Balenciaga Markasının Kurucusu Olan Modacı Cristobal Balenciaga

Dünyaca ünlü moda markası Balenciaga'nın kurucusu olan Cristobal Balenciaga (1895-1972) ve markasını detaylı şeklide ele alan bir yazı.
Balenciaga Markasının Kurucusu Olan Modacı Cristobal Balenciaga

balenciaga'nın balenciagalıktan çıktığı dönemde ayrı bir başlıkta değerlendirilmesi gereken, çok özel, orijinal ve karizmatik bir modacı cristobal balenciaga. kendisi, tahmin ettiğiniz üzere kendi ismini taşıyan balenciaga markasının kurucusu. 1895-1972 yılları arasında yaşamış, terziliği terzi olan annesinden çok küçük yaşlarda öğrenmeye başlamış. 1. dünya savaşı'ndan önce eisa adını verdiği modaevini önce san sebastian'da, daha sonra bir de madrid'te ve barcelona'da açmış ama ispanyol iç savaşı çıktıktan sonra bu mağazaları kapatıp fransa'ya taşınmış. moda kariyerine kendi ismini taşıyan markasıyla orada devam etmiş.

1956'da defilesine basının girişini yasaklamış. 1957’de ise tasarımlarını mağazalarda gözükmeden bir ay önce herkes gibi defilelerde tanıtmak yerine, bir gün öncesinden göstermeye karar vermiş. bunun amacı: tasarımlarının kopyalanmasının önüne geçmek. cristobal balenciaga'nın öğrencisi olan, aynı zamanda givenchy markasının kurucusu fransız hubert de givenchy de aynı tutumu sergilemiş ve sırf bu yüzden gazeteciler bu iki ismin defileleri için fransa'ya tekrar seyahat etmek zorunda kalmışlar. bu 10 yıl boyunca sürmüş. cristobal balenciaga, defile esnasında perdenin arkasında bekler, defile sonunda ise selamlama yapmazmış çünkü giysiler kendisi adına konuşurken çıkıp bir de kendisini göstermenin gereksiz olduğunu düşünürmüş.

hayatı boyunca yalnızca bir kez röportaj vermiş. bu röportajı yapmayı da ingiliz times gazetesi için çalışan prudence glyn başarmış. böyle bir davranış diğer modacılar tarafından büyüklük taslamak olarak algılansa da, cristobal balenciaga kişisel reklamını yapmaktan hoşlanmamasının nedenini "yaptığı işi birine izah etmemin mutlak imkansızlığından kaynaklandığını" söyleyerek karizmayı arşa çıkarmış. bu kadar gizemli ve cazibeli bir adam zaten alışılagelmişin dışında çalışırmış. tasarımlarına çizimle değil, kumaş üzerinde başlarmış. işini bir cerrah titizliğiyle yaparken kumaşa işkence edilmemesi gerektiğini söylermiş.

cristobal balenciaga'yı diğer modacılardan çok daha özel kılan bir yanı ise elbiselerine dahice özellikler eklemesiydi. peki neydi bu? mesela bu elbisenin özelliği şu: 1954 tarihli, tafta kumaştan yapılan fuşya bir elbise. 


elbisenin iç kısmında, tam dizin üstünde bağlanmış ipler varmış ve bu dikişler kişi yürürken içeri hava dolmasını sağlayıp eteğin uçlarını balon gibi havalandırıyormuş. bu elbisenin röntgeni de çekilmiş, o da bu: 


bir nevi mühendislikle harmanlanmış harika bir elbise. farklı vücut tiplerine göre farklı tasarımlar yapmış. vücudun kusurlarını örten ve ezber bozan bir sürü tasarımı eski koleksiyonlarında görülebilir.

cristobal balenciaga ölmeden 4 sene önce, 1968'de modaevini kapatmış. bundan 16 sene sonra, yani 1986'da jacques bogart isim hakkını satın almış. (ölü bir adamdan nasıl onay alıp imza attırdıklarını bilmiyorum ama.) aslında marka olduğu gibi kalsa bir efsane olarak anılacak ama, balenciaga markasının dramatik bozuluşu böyle başlamış.

