Bir Dönem ABD ile Türkiye'yi Ciddi Bir Krizin Eşiğine Getiren Haşhaş Sorunu

Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri, 1968-1974 yılları arasında haşhaş yüzünden ciddi sorunlar yaşadılar. O dönemde neler yaşandı? İşte güzel bir özeti.
Bir Dönem ABD ile Türkiye'yi Ciddi Bir Krizin Eşiğine Getiren Haşhaş Sorunu

hikayemiz richard nixon efendinin abd başkanlığı döneminde başlıyor

nixon efendinin başkanlık ettiği dönemde, amerikan halkı bir nevi lale devri yaşamakta, vur patlasın çal oynasın havasında habire ot çeker, kafa bulur bir pozisyonda idi. halk arasında uyuşturucu kullanımı önceki dönemlere nazaran olağanüstü arttığı gibi, uyuşturucuya başlama yaşı da gittikçe düşüyordu. bu duruma, amerikan halkının sevgili muhafazakarlarını tepkisi ise şikayetlerini mırıldanmaktan "ne oluyo? aloo bi el at şuna" seviyesine çıkmıştı. yakınlarda seçimlere gidecek olan nixon efendi soruna el atmazsa -çok afedersiniz- bir daha babayı seçileceğini bildiğinden en azından dostlar alışverişte görsün hesabı bir şeyler yapıyor görünmeye (e tabii elinden geliyorsa da yapmaya) karar verdi.

aynı esnada türkiye cephesi

türkiye'nin, çok partili demokrasi (tek partilisi nası oluyosa?) ne menem bir şeymiş anlamaya çalıştığı yıllardayız. ülke henüz (sanki şimdi farklı) tarım toplumudur, dolayısı ile tarım ürünleri ülke için vazgeçilmez önemdedir. hele bir de bir ürün vardır ki hem dünya piyasası içerisinde oldukça ezici bir pazar payına sahiptir, hem de bu ürün tüm dünyada "eğer türk malı ise en kalitelisidir" diye bilinmektedir. eh eşşek değilsiniz anladınız: haşhaş.

nixon efendi öyle yapar olmaz, böyle yapar olmaz. nasıl etsek de şu uyuşturucu kullanımını düşürsek der velakin bir türlü etkin bir sistem kurup uyuşturucu ağını çökertemez, ağı çökertememek bir yana ülkeye illegal bir şekilde giren bu maddenin girişini de engelleyemez. bu durumda aklına şu dahiyane(!) fikir gelir: "yahu madem biz bu ürünün buraya gelişini engelleyemiyoruz, var olmasını engelleyelim". sonunda amerikan yardımının kısıtlanması tehdidi ile türkiye'den haşhaş üretimine son verilmesi istenir. o dönemde iktidarda süleyman demirel, yakınlarda da seçim vardır. demirel de ondan fazla ilde üretilen haşhaşı "fevkalede ayıptır, haşhaş üretmeyin" diyerek yasaklayabilecek halde değildir. dolayısıyla bu isteği reddeder. nixon ısrar eder "beş milyon dolar para verelim, bu senenin tüm mahsülünü toprağa gömün, bir daha da üretmeyin" der, demirel yine kabul etmez fakat tepki çekmemek için haşhaş ekimine kısıtlamalar getirilir. buna rağmen abd yöresinden türkiye'ye tepki yağmaya başlamıştır, çünkü bazı politikacılar -ki bunlara zaman zaman rum ve ermeni lobisi adı veriliyor- çeşitli zamanlarda ve şekillerde abd'ye illegal yollardan giren haşhaşın %80'inin türkiye'den geldiğini söylemiştir ve türkiye'yi alenen hedef göstermiştir.

karşılıklı atışmalar, aynı esnada da türkiye'nin haşhaş ekimine getirdiği kısıtlamalar ve kontroller artar artar artar. fakat abd ısrarla ürünün tamamen yasaklanmasını istemektedir. derken yıl 1971'e gelir çatar... demirel hani demişti ya bir ara "biz altı kere gittiysek yedi kere geldik" diye... o gidişlerden biri olur işte. asker duruma ve yönetime el koyar, başbakan nihat erim olur ve zaten seçilerek gelmediği için taban baskısı derdi olmayan erim basar imzayı... haşhaş üretimi tamamen durmuştur.

sonuç? 

abd'de azalan ama asla durmayan uyuşturucu kullanımı, uyuşturucu fiyatlarının artması sonucu artan suç oranı ve dünyada legal haşhaş ihtiyacının karşılanamaması ile haşhaş fiyatlarının artması. e bu durumda türkiye halkı düşünür tabii, "benim için hayati önemde bir tarım ürününü ben üretemiyorum başkası üretiyor üstelik de fahiş fiyata satıyor". askeri dönem biter ve iktidara gelen karaoğlan "olmaaaz rahşan kızıyor, yasaklayamayız haşhaşı, rahşan börek yapacak haşhaş bulamıyooor" der ve yasak kalkar.

bu duruma abd devleti ve halkının gosterdiği tepkiyi düşünebilirsiniz sanırım. temsilciler meclisinde türkiye'ye yardımın kesilmesi bir yana, haşhaş üretilen şehirlerin bombalanması üstüne bir de "bu da size ders olsun" anlamında sultanahmet camii'nin bombalanması konuşulmaya başlanır. (bu kısım bülent ecevit'in ağzından bir tv programında aynen doğrulanmıştır). türkiye geri adım atmaz, velakin çok akıllıca başka bir şey yapar. üretimin kısıtlanması ve ürünün yetkisiz kişiler tarafından çizilmesinin yasaklanması (haşhaş çizildiği zaman akan sıvı uyuşturucu yapımında kullanılır) sonraki aşamada da ürünün tamamının devlet tarafından çizilmemiş olarak satın alınması kararı getirilir. üstelik kontroller aşırı sıkı yapılır ve illegal trafik tamamen önlenir, bu durumda abd'nin söyleyecek bir şeyi kalmamıştır, zaten nixon da kendini yiyip bitirdiği için iktidar hevesi de kalmamıştır.


şimdi buradan ders çıkaralım: kim, ne hata yapmış?

türkiye gayet akıllıca bir kararı bilmem kaç sene sonra alarak gereksiz yere polemiğe girip dünyanın da parasını kaybetmiştir. abd tarafından gelen baskıların rum ve ermeni lobilerinin çabaları sonucunda olduğunu anlayamamış, anlasa bile abd içerisinde hiçbir zaman bu iki toplum kadar etkin olabilmiş türk nüfusu olmadığı için bir halt edememiştir. yahudi lobisinin desteğinin alınmasına ise daha yıllaaaaar vardır.

abd (bunun daha çok kulağını çekicez) müttefikim dediği ülkenin, milli onurunu hesaba katmadan sömürge muamelesi yapmış, hatta muameleyi "aman uyuşturucu kaçakçıları ile aman vermeden mücadele edin, ümüklerini sıkın" derken o ümüğü sıkılacak adam amerikan vatandaşı çıkınca "yahu üstüne o kadar da gitmeyin çocuğun" diyecek hale getirmiş ve hatta serbest bırakılmalarını istemiştir.

midnight express'in bu dönemde çekilmiş olması da tesadüf değildir elbet.