Bütün Korkularını Yenip Yeni Bir Macera Başlatmak İsteyenler İçin: Skydiving

Gökyüzünde süzülerek yapılan muazzam bir spor skydiving. Hem müthiş manzaralara tanık olmak hem de adrenalin duygusunu had safhada yaşamak isteyenler için oldukça uygun. Sözlük yazarı "immanuel tolstoyevski", detaylı bir şekilde anlatıyor.
Bütün Korkularını Yenip Yeni Bir Macera Başlatmak İsteyenler İçin: Skydiving
iStock.com


amerika'da özellikle üniversiteler bünyesindeki öğrenci klüpleri aracılığıyla yapıldığında çok büyük mali faydalar sağlanacak aktivitedir. hele bir de ucuz yerlerde yaşıyorsanız değmeyin keyfinize. bu gruplar aracılığıyla baştan, üyelik parası mahiyetinde bir 100-150 dolar verip, ilkinden sonraki her atlayışa 10-20 dolar gibi miktarlar ödemek, piyasa ortalaması düşünüldüğünde çok daha akıllıcadır.

bu vesileyle ne yapıp edin, bir iki part time iş ayarlayıp para biriktirin, bu hobiyi edinin. söylememe gerek yok gerçi ama istatistiksel olarak son derece güvenli bir spordur; zaten kazaların çok önemli bir kısmı da binlerce atlayıştan sonra bir yenilik arayan profesyonellerin yaptıkları riskli denemeler yüzünden meydana gelir, korkmayın.

aslında korkun. hem de çok. çünkü bu güvenli spora başlarken geçeceğiniz statik atlayış evresinde, sadece paraşütün ipini uçağa bağlamakla kalmazlar, sizi de öyle uçak kapısından falan değil resmen kanatın ucundan atarlar. bunun nedeni ise atlayışın en önemli ögesinin (paraşütün doğru düzgün katlanmış olmasının yanında) vücudunuzun aşağa bakar vaziyette yay şekline getirilmesidir ki paraşüt açıldığında içine düşmeyesiniz, ağlarına dolanmayasınız. tabii ilk atlayanlar korkudan istemsiz olarak bacaklarını içe çektiklerinden ya da kollarını sağa sola oynattıklarından o yay şeklini koruyamazlar, taklalar atarlar, attıkça da paniğe kapılırlar.


buna çözüm olarak, atlayış yüksekliğine çıkıldığında kapı açılır, rüzgar hızla içeri dolusur diğer sesleri bastırır, öğretmenin bakışları arasında cessnanın kapısından dışarı adım atılır ve kanadı alttan destekleyen dikmeye basılır. bu james bondvarı hareketler, ellerin kanadı tutması ve yavaş yavaş kanadın dışına doğru uzanmasıyla devam eder. bir noktadan sonra ayaklar bırakılır ve uçak o hızda giderken, resmen kanat ellerle tutulur. bütün bu fantastik hareketlerin meyvesi, rüzgarın bacaklarınızı kaldırması ve vücudunuzu yay biçimine sokmasıdır. yani birkaç saniyeliğine gerçekten de uçağın kanadına tutunmuş gidiyor olduğunuz gerçeğini hayatınızın en içten ve masum hassıktırı eşliğinde kavrarsınız, güner bey yardımcı olsanız edasıyla içerdeki eğitmene bakarsınız ve ya efendi efendi ellerinizi bırakıp düzgün şekilde düşersiniz ya da pilot uçağı sağa sola sallayarak size yardımcı olur.

zira o noktadan sonra geri dönmek diye birşey yok; uçağa bağlı olan paraşüt kancanız içeri geri girmek isterken kapıya takılırsa paraşüt tüm hızıyla açılıp dışarı çıkar, bir saniyeden az bir sürede içi rüzgarla dolar ve karşı konulması imkansız bir güçle sizi uçağın gövdesinin içinden geçmeniz gerektiğine aldırış etmeden peşinden sürükler. buna inanmıyorsanız, atlayış öncesi yer eğitimlerinde size gösterecekleri onlarca değişik kaza fotoğrafına bakınca benden aldığınız günahları teker teker sayarsınız. 


