Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Masalvari Doğal Güzellikleriyle ABD'nin En Güzel 15 Eyaleti

50 eyalete sahip Amerika Birleşik Devletleri'nin doğal güzellik ve çevre açısından en güzel eyaletlerini gezerek tatlı bir yolculuğa çıkıyoruz.
Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Masalvari Doğal Güzellikleriyle ABD'nin En Güzel 15 Eyaleti
iStock

bu ülkede 15. yılıma girmişken doğal güzellik olarak en güzel 15 eyaleti seçeyim dedim. şu ana kadar 50 eyaletten 50'sini de gezme imkanım oldu ve gördüklerimden yola çıkarak böyle bir liste oluşturayım dedim.

listeye başlamadan önce 4 tane not belirteyim

1) bu liste "en yaşanabilir 15 eyalet" değil. buradaki tek kriterim doğal güzellik (dağlar, taşlar filan).

2) bu liste tamamen kendi şahsi fikirlerimden oluşuyor. yani bu devletin onayladığı resmi bir liste filan da değil. sonra "yok efendim benim eyaletim niye listede yok" demeyin.

3) üçüncü bir şey daha söyleyeyim, listedeki çoğu eyaletin abd'nin batı yarısında bulunması bir tesadüf değil. bunun bir çok sebebi var ama en başta ülkenin batı yakasının doğuya göre çok daha dağlık ve kıvrımlı olması geliyor. şahsen her zaman yüksek ve karlı dağların bulundukları yere güzellik kattığını düşünmüşümdür. dediğim gibi bu tamamen benim şahsi görüşüm.

4) yazı fazla uzamasın diye her eyaletten belli başlı 4-5 mekan seçtim. yoksa "aslında o eyalette anlatabilecek daha başka mekanlar da vardı" denilebilir. doğrudur. bu yazı kısa bir özet olarak görülmelidir. son olarak paylaşacağım fotoğraflar “temsili” ve bana ait değil.

listeye başlıyoruz...

15. arizona

listemde denize veya büyük bir gole kıyısı olmayan az sayıdaki eyaletten birisi arizona. aslında bu eyaletin doğal güzelliği diğer eyaletlere göre biraz farklı denebilir.

eyaletin büyük bir kısmı western filmlerinden ve coyote çizgi filminden tanıdığımız kızıl çölsel olmakla beraber oldukça dağlık bir eyalet olduğunu da söyleyebiliriz. arizona'nın en önemli mekanlarından biri grand canyon ve bu diğer eyaletlerde pek eşi benzeri olmayan bir mekan.


arizona'nın en sevilesi bölgelerinden biri bir zamanlar kızılderililerin at koşturduğu ve günümüzde park haline gelen monument vadisi. bu vadide western filmlerinde sıklıkla gördüğümüz tepesi masa gibi düz olan silindir şeklindeki kırmızı kayalıklar mevcut.


arizona'da turistlerin çok ilgi gösterdiği ve yılda milyonlarca insan tarafından ziyaret edilen bir başka doğal mekan da powell gölü. bu göl colorado nehri üzerinde oluşan bir havza (doğru kelime rezervuar olabilir) ve burası bildiğim kadarıyla arizona'nın en büyük su kaynaklarından biri. arizona'daki diğer doğal şekiller gibi bunun da etrafı kızıl kayalarla çevrilmiş durumda.


her ne kadar kendisi tam anlamıyla bir doğa harikası olarak kabul edilemese de arizona'daki doğal güzelliklerden bahsedip de eyalette bulunan meteor kraterinden bahsetmemek olmaz. bundan 50 bin yıl önce saatte 40 bin km hızla giderken arizona çöllerine çarpan dev boyutta (teksas büyüklüğünde olmasa da) bir kraterin izi aynen ilk gündeki gibi taze bir şekilde duruyor.

kraterin derinliği 200 metre kadar ve çember çevresi 3,5 km uzunluğunda (pi sayısını 3 alırsak). krater'in hemen yanında bir müze var ve burada kraterin hikayesini ve oluşumunu anlatan 3d bir belgesel izletiyorlar.


arizonalılar'ın eyaletleriyle ilgili en çok gurur duyduğu şeylerin başında arizona national scenic trail geliyor. bu bizdeki likya yolunun denizsiz olanı ve yolun toplam uzunluğu yaklaşık 1200 km civarı. abd-meksika sınırından başlayıp arizona'yı güneyden kuzeye doğru kesen bu yol 43 bölüme ayrılmış ve bu bölümlerden herhangi birini veya tamamını bitirmeye çalışabilirsiniz.

bu yolun en popüler kısmı tabi ki büyük kanyonun dibinden geçen kısmı. yolun büyük bir kısmı çölden oluştuğu için burayı yürürken yanınızda bol miktarda su getirmeniz tavsiye ediliyor.


eyalette mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de 1200lu yıllarda kızılderililerin kayaları oyup kale haline getirdiği ve bu açıdan türkiye'deki kapadokya'yı andıran montezuma park bölgesi geliyor. kayalıklar oyularak ulusturulan alanlar tam anlamıyla "doğal" sayılmaz ama bu bölgeyi listeye eklerken bir istisna yapayım dedim.


sonuç olarak denize kıyısı olmamasına ve önemli bir kısmı çöl olmasına rağmen ortaya koyduğu farklı ve ilgi çekici coğrafi şekillerle beraber arizona "doğal güzelliğe sahip eyaletler" listeme 15. sıradan giriyor.

14. minnesota

yıllar önce avrupalılar amerika'ya gemilerle toplu halde göç ederken norveçlilerin yoğun olarak göç ettiği bu eyalet oldukça ilginç güzelliklere sahip. eyaletin lakabı "on bin göller" çünkü eyalette o kadar çok göl var ki burada yaşayanlar şaka olarak "her vatandaşa bir göl düşüyor" diyorlar. peki eyalette tam olarak kaç tane göl var? eğer sadece 10 dönüm ve üzerindeki büyüklükleri sayarsak eyaletteki göl sayısı 11842. eğer 3 dönüm ve üzerindeki gölleri sayarsak bu rakam 21871'e çıkıyor. uçakla eyalete inerken aşağı bakınca gördüğünüz manzara sanki deliklerle dolu bir isviçre peynirini andırıyor. bu manzara bana norveç'ten çok finlandiya'yı andırıyor ama norveç'ten sonra dünyada en çok norveçlinin yaşadığı yer minnesota'ymış.

minnesota'ya bu kadar çok norveçlinin göçmesi tesadüf değil. burası alaska'dan sonra abd'nin en soğuk eyaletlerinden birisi. hatta kişisel tecrübeme göre sıralama yapmam gerekirse alaska, kuzey dakota ve minnesota derim. eyaletin ne kadar soğuk olduğuna bir örnek vereyim. mesela eyaletin küçük kasabalarında insanlar markete gittiklerinde arabayı çalışır vaziyette tutuyorlar çünkü kontağı kapatırlarsa arabanın yeniden çalışıp çalışmayacağı kesin değil ve bu konuda risk almak istemiyorlar. mesela eyaletin en büyük şehri olan minneapolis'te tüm binalar birbirine tünellerle bağlanmış durumda çünkü sokaklar yürünemeyecek kadar soğuk oluyor.


içinizi soğuttuğuma göre şimdi gelelim eyaletin doğal güzelliklerine. ilk olarak eyaletin 10 binden fazla göle ev sahipliği yaptığını anlatmıştım ama şimdi bu göllerden biraz daha ayrıntılı bir şekilde bahsedeyim. minnesota her ne kadar okyanusa ve denize uzak olsa da eyaletteki en büyük göl olan superior'a 250 km'lik bir sahil şeridi mevcut. bu sahil şeridinin bir kısmı kayalık olsa da önemli bir kısmı kumsal plajlardan oluşuyor ve yazın bu bölge cıvıl cıvıl insan kaynıyor. kışın gölün önemli bir kısmı donduğu için donmuş gölde yürümek isteyenler veya donmuş buzu kesip altında balıkçılık yapmak isteyenler dışında burada pek insan olmuyor.


minnesota 67 eyalet parkına ev sahipliği yapıyor ve eyalet abd'de "eyalet parkı" sistemini ilk kuran eyaletlerden birisi. mississippi nehrinin dibine 1891 yılında kurulan itasca eyalet parkı ülkedeki en eski eyalet parklarından biri olma özelliğini taşıyor. minnesota'daki eyalet parklarından tek tek bahsetmek uzun süre alacağı için birkaç tanesini seçip anlatayım. grand portage eyalet parkı minnesota'nın en büyük şelalesine ev sahipliği yaptığı için oldukça popüler bir mekan. burası yıllar boyunca kızılderililerin balıkçılık yapmak için geldiği ve her yönden zengin bir mekanmış ve bugün de eski günlerdeki ihtişamını korumaya çalışıyor. abd-kanada sınırındaki bu parkın tek özelliği şelalesi değil. pigeon nehri ve çevresindeki ağaçlık kesim kesinlikle görülmeye değer.


