Bağışıklık Sistemimizin Gizli Kahramanı: CRP

karın ağrısı, ateş, hamilelik veya erken boşalma gibi pek çok farklı şikayetle doktora gitmiş olabilirsiniz. ister göz doktoru, ister ortopedist, ister üroloji olsun. hangi branşa giderseniz gidin, doktorunuz sizden kan tahlili isterse bahse girerim o tahlillerin arasında crp de vardır.
sağlığı konusunda kendi kararlarını kendi vermek isteyen, bedeni ve işleyişi hakkında özfarkındalığa sahip olma niyetinde insanlar olduğunuza göre; crp nedir sorusunu kendinize sormanız gerekiyor.
bugün hep birlikte crp’nin ardındaki gizemi keşfediyoruz. çünkü o her yerde
çocukken izlediğimiz çizgi filmeleri düşünün. orada bir ördek yumurtadan çıkar ve gördüğü ilk canlıyı annesi olarak kabul eder. çizgi film boyunca anne olarak kabul edilecen canlı bu ördek yavrusundan kurtulmaya çalışır. ama başarılı olamaz. sonunda yavruya alışır ve ona annelik yapmaya başlar.
çizgi filmlerde izlediğimiz bu olgu gerçek hayat içinde doğrudur. ördek yavruları, yumurtadan çıktıktan sonraki kritik bir dönemde (genellikle birkaç saat içinde), gördükleri ilk hareket eden nesneyi "anneleri" olarak kabul eder. bu süreç, damgalama (imprinting) olarak bilinir.
damgalama genetik olarak programlanmış bir davranıştır ve sosyal öğrenmenin temelini oluşturur. örneğin, bir ördek yavrusu bir insanı görürse, o kişiyi annesi olarak izler. bir aslanı görürse, aslanı annesi zanneder. bu hareketli nesne bir temizlik robotu ise, bu sefer anne temizlik robotu olur.
neyse ki doğada temizlik robotları yok. anneleri şarj olurken ona yanıt vermemesi ördek yavrusu için çok hayal kırıcı olurdu. insan bebeklerinde bu davranış görünmez. çünkü insan bebekleri ise ördeklere kıyasla çok daha karmaşık bir bağlanma sürecine sahiptir.
bebekler, doğrudan çevrelerindeki insanlara fiziksel temas, ses, koku gibi duyusal işaretlerle tepki verir. özellikle onlara sık temas eden, onları besleyen ve rahatlatan kişi (genelde anne veya birincil bakıcı) ile güçlü bir bağ geliştirir. insanlarda bağlanma, doğumdan itibaren birkaç ay içinde şekillenmeye başlar ve yaşamın ilk birkaç yılı boyunca derinleşir. ördeklerde olduğu gibi "kritik birkaç saat" yerine çok daha uzun bir pencere vardır.
bu pencerenin uzun olması bebek bağanmasını daha esnek hale getirir. bir bebek bu sayede birden fazla kişiye bağlanabilirler (örneğin, anne, baba, büyükanne). üstelik bu bağlanma, gördüğü ilk hareketli nesne gibi unspesifik bir durum yerine, onun en çok güvenliğini sağlayan, ona en çok besin ve bakım veren kişiye yönelik olur.
bir ördek onu avlayacak aslanı annesi zannedebilir. bir bebek bunu yapmaz.
çünkü biz ördeklerden farklıyız.
ama bazı özelliklerimiz ördeklere çok benzer. çünkü ortak atadan meydana geldik.
endüstrü mühendislerinin üretim süreçlerini organize ederken çok severek kullandıkları bir kural vardır. bu kural çalışıyorsa değiştirme kuralıdır. ortak atalarımızdan aldığımız özellik mevcut yaşamımız için iyi çalışıyorsa onu değiştirmeyiz. mevcut fizyoloji aynen korunur.
örneğin doğuştan gelen bağışıklık sistemi bir insanla bir örümcek arasında büyük ölçüde benzerdir.
her iki tür de doğuştan gelen bağışıklık sistemi için desen tanıma reseptörlerini (prrs) kullanır. örneğin, hem insanlarda hem de örümceklerde patojenlere özgü moleküler desenleri tanıyan reseptörler bulunur. desen tanıma molekülleri bu reseptörlere bağlanıp patojeni işaretler. fagositlerde gider bu işaretli yapıları öldürür. oysa uyarlanabilir bağışıklık söz konusu olduğunda işler değişir.