bu arada bu fotoğrafları ve videoları da müşterileri korkutmak için değil, hangi istenmeyen durumda ne yapılması gerektiğini bilin diye gösterirler lakin en azından statik atlayışta herşey birkaç saniye içinde olup bittiği için pek yararlı olmazlar. yine de benim statik atlayışların neredeyse hepsinde, paraşüt açıldıktan sonra sağ ve sol ipler sarmal halinde birbirine dolanmıştı, bacaklarınızla kendinizi döndürerek onları yavaş yavaş açabileceğinizi o videolardan öğrenmiştim. ( ama yine de daha kısa bir çözüm yolu olan küçük bir kız çocuğu gibi çığlıklar atıp altıma işemeyi de ihmal etmedim)

statik atlayışlar bitince, öğrenilmesi gereken iki şey var. 

birincisi artık kanatlara tütünüp atlamadan da yatay pozisyona gelebilmek. 

ikincisi de paraşütü açmak için bir elinizi sırtınıza uzattığızda, vücudunuzun o tarafının daha az hava direncine maruz kalacağını ve bu sebeple o yana doğru dönmeye başlayacağınızı bilerek, bunu dengelemek için diğer elinizi boş kalan tarafa doğru kaydırmak ve direnci dengelemeye çalışmak. 

eğer paraşütü birkaç saniye içinde bulup çekemezseniz, on tarafta yedek paraşüt ipi vardır, onu iki elle göğsünüzden dışarı doğru çekersiniz ama yedek paraşütlerin kontrolü daha seyrek yapıldığından (bir kere katlayıp konuldu mu ya kullanılana kadar ya da 6 ay gibi uzun bir süre boyunca orada öyle kalır, sürekli açıp kurcalamak ipleri karıştırabilir diye) ilkini açmaktan erken vazgeçmemek lazım. 


bir de ikinci paraşüt sıcarsa ("paraşütün sicması", skydiving camiasında hiç açılmamasından ziyade dolanmış bir şekilde açılmasını belirtir olsa gerek) ilkine geri dönemezsiniz çoğu zaman, açsanız bile birbirlerine karışabilirler (oysa ki ilki düzgün açılmadığından ikinciyi açmayı denerseniz, önce ilk paraşüt çantanızdan ayrılır ondan sonra ikinci açılır ki birbirlerine dolanmadan rahat rahat gerilebilsin, sizi tek parça indirebilecek kadar hava direnci yaratabilsin)

istatistiksel olarak işin en sakat kısmı inişidir, nice yiğidin bacakları bu uğurda helak olmuştur. ilk öğrenilmesi gereken şey, düzgün düşebilmektir. örneğin tam yere yaklaştığınız anda paraşütün arka iplerini çekip "fren yaptınız", yani arka tarafın içe doğru bükülmesiyle direnci arttırıp bir süre havada asılı kaldınız. işte bunu çok erken yaparsanız, asılı durduktan bir iki saniye sonra birkaç metre zart diye düşersiniz ve o arada bir daha fren yapamazsınız. bu yüzden yerden 2-3 metre yükseklikte yapılmış bir erken fren sonunda düşüş garanti olacağından, kütük gibi beklemek yerine, dizler hafif bükülmeli ve ayaklar yere değdiği anda bir kuğu zerafetiyle tüm eklemlerin yaylanması eşliğinde bir yana doğru düşülmelidir. 


normal inişlerde de bacakları hafif bükmek ve yere değer değmez koşacakmış gibi hazırlanmak lazımdır, zira skydiving paraşütleri karga boku gibi dümdüz aşağı düşmez, yatay ve hafif eğik olduklarından ileri de giderler; indiğinizde de bu hızı devam ettirmeniz dizlerinize fazla yüklenmeden inişi bitirmenizi sağlayacaktır.

artık bu noktadan sonra bambaşka bir insansınız, sanki yıllardır bu camianın içindeymiş gibi klavyeyi ele alıp paragraflarca öğüt vermemek için hiçbir neden yoktur.