13. idaho

abd'nin patates üretiminin yükünü çeken bu eyaletle ilgili türlü şakalar yapılsa da gidip görmeye değen bir yer. üniversitede coğrafya dersinde idaho'dan sürekli "dünya'nın en büyük patates tarlası" diye söz ediliyordu ve benim kafamdaki imgeye göre eyalette tarladan başka bir şey yoktu (mesela aynı şey illinois, wisconsin, iowa ve ındiana gibi midwest eyaletleri ve mısır tarlaları için de söylenir ve bu eyaletlerde gerçekten yüzlerce km boyunca uzanan tarlalar mevcut). idaho'yu ilk ziyaret ettiğimde doğal güzellikleriyle beni en çok şaşırtan ve etkileyen eyaletlerden biri olduğunu söyleyebilirim.


coeur d'alene golü (şarap markası gibi isme sahip) yaz kış ziyaret edilebilecek idaho mekanlarından biri olma özelliğini taşıyor. bu gol aynı ismi taşıyan coeur d'alene kasabasının hemen dibinde yer alıyor ve etrafı yemyeşil ormanlarla ve beyaz dağlarla kaplı. burası yazın her türlü şu sporu, kışın da her türlü kış sporuna ev sahipliği yaptığı için yılın her mevsimi ziyaret edilebilir.


idaho'nun en sevilesi bölgelerinden biri fish hook deresi. bu derenin etrafı yürüyüş parkurlarıyla dolu ve özellikle yaz aylarında buradan geçerken isviçre alplerini andıran manzaralarla karşı karşıya kalacaksınız. aynı bölge kışın tamamen beyazlara büründüğü için yine isviçre alplerini andırıyor ama yaz mevsiminde çok daha renkli bir manzara görüyorsunuz.


idaho'yu idaho yapan manzaralardan biri kesinlikle mesa şelaleleri. etrafı 4 mevsim yeşil kalabilen cam ağaçlarıyla dolu olan bu şelaleler yıllar önce kızılderililerin ibadet ve balık avlanma sebebiyle geldiği mekanlardan biriydi. bugün balıkçılığın yaz mevsiminde devam ettiği bu şelale kış mevsiminin en soğuk günlerinde dönüyor. bu arada mesa şelalelerinde birden fazla şelale mevcut ama bölgeye ismini veren mesa şelalesi bunlar içinde en büyüğü oluyor. yaklaşık 10 katlı bir bina yüksekliğinde olan mesa şelalesi bundan on binlerce yıl önce ortaya çıkan bir volkanik patlama sonrası meydana gelmiş ve bunun kanıtı olarak bölgede görülebilen volkanik kayalar hala varlığını sürdürüyor.


idaho'ya kadar gidip de lochsa nehrini görmemek ayıp olurdu. bu nehir eyaletteki tek veya en büyük nehir değil ama görülmeye en değer mekanlardan birisi olma özelliğini taşıyor. bu nehrin suları o kadar temiz ki yanınızda getireceğiniz bir bardak veya sürahiyi doldurup buz gibi suyu kana kana içebilirsiniz. nehrin hemen hemen her yerinde suyun dibi çok net bir şekilde gözüküyor ve nehrin etrafındaki cam ormanları da dört mevsim boyunca manzaranın güzelliğine güzellik katıyor.


kayalıklara tırmanmayı sevenler için idaho oldukça güzel olanaklar sağlıyor. city of rocks ismi verilen bir parkta boy boy, çeşit çeşit, şekil şekil kayalar mevcut ve kaya tırmanma konusunda tecrübenize göre istediğiniz bir kayayı seçip tırmanmaya başlayabilirsiniz. bazı kayalar için özel aletler ve tırmanma konusunda deneyim gerekirken daha ufak olan bazı kayalara tırmanmak hiç de zor sayılmaz.


snake river yani yılan nehrine bu ismin verilmesinin sebebi nehrin bir yılan gibi sürekli bir sağa bir sola kıvrılması. ilginçtir ki beyaz insan bu topraklara gelmeden önce kızılderililer de aynı fikirde olmuş olacak ki onlar da bu nehre kendi dillerinde aynı ismi vermişler. bu nehir idaho'nun çolsel kısmından geçmekle beraber bu nehrin kenarlarında bir çok irili ufaklı çaylar, dereler ve çeşitli şelaleler mevcut. bu da snake nehrini mutlaka görülmesi gereken bir mekan haline getiriyor.


özellikle idaho'ya kışın gidildiyse mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekanlardan biri sun valley kasabası. bu kasaba ve etrafındaki dağlar kışın beyaza bürünürken ortaya aşağıdaki gibi manzaralar çıkıyor.


12. montana-wyoming

montana ile wyoming'i birleştirip tek eyalet yaptım. zaten iki eyaleti toplayınca topu topu 1,5 milyon nüfus ediyor (yüzölçüm olarak iki eyaletin toplam büyüklüğü türkiye'nin büyüklüğüne yakın). bu eyaletleri beraber yazma sebebim ikisinin birbirine çok benzer coğrafi şekillere, bitki örtüsüne ve iklime sahip olması. bu eyaletler amerika'da kovboyların vahşi batıda olduğu gibi at sırtında yaşadığı ve 1800'lerdeki o yaşam stilini devam ettirdiği iki eyalet. wyoming deyince bir anımı hatırladım. birkaç sene önce abd’nin bir ucundan bir ucuna arabayla yolculuk yapıyorduk ve wyoming’de bir dinlenme tesisinde durduk. araba park edilen bölgede adım başı “çıngıraklı yılanlara dikkat edin” tabelaları vardı. neyse ki kış mevsimindeydik, etraf karlarla kaplıydı ve yılanlar kış uykusundaydı. o tabelaları yazın görseydim herhalde oradan şener şen koşusuyla kaçardım. bu bölgede gerçekten çok sayıda çıngıraklı yılan varmış. hatta burada yaşayanlar çoğu zaman çatılarında, evlerinin bodrumlarında filan yılan buluyormuş.

bu iki eyaletin ev sahipliği yaptığı en önemli doğal güzlliklerden biri dünyaca ünlü yellowstone parkı. bu park 10 bin kilometrekare bir alana yayılmış durumda, yani çanakkale ilinin büyüklüğü kadar bir alandan bahsediyoruz. haliyle dört bir yanı geyserlerle, şelalelerle, nehirlerle, gollerle ve bir çok doğal güzellikle dolu olan bu kadar büyük bir alanı bir günde hakkını vererek gezmek pek mümkün değil. bu parka gelenler genelde 1-2 hafta kamp yapıyorlar ve parkın altını üstüne getirmeye çalışıyorlar ama çoğu zaman bu süre bile parkı tam olarak gezmeye yetmiyor. burada kamp yapmak için çeşitli seçenekler mevcut. eğer karavanınız varsa park edebileceğiniz bölgeler mevcut. eğer çadırda kalmak istiyorsanız bunun için de ayrılmış bölgeler mevcut. son olarak biraz daha rahat şartlarda kalmak için kabin veya baraka kiralabiliyorsunuz veya parkın civarındaki otellerden birinde kalabiliyorsunuz. yalnız milli parkta biletler "gir-çık" şeklinde satılıyor. yani aldığınız biletle parka bir kere girip 7 güne kadar kalabiliyorsunuz ama eğer parkın dışında bir otelde kalırsanız her giriş çıkışta yeniden bilet almak zorunda kalabilirsiniz ve bu çok pahalıya gelebilir.


wyoming'in sheridan kasabası tam anlamıyla bir vahşi batı kasabası hüviyetinde. yıl boyunca kasabada sürekli rodeo turnuvası, kovboy olimpiyatları, country müzik festivali, kovboy fuarı gibi vahşi batıyı anımsatan bir çok etkinlik ve festival oluyor. kış harici buraya hangi mevsimde gelirseniz gelin özellikle vahşi batı ve western filmlerine bir ilginiz varsa burada sıkılmayacağınız garantidir. bu kasabada sadece kovboylar değil kızılderililerin de bir çok aktivite, festival ve fuarı oluyor. ayrıca bu bölge amerika topraklarında bufaloların hayatta kaldığı tek tük bölgeden biri olmakla dikkat çekiyor.

bu bölgenin ilginç doğal yapılarından biri de devils tower yani şeytanlar kulesi ismiyle anılan ilginç şekilli bir kayalık ve bu kayalığın çevresindeki bitki örtüsü. bu kayalık yılda yarım milyon insan tarafından ziyaret edilip tırmanılmaya çalışılıyor ve oldukça dik bir yapıya sahip olduğu için özel tırmanma alet edevatları olmadan buraya tırmanmak çok zor. kaya toplamda 1600 metre yüksekliğe sahip ve bu kayanın kızılderililer tarafından anlatılan ilginç bir hikayesi var. anlatılan hikayeye göre kiowa yerlilerine ait yedi küçük kız ormanda gezerken her biri bin metre yüksekliğinde olan dev ayılar tarafından saldırıya uğramıştı ve koşarak kaçmaya başlamıştı. kızlar korkuyla gördükleri ufak bir kayanın üzerine çıkıp inandıkları tanrıya dua ederek yardım istemişti. bunun üzerine kaya büyük bir gürültüyle yerden yükselmiş, bugünkü yüksekliğine ulaşmıştı ve kızları takip eden dev ayılar kayaya tırmanamamıştı. anlatılan efsaneye göre kaya o kadar büyük bir yüksekliğe ulaşmıştı ki kayanın üzerindeki küçük kızlar yıldıza dönüşerek gökyüzündeki yerlerini (pleiades takım yıldızı) almıştı ve o günden itibaren geceleri yeryüzünü aydınlatmaya başlamıştı.