örneğin insan vücuduna bir pnömokok bakterisi girdiğinde bir örümcekle benzer ilk savunma sistemini kullanıp onu yok etmeye çalışır. ama bu ilk koruma işe yaramadığında örümcek ölür. ama insan ölmez. çünkü insanlarda uyarlanabilir bağışıklık sistemi adı verdiğimiz düşmana özgü geliştirilen antikorlar yanıtı, antikora tepki veren antijen üretimi gibi ikincil savunma sistemleri bulunur. hatta insan vücudu bu ikincil savunma ile yetinmez, aynı zamanda hafıza yanıtı oluşturan hücrelerde üretir. bu sayede aynı enfeksiyon ajanı ile her karşılaştığımızda ilk kez bize saldırmış gibi savunmasız olmayız.
vücut bir bakteriyi bir kere tanımışsa ve onu öldürmüşse, bir daha ki karşılaşmada bir önceki savaş tecrübelerinden faydalanıp çok daha etkin biçimde kendini korur. su çiçeği hastalığını bir defa geçirmemiz bu yüzdendir. ya da aşılar vücudumuzda bu şekilde işe yarar.
bu ikincil savunma sistemi yani uyarlanabilir bağışıklık sistemi çeneli omurgalılarda evrimleşmiştir. omurgasızlarda ve çenesiz omurgalılarda bu sistem bulunmaz. çene derken ifade ettiğim şey ağız değil. bir kuş için gaga çenedir. ya da balıkların ağızlarıda biyolojik olarak çenedir.
ama böceklerde, yengeçlerde falan bu yapı yok. evrimsel olarak bu organizmalar daha geride oldukları için onlarda ikincil bağışıklık yanıtı da yok. onlar birincil savunma sistemi ile idare etmek zorundadırlar. peki enfeksiyonlara karşı bu kadar savunmasız oldukları halde bu canlılar nasıl nesillerini devam ettiriyor?
çok fazla çocuk sahibi olarak. o kadar hızlı çoğalıyorlar ki, ölmek onlar için sorun olmuyor.
örneğin bir karasinek uygun koşullarda tek seferde 4500 çocuğa sahip olur. bu çocuklar 7-10 gün içinde yetişkin hale gelip kendi başlarına üreyebilir hale gelir. ve bu 4500 çocuğun her birinin yeni 4500 çocuğu olur. ve 7-10 gün sonra bu torunlarında çocukları meydana gelir.
kaba bir hesapla, doğan çocukların yüzde 50'sinin öldüğü bir senaryoda bile uygun besin sağlanırsa bir çift sinekten bir ayda 3 milyondan fazla sinek meydana gelebilir.
eğer süreyi 1 ay yerine 3 ay olarak aldığımızda sayı trilyonlarla ifade edilebilir hale geliyor. böyle bir üreme kapasitesinin olduğu yerde böceklerin enerjilerinin bir bölümünü ikincil bağışıklık sistemi oluşturmak için harcamaları mantıklı olmazdı. bu yüzden onlar bunu yapmadı. ama biz yaptık. çünkü biz o kadar hızlı üreyemiyoruz.
şimdi gelelim asıl konumuza, yani crp’ye
crp (c-reaktif protein) en basit tanımıyla bir desen tanıma molekülüdür. bu molekül örümceklerle, ördeklerle ortak olan birincil savunma sistemizin işleyişinde görev alan yapıların ortak ismiydi. desen tanıma molekülleri (pattern recognition molecules, prms), doğuştan gelen bağışıklık sisteminin temel bileşenlerindendir. bu moleküller, patojenlerin (örneğin, bakteriler, virüsler) veya hasarlı hücrelerin yüzeylerindeki belirli moleküler desenleri tanıyarak bağışıklık yanıtını başlatır.
yani öldürülmesi gereken bir yapı olduğunda desen tanıma molekülleri gider bu yapıya bağlanır. ve bu sayede fagositler bu zararlı yapıları tanıyıp onları yok eder. patojene özgü değildir. bu yüzden vücuduma beta mikrobu girdiğinde de crp yükselir, virüs girdiğinde de yükselir. mikrop olması şart değil. kanser olduğumda da yükselir, otoimmuin bir hastalığa yakalandığımda da. hatta hamile kaldığımda bile yükselir. kemiğim kırıldığında kırık kısmın onarılması için kemik yüzeyenin temizlenmesi için ölü hücreler ortadan kaldıracaksa o zamanda crp yükselir. crp vücudun her hangi bir yerinde her hangi bir sebeple işler yolunda gitmiyor ve öldürülmesi gereken bir şey var ise sebepten bağımsız olarak yükselir.
bu yükselme biz insanlarda da olur. ördeklerde de olur. örümceklerde de.
ben desen tanıma moleküllerini ve onların harekete geçirdiği birincil savunma sistemimizi ördeklerdeki damgalama (imprinting) olgusuna benzetiyorum. crp gider damgalar. fagosit gider öldürür. tıp kı ördeğin hareket eden ilk şeyi anne olarak damgalaması gibi. patojene özgü değildir. detaylı analiz içermez. basit bir kaç gösterge ile karar verir. ördekler damgaladığını annesi zanneder, fagositler damgalananı düşman. hepsi bu kadar. tüm bu bilgilerin ışığında artık doktorların crp’yi neden bu kadar çok sevdiğini anlamışsınızdır.