şimdi bozuluşa gelelim. böyle orijinal ve etkileyici bir moda kariyeri yaşamış bir modacının isminin geldiği son hali ve bunun hüznünü balenciaga reklamlarında çok net bir şekilde görebiliyoruz. mesela: bu ne?


 işte, ''şirketlerdeki y*rak gibi olmuş diyen adam eksiği''nin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu buradan anlayabiliyorsunuz. böyle bir moda anlayışı olabilir mi ya: altta göbeğe kadar çekilmiş, pazarda 100 liraya satılan çakma adidas eşofmanı, gay military stilli bir asimetrik body, üzerine 60 yaş amcası deri montu, elde de koca parası yiyen kokoş kadın çantası ve bunu cinsiyetsiz birinin eline tutuşturmuşlar. erkek mi, kadın mı anlamıyorsunuz bile. berbat olmuş hiç kusura bakmayın. gidin bir bakın balenciaga'nın instagram sayfasına, tam bir rezillik. zerre estetik duygusu yok, tasarım namına hiçbir şey yok. klişe olacak ama: bırakın satın almayı, üstüne para verseler giymem.

döneminin ezber bozan, kendi içinde uçlarda bir yaratıcılık ve estetik barındıran modellerinin üzerine, cristobal balenciaga kendi markasının şu an geldiği hali görse herhalde tekrar ölürdü. hani büyükbabalar bir şirket kurar, sonra torunlar gelip onun içine edip batırır ya, işte öyle bir şey. böylesine orijinal ve harika bir adamın markasının keriz silkeleme markası haline dönüşmesi içler acısıdır. bu adam moda dünyasından kimseyle haşır neşir olmamış, müşterileriyle görüşmeyen, soğuk, mesafeli, özel hayatını gizli tutan, yalnızca kendi en iyi bildiği işi en iyi şekilde icra etmiş bir adam. bir nevi moda dünyasının j. d. salinger'ı. insanların ikiyüzlülüğünü, sosyetenin karaktersizliğini ve yapaylığını görmüş geçirmiş bir adam bu. şimdi markasının berbat tasarımlarına rağmen bir statü sembolü olduğunu, markasını kim kardashian gibi balon ünlülerin üzerinde taşıdığını görse kesin kahrolurdu. cardi b ve offset gibi tiplerin üzerindeki giysilere ve taşıdıkları balenciaga ismine bir bakın: rezillik.


dücane cündioğlu'nun sevdiğim bir sözü var: "ün, diğer insanların sana verdiği değerdir. itibar ise seçkinlerin sana verdiği değerdir." düşünün: ispanyol bir adam, modanın kalbi olan paris'e taşınıyor, müşterilerine olan tüm ilgisizliğine rağmen dönemin en saygın isimlerinden biri olup yalnızca yaptığı işle ilgi ve saygınlık görerek, itibar kazanarak kendi soyadı olan balenciaga'yı koca bir markaya dönüştürüyor. sonra popüler kültür çıktısı olan bir sürü bomboş tip, bu adamın soyadını ağzından düşürmüyor. bu bir dramdır, hakikaten. bu tiplerin hepsi birbirlerini ağırlayan körler ve sağırlar. kaliteleri yok, aristokrat değiller, saygın bir geçmişleri ya da gelecekleri yok. insanı asıl şık ve seçkin gösteren şey üzerindeki giysiden çok, ölçülü davranışları, görgü kurallarına uyması ve ağırbaşlılıklarıyken; cardi b ve offset denilen kişiler, anlaşmalı olarak şarkılarında balenciaga'nın reklamını yapıyor. sonra pek akıllı, sınırları aşmaya yemin içmiş modacımız demna gvasalia tarafından yeni koleksiyonda manken oluveriyorlar. (demna, 12 yaşında ailesiyle birlikte gürcistan'daki savaştan kaçarak almanya'ya yerleşmiş, şu an balanciaga'nın kreatif direktörü.) bir de vogue gibi reklamını verenin düdüğünü çalan dergiler sırf demna'yı yüceltmek için: "ayyy kendisinin cristobal ile büyük benzerlikleri var. ikisi de kendi ülkesinde çıkan karışıklıklar sonucu başka bir ülkeye gitmek zorunda kalmış. ikisi de yaşamak için paris'i seçmiş. ikisinin de giydirdikleri kişiler alışılmış manken ölçülerinin dışındaa..." ayyy gerçekten ne kadar da hiç tesadüf olmayan, tamamen yaptıkları işin kalitesiyle ilgili, tarzlarının nasıl da "cuk" diye oturduğunu gösteren ve ezber bozan benzerlikler.