bir başka kabilenin anlattığı başka bir efsaneye göre aynı kaya yine dev bir ayıdan kaçan birkaç erkek çocuğu korumuştu. hikayenin bilinen birkaç versiyonu var ama hepsinde dev ayılar ve bu dev ayılardan kaçan çocuklara kucak açan bir kayalık var. bu yüzden bu kayalık yüzlerce yıl boyunca kutsal olarak kabul edilmiş. bu bölgede bulutsuz gecelerde samanyolunun ve çıplak gözle kuzey yarımkürede görülebilecek hemen hemen tüm yıldızların net bir şekilde izlenebildiğini söylememe gerek yok herhalde?


bu bölgedeki tek milli park yellowstone değil. bölgedeki bir başka büyük ve önemli milli park grand tetön milli parkı. bu park bölgenin geleneklerinden yola çıkarak genelde at sırtında gezilen bir park. buraya gelen yerel insanlar kendi atlarını getirirken turistler de parkın girişinde veya içinde at kiralayabiliyorlar veya rehberli at turlarına katılabiliyorlar. burası yine devasa büyüklükte ve 800'den fazla kamp yerine sahip olan bir mekan olduğu için tek günde gezmek gibi bir umudunuz varsa bu umudu kenara bırakmak iyi olacaktır. bu parkta yaz kış yapılacak o kadar çok aktivite var ki raftingden kayağa, bisiklet sürmekten yüzmeye kadar aklınıza gelen hemen hemen tüm doğa aktivitelerini burada gerçekleştirebilirsiniz. bu park ve civarı kürttan ayıya, çıngıraklı yılandan kartala kadar bir çok vahşi hayvan türüne ev sahipliği yaptığı için nereye giderseniz gidin dikkatli olmanız tavsiye ediliyor. neyse ki vahşi hayvanların insanlara saldırması aşırı derecede nadir görülen bir şey ve siz onların doğal alanına saygı gösterdiğiniz taktirde size bulaşmıyorlar, zira bu vahşi hayvanların diyetinde insan eti bulunmuyor.


bu bölgede sırf milli parkları gezmek isteseniz bile en az bir ay geçirmeniz gerekecek. bölgedeki milli parklardan biri de glacier milli parkı. abd-kanada sınırının dibinde 4 bin kilometrekare büyüklüğündeki bu dağlık park bir çok şu kaynağıyla besleniyor. rocky dağlarına bakan bu parkta 130 tane irili ufaklı göl, binden fazla bitki çeşidi ve yüzlerce farklı hayvan çeşidi bulunuyor. bu bölge tamamen kendine ait bir ekosisteme sahip olduğu için hem abd hem de kanada devletleri tarafından koruma altına alınması yetmezmiş gibi bir de unesco tarafından kültür mirası olarak tanımlanmış ve koruma altına alınmış. parkta ne yazık ki küresel ısınmanın etkileri görünmeye başlandı ve son yıllarda parktaki buzullar küçülüp büzülmeye başladı. yine de burası tüm ihtişamıyla dünyanın en görülmeye değer alanlarından biri olma özelliğini sürdürüyor.


sırf montana eyaletinde milli parkların dışında 54 tane eyalet parkı ve yüzün üzerinde yerel park mevcut. eyalette kışın kayak yapılabilecek 12 kayak köyü bulunmakta. eğer eyaleti yazın ziyaret ettiyseniz ilk iş bir adet dağ bisikleti edineceksiniz. eğer eyaleti kışın ziyaret ettiyseniz kayak takımı veya kızak edinmeye çalışacaksınız. etrafta gezip keşfedilebilecek o kadar çok şey ve yapılabilecek o kadar çok doğa aktivitesi var ki hepsini tek tek yazmaya kalksam bu entry şu anki halinin 10 katına uzardı. bu yüzden kısa kesiyorum.

11. utah

burası mormonların hakim olduğu dinci bir eyalet olduğu için sıklıkla dikkatlerden kaçıyor ama birbirinden farklı ve renkli coğrafi şekillere ev sahipliği yapan bu eyalet karlı sıradağlarla çöllerin harmanlaşmış halidir. yıllar önce milli park ilan edilip federal devlet tarafından koruma altına alınan bryce kanyonu her mevsim farklı bir manzaraya ev sahipliği yapıyor. hatta gün boyunca güneşin konumuna ve gölgelerin şekline göre bölge de şekil ve renk değiştiriyor ve burayı bir defa ziyaret edenler defalarca ziyaret etmek istiyorlar. bu parka gelirken 63 numaralı karayolu üzerinden 25 km'lik bir yoldan geçiyorsunuz ve bu yolun her kilometresi farklı farklı manzaralar görüyorsunuz. eğer burada kamp yapmak istiyorsanız güneşin doğuşu ve batısını izlemeniz şiddetle tavsiye ediliyor. burada doğan ve batan güneş sanki bambaşka bir gezegende doğup batıyormuş gibi gözüküyor. bu arada dediğim gibi burada kamp yapacaksanız geceleri göreceğiniz binlerce yıldız ve samanyolu sayesinde eşsiz bir gece geçireceğinizi garanti edebilirim.


utah'ın doğal güzellikleri bununla sınırlı değil. eyalet 5 milli parka ev sahipliği yapıyor ve bryce bunlardan sadece birisi. eyaletteki bir başka milli park zion milli parkı. bu parkı kesinlikle hakkını vererek anlatmam mümkün değil ve bu yüzden aşağı bir fotoğraf bırakıp konuyu kapatmayı düşünüyorum ama şunu not olarak ekleyeyim: bu parkı ziyaret etmek bir çok insanın "ölmeden önce yapılması gereken 100 şey" listesinde ilk sıralarda yer alıyor. bu parkta her biri ortalama 4-5 saat süren 10'dan fazla hiking noktası var ve bu noktaların tamamı hayal ötesi manzaralar görmenizi sağlıyor. burada hiking yaparken tek dikkat emeniz gereken şey çıngıraklı yılanlar. bu yılanlar siz onları rahatsız veya tehdit etmediğiniz sürece size saldırmazlar. bu yüzden çıngırak sesini duyunca kenara çekilip yolunuza devam edebilirsiniz.


eyaletin en büyük ve en önemli şehri olan salt lake city'e gelince ilk dikkatinizi çeken şey şehrin etrafını saran devasa boyutta beyaz sıradağlar olacak. bu dağlar kış mevsiminde kayak yapmak isteyen yerel turistlere eşsiz bir fırsat sunuyor.


10. kuzey carolina

abd'nin doğu yakasında dağlara ve engebeli coğrafyaya sahip olan az bölgeden biri. atlantik okyanusunun kıyısında sessiz sedasız kendi halinde takılan bu eyaletin en sevilesi yanlarından biri akdeniz iklimine çok yakın bir iklime sahip olması. yumuşak iklim dışarıda gezmeyi kolaylaştırıyor ve havanın genelde güneşli olması göreceğiniz manzaraların güzelliğini arttırıyor.

abd'nin doğu yakasını baştan başa dolaşan appalachian sıradağları en güzel bu eyaletten gözlemlenebiliyor (tamam bu benim kişisel fikrim). bu dağların eteklerindeki ağaçlar yıl boyunca renk değiştirdiği için özellikle sonbahar döneminde ortaya rengarenk manzaralar çıkabiliyor.


amerika'nın önde gelen rafting mekanlarından biri olan 60 km uzunluğundaki nantahala nehri raftingle ilgilenmeseniz bile ilginizi çekecek güzellikte bir yer. etrafı ağaçlarla dolu olan ve özellikle nisan-ekim arasında yemyeşil olan bu nehirde aynı zamanda balıkçılık, zıpline gibi farklı aktiviteler de yapılabiliyor.


kuzey carolina'nın yereller tarafından çok sevilen ama turistler tarafından az bilinen doğal güzelliklerinden biri de asheville kasabasının etrafındaki ormanlarla kaplı dağlardır. bu dağlık alanda yürüyüş yaparken yeterince bir yükseltiye ulaşırsanız ufukta blue ridge dağlarını görebiliyorsunuz ve ortaya muhteşem manzaralar çıkabiliyor. bu dağlar havanın durumuna göre (güneşli, bulutlu, yağmurlu) renk değiştirmeleriyle biliniyor. zaten bölgedeki ağaçların da sonbaharda renk değiştirdiğini söylemiştim.


asheville'e 40 km kadar mesafede chimney rock eyalet parkı mevcut. bu parka ismini veren chimney kayasına çıkarsanız göreceğiniz manzara ağzınızı açık bırakacak. bu mekan sadece kuzey carolina'nın değil amerika'nın en güzel mekanlarından biri olma özelliğini taşıyor. bu parkta onlarca km uzunluğunda koşu, yürüyüş, bisiklet ve tırmanma parkuru bulunuyor. eğer burayı ziyaret ederseniz buraya bütün bir gününüzü ayırmanız halinde pişman olmayacaksınız.


kuzey carolina'nın okyanus kıyısında olduğunu söylemiştim. bu yüzden eyaletin sahillerinden de bahsetmemek ayıp olacağı için onlar hakkında da birkaç kelam edeyim. eyalette irili ufaklı onlarca farklı plaj var ve bunlar içinde en sevilenlerden biri atlantik plajı.


aslında bu eyalette görülmeye değer onlarca doğal güzellik var ama hepsinden tek tek bahsetmek yazıyı fazla uzatacaktır. vermek istediğim ana fikri verdiğime ve eyaleti neden listeye aldığımı gösterdiğime göre bir sonraki eyalete geçebiliriz.

