Avrupalıların Almanlara Karşı Pek Toleranslarının Olmadığını Kanıtlayan Acayip Bir Askerlik Anısı
bir üst düzey nato yetkilisi afganistan'dan bir amerikalı korgeneral ile nato ana karargahında bir toplantıya geliyorlar. melsbroek askeri havaalanına inerek belçika ordusunun koruduğu bir konvoyla karargaha gelecekler ve hiç beklemeden karargaha girmeleri gerekiyor çünkü adamlar taliban el kaide falan gibi örgütlerin en tepedeki hedeflerinde. araçları bir saniye duraklasa olay oluyor. o ekim ayında bir salı günü sabah da üssün o kısmında ben görevliyim. girişin yapılacağı ana kapıda belçikalı yunanlı norveçli askerlerden oluşan bir karma müfreze var.
telsizimi alıyorum ve üstümü düzeltip o gün ofiste görevli alman astsubay christian birlikte ana kapıya girişten 15 dk önce gidiyoruz. herif gerçek bir stereotip alman; sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, sağlam yapılı, friedrich der grosse'nin görse grenadier alayına alacağı tipte bir nordik asker. rütbesi de bizim başçavuşa denk gelen hauptfeldwebel 30lu yaşlarının başında. biz bir yandan sohbet ederken ana kapıdan girişlere bakıyoruz.
o günler de ekim ayının başları olduğundan üste daimi bir mıntıka temizliği var. çünkü belçika hainaut komple geniş yaprak ormanlarıyla çevrili olduğu için üssün içi bir günde dökülen yapraklardan görünmez bir hale gelebiliyor. ben hayatımda o güne kadar böyle bir yaprak dökülmesi görmedim. tam üç adet kaldırım süpüren motorlu araçla üssün yaprağıyla falan ancak baş edilebiliyor ve bunlar gün içinde hiç durmuyorlar. günde sanırım 1 buçuk tona yakın yaprak toplanıyor presleniyor ve hayvan yemi olarak bir yere gidiyor. öyle bir yaprak dökmek var ortamda.
ana kapı ise nato askeri kanat binasının ana kapısı olduğundan içeri giriş çıkış özel sistemlerle denetleniyor. üsten çıkan araçların şeridi ile giren araçların şeridi iki farklı yerde. çıkış şeridinden içeri kedi girse kameralar saniyenin bilmem kaçta kaçında bunları saptayıp zoomluyor ve hemen alarm veriyorlar. çıkış şeridinden içeri doğru ivmelenen bir şey görürlerse de bayağı üssü kapatıp lockdown ediyorlar. yerden bollard'lar duvarlar kalkıyor sirenler çalmaya başlıyor vs. o sırada duvarın bollardın üstünde bir araç varsa geçiyorsa o kuvvetle havalara zıplar. çok seri çıkıyorlar yerden.
o günkü yaprak mıntıkasında da tam da o anda ana kapıda bu başımıza geliyor. yaprak temizleyen aracın yeni işe başlayan belçikalı şöförü sistemi bilmediğinden, belçika insanı da gözlemlerime göre default tembel doğduğundan "şimdi iki saat kim giriş şeridine kadar gidecek, şuradan geri vites yapıp tekrar içeri gireyim" diyor. süpürgeyi kaldırıp geri vitese takıyor ve çıkış şeridinden geri geri üsse tın tın gidiyor.
şans eseri de geri vitese takıldığında araçta bir ufak siren var, biz de 20m ötede alman astsb ile bavyera mutfağıyla ilgili hoşbeş ederken arka planda bunu duyuyoruz. ben olaya ayılmıyorum ama alman kafayı sağa çevirince yüzündeki alarm ifadesinden bir şeylerin çok çok ters gitmekte olduğunu anlıyorum. ben kafamı sağa çevirene kadar alman yanımdan uçarak araca doğru yardırıyor bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyor :
haaaaaaaaaaaaaaaaallllttttt!!!!
insan panik halindeyken nerede kaç yaşında olursa olsun anadiline dönermiş. kesinlikle doğru. alman da stop diyeceğine almanca halt diyor. bu tabii ne halt ettin gibi bir halt değil. hannover aksanı almancayla daha yumuşak bir halt. halide isminin telaffuzu gibi. halt dur demek. adam dur diye aracın arkasından bağırarak koşuyor ama bilmiyor ki halt diye bağırarak koşan bir alman askeri aslında hollywood sağolsun çok da büyük bir stereotip. roman polanski filmlerinde, oskar schindler ortamında göreceğiniz tipte bir şey. ben de bir an üssü falan unutup kendimi 1940'larda sanıyorum.
