SİYASET 1 Kasım 2019
365b OKUNMA     1071 PAYLAŞIM

Yurtlarında Kalmış İnsanların Kaleminden: Süleymancılar Cemaatinin Klasik Özellikleri

Türkiye'de kök salan cemaatlerden biri de Süleymancılar. Süleyman Hilmi Tunahan'ı lider belleyen ve uzun süredir faaliyet gösteren bu cemaate dair bilmeniz gerekenleri derledik. Dışarıdan gözlemleyen ve yurtlarında kalmış olan Sözlük yazarları anlatıyor.


tarikata mensup kişiler süleyman hilmi tunahan'dan "üstadımız" diye bahsederler

said nursi ile başlayan hareketle "öncü kişinin ikonlaştırılması ve peygambere yakın bir saygı duyulması" bakımından benzeşseler de süleymancılar çok daha katı, çok daha geriye dönüktürler. gülen cemaati kadar olmasa da ülkenin her yerinde öğrenci yurtlarında birçok öğrenciyi misafir ederler. bu yurtlar yine gülen cemaatinin yurtlarındaki gibi yarı dersane işlevi görür. öğrencilere çeşitli genel dersler dışında dini eğitim de verilir. sürekli gülen cemaatiyle karşılaştırıyorsun diyeceksiniz ama iyi bildiğim iki örnek, bu yüzden bunlar üzerinden gitmem gerekiyor.

süleymancıların yurtlarında verilen dini eğitim gülen cemaati yurtlarındaki gibi "bak bunu eğitimine ek olarak yapıyoruz" şeklinde softcore biçimde değil, direkt ağır kuran dersleri şeklinde verilir. öğrenciler bir kuran kursunda öğrenemeyecekleri kadar ileri derecede kuran okuma öğrenirler ve zaman zaman ödevlere, denemelere tabii tutulurlar. gülen cemaatinde hoş karşılanan brotherhood temalı toplantılar ve eğlencelerin çoğu yasaktır. futbol konusunda "birisi birisinin kafasıyla top oynamış bilmemkaç yüzyıl önce" kafasındalardır, ki bazılarımızın bileceği gibi birisi-birisinin diye bahsettiğimiz hikaye alevi temalıdır, ki kendileri aleviler konusunda da "elinden yemek yenmez", "pis kokuyolar" kafasındalardır. hayatın her alanında günah diye nitelendirilme "ihtimali bulunan" her şeyi günah kabul ederler. kendi çizgilerinde birkaç tv kanalı bulunsa bile tv izlemek büyük günahtır, çünkü kanal değiştirirken çıplak kadın görebilirsiniz, bir de tabii ki gavur icadı. keçi sakal bırakıp bunlardan birine denk gelirseniz çok ters bakarlar, şeytanmışsınızcasına.

takipçilerinin siyasi eylemlerine müdahale ederler veya etmeye çalışırlar

bizzat çok yakınım birine "seçimde şuna oy vereceksin" demişlikleri ve bu yakınım birinin normalde ona oy vereceği yokken oy vermişliği vardır. "ders çekmek" diye tabir edilen dinsel-ödevleri (ne dedim ben) ismailağa cemaati gibi türevlerle karşılaştırılınca hafif sayılabilir. günde on-on beş dakika "rabıta" adı verilen meditasyonu yaparlar. as-üst ilişkisi çok katıdır ve "hoca" denilen kişi 25 yaşında bir kız/erkek çocuğu olsa bile, 40-50 yaşında kadınlar/adamlar bu kişilerin her dediğine itibar eder, çevrelerini de bu yönde etkilemeye çalışırlar. çok bağlanan mürid(e)ler artık bir süre sonra kendi eliyle kesmediği, kurban bayramında gözünün önünde kesilmeyen, veya tanıdık, güvenilir bir kasap tarafından satılmayan hiçbir hayvansal ürünü tüketmezler. zira herhangi bir şeyin içinde domuz eti, hiç değilse domuz yağı olabilir.


bu toplulukta dress-code çok ama çok önemlidir

kadınlar pardesü giyerler, çarşaf pek hoş karşılanmaz. pardesünün üstüne saçların varlığını belli etmeyecek ve önden yüz etrafında yuvarlak bir görüntü verecek şekilde türban bağlarlar. saçların belli olmaması ve yüzün, boynun ilgi çekmemesi adına son beş-on yılda çok yaygınlaşan ve "sıkmabaş" diye de tabir edilen boynun etrafına dolanmış ve arkadan kabartılmış modele şiddetle karşı çıkarlar.