9. michigan

normalde dağlık ve engebeli eyaletleri seven biri olarak michigan'ı sıralamada neden bu kadar yükseğe koyduğum sorulabilir. bunun en büyük sebebi michigan'ı çevreleyen goller. abd'de yüzmek için okyanuslara fazla girilmediği (çeşitli sebeplerden dolayı) için türkiye'dekine benzer "denize girme" aktivitesini hakkını vererek yapabileceğiniz belki de en uygun yer michigan golündeki plajlardır.


batısında michigan golü, doğusunda hüron golü, kuzeyinde süperior golü olan michigan'ın toplam sahil şeridi miktarı 4 bin km uzunluğunda ve her ne kadar okyanuslara uzak olsa da michigan alaska'dan sonra en çok sahil şeridine sahip olan amerikan eyaleti olma özelliğini gururla taşıyor. bu büyük golleri saymazsak eyalette yüzlerce irili ufaklı göl, şu kaynağı, dere, nehir ve ırmak bulunmakta. geçen sene okuduğum bir kaynakta yazanlar doğruysa michigan eyaletinde nerede bulunursanız bulunun hiçbir zaman temiz bir su kaynağına 10 km'den fazla mesafede olamıyorsunuz. sonbaharda renk değiştiren ağaçlar burada da olağanüstü manzaralara ev sahipliği yapıyor.


michigan kışın yağan yoğun kar yağışı sayesinde beyazlara bürünen bir eyalet ama yukarıda da söylediğim gibi eyalette fazla yükselti ve dağ olmadığı için kayak yapma imkanları sınırlı. bu eyalette karda yapmayı en sevdiğim aktivite yerel köylülerden kızak köpekleri kiralayıp husky'ler tarafından sürülmek. kızak köpeklerin saatlik kira ücreti her sene değişiyor ama yoğunluğun az olduğu bir zaman giderseniz daha uygun fiyatlar bulabilirsiniz.


michigan'da eyalete ismini veren michigan golü dışında bir çok irili ufaklı göl olduğunu söylemiştim. örneğin bu gollerden birisi torch isminde ufak bir gol. bu golün özelliği abd-kanada sınırının yakınında olmasına rağmen tropik bir ada gibi turkuaz renkte sulara sahip olması.


eyaletin kuzey ismi onlarca irili ufaklı şelaleye ev sahipliği yapıyor. bu şelalelerin bir kısmı haritalarda ve turist rehberlerinde gözükürken arada sırada ormanda trekking yaparken hiçbir haritada veya rehberde bahsedilmeyip sadece yerellerin bildiği şelalelere de rastlayabiliyorsunuz.


8. florida

uçsuz bucaksız sahilleriyle ve plajlarıyla bilinen ama tepsi gibi düz olan bir başka eyalet de florida. aslında florida'ya beyaz insan ilk ayak bastığında burası pek popüler bir yer değilmiş. gemilerle florida'ya gelen göçmenler burada hiç durmayıp ilk buldukları atla kuzeye doğru olanca hızla yol alırmış. bugünkü miami'yi diğer şehirlere bağlayan tren yolu bile çok sonraları binbir rica ve minnet sonrası yapılmış. bunun sebebi florida'nın büyük bir kısmının tropik bataklık olması. bugün görünce iç geçirdiğimiz beyaz kumlu florida plajlarının çoğu sonradan oluşturulmuş.


florida'da timsahlar, 6-7 metrelik kobra yılanları ve diğer tropik hayvanlar hayatın bir parçası haline gelmiş. bu açıdan bu eyalet bana biraz avustralya'yı andırıyor. eyaletin güneyinde bir çok takım ada bulunuyor ve bu adalar birbirlerine köprüyle bağlanmış durumda. bu köprüleri takip ederek miami'den son ada olan key west'e kadar gidebiliyorsunuz ve okyanus üzerinde toplam 220 k yol almış oluyorsunuz. key west abd'nin en güney noktası ve küba'nın başkenti havana'ya sadece 100 mil uzaklıkta. bu nokta tam olarak 24. paralelde yani suudi arabistan'daki medine ile aynı seviyede.


florida'nın sevmediğim bir yanı havasının aşırı derecede nemli olması. bu konuda bir anımı anlatayım. henüz mayıs ayında yaz sıcakları başlamamışken florida'ya uçakla inmiştik. havaalanından dışarı çıktıktan 10 saniye sonra terlemeye başladık. öyle ki hayatımda böyle terlediğimi hatırlamıyorum. terden gözümü açamıyordum. 10-15 dakika sonra otele vardığımızda sırtımdaki sırt çantasını çıkartıp açtım ve sırt çantamdaki eşyalar sırılsıklamdı. yani o kadar çok terlemiştim ki sırt çantamın içine kadar girip tüm eşyaları etkilemişti. o güne kadar böyle bir şeyin mümkün olduğunu bile bilmiyordum.

florida'nın en sevilen doğal mekanlarından biri kilometrelerce uzanan sahillerden birine ev sahipliği yapan cocoa beach. atlantik okyanusu kıyılarında bulunan bu tropik yerleşim biriminde okyanus dışında çeşitli goller mevcut ve manzaranın çift yönlü olduğunu söyleyebiliriz. orlando'ya yaklaşık 1 saat mesafedeki bu sahil kasabasından güneşin batısını izlemek zor olsa da güneşin okyanus üzerinden doğuşu net bir şekilde gözlemlenebiliyor.


florida sadece sahillerden ve plajlardan ibaret değil. özellikle eyaletin iç kesimleri tropik ormanlara ve batalık tarzı nehir ve göllere ev sahipliği yapıyor. chuck norris tarzı amerikan filmlerinden tanıdığımız arkasında pervane veya vantilatör olan tekneler bu bataklıkları dolaşmak için kullanılıyor.


eyalet tropik bir iklime ve doğal bitki örtüsüne sahip olduğu için bünyesinde timsah, piton yılanı, köpek balığı gibi tropik iklimlere ait hayvanlar da eksik olmuyor. tehlikeli hayvanlara ev sahipliği yapma konusunda florida'yı avustralya ile benzetiyorum. bu arada eyaletteki tüm hayvanlar korkunç değil. mesela eyaletin en bilinen hayvanlarından biri sahillere kadar gelip insanlarla beraber hiç çekinmeden yüzen yunus balıkları.


eyaletin kuzeyindeki apalachicola ormanı oldukça büyük bir alanı kapsıyor ve meksika körfezinin olduğu yere kadar uzanıyor. bir çok nehir ve çay tarafından zengin bir şekilde beslenen bu ormanda aralarında ceylanların koşuşturduğu ağaçlar uzun boylarıyla dikkat çekiyor. bu kadar sıcak iklime sahip bir yerde bu kadar büyük ağaçların olması insanı şaşırtsa da florida büyük ölçüde yeşil bir eyalet.


bununla birlikte bugün belgesellere konu olan ve eyalete gelen gezginlerin mutlaka uğradığı öcala ormanına ve bu ormanın içindeki, kuzeyindeki, güneyindeki, doğusundaki ve batısındaki irili ufaklı onlarca gole de ayrı bir parantez açmak gerekiyor.


florida topraklarının hemen dibinde olup eyalet sınırlarına dahil kabul edilen anna maria adası da görülmeye değer mekanlardan birisi. yaklaşık 10-11 km uzunluğunda olan ada beyaz kumsalları ve mavinin bir çok tonunu bir anda görebileceğiniz okyanus manzarasıyla dikkat çekiyor. sahil şeridi batı tarafına denk geldiği için buradan doya doya güneşin batısını izleyebilirsiniz.


7. maine

en önemli ihraç kalemi stephen king kitapları olan bu küçük eyaletin oregon'un doğudaki kuzeni olduğunu söyleyebiliriz. zaten iki eyaletin onlarca ortak noktası var (mesela iki eyaletin de en büyük şehrinin ismi portland). maine'in en önemli iki özelliği topraklarının %97'sinin orman arazisi olması ve atlantik okyanusuna bakan muhteşem güzellikle 350 km'lik bir sahil şeridi olması. abd'nin doğu yakasında yaşıyor olsaydım kesinlikle yaşayacağım eyalet burası olurdu. maine'de gezilecek doğa harikası yerler o kadar fazla ki, yanınıza harita veya rehber almanıza hiç gerek yok. arabaya atlayıp herhangi bir yöne doğru gidin, 10-15 dakika sonra hayranlıkla bakacağınız bir manzaraya gelmiş oluyorsunuz.


eyaletin ortasından geçen kennebec vadisi ve aynı ismi taşıyan kennebec nehri görmeye değer bir yer. burada yazın yemyeşil ormanlarda gündüz boyunca hiking yapıp geceleri de samanyolunu izlemeniz mümkünken kışın da her türlü kış sporu yapma imkanına sahipsiniz. bu bölge yazın ve kışın iki farklı dünyaya benziyor. yazın raftingcilerin nehirleri doldurduğu bölgede kışın da husky köpeklerinin kızak yarışları sahne alıyor. nüfusu yok denecek kadar az olan bu bölge yıl boyunca uyumuyor.


rafting demişken eyaletteki en gözde rafting mekanlarından biri olan penobscot nehrinden bahsetmemek olmaz. sadece ana nehri sayarsak 150 km, yan kollarını da sayarsak 300 km'den daha uzun olan bu nehrin çevresinde neredeyse hiç yapılaşma bulunmuyor ve yüzlerce yıl önceki doğal halini aynen koruduğunu söyleyebiliriz. nehir özellikle nisan ve mayıs aylarında dağlardaki karlar eriyip suya dönüştüğü vakitlerde ayrı bir coşkuyla akıyor ve buraya raftingciler akın ediyor. nehir sonunda okyanusa aktığı için yıllar önce okyanus ile maine toprakları arasında ticaret yapan yük gemileri burayı sıklıkla kullanmış ama günümüzde bu nehir daha çok doğa sporlarına ev sahipliği yapıyor ve gemiler buraya nadiren uğruyor. ayrıca nehir boyunca balıkçılık yapılabilecek 50'den fazla nokta bulunuyor.