her doktor crp ister, çünkü bir yerde arıza varsa, kanda crp yükselir. crp arızanın nedeni söylemez. ama yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu konusunda doktoru uyarır. üstelik oldukça kullanışlıdır. çünkü kandaki konsantrasyonu çok hızlı biçimde artar. vücutta problem olarak algılanan olay ne ise, bu olay meydana geldikten 6-12 saat gibi kısa sürede yükselmeye başlar. problem sürdükçe sürekli yükselmeye devam eder. yani crp doktorlar için oldukça hızlı biçimde vücutta bir problemin olduğunu söyleme yeteneğine sahip bir moleküldür.
crp’nin bir diğer güzel özelliği ise yarılanma ömrü kısadır. 19 saat içinde vücutta ne kadar yüksek crp olursa olsun, problem çözülmüşse hemen yarıya düşer. bu özelliği çok önemli. çünkü crp hasta olduğumuzu göstermenin yanında iyileşmekte olduğumuzu da çok güzel biçimde ve oldukça hızlı biçimde bize söyler. örneğin bakteriyel bir enfeksiyon geçiriyorsunuz. crp çok yüksek geldi. doktorunuz antibiyotik başlar. ve 48 saat sonra kan kontrolüne sizi çağırır. antibiyotik işe yarıyorsa crp değerinizin düşmeye başladığını görmeyi bekler. düşmüyorsa işler yolunda gitmiyor diye düşünüp antibiyotiği değiştirebilir. ya da yanına ikinci bir antibiyotik ekleyebilir.
sözün özü, crp doktorlar için vazgeçilmezdir. çünkü o harika bir moleküldür. ama bazı sınırlılıkları vardır. nedir bunlar?
1- problemin olduğunu söyler ama probleme yol açan şeyin ne olduğunu söylemez.
2- crp yüksekliği hastalığın ciddiyeti ile çoğu zaman doğru orantılıdır. ama her zaman doğru orantılı değildir. mesela kulak enfeksiyonu geçiriyorsunuz. kulak zarınızın yırtılmasına yol açacak kadar ciddi bir enfeksiyon olsa da crp çok yükselmeyebilir. fakat ishal olduğunuzda bu sizin için çok ölümcül olmayacak olsa da bağırsak yüzey alanı çok geniş olduğu için crp çok yüksek olabilir.
3- bazı şeyler crp’yi çok daha fazla yükseltir. mesela beta mikrobuna bağlı gelişen kriptik tonsilitte crp çok yükselir. ama bir çok viral hastalıkta, hastalık çok daha ciddi olduğu halde crp fazla yükselmez. zaten genel olarak viral hastaılıklarda crp çok yükselmeme eğlimi taşır.
4- crp kemik kırılması, romatizmal hastalıklar gibi bazı durumlarda sürekli yüksek kalabilir. bu durum hastanın geçmiş öyküsünü bilmeyen bir doktor için yanıltıcı olabilir. bu ve benzeri crp’nin bir takım sınırlılıkları vardır. ama herşeye karşın crp, crp’nin sınırlılıklarını bilen bir doktorun elinde tanı koymada çok işe yarayan bir moleküldür.
bu yüzden dostlarım
crp yükseldiği bir durumda doktorunuz antibiyotik başlamıyorsa bu onun yanlış yaptığı anlamına gelmez. mutlaka bir şeyleri düşünmüştür. ve bu düşündüğü şey antibiyotik başlamamanın dahi iyi olduğu sonucuna vardırmıştır. ya da kanda crp yüksekliği gördüğü halde boğaz sürüntüsü almak isteyen bir doktor, illaki daha çok tahlil yapıp daha çok para kazanmak için bunu yapmıyordur. crp yüksek olduğu için vücutta bir enfeksiyon olduğunu düşünmüş ama bunun bir bakteri mi yoksa virüs mü? yoksa mantar kökenli mi olduğunu anlamak için ek tetkik istiyor olabilir.
son söz
polikliniğime gelen hastalarım kan tahlilerinde crp yüksek olduğunda sıklıkla hocam çocuğumun kanında mikrop çıktı derler. siz artık crp’nin kana mikrop karışması ile ilgili olmadığını biliyorsunuz. crp bir desen tanıma molekülüdür. problem var der. ama bu problem illaki bakteriyel enfeksiyon olmak zorunda değil.
bu ve buna benzer sağlık alanında derinlemesine bilgileri paylaştığım youtube kanalım belki ilgini çeker: en baba doktor