erkekler kısa saç kullanıp -sıkı durun- badem bıyık bırakırlar. aslında günümüzde badem bıyık olarak adlandırılan bıyığa fırça bıyık da diyebiliriz. badem bıyık hitler bıyığı işte. neyse, çok kavram kargaşasına girmeyelim. günümüzde akp veya gülen cemaati ile özdeşleştirilen ve bazı alanlarda da yaygınlaşan bu fırça bıyık aslında süleymancı bıyığıdır. yıllardır, onyıllardır da böyle olmuştur ve ancak son zamanlarda akp ve gülen cemaati mensuplarınca nedendir bilinmez benimsenmiştir. bahsettiğimiz bıyık bir veya iki numara ölçüsünde kısaltılır. üst dudağın ucu ve kenarlarından da kırpılır. ortaya üst dudağın background'ının görülebileceği şekilde, uzatılmış sekizgen şekilli bir bıyık çıkar.

tarikat bünyesinde bunun hiçbir şekilde şekilcilik olmadığı, sadece birbirlerini tanımak için böyle politikalar izlendiği, veya bunun sadece bir gelenek olduğu gibi şeyler dolaşsa da, direkt üst seviyede bir üyeden böyle bir "birinci el" açıklama duymadığım için burada yorum yapmayacağım. üyeleri karşı cinsle el sıkışmaz, sigara içmez (içenler gizli gizli içerler diyelim, çok iğrenç bir kafirlikmiş gibi davranır çoğu) ve zorda kalmadıkça tüylü hayvanlara dokunmazlar (ellerine veya üzerlerine bulaşabilecek eser miktarda çiş, bok nedeniyle abdestlerinin bozulacağı veya namazlarının kabul olmayacağı korkusuyla).

ritüelistik olaylara çok girerler

daha önce de bahsedildiği gibi her şey için bir duaları vardır. çok üst seviyede üyeler pek bu tarz şeylere yanaşmasalar da "şu duayı okursan şu oluyormuş" derseniz her türlü ortalama üyeyi inandırabilirsiniz. böyle şeylere çok sığınırlar. hatta bizzat buzdolabının üstüne dua (!) asıp "dolabı açmadan önce iki kere okursan bereketli oluyormuş" diyenini de gördüm. üzerinde arapça "allah inananları korudu" gibi anlamlara gelebilecek grameri falan da bozuk bir şey yazıyordu. hayatlarının her alanına uygulayabilecekleri öğütleri ve direktifleri vardır hocalarının. araştırılırsa kemeri şu tarafa doğru takmazsan evine melek girmez tarzı uygulamalar bulunabilir. batıl inançlara çok meyillidirler ve özellikle pensilvanya civarlarında yaşayan ve "amish" diye tabir edilen topluluklara tutuculuk ve birazcık da yaşam tarzı olarak çok benzerler.

çoğunun evinde üyesi ister kadın, ister erkek olsun süleyman hilmi tunahan'ın bir portre fotoğrafı olur. normalde evde yabancı erkek veya kadın fotoğrafına karşı duruşta olsalar da bu zat'ın fotoğrafı bir dolapta, bir çekmecede durur ve arada çıkartıp bakarlar. peygamberin bile peygamberlik görevi dışında normal insan kabul edildiği bir dinde başka bir insanın evliya kabul edilip peygamber'den çok hürmet gösterilmesi bu tipte bir tarikatta bu zatların allah ile peygamber arasında bir konuma sahip olduklarını göstermektedir.

siyasi olarak milli görüş çizgisine çok yakınlardır (hayat görüşleri de bu çizgidedir hala), ancak son seçimlerde akp-mhp arasında gidip gelmişlerdir. kendileriyle aynı görüşte olmayanları pek sevmez, kendilerinden aşağı görürler. örneğin dinsiz bir insanı sevmemelerinin sebebi onlara ters olması değil, onu acınası iğrençlikte aşağı bir varlık olarak kabul ettiklerindendir. önlerine kuran da koysanız, peygamberi diriltip de getirseniz "yok, bizim hoca şöyle dedi" deyip geçiştirirler. birbirlerini çok sayar ve severler, bu nedenle her türlü görüşleri kendi aralarında şekillenir. başkalarını aralarına almayı pek sevmezler.


açılın ben süleymancıyım... şaka şaka, sadece bir dönem yurtlarında kalmış ve kendilerinden soğumuş birisiyim

yazacaklarımı dikkatle okuyunuz. 1 gram abartma veya yalan yoktur.

orta 1'e giderken ergenliğe adımımı atmış ve asi bir çocuk olmaya başlamıştım. bu sebeple evde peder beyle şiddetli geçimsizlik baş göstermeye başladı. peder de annem de 5 vakit namazında, muhafazakar ama iyi niyetli insanlardır. evdeki bu geçimsizlik nedeniyle kasabamızdaki tek kuran kursu olan süleymancı yurduna biraz da kendi isteğimle gittim. annem de dinini öğrenir hem diyerek yazdırdı.