maine'in %97'sinin orman olduğunu ve eyaletin sadece %2'sinin yerleşime açık olduğunu söylemiştim değil mi? böyle bir eyalette tabi ki irili ufaklı onlarca park bulunması da kimseyi şaşırtmamalı. eyaletteki en popüler parklardan biri grafton notch eyalet parkı ve bu parkın en sevilesi mekanlarından biri adeta cennetten dünyaya düşmüşcesine renklerle bezenmiş olan screw auger şelaleleri.


eyaletin iç kısmında başta rangeley olmak üzere irili ufaklı bir çok gol bulunmakta. bu gollerin tamamının etrafı ormanlarla kaplı ve birçoğunun çevresinde insan yapımı hemen hemen hiçbir yapı bulunmuyor. burada alaska'yı andıran ahşap kabinlerden birini kiralayıp yazı veya kişi burada geçirebilirsiniz. burada ceylan ve geyik nüfusunun insan nüfusunun kat kat üzerinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.


yukarıda oregon'un doğudaki kuzeni olduğunu söylediğim bu eyaletin oregon'a benzeyen tek yönü ormanları, nehirleri ve golleri değil. eyaletin en sevilesi yönlerinden biri 350 km'lik sahil şeridi. bu sahil şeridinin neredeyse tamamı cam ağaçlarına ev sahipliği yapmakla beraber şekil şekil kayalıklar da bölgenin güzelliğine güzellik katıyor. burada yazın hava genelde güneşli ve sıcak olsa da ilkbahar ve sonbaharda hava genelde puslu ve şişli oluyor ve kışın plajların bir kısmı karlarla kaplanıyor.


eğer stephen king seven biriyseniz buraya sonbaharda hava pusluyken ve ortam gizemliyken gelmeniz tavsiye edilir. böylece king reyis'in kitaplarına ilham veren ve hikayelerinin geçtiği yerleri daha iyi bir şekilde görmüş olursunuz.

6. colorado

hayatımda gördüğüm en parlak, en pastel, en cıvıl cıvıl, en canlı renkleri burada gördüğümü söyleyebilirim. bu eyalette güneş öyle bir parlıyor ki ağaçların yeşili başka yeşil, gollerin mavisi başka mavi, toprağın rengi başka bir renge bürünüyor. aslında colorado dağlık bir eyalet olduğu için kışın buraya bol miktarda kar yağıyor ve hava çoğu zaman soğuk oluyor ama eyalet yılda 300 günden fazla güneş ışığı gördüğü için hava çok nadiren kasvetli oluyor. eyalet 4 mevsim renk cümbüşü yaşıyor ve eyaletteki pastel renkler 1990'arda piyasaya çıkan atari oyunlarını andırıyor.


kış günleri doğan parlak güneş yerdeki kardan yansıyınca ortaya çıkan görüntü o kadar parlak oluyor ki evden çıkar çıkmaz gözleriniz yaşarmaya başlıyor. 10-15 dakika sonra bu parlaklığa alışıyorsunuz ama gözlerini alışıncaya kadar araba veya bisiklet sürmemeniz ve yola çıkmamanız tavsiye ediliyor.

colorado'da görülebilecek yüzlerce doğal güzellik var ve bunlardan birkaç tanesinden bahsedeyim. ilk olarak rocky mountain milli parkı mutlaka görülmesi gereken mekanlardan biridir. bu parkın etrafındaki bazı yollar ekim sonundan nisan sonuna kadar kapalı olsa da park ve parka ismini veren rocky sıradağları yaz kış demeden muhteşem manzaralara ev sahipliği yapıyor.

parkta yüz kilometreden fazla uzanan yürüyüş parkuru, hususi at sürme parkurları, balıkçılık yapılabilecek gol kıyıları (özellikle parkın bünyesindeki bear lake yani ayı golü) ve parkta nereye giderseniz gidin sizi büyüleyecek olan manzara burayı abd'nin en popüler milli parklarından biri yapıyor. park boyunca geyik, ceylan, ayı ve çıngıraklı yılan dahil her türlü vahşi hayvanla karşılaşma ihtimaliniz var ve hayvanlar genelde siz orada yokmuşsunuz gibi davranmalarıyla biliniyor. parkın az bilinen özelliklerinden biri de bir çok şelaleye ev sahipliği yapması. kısaca bu milli park için colorado'nun özeti diyebiliriz çünkü bu parkı ziyare ettiğinizde size colorado'nun doğal güzellikleri "ortaya karışık" olarak servis edilmiş oluyor.

garden of gods, yani tanrıların bahçesi adı verilen mekan bu eyaletin listemde neden bu kadar üst sırada olduğunu gösteren bir başka yer. pastel renklerdeki çeşitli kaya formasyonlarıyla yine pastel renklerdeki çeşitli bitkilerin kucaklaştığı bu mekan eyaletin en sevilesi yerlerinden biri olma özelliğini taşıyor. bu parkta bazıları toprak, bazıları kayalık, bazıları da asfalttan oluşan ve çeşitli zorluk seviyelerine hitap eden bir çok yürüyüş ve tırmanış parkuru var. böylece kendi fiziksel durumunuza göre uygun olan patikayı seçip buranın güzelliğinin tadına doya doya varabiliyorsunuz. bu parkta yürüyemeyecek kadar hasta veya yaşlı olanlar için arabayla katedilebilecek parkurlar bile mevcut. yine de 5-10 dakikalığına da olsa arabadan inip yürümenizi tavsiye ederim çünkü özellikle güneşli bir bahar veya yaz günü burada doğanın kokusunu ve kuş seslerini içinize çektiğinizde derdiniz tasanız kalmıyor.


özellikle kış mevsiminde eyalete akın eden kayakçılar ve kış sporu tutkunlarının en sevdiği mekanlardan biri eyaletteki aspen kasabası. bu kasaba genelde kışın popüler olsa da her mevsimde görmeye değer bir yer olduğu kesin. aspen bölgesinde yaz kış ziyaret edebileceğiniz ve doğal güzelliğine her daim hayranlık besleyebilirsiniz.


aspen demişken buradaki kış turizminden de bahsetmek lazım. kış mevsiminde isviçre alplerini andıran bu kasabaya abd'nin bir çok bölgesinden kış sporu tutkunları hücum ediyor. eğer aspen'i kışın ziyaret edecekseniz aylar önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor ve özellikle ekim ve sonrasında zincirsiz lastiklerle buraya ulaşmak çok büyük bir risk. defalarca 4x4 çiplerin veya pick-up kamyonların bile yolda kaldığı mekana giderken çok dikkatli olmanız gerekiyor ama tüm önlemlerini alıp gidenleri muhteşem bir manzara bekliyor olacak.


dediğim gibi colorado'da ziyaret edilebilecek yüzlerce mekan ve park mevcut ama yazıyı çok uzatmamak için birkaç örnekle geçiştirmeye çalışıyorum. eyaletin bir başka sevilesi mekanı hanging lake adı verilen nehirlere, gollere ve şelalelere ev sahipliği yapan ve cennetten dünyaya düşmüş gibi bir görüntüsü olan bölge. yukarıda bahsettiğim gibi colorado bir çok pastel ve parlak renge ev sahipliği yapıyor ve çıplak gözlerinizle gördüğünüz manzaralar bilgisayar oyunlarındaki manzaraları andırıyor. burası da o mekanlardan biri. yalnız burası aşırı popüler bir mekan olduğu için park yeri bulmak çok zor oluyor. bir de patikanın bir kısmı eğri büğrü olduğu için bazı bölümlerde dikkatli yürümek gerekiyor.


bunlar dışında yine aspen yakınlarındaki independence pass, yani bağımsızlık geçidi mutlaka görülmelidir.