auteur (otör) diye bir kavram vardır. bu bir sinema terimidir aslında. kısaca: "eserini tamamen kendisi yaratan ve eserine kendi imzasını atan yönetmendir" diyebiliriz. ama genişletilip şöyle bir tanımı yapılabilir: auteur olarak adlandırılmak, insanların bir eseri gördüğünde eser sahibinin kim olduğunu bilmeseler dahi, o eserin o kişinin eseri olduğunu tahmin etmeleriyle mümkündür. bu, sinemada andrey tarkovski olabilir. modaya uyarlarsak eğer, cristobal balenciaga da bir auteur'dür. alexander mcqueen, herve leger, alexander wang da birer auteur sayılabilir. çünkü tasarımı gördüğünüz an "evet bu, şu kişinin tasarımı olmalı." dersiniz. hemen burada alexander wang'i biraz açalım: gerçekten başarılı bir modacı ve kendi ismiyle markası olmasına rağmen, 2013-2015 yılları arasında balenciaga için 6 sezon boyunca koleksiyonlar hazırladı. ama tasarımlar "ben alexander wang'ım" diye bangır bangır bağırıyordu. balenciaga'nın o dönem deli satışları oldu, daha sonra alexander wang ile balenciaga yolları ayırdı. sonra top, gürcü modacı demna gvasalia'ya geçti.

balenciaga'nın özellikle demna gvasalia'dan sonraki dramatik düşüşünü şöyle bir örnekle açıklayalım: mesela bir kişi aynı andrey tarkovski ismiyle yeni bir film çekse, film andrey tarkovski ismine sahip olsa da artık o film onun olmaz değil mi? tarkovski öldü çünkü. istediğin kadar o adamın stiliyle çek o filmi; film, onu çeken yönetmene aittir artık. farklıdır ve kimse onu andrey tarkovski gibi çekemez. onun zevkine, tarzına sahip değildir çünkü. istese de olamaz. işte, ölmüş modacıların markasının devam ettirilmesine bu yüzden karşıyım ben. zamanında moda dünyasında isim yapıp dünyaca bir üne kavuşmuş çok özel insanlar bir marka yaratıyorlar. daha sonra başkaları onların ismini satın alıyor, onların isminin basamaklarını çıkıp kendi tarzlarıyla o markayı temsil etmeye çalışıyor. yaptıkları şey asalaklıktan başka bir şey değil. bu durum chanel markası için de geçerli, dior için de, givenchy için de... o stili, o tarzı yaratan modacı aramızdan ayrıldıktan sonra gelenler o markayı olması gerektiği gibi temsil edemiyor. hiçbir zaman da edemez. bu creative director dediğimiz kişiler, bu insanların isimlerini önlerine koyarak resmen o markadan geçiniyorlar ve aslında gayet de başarısız oluyorlar.

