Anton Çehov'dan, Kısa Olmasına Rağmen Uzun Uzun Düşündüren Alıntılar
1. “her şeyden önce hayatın prizmadan geçirilmesi gerekir. yani, daha açık söyleyeyim, ışığın yedi ana renge ayrıldığı gibi, hayatın da en basit elemanlara bölünmesi, her birinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.”
2. “bu zamanda mutlu birini görmek insanın garibine gidiyor, diyor. beyaz fil görmek, mutlu birini görmekten daha kolay.”
3. “başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek.”
4. “üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. böyle bir dünyada yaşanmaz!”
5. “benim içimdeyse sanki çok, çok eskiden doğmuşum gibi bir duygu var… hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda.”
6. “yalnızca ölüm karşısında saygıdan çok korku duyan bir korkak, bedeninin zamanla bir otun, taşın ya da kurbağanın içinde yaşayacak olmasıyla teselli olabilir.”
7. “eğer ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse insanların ölmelerine engel olmak niye?”
8. “kendisine verilen şeyi çoğaltması için mantıkla, yaratıcı güçle donatılmıştır insan; ama bugüne kadar hep, yaratacağına yok etti.”
9. “ormanlar gitgide tükeniyor, ırmaklar kuruyor, av hayvanlarının kökü kurudu, iklim bozuldu, yeryüzü günden güne yoksullaşıyor, çirkinleşiyor.”
10. “anlamaya çalışma. hayat böyledir işte... hep o kıyamadıklarımız kıyar size.”
11. “sıradan bir insan iyiyi ya da kötüyü dışarıdan, yani bir atlı arabadan ya da bir çalışma odasından bekler. düşünen bir insan ise kendinde bulur.”
12. “insanın huzur ve memnuniyeti dışarıda değil, içindedir.”
13. bir söz ne kadar derin ve ince olursa olsun çok mutlu ve çok mutsuz olanlara önemsiz gelir, onları tatmin etmez.
bu yüzden aptallıklar hep çok sevinçli veya kederli zamanlarda yapılır, aşıklar birbirini en iyi sessizken anlarlar, mezarın başında yapılan ateşli, hararetli bir konuşma da yalnızca yabancıları duygulandırır, ölenin yakınlarına soğuk ve ehemmiyetsiz gelir.
14. size şunu söyleyeyim dostum, yaşamı anlamıyorum ben. ondan korkuyorum da.
bilmiyorum, belki hasta, ruhsal dengesi bozulmuş bir insanım. sağlığı yerinde, olağan bir insan her şeyi anladığını, duyduğunu, gördüğünü sanır, gel gelelim, ben yitirdim bu duyguyu, günden güne de korkuyla zehirliyorum kendimi. boşluktan korkma hastalığıdır bu. gördüğünüz gibi ben de yaşamdan korkmak hastalığına yakalanmış durumdayım. çimenlerin üzerinde yatarken, daha bir gün önce dünyaya gelmiş, hiçbir şeyden haberi olmayan küçücük bir böceğe bakarken, bu hayvancağızın yaşamının baştan sona katı bir korku olduğunu düşünür, onda kendimi görürüm.