5. alaska

abd'nin tartışmasız en güzel eyaletlerinden biri alaska. bu eyalette henüz insanların ayak basmadığı, henüz keşfedilmemiş ve kimsenin varlığını bile bilmediği yerler mevcut. toplam 1,8 milyon kilometrekarelik alana sahip olan bu eyalet neredeyse türkiye'nin 3 katı büyüklükte. alaska'yı hakkını vererek anlatmaya çalışsak kitap değil cilt cilt ansiklopedi yazmamız gerekirdi.

alaska deyince akla ilk gelen yerlerden biri denali milli parkı. bu park 6 milyon dönüm araziye sahip ve burayı hakkını vererek gezmek rahat rahat 1 hafta sürebiliyor. kendi ekosistemine sahip olan parkta yüzlerce bitki ve canlı çeşidi bulunuyor ve parkı aynı anda dolaşan binlerce insan birbirini hiç görmeden uzunca bir süre vakit geçirebilir. bu devasa parkın içinde kaybolmak çok kolay olduğu için mutlaka yanınıza pusula, harita ve içinde gps olan bir cihaz almanız tavsiye ediliyor. ayrıca parkın belli noktalarında gidip gelen minibüs servisi mevcut.

genelde işaretlenmiş ve çizilmiş patikaların dışına çıkmazsanız endişe edecek pek bir şeyiniz olmuyor ama kışın patikalar karlarla kaplı olduğu için yolunuzu kaybetmeniz daha kolay. zaten kışın günde 3-4 saat güneş ışığı olan bir yere doğa turizmi için gitmek pek akıl karı değil. kışın parkı devriye gezen bekçiler park içinde ulaşım için husky cinsi kızak köpeklerini kullanıyorlar ve bu da oldukça şirin bir görüntüye sebep veriyor. yazın hava ılık oluyor ama nem oranları yüksek olduğu için böcek ve sinekler hiç eksik olmuyor. ayrıca yazın alaska'nın havası iliman olsa da hemen hemen her gün yağmur yağıyor.


alaska'da doğal yaşam deyince çoğu insanın en büyük endişesi ayıların saldırması ama insanları en fazla öldüren hayvan türü moose adı verilen amerikan geyikleri. bu geyikler devasa boyutta boynuza sahipler ve tek bir boynuz darbesiyle bir insanı öldürebiliyorlar. bu hayvanlar otobur olmalarına rağmen sırf inatçılıklarından dolayı veya yavrularını korumak için kendilerine gereğinden fazla yaklaşan insanlara saldırabiliyor ve sağları solları belli olmuyor. bu yüzden alaska'ya doğa gezintisi için gidildiğinde bu hayvanlara karşı dikkatli olmak gerekiyor.


alaska'daki bir başka milli park kenai fjords milli parkı. fjords deyince akla norveç gelse de alaska'da da azımsanmayacak sayıda ve büyüklükte fjord mevcut. kenai fjordları da bunlar içinde en çok bilineni diyebiliriz. bu mekanda yaz mevsiminde düzenlenen tekne turlarına katılarak bölgede yaşayan veya burayı göç yolu olarak kullanan balinaları, dünyadaki en sevimli ve mutlu hayvanlardan biri olan şu samurlarını, deniz aslanlarını ve sadece bu bölgede yaşayan onlarca farklı kuş çeşidini yakından gözlemleyebilirsiniz. bu bölgede gezerken küresel ısınmanın etkilerini de görebilirsiniz ve yıldan yıla küçülmekte olan buzulların dramına şahitlik edebilirsiniz.


4. washington

coğrafi olarak abd'nin oregon eyaletiyle kanada'nın british columbia vilayetleri arasında bulunan washington'un güzel olmaması beklenemezdi. bu eyaletin en güzel yanlarından biri coğrafi çeşitliliğe sahip olması. batı yakasında yağmur ormanları, orta kısmında karlı yanardağlar ve sıradağlar ve doğu yakasında çöl iklimi bulunan washington her bünyeye ilaç gibi gelecektir. washington'u anlatmaya nereden başlanabilir ki? eyaletin kuzeybatısındaki olympic milli park okyanusla yağmur ormanlarının birleşip dört mevsim yeşil ve mavinin 50 tonunu sunan, aylarca gezseniz bitiremeyeceğiniz muhteşem bir mekan. saint helens ve rainier gibi volkanık dağlar yaz kış farklı manzaralara sahip ve kışın burada her türlü kar ve buz sporunu icra edebiliyorsunuz.


washington'un doğa olarak sevmediğim tek bir yanı var, o da eyaletin batı kısmının özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde çok şişli olması. okyanustan gelen şiş yüzünden bazen göz gözü görmüyor ve o muhteşem manzaralardan çoğu zaman mahrum kalıyorsunuz. halbuki washington'un hemen dibindeki oregon'da pek sis olmuyor. yan yana iki eyaletin birinde fazla sis yokken diğerinin tamamen sislere gömülmesinin coğrafi veya meteorolojik sebebini ben de bilmiyorum ama böyle bir şey olduğunu biliyorum.

4400 metre yüksekliğindeki mount rainier abd'nin batı yakasındaki en yüksek ve görkemli dağlardan biri. yükseltisinden dolayı 4 mevsim boyunca bembeyaz kalmayı başarabilen bu dağ yine 4 mevsim boyunca kayak yapmaya elverişli olma özelliğini taşıyor. son zamanlarda küresel ısınma yüzünden buradaki kar miktarı azalma gösterdiği için gitmeden önce kar miktarını kontrol etmekte fayda olsa da genelde karlı olacağı kesin gibi. burası dünyada güneşin doğuşunu ve batısını, geceleri de yıldızları izleyebileceğiniz en iyi mekanlardan biri. gün boyunca dağın etrafındaki manzaralar karşısında neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. dağa tırmanmak istemeseniz de dağın etrafındaki ormanlarda takılabilirsiniz ve yine dağın eteğindeki eşsiz güzellikte gollerde yüzüp balık avlayabilirsiniz. burası bir milli park olduğu ve seattle'a yakın olduğu için özellikle yazın ve noel zamanı çok meşgul oluyor ve ziyaret için ekim-kasım ayları veya mart-nisan ayları tavsiye ediliyor. dağın eteklerinde ve etrafında çok fazla sayıda patika var ve yanınıza harita almazsanız kaybolmanız çok kolay. ayrıca ortam dağ başı olduğu için telefonlar her zaman çekmiyor. bu yüzden yanınıza her halükarda kağıttan harita almanız tavsiye edilir.


washington'dan bahsedip olympic milli parkından bahsetmemek günah olacağı için bunu da yapmalıyım. olympic milli park seattle ile pasifik okyanusu arasında kalan dağlık, ormanlık ve plajlarla çevrili, içinde yüzlerce km patika orman yolu, onlarca dere, nehir, şelale ve gol olan, adeta yeryüzündeki saklı cennetlerden biridir. toplam 4 bin kilometrekare gibi büyükçe bir alana kurulmuş olan bu milli parkta 50'den fazla doğa ve su sporu yapılabiliyor. yağmurun ince, sessiz ve usul usul yağdığı yağmur ormanlarında saatlerce yürürken yağmurun ince sesini bastıran ve çok daha gür bir şekilde çıkan pasifik okyanusunun dalga seslerine başınızı kaldırdığınızda dört bir yanınızda gördüğünüz onlarca farklı kuş çeşidinin sesleri karıştığında huzur kelimesinin sözlük anlamını yaşayarak anlamış oluyorsunuz. 4 bin kilometrekarelik ve 4 mevsim boyunca yemyeşil olan parkın neresinde durursanız durun mutlaka bir su sesi duyuyorsunuz. bu ses ya yakınlarınızda akan bir nehir veya dereden, ya bir şelaleden, ya da okyanustan geliyor ama hiç eksik olmuyor çünkü parkta nerede durursanız durun mutlaka yakınınızda bir su kaynağı oluyor. aslında olympic milli parkı tek bir parktan ziyade irili ufaklı 30-40 tane parkın bir araya gelip oluşturduğu bir konfederasyon parkı gibi bir şey.

neredeyse ülkedeki en güzel parklar bir araya gelip voltran'ı oluşturmuş ve ortaya bu park çıkmış. her parktan bir resim paylaştım ama bu parktan tek resim paylaşmak yetmez.

https://www.google.com/….8.14.2641....0.vgn57g9zgpy

3. oregon

ben şimdi bu eyaleti nasıl anlatayım? bu konuda kitap yazsam az. zaten beni gerek burada gerek instagram'dan takip edenler az çok oregon'u neden bu kadar yüksek bir sıralamaya koyduğumu zaten biliyorlar ama yine de birkaç kelam etmekte fayda görüyorum. oregon'da yaklaşık 3 senedir yaşıyorum ve her gün yeni yeni şeyler keşfediyorum. mesela daha 2 hafta önce evime 5-6 km mesafede daha önce varlığından haberdar olmadığım bir şelale keşfettim.

oregon'a ilgili hep söylediğim bir şey var. önünüze bir oregon eyalet haritası açın, gözünüzü bağlayın, sonra parmağınızla rastgele bir yer seçip oraya gidin, mutlaka orada en az 4-5 tane fotoğraflık manzara göreceksiniz. şu ana kadar bunun şaştığını hiç görmedim. oregon'u üç parçaya bölebiliriz. batıdaki üçte birlik kısmı okyanus kiyişi ve yağmur ormanları, ortadaki üçte birlik kısmı vadi ve dağlar ve doğudaki kısmı da çöl olarak adlandırılabilir. bu anlamda oregon'da bir çok eyalette olmayan bir coğrafi çeşitlilik göze çarpıyor. eyaletin sadece %3'lük kısmı imara açık olduğu için geri kalan %97'lik kısmı büyük ölçüde keşfedilmeye açık denebilir.

oregon'daki tüm doğal güzellikleri saymak istesem buna sayfalar yetmez. bu yüzden bu entry'de sadece en sevdiğim birkaç mekandan bahsedeceğim. her ne kadar oregon deyince ilk akla gelen yer okyanus kiyişi olsa da ilk olarak columbia nehrinden bahsetmek istiyorum. aslında bu nehir oregon ile washington eyaletlerini bölen ve iki eyalete sınır çizgisi çeken bir nehir olduğu için bu nehrin tüm güzelliğini oregon'a atfetmek haksızlık olacaktır. columbia her ne kadar bir nehir de olsa genişliği yer yer 2 km'yi bulabildiği için bazı kısımlarında boğaz veya norveç'teki fyordlar benzeri manzaralar görebilmek mümkün.


