Bilgisi, Donanımı, Hayat Görüşü ve Kılık Kıyafetiyle Tam Bir Türk Aydını Profili: Sabahattin Ali
25 şubat 1907'de doğmuş ve bir başına olmanın ne demek olduğunu öğreten bir hayat yaşamış, türk edebiyatının ve türkiye'nin en önemli değerlerinden biridir. hayatını okurken bazen "ne şanslı adammış" diye düşünürken, ardından hemen bu düşüncenizi tam tersi yöne çevirecek şeyler yaşamış olduğuna tanık olursunuz.
kısacık yaşamına çetrefilli ve pek çoğu platonikten öteye geçemeyen aşklar, bir eş, bir kız çocuğu, birkaç dost, sayısız düşman, kuyucaklı yusuf, kürk mantolu madonna, içimizdeki şeytan, yarım kalmış bir ankara, markopaşa, her okunduğunda insanın ruhuna dokunan dizeler sığdırmıştır.
yeni kurulmuş ve yaralarını yeni yeni sarmaya başlayan genç türkiye'nin, almanya'da eğitim alma şansı yakalamış gençlerinden olmuş ve bunu değerlendirilebilecek en iyi seviyede değerlendirmiştir. alman diline beklenenden daha çabuk hakim olmuş, bir dili öğrenmenin sadece dil bilgisi kurallarını bilmekten ve konuşabilmekten ibaret olmadığını, edebiyatının da mutlaka bilinmesi, anlaşılması ve hissedilmesi gerektiğini düşünerek eğitimi sırasında ciddi bir alman edebiyatı birikimi oluşturmuştur. ancak ikinci dünya savaşı'na neden olan, avrupa'da yükselen milliyetçilik ve nazi akımından o da zarar görmüş ve eğitimini tamamlayamadan tekrar türkiye'ye dönmüştür.
almanya'da olduğu gibi türkiye'de de değişen dünya düzenine karşı sessiz kal(a)mamış, düşüncelerini dile getirmekten çekinmemiştir. bu sebeple başına hoş olmayan pek çok olay gelse de, o yine de doğru bildiğini söylemekten hiç vazgeçmemiştir. bu durum bir zamanlar dost olduğu insanlarla arasının açılmasına, daha üzücü olarak da eski dost-yeni düşman kazanmasına neden olmuştur.
hayatının belli dönemlerinde karşılaştığı nazım hikmet, aziz nesin ve hasan ali yücel gibi kişiler ona çok şey katmıştır. hasan ali yücel, sabahattin ali'ye en zor anlarında yardım etmiş, öğretmenlik mesleğine devam edebilmesini sağlamıştır. sabahattin ali sınırları haddinden fazla zorlayıp, bir kesimin hedef tahtasının tam ortasına yerleşmeden önce elinden gelen yardımı hiç esirgememiştir. hasan ali yücel'in bu ülkede başardığı eğitim reformu da zaten ülke geçmişindeki en kıymetli insanlardan biri olduğunu gösteriyor ama neyse, bu başka bir entry konusu.
nazım hikmet ise sabahattin ali'nin bugün iyi ki yazmış dediğimiz romanları yazması için onu destekleyen kişi. hapishane günlerinde de mektuplarıyla yalnız bırakmayarak arada çok yaş farkı olmamasına rağmen bir nevi abi-kardeş ilişkisi yaşadığı.. yani anlayacağınız nazım'ın güzel insanlığının güç verdiği insanlardan biri de sabahattin ali.
aziz nesin ile birlikte emek harcadıkları farklı yayınlar olsa da, en bilineni sanırım markopaşa. mizah dergisi olarak çıkan derginin çoğunluk olarak maddi yükünü ali üstlenirken, pazara dağılması ve içerik gibi konularla ve ayrıca sabahattin ali'nin hapse atılmasının ardından bütün yükü tek başına aziz nesin üstlenmiştir. dergi büyük beğeni görmüş, onbinlerce basıldığı zamanlarda bile aynı gün tükenme başarısını göstermiştir. tabi bu iki zeki adamın başarısı cezasız kalmamış.. derginin basımı yasaklandıkça ali ve nesin daha çok basmış, kalemlerini daha da sivriltmiş. yayınlanan yazılar yüzünden açılan onlarca mahkeme bir yana, basılan matbaalara düzenlenen kundaklamalar ve tehditler sonucunda dergilerini basacak matbaa bulamaz hale gelmişler ve her dergiyi tek tek kendileri basmışlar. verilen emeğin büyüklüğü ve hiçbir zaman vazgeçmemiş olmalarının kararlığının kıymeti bugün bile hayranlık uyandırıyor.
sabahattin ali girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekebilen ve herkesçe sevilen biriydi. giyimine ve traşına özen gösteren, konuşurken kullandığı kelime seçiminden mimiklerine kadar hepsini dikkate seçen biri.. çok sayıda dostu ve bunlardan daha fazla düşmanı olmasının sebebi olan siyasi görüşü ise hiçbir zaman tam anlamıyla anlaşılamamıştır. o insanca yaşam için gerekli olanları illa bir yandan olmadan da söyleyebilmiş ancak bir zamanlar çok yakını olan insanlar tarafından bile suçlanmış, hedef gösterilmiş, zarar görmüş. bir zamanlar en yakınlarından olan hüseyin nihal atsız kendisine az çektirmemiştir. oysa onun fikirleri sadece "her insanın eşit ve sosyo-ekonomik olarak rahat yaşabilmesi gerekliliğinden" başka bir şey değildi. hatası politik bir insan olmaması ve fikirlerini söylemekten kaçınmaması, içinde bulunduğu ortama dikkat etmeden içinden geldiği gibi davranması olmuştur. bu sayede çok düşman edinmiş ama ben asıl dostları tarafından yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. maddi olarak sıkıntıya düştüğünde kendisine yardımcı olmuş olmaları bu gerçeği değiştirmiyor ne yazık ki.. çok kalabalık bir çevreye sahip olup, bu kadar yalnız bırakılmak tarifi zor zamanlar yaşamasına neden olmuştur şüphesiz.
fikirleri yüzünden hapishaneye düştüğü o zor zamanları yine en verimli geçiren insanlardan ali. kuyucaklı yusuf ve mahpushane türküsü * gibi şaheserler varsa, o kara günlerin sayesinde var. sürekli aynı sebepler yüzünden hapsedilmesi, gökyüzüne aşık olan bu adamın gökyüzünün ondan çalınmasına rağmen yolundan vazgeçmediğini gösteriyor. yalnız ve kimseye zararı olmadan, kimsesizce yürüdüğü o yol, kendi sonunu da getirmiştir.
ölümü bu ülkedeki milyonlarca kara lekeden biridir bence. bir insanı fikirleri yüzünden işkence ederek öldürmekten daha aşağılık bir şey yoktur. ölümünden sonra katilinin idamla yargılanıp, 4 yıla mahkum edilmesi ve 4 yıldan çok daha az bir süre yatıp salınması da zaten insanın zoruna giden bir başka durum. bir tarafta fikirler katlediliyor, diğer taraf bunu destekliyor. olan o güzel insanlara, güzel fikirlere oluyor. bu ülkeye hakim olan yönetimler değişse de, zihniyetler değişmiyor ne yazık ki.
sabahattin ali bilgisi, donanımı, kılık kıyafeti, hayat görüşüyle tam olarak bir türk aydını profili oluşturmuştur. karanlık zamanların aydınlık insanı olmak her insanın meziyeti değildir. bu meziyeti onu canım aliye, ruhum filiz dediği karısı ve kızına doyamamasına neden oldu..