markanın prestijini yıkmaya, kökünü kurutmaya yemin etmiş demna gvasalia bunun en acı örneği işte. estetik olduğu ve güzel gözüktüğü sürece avangard, fütürist tasarımları severim ben. ancak onun balenciaga'ya getirdiği hava markanın stil anlayışından çok uzak. estetik değil, yaratıcı değil. yalnızca abuk. amerika'da söylemeyeni dövdükleri bir ifade var: pushing the boundaries diye. yani: "sınırlarını aş, çemberin dışından düşün, hiçbir şey yapamıyorsan bari büyük resmi falan gör" anlamında kullanılabilir. bu sınırları aşma adına modanın geldiği noktada kadınların kadınsılıktan, erkeklerin de erkeksilikten uzaklaştığı bir moda anlayışı görüyoruz. yalnızca marka isminin iş gördüğü, insanların güzel ya da şık gözükmek için uğraşmadığı, estetik duygularının köreldiği bir akım bu. halbuki modanın amacı: alabildiğine güzel, şık ve farklı gözükmektir. tasarımların orijinal olmasıdır. bunlar bu özelliklerin yalnızca "farklı olma" kısmını almışlar. daha önce modayı derinden etkilemiş moda akımlarının dışına yalnızca farklı olmak için çıkıyorlar.

böyle bir moda tarzı demna gvasalia'nın kendi tarzıysa eğer, kendi ismiyle çıkmalı bence. zaten kendi markası var: vetements (bu kelime fransızcada "giysiler" demek bu arada. ne kadan da yaratıcı bir isim.). kendi markası olan vetements'da istediği kadar kendi düdüğünü çalabilir. kendi tarzı, kendi markası sonuçta. bu senin tasarım anlayışın, insanlara giydirmek istediğin ürünler bunlar, o zaman kendi markanla çıkacaksın ortaya. çünkü yeni sezonda bir balenciaga'ya bakıyorsunuz, bir de vetements'a: ikisi de tamamen aynı. ne kadar etik bir şey bu? resmen balenciaga gölgesinde kendi markasını büyütüyor. ayakkabı dizaynları, montları, tişörtleri... kumaşlar bile aynı ya. bu o adamın kendi stili, onun üzerine bir balenciaga stili koymuyor ki. sen artık o marka altına girdiğinde cristobal balenciaga'nın bir gölgesi olmalısın. kendi markanda ne yapıyorsan yap ama çok mühim bir modacıysan cristobal balanciaga gibi düşünmeyi, onu çok iyi taklit etmeyi başarırsın, balenciaga'ya da bunu yansıtırsın. o adam, özgün tasarımlarıyla kadınları şık ve güzel gösteriyordu. farkı buydu. demna gvasalia bunu hiç yapamadı.

ben cristobal balenciaga'nın hayatını ilk kez okuduğumda, yüzünü ilk kez gördüğümde ona büyük bir saygı ve sevgi duydum. özgün biriymiş çünkü. kendi doğruları, kendi tarzı varmış. magazin dergilerine para dökerek değil, kalitesiyle satmış elbiselerini. onun mirası inanın demna'dan çok benim derdim oldu çünkü yarattığı isim şu an çoluğun çocuğun elinde çarçur ediliyor. ölmüş gitmiş bir adamın mirasının içine de bu kadar edilmemeli. müzisyenler, yönetmenler, ressamlar gibi modacılar da kendi adlarıyla, yalnızca yaşadıkları dönemde marka olmalılar. eserleri o dönemde kendini temsil etmeli. onlar öldükten sonra, kendi dallarında markalarını, saygınlıklarını ve eserlerinin orijinalliğini korumalılar. devam ettirmeye çalışıyorsunuz ama olmuyor işte. zaten balenciaga markasının şu an kâr edip etmemesinin cristobal balenciaga'ya hiçbir faydası yok. adam ölmüş gitmiş. ismini daha uzun süre yaşatıp daha fazla insana duyursanız bile, daha fazla üne kavuşmasının da ona bir faydası yok. adam öldü çünkü. inadına başka başka modacılarla balenciaga markası altında yeni tasarımların ortaya çıkmasının cristobal balenciaga'nın orijinalliğine ve ismine zarar vermesi dışında hiçbir etkisi yok bence. bu tasarımcılar da asalak gibi adamın isminden geçiniyor ve onu bir daha öldürüyorlar.

özetle: modacı öldüğü zaman, marka da ölür arkadaşlar. dağılabilirsiniz.