columbia nehri toplam 2 bin km uzunluğunda olduğu için tamamını gezmek zor ama astoria'dan pendleton'a kadar olan kısmı (portland'ın da içinden geçiyor) görmeye değer. burada çeşitli nehir plajları, kayalıklar, şelaleler, nehirle birleşen ufak çaylar, ırmaklar ve daha bir çok olağanüstü manzaralar görüyorsunuz. ayrıca bu nehri turlayan tur gemileri de mevcut. bu tür gemileri yaş kış hizmet veriyor ama yazın gitmeniz tavsiye edilir çünkü kışın hava saat 4'te kararmaya başladığı için manzaradan yeterince keyif alamıyorsunuz.

oregon'u sıralamada washington'un üzerine koyma sebebim nüfusunun daha az olması. eyaletin toplam büyüklüğü türkiye'deki ege, marmara ve akdeniz bölgelerinin toplamı kadar olmakla beraber toplam nüfusu 4 milyon. eyalette yüzlerce irili ufaklı park ve 2 binden fazla kamp yeri olduğu için nereye giderseniz gidin orada en fazla 5-10 insan olacak. geçen hafta bir plaja gittiğimizde orada kamp yapan bazı insanlar gördük. bir kamp çadırının 100-150 metre ötesinde bir başka kamp çadırı, onun 200 metre ötesinde bir başka kamp çadırı vardı. biz de o son çadırdan 150 metre ötede havlumuzu serdik. alan bol nüfus az olunca insanlar rahat rahat yayılabiliyorlar ve kafa dinleyebiliyorlar.

oregon'un manzaralarından bahsedip de pasifik kıyılarından bahsetmemek olmaz. bundan tam olarak 50 yıl önce geçirilen ve bu sene 50. yılı kutlanan "oregon beach bill" kanunu sayesinde oregon'un yaklaşık 450 km'lik sahil şeridinin tamamı kamu mali ve tamamı halka açık. istediğiniz plaja bedavaya girip istediğiniz gibi takılabiliyorsunuz. sadece geceleri plajda kamp yapmanız istenmiyor çünkü gelgit olaylarından dolayı geceleri bazen sahili tamamen yutacak büyüklükte dalgalar gelebiliyor. geçen sahilde kamp yapıp gelgite yakalanan bir çifti helikopterle son anda kurtardılar.


dune kitabını bilen bilir. daha sonra film ve bilgisayar oyun serisi haline gelen bu kitabın esin kaynağı oregon'daki kumsallardı. frank herbert 1960'larda oregon'a tatile gelmişti ve kumsalların büyüklüğünü görünce hayran kalmıştı. daha sonra bundan ilham alarak tamamen kumsaldan oluşan bir gezegen tasarlamıştı. bugün bu kumsallarda atv, dirtbike, monster truck turu araçlar sürülebiliyor ve bu oregon sahillerinin en popüler aktivitelerinden biri.


oregon'un coğrafi çeşitliliğe sahip olduğunu söylemiştim. eyalet sadece plaj ve nehirlere değil aynı zamanda dağlara ve gollere de ev sahipliği yapıyor. eyaletin en sevilesi mekanlarından biri kışın kayakçılarla dolup taşan mt hood. bu dağ bana bir çok açıdan japonya'daki fuji dağını andırıyor.


oregon'un en sevilen özelliklerinden biri de masal kitaplarından çıkmış gibi gözüken yosunlu ormanlar. dört mevsim yeşil olmasıyla bilinen eyalette ağaçların yeşil olan tek kısmı yaprakları değil. ağaçların gövde ve dalları yosunla kaplı olduğu için bu kısımları da yıl boyunca yeşil kalıyor ve ortaya her yönden yemyeşil ormanlar çıkıyor.


pacific city'de tamamen kumdan oluşan ve okyanusun dibinde bulunan ufak bir dağ mevcut. bu dağa tırmanarak muhteşem bir manzarayla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. dışarıdan bakınca bu dağa tırmanmak oldukça kolay gibi gözüküyor ama kumsal oldukça yumuşak kumlardan oluştuğu için her attığınız adımda içeri çöküyorsunuz ve bir süre sonra dizleriniz yanmaya başlıyor. yine de dinlene dinlene 20-25 dakikada rahatça çıkabilirsiniz ve en yukarı çıktığınızda bu şirin sahil kasabasına vuran mavi dalgaları izleyip hayranlık duymaktan başka yapacak bir şeyiniz kalmıyor.


oregon'da 6600 yıl önce patlayan ve sonra bir şekilde içi suyla dolan bir yanardağ var ve krater gölü adıyla günümüzde turistik bir mekan haline gelmiş durumda. bu aynı zamanda abd'deki en derin gol olma özelliğini taşıyor. kışın etrafı karlarla dolu olan bu gol yazın masmavi bir renge bürünüyor ve yaz mevsimlerinde burada tekne turları düzenleniyor. golün yüzeyi deniz seviyesinden yaklaşık 2 bin metre yükseklikte olduğu için hava temiz ve geceleri samanyolu rahatlıkla gözlemlenebiliyor. burası oregon'un pek yağmur almayan bir bölgesinde bulunduğu için hava genelde güneşli ve açık oluyor ama yükseltiden dolayı yaz kış eksik olmayan bir rüzgar size eşlik ettiği için buna göre hazırlıklı olmanız tavsiye ediliyor. bu arada burası oregon'daki tek milli park ve kasım'dan sonra kar yağışlarından dolayı park çoğu zaman kapalı olabiliyor.


oregon deyince insanların aklına uçsuz bucaksız ve dört mevsim yeşil kalabilen ormanlar ve okyanus geliyor ama coğrafi çeşitliliğiyle bilinen eyaletin önemli bir kısmı çölden oluşuyor ve yukarıda bahsettiğim arizona veya utah çöllerindekine benzer manzaraları oregon'un doğusunda görmek sizi hiç şaşırtmamalı. zaten oregon'u listede bu kadar yukarıya koymamın tek sebebi eyaletin ormanları, nehirleri, golleri, plajları, okyanus kıyısı değil aynı zamanda çölleri, kayaları, tepeleri ve sahip olduğu coğrafi çeşitlilik.


oregon deyince akla gelen bir başka şey de yukarıda bahsettiğim gibi şelaleler. eyalette irili ufaklı yüzlerce şelale var ve bunların bazıları herkes tarafından bilinip turistler tarafından sıklıkla ziyaret edilse de bazıları kimse tarafından bilinmeyen ve tesadüf eseri bulabileceğiniz örnekler. sadece silverfalls eyalet parkında 12 km'lik bir parkuru yürüyerek 13 farklı şelale görebilirsiniz.


2. hawaii

hawaii eyaletini tek kelimeyle tanımlamak gerekirse en uygun kelime "cennet" olacaktır. bugüne kadar ömrü hayatımda bu eyalete gidip de memnun dönmeyen bir insan bile görmedim. hatta daha da arttırıyorum, bugüne kadar hawaii'ye gitmiş olan insanların neredeyse tamamının geri döndüklerinde "keşke daha uzun süre kalabilseydim" veya "keşke burada yaşama imkanım olsaydı" dediğine şahitlik etmişliğim var. lost dizisine de ev sahipliği yapan hawaii her anlamda muhteşem bir eyalet. zaten en büyük hayalim yılın 6 ayını oregon’da, 6 ayını hawaii’de geçirecek şekilde bir yaşam kurmak. hawaii deyince aklıma bir şey geldi bak. doksanlı yıllarda hürriyet gazetesinin kuponla verdiği bir dünya atlası vardı. bu atlas küşe kağıda basılmıştı ve sadece haritalar değil aynı zamanda dünyanın çeşitli ülkelerinden fotoğraflar ve turistik yerlerin tanıtımı filan da içeriyordu. hawaii’yi ilk kez o zaman görmüştüm ve hayranlık duymuştum. o fotoğraflı atlasın adını hatırlayan var mı (yıllardır arıyorum bulamıyorum)?

konuya dönelim. hawaii nihayetinde tropik bir ada (daha doğrusu takım adalar) ama hava sıcaklığının öyle aşırı yükseldiğine hiç şahit olmadım. yıl boyunca hava 20-25 derece civarında seyrediyor ve kış mevsiminde biraz daha düşüyor ama dışarı çıkıp gezmenizi engelleyen abartı bir hava durumu yok. pasifikten gelen püfür püfür esintiler sayesinde nem de hiç öyle rahatsız edici seviyelere yükselmiyor.

hawaii'de onlarca plaj göreceksiniz ve hiçbir plaj bir öncekine benzemeyecek. her plajın kendine ait coğrafi özellikleri var ve ne kadar farklı plaj gezerseniz o kadar çok farklılık göreceksiniz. öncelikle büyük otellerin dibindeki plajlar kalabalık olsa da birkaç km'lik bir yürüme sonrası yürümekten pek hoşlanmayan amerikalı turistleri geride bırakıp daha boş plajlara varabiliyorsunuz (varmak mı dedim? "hawaii" ve "varmak" öyle mi? tamam). bazı plajlar otellere uzak olmasına rağmen kalabalık oluyor çünkü oralara tur gemileri yolcu bırakmış oluyor.


insanların az olduğu mekanlarda suyun temizliği sayesinde doğal hayatı izleyebiliyorsunuz ve renk renk, çeşit çeşit balık türlerini gözlemleyebiliyorsunuz. balinaların göç mevsimine denk gelirseniz (normalde aralık-mayıs arası ama en yoğun dönem ocak-mart arasındaki dönem) uzaktan göç eden balinaları bile izleyebiliyorsunuz. bir de snorkeling denilen bir aktivite var, bu da bazı kayalıklardan suya dalıp çeşit çeşit balık ve deniz kaplumbağası gibi hayvanlarla beraber yüzmeye verilen ad oluyor.