sonra kendime gelip almanın arkasından silahı telsizi tutarak ben de koşmaya başlıyorum. christian 5kmh ile giden araca feci bir sprintle yetişip sürücüyü şöför mahalinden böyle conan gibi tek elle çekip alıyor ve yere asfalta yüzükoyun yatırıyor. sistemin üssü kapatmasına böyle yarım metre falan kala araç da kendiliğinden duruyor. ne olduğunu anlamayan belçikalı şöför ise asfalta yüzünü sürttüğünden fransızca küfretmeye başlıyor. merde'lar putain'ler havada uçuşuyor. yere yüzükoyun yatırılmak da tutuklanma gibi bir ima verdiğinden bu olay da belçikada olduğundan ortamdaki bütün belçikalılar olay yerine koşuyorlar. başlarında da police federale memurları var. 10 saniye içinde kendimizi bir uluslararası krizin ortasında buluyoruz.
belçikalı polis 1 : sen kim olduğunu sanıyorsun?
christian : nasıl yani?
bp : almanca hayt huyt diye belçikalılara saldırıyorsun
christian : bu gerizekalı az daha lockdown ediyordu görmediniz mi?
belçikalı polis 2 : sen bu ülkede anneni bile tutuklayamazsın.
belçikalı sivil : düzgün konuş! adamı aşağılıyor!
belçikalı sivil 2 : burası bizim ülkemiz biraz insan ol.
christian : was??!
belçikalı zenci işçi : siz savaşı kaybettiniz eskidendi onlar! nazi hayvanı seni.
ben : (panikle ve türkçe) abi bi sn... şey hold on a second, madame et messieurs!
christian : ben görevimi yapıyorum açılın lan açılın! los
amerikalı askerler : (eller tabancaların kabzalarında) what's going on sir?
belçikalı polisler : (eller tabancaların kabzalarında) sakin olun sakin olun.
norveçli askerler : sir???
olayın böyle bavyera mutfağından birbirini vurmaya hazırlanan müttefiklere evrilmesi tam 15 saniye alıyor. 5-10 dk içinde de bu kapıdan girecek en üst düzey yetkililerin hızlıca geçmesinin gerekmesi bir yana geçerken ateş altına girmeleri falan gibi şeyler de denkleme birden ekleniyor. en kötüsü de bunlar ben görevliyken oluyor. ne bok yiyeceğim?
belçikalı sivilleri araçlarına bağıra bağıra, amerikalıları görev postlarına hadi abicim hadi diye diye gönderiyorum. belçikalı polislerle christian arasına ise fiziksel olarak girerek hemen o gün olayla ilgili geniş bir soruşturma açılacağını, dolayısıyla herkesin kendi birimine dönüp kendi raporunu yazmaya başlamasını şahitlerini müşahitlerini ayarlamasını istiyorum. geçen bir askeri polis aracını el kolla durdurup astsubayı içeri itekliyorum o gidiyor.
tam o sırada siyah camlı zırhlı mercedeslerden bir konvoy geliyor. dikkat verip cephe selamı durarak 7 aracı da norveçlilerle birlikte selamlıyorum. hepsi sıkıntısız bir şekilde içeri girince içimden hayatta ilk kez sigaraya başlamak, bir paketi komple ağzıma doldurup içmek geliyor.
ofise dönmeden belçika polis istasyonuna uğrayınca nazilere verip veriştiren tam on kadar polisle tartışıyorum. elimden geldiğinde anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyorlar. belçika'da üniformayla görev icabı belçikalı haraslayan bir alman onlar için naziden başka bir anlam ifade edemiyor. işlerin buraya burda nasıl geldiğini çok merak ediyorum. mesela polonya bu almanlardan belçikalıların çektiğinin yüz katını çekti ama ben orada bu denli bir nefret asla görmedim. ruslarla kıyaslanınca almanları da severler hatta.
(not : soruşturmadan bir halt çıkmadı, devam et aslanım her gün böyle atarlan dedik hatta)