? "kazanmış" olucak mısın?

işte bütün bunların rengarenk, parıltılı, şarkılı türkülü sunumudur la la land (ve hatta biraz neredesin firuze).