hawaii'den hiç fay hattı geçmemesine rağmen burası çok aktif bir deprem bölgesi ve hemen hemen her gün küçük de olsa bir deprem oluyor. burada bu kadar deprem olmasının sebebi adadaki aktif yanardağların varlığı. bu yanardağların birçoğu aktif olsa da siz oradayken bir patlama olma olasılığı çok düşük. bir başka güvenlik konusuna değineyim. hawaii deyince çoğu insanın en büyük korkusu köpekbaliklari ama burada insanlara en büyük tehdit oluşturan hayvan sinek türleri. genelde tropik pasifik ikliminden dolayı çoğu zaman hastalık taşıma riski olan sinekler özellikle yaz aylarında çok yoğun oluyor ve bağışıklık sistemi zayıf olan insanları (genelde yaşlılar) hastalıkla tehdit ediyor.

dışarıda hiking yaparken doğal yaşamı kendi haline bırakmanız, hiçbir hayvana dokunmamanız, hayvanları hiçbir şekilde rahatsız etmemeniz ve korkutmamanız isteniyor. buradaki deniz ve kara canlıları milyonlarca yıldır burada yaşayan ve burada doğal yollarla oluşan ekosistemin bir parçası olduğu için dengenin bozulması istenmiyor. bu konuda gerçekten çok hassaslar.

hawaii adaları yıllar önce pasifik okyanusunun ortasında gerçekleşen volkanık patlamalar sonucu oluşmuş. bu adalardan ilk oluşan kauai yani amerikalılar'ın bildiği ismiyle "garden ısland" yani türkçe olarak "bahçe adası". bu ada aynı zamanda hawaii'nin en kuzeyinde bulunan ada olma özelliğini taşıyor. bu adada fazla yerleşik hayat olmadığı için altyapı da çok sınırlı ve bir çok bölgeye arabayla gidilemiyor. bunun yerine bir tekne kiralamanız veya tur teknelerinden birinden bilet almanız gerekiyor. tabi trekking ve tırmanmayı seven biriyseniz kayalıklardan tırmana tırmana bazı mekanları karadan da ziyaret edebilirsiniz. bu adada çok sayıda çay ve dere bulunuyor ve kayalıklardan fışkıran onlarca irili ufaklı şelale mevcut.


hawaii'de yaşayan nüfusun çoğunluğu başkent honolulu'nun da içinde bulunduğu oahu adasında yaşadığı için altyapı, otel, restorant ve yol olarak en gelişmiş ada burası. yani kısa sürede bir çok mekan gezmek istiyorsanız ve bütçeniz de kısıtlıysa bu adada kalıp araba kiralamanız veya taksi tutmanız mekanlara ulaşmak açısından daha kolay olacaktır. yine de bu adanın genelde emekliliğini yaşayan yaşlılarla dolu olduğu için trafiğinin berbat olduğunu notlara eklemek lazım, yani kendinizi sol şeritte yaşlı bir teyzenin arkasında saatte 30 km hızla giderken bulabilirsiniz ama bu çok önemli değil çünkü yol boyunca size oldukça güzel manzaralar eşlik edecek.

oahu'nun batı tarafında yer alan leeward bölgesinde ufak sahil kasabaları görebilirsiniz. burada binlerce yıldır burada yaşayan hawaii yerlileriyle emekliliğini ilan etmiş yaşlı amerikalılar (ve az sayıda japon) yaşıyor ve adanın geri kalan kısmına göre daha sessiz ve sakin bir havası var. burası adanın diğer kısımlarına göre daha kurak ve hava genelde bulutsuz olduğu için burası gökyüzünü izlemek için de güzel bir nokta. bu kısımda disney'e ait oldukça büyük bir otel var ve çoğu zaman internetten indirimli fiyatları oluyor.


bir de hawaii'de plajlarda kamp halinde yaşayan, karnı acıkınca ormana gidip tropik meyvelerle karnını doyuran evsizler var. işte evsiz olunacaksa böyle yerde olunmalı.

1. california

yukarıdaki maddede hawaii'yi o kadar çok güzelledim ki, hawaii'den yukarıda bir eyalet olması insanları şaşırtacaktır ama gerçekten de böyle bir eyalet var. ilk olarak hawaii'yi bu kadar güzelledikten sonra zamanında üniversite okurken 4 yıl içinde yaşadığım california'yı listede hawaii'den daha yüksekte tutma sebebimi açıklayayım: coğrafi çeşitlilik.

hawaii gerçekten insanların kafasındaki "cennet" tanımına en uygun yerlerden biri ama fazla çeşitlilik olduğu söylenemez. california ise doğal güzelliğin çeşitlilikle harmanlandığı bir yer. durumu daha iyi anlayabilmeniz için california'nın çeşitli bölgelerinden birkaç sahne anlatayım. ilk olarak güney california sahillerindeyiz. önümüzde masmavi bir gökyüzü ve okyanus, etrafımızda palmiye ağaçları, sıcak sıcak esen bir hava, birkaç saniye arayla karaya vuran büyük ve heybetli dalgalar, çok açık bir renge sahip olan ve yumuşacık kumlar ve kısaca şöyle bir manzara görüyoruz:


ama california bundan ibaret değil. biraz kuzeye doğru yol alıyoruz ve ventura taraflarına geldiğimizde bu kez yeşil ve sarının farklı bir tonuyla kaplanmış dağlar, tepeler, yükseltiler ve kayalarla okyanusun muhteşem bir şekilde harmanlandığını görüyoruz.


biraz daha kuzeye gidiyoruz ve bu kez big sur denilen bölgeye varıyoruz. kıvrım kıvrım kıvrılan yollar, artan engebeler, kayalıkların arttığı sahiller, artık boyutları büyüyen dalgaların daha coşkulu ve gürültülü bir şekilde sahile vurması ve bunun 1-2 km öteden dahi duyulması, bölgenin güzelliğine güzellik katan renk renk yabanı çiçekler ve otlar derken bambaşka bir dünyaya yelken açmış oluyoruz.


big sur'ün sahil kesiminden iç kesimlere geçildikçe bitki örtüsünde bir değişiklik göze çarpıyor. artık palmiye ağaçları yerine çeşit çeşit, boy boy, bazıları 100 yasının üzerinde olan cam ağaçları görülmeye başlanıyor. burası (1 no'lu karayolunun big sur'dan monterey'e kadar olan kısmı) tam olarak california'da en sevdiğim 2 noktadan birisi oluyor. buralar biraz da oregon'u andırdığı için bana ayrıca sempatik geliyor.


california'dan oregon sınırına yaklaştıkça ağaçların yoğunluğu, büyüklüğü ve yeşillik tonu da artmaya devam ediyor. oregon sınırının az güneyinde şu tür manzaralarla karşılaşmak hiç de nadir değil:


yalnız california'daki coğrafi çeşitlilik sadece sahil kesimiyle kısıtlı da değil. eyaletin aynı zamanda çöl ve dağlık kesimleri de mevcut. örneğin eyaletin en popüler tatil mekanlarından biri olan ve yazın ayrı güzel kışın ayrı güzel olan, yazın tropik bir denizi kışın isviçre'nin dağlarını andıran tahoe golü bu konuda hoş bir örnek.


yosemite milli parkı california'nın coğrafi çeşitliliğine örnek olarak verilebilecek bir başka mekan.


california'nın güneydoğu kısmı western filmlerinden tanıdığımız kızıl çöllere ev sahipliği yapıyor ve eyaletin her bölümünde gördüğümüz coğrafi çeşitliliği tamamlamaya yardımcı oluyor.


california coğrafi olarak tüm abd'nin özeti gibi. hem yağmur ormanlarına, hem çöle, hem karlı dağlara, hem uçsuz bucaksız plajlara ve daha bir çok coğrafi güzelliğe ev sahipliği yapan bu eyalet abd'nin en güzel eyaleti olmayı hak ediyor. bazen bana "california'da ne yapılır" diye soranlar oluyor ve cevabım hep aynı oluyor: "california'da ne yapmak istiyorsanız onu yapabilirsiniz. kayak yapmak istiyorsanız kayak, sörf yapmak istiyorsanız sörf, dağcılık yapmak istiyorsanız dağcılık, ormancılık yapmak istiyorsanız ormancılık..." gta 5'te gösterilen manzaralar ve doğal güzellikler hiç abartı değil yani.

şimdi diyeceksiniz ki "madem california en güzel eyalet, neden orada yaşamıyorsun?". an itibariyle nüfusu 40 milyonu geçen ve bu anlamda bir çok ülkeden daha kalabalık olan california bana fazla kalabalık geliyor. gerçi bana sorsan california'nın 10'da biri nüfusa sahip olan 4 milyonluk oregon bile fazla kalabalık ama bu anlamda kötünün iyisidir. california'nın belki de en kötü yani kalabalığın da yanında getirdiği trafik yoğunluğu. hanımın memleketi olduğu için sürekli ziyaret etmek durumunda kaldığımız bu eyalete ne zaman gitsem kendimi gta oyununda bulmuş gibi hissediyorum. kalabalığı ve trafiği dert etmeyen biriyseniz california iklimiyle, doğasıyla, kültürüyle, çeşitliliğiyle ve sunduğu imkanlarla en yaşanası eyaletlerden biridir.