Çocukken Tahta Çıkıp Selahaddin Eyyubi'ye Kafa Tutan Cüzzamlı Kral: 4. Baldwin

4. baldwin, daha çocuk yaşta cüzzama yakalanmasına rağmen cesareti, askerî zekâsı ve adalet anlayışıyla hem halkının hem de düşmanlarının saygısını kazanmış sıra dışı bir liderdi. döneminin zorlu siyasi koşullarına rağmen yalnızca hristiyan halkı değil, müslümanlarla da adil ve dengeli ilişkiler kurmaya çalışmış, barışı yalnızca kılıçla değil, akılla ve diplomasiyle de savunmuştur.
kudüs kralı iv. baldwin’i sıradan bir haçlı lideri gibi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. çünkü bu adam hem ölümcül bir hastalıkla mücadele etti, hem de kudüs gibi barut fıçısı bir coğrafyada adaleti, stratejiyi ve aklı temsil etti. 1161 yılında kudüs’te doğdu. babası iii. amalrik, annesi ise bizans soylularından agnes de courtenay'di. daha küçük yaşlarda saray eğitimi alması için latince eğitimi veren rahip william of tyre’ın yanına verildi. william sadece bir öğretmen değildi; aynı zamanda dönemin en saygın tarihçilerinden biriydi ve baldwin’in hayatını kaleme alacak kişiydi. william, küçük baldwin bir gün oyun oynarken onunla alakalı garip bir durumu fark etti. baldwin oyun oynuyordu ama, dizleri yere sürterken hiçbir acı hissetmiyor, dizlerinin ve ellerinin kanadığının farkında bile olmuyordu. bu, geleceğin kudüs kralının cüzzam hastası yani lepra olduğunu gösteren ilk işaretti. cüzzam o dönemde sadece fiziksel değil, sosyal olarak da “lanetli” bir hastalık gibi görülüyordu. bugün birinin aids olduğunu öğrendiğinizde onun toplumdan dışlanabildiğini düşünün. orta çağ’da cüzzamlı olmak, hem halkın hem de kilisenin gözünde lanetli ve ölü sayılmak gibiydi, ama baldwin farklıydı işte.

babasının 1174’te ölümüyle henüz 13 yaşındayken tahta çıktı. normalde reşit olmayan bir kral, sadece sembol olurdu. ama o, genç yaşına ve hastalığına rağmen ipleri eline aldı. hem iç siyasette dengeyi sağladı, hem de dış düşmanlara karşı güçlü bir duruş sergiledi. o dönemin en büyük liderlerinden biri de selahaddin eyyubi’ydi. hem zekâsı hem ordusu hem de karizmasıyla ortadoğu'nun tek hakimi olma yolunda ilerliyordu ve kudüs onun için hem stratejik hem de dini olarak önemliydi. ama karşısında kendisinden hiç beklenmeyecek şeyleri yapacak olan bir rakip vardı, yani iv. baldwin. baldwin, selahaddin'in kudüs'e olan ilgisinin farkındaydı ve bu yüzden diplomatik hamlelerini titizlikle yapıyordu. mesela selahaddin’in iç sorun yaşadığı müslüman emirliklerle gizli görüşmeler yapıyor, onları selahaddin’e karşı kışkırtıyor ama bunu öyle ustaca yapıyordu ki açık bir düşmanlık göstermemiş oluyordu. tam bir satranç ustası gibi oynuyordu bu oyunu. baldwin’in belki de en unutulmaz anı, 1177’deki montgisard savaşı’dır. o dönem selahaddin, 20 bin kişilik bir orduyla filistin içlerine ilerlemişti. baldwin’in elindeyse sadece 500 şövalye ve birkaç bin piyade vardı. üstelik kral hastaydı, ellerinde açık yaralar vardı, at binmesi bile zordu, ama yılmadı.
kendisini bir arabaya bağlattı, askerlerinin en önünde yer aldı ve mucizevi bir şekilde, sayıca kat kat üstün olan selahaddin ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. hatta anlatılanlara göre, bu zaferin ardından selahaddin neredeyse canını zor kurtarmıştı. kingdom of heaven filminde bu savaşı "16 yaşındayken büyük bir zafer kazandım, o an 100 yaşıma kadar yaşayacağımı hissetim, şimdi 30'umu bile göremeyeceğimi biliyorum" şeklinde anlatır, etkileyici. bu zafer, sadece bir savaş kazanmak değildi. baldwin’in halkına ve düşmanlarına "cüzzamlı olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor!" şeklinde verdiği büyük bir mesajdı. tüm bunların dışında, baldwin’i diğer haçlı krallarından ayıran şey, sadece askerî zekâsı değildi. kudüs’te hristiyanlar, müslümanlar ve yahudiler birlikte yaşıyordu ve bu ortamda sadece güç değil, adalet de gerekliydi. baldwin, farklı inançlara sahip insanlara dini baskı yapmadı. yahudi ve müslüman toplulukların kendi hukuk sistemlerini korumasına izin verdi. üstelik müslüman liderlerle sadece kılıçla değil, sözle de iletişim kurdu. arada gerilimler oldu elbet ama baldwin her zaman önce diplomasiye şans tanıdı. barışı sadece savaşla sağlamaya çalışmayan nadir liderlerden biriydi. ama ne yazık ki cüzzam yavaş yavaş bedenini ele geçiriyordu. baldwin yürümekte, konuşmakta, yazı yazmakta zorlanıyordu. o da bunun farkındaydı ve yerine geçecek kişiyi belirlemek için girişimlerde bulundu. yeğeni v. baldwin’i küçük yaşta varis ilan etti. ancak bu karar saray içinde yeni bir iktidar savaşının da fitilini ateşledi. bazıları, baldwin’in kız kardeşi sibylla'nın oğlu olan v. baldwin’in zayıf olduğunu düşünüyor, tahtın başka birine geçmesini istiyordu. ama iv. baldwin, son ana kadar tahtı bırakmadı. yani ne halkını, ne de kudüs’ü hastalığına teslim etti. hatta bazı günler, neredeyse nefes almakta bile zorlanırken devlet işlerini yürüttüğü kaynaklarda yazılıdır. 1185 yılında, sadece 24 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
kingdom of heaven filminde edward norton tarafından canlandırılmıştır. filmden aklımda kalan mükemmel sahneleri şunlardır: