Belçika'da Entegrasyon Kursuna Giden Birinin Aynı Kurstaki Türklere Dair Tespitleri

Belçika'da ortama adapte olmak için entegrasyon kursuna giden Sözlük yazarının izlenimleri.
Belçika'da Entegrasyon Kursuna Giden Birinin Aynı Kurstaki Türklere Dair Tespitleri

belçika'ya geldiğimden beri hem içlerinde yaşadığım hem de kaldığım yerde uluslararası öğrenciler dışında pek fazla yabancı olmadığı için flaman toplumunu daha çok gözlemliyordum. hem günlük hayatta hem de çalıştığım esnada bu insanların huyu suyu nedir ne değildir az çok fikir sahibi oldum. "gurbetçi" tayfa türklerle de iletişim kurmaktan ekseriyetle kaçındığım için olacak, epey cahil kalmışım kendileri hakkında. entegrasyon kursuna başladığımdan beridir tansiyon hastası oldum yemin ediyorum. flamanların arasında yaşamadığım kültür şokunu bir grup türkle beraber entegrasyon dersi alırken yaşıyorum. sözüm ona derslerin amacı kişiyi belçika'ya adapte etmeye çalışmakken ben bu tipler yüzünden ülkeden soğuyacak raddeye geldim.

öncelikle şunu belirtmeliyim ki buraya eğitim amacıyla gelmiş biri olarak aslında benim bu kursu almamam gerekiyor. yani hem böyle bir mecburiyetim yok hem de normalde hedef kitle ben olmadığım için birazcık kuralların esnekliğinden faydalanıp yazıldım kursa. normalde bu, süresiz oturum izni olup da ileride vatandaşlık alma potansiyeli olan kişiler için zorunlu. öğrenci oturumunu süresiz oturuma çevirtemediğin için flaman hükümeti pek taraftar değil eğitim amacıyla gelmiş kişilerin bu kurslara yazılmasına. fakat ben en azından önümüzdeki üç sene boyunca bu ülkede yaşayacağım için ülkenin kurallarından, kültüründen, sorumluluk ve haklarımdan haberdar olmak istedim. entegrasyon ofisindeki danışanım da bu çabamı mantıklı bulduğu için bana bir kıyak yapıp hem dil okuluna hem de entegrasyon kursuna yazılmama yardımcı oldu. şu noktaya kadar her şey çok güzel. (bu arada entegrasyon kursunu anadilde alma zorunluluğu olduğu için diğer katılımcılar ve hoca da türk.)

yaşadığım ilk şok, neredeyse benim yaşım kadar süredir belçika'da olduğu halde daha yeni bu kursa teşrif eden kadının hikayesini dinlememle başladı. ben dış kapının dış mandalı pozisyonunda olduğum halde hak ve görevlerimi öğrenmek adına üçüncü ayımda bu kursa başlama kararı almışken bu kadını çeyrek asır sonra buraya getiren neydi acaba gerçekten.. ha gerçi bunun cevabını da verdi. vatandaşlık alacakmış. :) ömrünün yarısını geçirdiği ülkede hala köyünden geldiği ilk gündeki gibi yaşamakta ısrarcı ama hiçbir şeyden geri kalmaya da niyeti yok. işte bu noktada şunu sorgulamaya başladım: 17 senedir topluma adapte olmayı başaramamış birine belçika neden hala vatandaşlık hakkı tanıyor? böyle bir profilin, sonraki 17 yılda entegre olmasını ummak en hafif tabirle kerizlik değil de ne? ve bu gibi insanlar sıfır vasıfla elini kolunu sallaya sallaya belçika'ya gelmişken bana öğrencimi vizemi 62 günde verdi bu ülke ahahahaha.. yani bunların yaptıklarının bedelini ben ve benim gibiler ödüyor. dahası da var, olay bu kadar değil.


hoca belçika'daki aile kavramını anlatıyor. kanunlara göre iki kadın veya iki erkek evlenebilir; aile olmak için anne, baba ve çocuktan oluşmaya gerek yoktur diyor. hem yeni gelenler hem de az önceki kadın gibi kazığı buraya çakmış olanlar hep bir ağızdan çocuk olmadan aile mi olunur, kedi köpek aile üyesi mi sayılır, iki erkek birbiriyle nasıl evlenir diye hırgür çıkartıyor. hoca bir plajdan fotoğraf gösterip yorumlamamızı istiyor; avrupa'nın çıplaklığını almışız, böyle olmaz nidaları havalarda uçuşuyor. ulan mayo giyip deniz kenarında güneşlenmek dahi sana göre çıplaklık ve kabul edilemez bir şeyse ne işin var belçika gibi bir yerde? işin acı olan kısmı, bu insanların eşcinsellere saygı göstereceğini düşünüp entegrasyona devam etmelerine izin vermeleri. ben bu programın koordinatörü olsam bunları çoktan diskalifiye edip süreç dışı bırakırdım mesela. 30 yaşına kadar kadının yerinin ev olduğunu, eşcinsellerin insanca yaşamaya hakkının olmadığını, denize girmenin ahlaksızlık teşkil ettiğini düşünen birinin bu saatten sonra değişeceğine ve bu fikirlerinden vazgeçeceğine inanan kafayı hakikaten çok merak ediyorum.

bu arada her dersin sonunda, o hafta konuştuklarımızla ilgili olarak mini testler çözüyoruz gruplar halinde. testlerden biri de belçika'daki devlet kurumlarının görev ve işleyişle alakalıydı. 20 senedir burada yaşayan kadın 6 sorudan 5 tanesi yanlış yaparak içinde yaşadığı ve vatandaşlık almak istediği ülkeyi ne kadar iyi tanıdığını herkese göstermiş oldu. :) bir önceki derste de çocukların 2.5 yaşından itibaren zorunlu olarak kreşe gitmesinin insan hakları ihlali teşkil ettiğini ve bunun faşist bir uygulama olduğunun iddia etmişti. tabii ki de insan hakları ve faşizm kelimelerini ben tercüme ettim. onun kelime dağarcığında böyle şeyler yoktu da lafı aşağı yukarı buna getirdi.

yani belçika'daki türk topluluğu nasıl diye merak ediyorsanız; son 10 yılda ve beyin göçüyle gelmiş olanlar haricindekilerin yüzde 95'i bu anlattıklarım gibi. bunlarla muhatap olmak zorunda kalanlara bol sabır ve şans dileyerek jesus christ evlerden ırak etsin bunları diyorum.