evdeki o kavga ortamından kurtulduğum için ilk zamanlar çok mutluydum. sınıf arkadaşlarımdan bazıları da yurttaydı ve eğlenceli olacağını hissediyordum. sonra işin hiç de öyle olmadığını fark ettim. şimdi detaylara geçiyorum.

yıl 1997-98. o dönemin parasıyla ailemden aylık 100 mark alırlardı. bak bir de döviz kurundan anlaşma var :) benim peder ve anneye zaten din de evde ne var ne yok sana verir o derece.

yurdun temizlik, yemek işleri, bahçe temiziliği gibi günlük işleri sırayla öğrencilere yaptırılır. tuvalet temizlersin, bulaşık yıkarsın. mıntıka temizliğine çıkarsın. yemin ederim askeri düzen. ha bir de gece nöbetleri olurdu. yatakhanede ve giriş kapısında olmak üzere 2 nöbetçi olurdu. gece 1-3, 3-5 nöbetleri. düşünsene yaşın 12-13 ve gecenin bir yarısı uyandırılıp koskoca yurdun giriş katında tek başına nöbettesin. iyi aklımı kaçırmamışım amk. korkardık, hepimiz korkardık. ama kurallar o kadar netti ki uymama ihtimalin yoktu. kurallara uymazsan mükafatın dayaktı. zaten oraya gelen çocukların geneli ailesinin zoruyla geldiği için yediği dayağı şikayet edebileceği birileri de olmuyor. babana "baba beni dövüyorlar" desen, "dinini öğrenmek için biraz dayaktan bir şey çıkmaz" cevabı banko yani. bırakılırken de eti senin kemiği benim diye bırakılıyorsun zaten.

bakın, ben hala müslümanım. bu şerefsizlere rağmen dinimden soğumadım. 5 vakit olmasa da bazen cumaları bazen de eserse vakit namazları kılarım. ancak buradan çıkıp dinden soğuyan veya farklı psikolojik problemler yaşayan çok çocuk gördüm. yediğin dayağın haddi hesabı yok. aslında uslu durup, sadece kuran okur, namaz kılar, dediklerini yaparsan kılına zarar gelmez. ancak ergeniz be abi. o yaşta uslu durmak mümkün mü? oyun çağındasın. sadece 1 tane iyi hocamız vardı, hiç dövmezdi hatta döven diğer hocaları da uyarırdı ama nafile. o adama tüm haklarımı helal ediyorum, diğerleri ile de zamanı gelince hesaplaşırız inşallah.

neyse devam edeyim. bunların evleri genelde yurdun yanındaki lojmanımsı yerlerdir. kira vermezler, yurt parsından geçinirler. karıları evlerinde yemek yapmaz, yurdun yemeklerinden evlere servis yapılır, oradan nemalanır. kırsal kesimde bunların siyasi ve dini destekçileri vardır. tarikatın reklamı yapılır, mesela kurbanda bunlar adına deri falan toplanır paralar yine cukka. elbette elektrik, su vs. gibi giderler için de para lazım ama o kadar çok yardım alınır ki, cebe kalmaması mümkün değil.

orta 3'e geldiğimde canıma tak etti, yağmurlu bir günde arka bahçeden kaçtım. eve gittim annemler yok. hava soğuk olduğu için tekrar yurda dönmek zorunda kaldım ve efsane dayak yedim hocalardan. soğudum o gün. çünkü orada kalırsam ya hoca bıçaklayacaktım, ya da kendime bir şey yapacaktım. dayanamadım, babamlara beni almalarını söyledim. zaten son 3 ay falan kalmıştı, aldılar.

lise ve sonrasında bir daha hiç süleymancı yüzü görmedim. kapı komşumuz bunların müritlerinden bir üfürükçüdür. bazen bize misafirliğe gelir, geldiğinde evi terk ederim. ben tüm tarikatlardan nefret ediyorum. sülo, feto, abdo bu ne birader? dinini yaşayacaksan rehber belli.

içlerinde iyi insanlar elbet vardır ama ben o yaşta o kadar disiplini ve dayağı kaldıramadım arkadaşlar. ben o yurda gitmeden önce dışadönük, sosyal, hiperaktif bir çocuktum; o yurttan çıktığımda içe kapanık, ağzından cımbızla laf alınan bir morona dönüşmüştüm. allah biliyor neler çektiğimi. siz siz olun din eğitimi vereceğim diye çocuklarınızı bu şiddet yuvalarına kaptırmayın. ya evde kendiniz öğretin ya da güvendiğiniz birisinden yardım alın.

selamlar, bu cemaati en iyi tanıyanlardan biri de benim

neden mi? 7 sene kaldım çünkü yurtlarında. bazı söylemlere cevap vereyim...

siyasetçi değiller: aynen kanka. 2007 yılında bizim yurdu ankara'dan toplayıp kırıkkale'deki mehmet ağar mitingine götürdüklerini saymazsak siyasetçi değiller. 15 16 yaşında çocukları otobüse bindirip, üzerlerine demokrat parti tişörtü, ellerine demokrat parti bayrağı veren bunlar değildi. müzik haramdır dedikleri halde, otobüste bangır bangır demokrat partinin seçim şarkısını çalanlar da bunlar değildi. aynen, siyasetçi değiller.

kur'an'dan başka bir şey öğretmezler: dini eğitimleri kur'an ağırlıklı olsa da, kulu yüceltmenin bini bir para burada. talebeler hocalarını, hocalar yurt idarecilerini, yurt idarecileri bölge idarecilerini ve sonra hepsi birlikte başlarında bulunan 'abilerini' yüceltirler. saadet zinciri dedikleri, içindeki ebubekir beyin, imam-ı rabbani'nin ve son olarak süleyman hilmi tunahan'ın bulunduğu zinciri yüceltirler. rabıta denen olayda allahın nurunu süleyman hilmi tunahan tarafından alırlar. yani peygamber sonrası bir aracı daha koyarlar. namaz kılarken bile aklınızda süleyman hilmi tunahan bulunsun diyen hocaları vardır. (bireysel hataları cemaate mal etme diyenler, size de geleceğim). yani verdikleri kur'an ağırlıklı eğitim sadece sözdedir.

mensupları zararsızdır: bu yurtlardaki talebeler bir baltaya sap olamayıp, bari hoca olalım diyenler tarafından eğitilir. hocaların içlerinde üniversite mezunları olsa da, bunlar diğerleri tarafından sindirilir. bunların genel özellikleri yalaka olmaları, paraya tapmaları, ihvandaki zengin kişilerin çocuklarına dokunamayıp fakir çocuklara her türlü kötülüğü yapmaları ve en nihayetinde karaktersiz birer insanımsı olmalarıdır. kendileri, kadınları ikinci sınıf olarak gören birer kadın düşmanı, tarih okuyan öğrenciye onun yerine kur'an okusan hafız olurdun diyen birer fennî ilim düşmanı ve her şeyi ben bilirim havalarında olan birer cahildir. gelişime katkısı olmadığı halde gelişime karşı da olan bu tiplerin zararsız olduğunu hangi vicdan sahibi söyleyebilir? aldıkları ailevi eğitim yetmezmiş gibi bir de yurtlarda kendilerine verilen eğitimle ataerkilliği tam içlerinde hisseden, fennî ilimler namına bir bok bilmeyen, bileni de küçümseyen bu tiplerin zararsız olduğu nasıl söylenebilir? açık görüşlü olmayan, kendileri dışındaki insanların tü kaka olduğunu düşünen, en doğru yolun kendi yolları olduğunu benimsemiş insanlar nasıl zararsız olabilir?

istisnalar illaki çıkar diyenler; birçok yurttan birçok kişi tanıdım, hoca olsun talebe olsun. hocalarınızın çoğu götü göbeği büyüten, oturduğu yerden ona buna ahkam kesen tipler. talebeler ise onları takip edenler. sizin aranızda istisnalar kimler biliyor musunuz? iyi insanlar. eline fırsat geçtiğinde bunu kötüye kullanmayacak adamlardır sizin aranızda istisna olanlar.

sizin zararsız olmanız için en ufak bir neden göremiyorum ben. çocukların beynini yıkıyorsunuz, ailelerin beynini yıkıyorsunuz, insanların beynini yıkıyorsunuz ve topluma faydasız zombiler sürüyorsunuz piyasaya. sadece kendi cemaatinize fayda bekliyorsunuz.

bakın, gerçekten zor değil. biraz akıl yürütün; orta çağ'dan bu yana dinle yaşayan hangi devlet gelişmiş bir devlet olmuş? islam dünyasının bilimle yaşadığı yıllar en parlak yılları değil midir? günümüzde islam ülkelerinin halini düşünün. bu huzursuzluğun, bu savaş halinin nedeni nedir? bunları düşünün.

ne acıdır ki ailemden dolayı en verimli, en güzel yıllarımı bunların yurtlarında geçirdim. ne doğru düzgün kitap okudum, ne dil öğrenebildim. "üniversite oku iş sahibi ol" prensibiyle yetiştim. üniversiteye geldiğimde ise ne bir vizyon sahibiydim, ne de donanımlı bir genç. kapalı fikirli olmak, islamcı olmak ise cabası.

ben şanslıydım, bir yurt yangınında can vermedim. ama neler kaybettiğimi fark ettiğimde benim de içim yandı.

1 Yılını Menzil Cemaati'nde Geçirmiş Birinin Gözünden Adıyaman'da Olup Bitenler