Çok Değil, 10-15 Yıl Öncesinin İstanbul'una Dair Fena Halde Özlenen Şeyler

Bahsettiğimiz şey Beyoğlu'na takım elbiseyle çıkılan 1950'lerin değil, 2000'lerin hatta 2010'ların İstanbul'u.
Çok Değil, 10-15 Yıl Öncesinin İstanbul'una Dair Fena Halde Özlenen Şeyler

eski istanbul'da mayıs bitip haziranın başlaması üniversitelerde bahar şenlikleri zamanıdır. ortalık hareketlidir. insanlar baharın enerjisiyle sokaklardadır. meydanlar daha kalabalık olur, istiklal'de akşamüstleri tramvayın bir vagonu canli müzikle caddeyi bir aşağı bir yukarı gezerdi. sokaklar masalarla dolar, akşamüstü iş çıkışı biralarıyla geyikler dönerdi.

bazen rakı balık yapılır, "fava mı alsak, humus mu?" diye bakışılır, "abi ikisinden de ver" denirdi. karides güvecin kokusu, kendinden önce tüm masaların çevresinden dolaşarak size ulaşır, tazecik ekmek yanlışlıkla güvecin içine düşerken "ah yaa" dedirtirdi. buzlu bademci ortalıkta dolaşır. "abi kim yiyo bunu yaa, nerden çıkarmışlar" diye klişesi yapılırdı.


olduğun yere gelen arkadaş için, "ağzındaki şeyle godfather çalan adamı görünce sağdan içeri dal" diye yol tarif edilirdi balo sokak için.

babylon'da ne konser var diye bakınırken asmalı'da birer shot atılır, ferahlanırdı. güzel konser varsa önden altlık yapılır, konserde güzelce eğlenilir akabinde günün sonu cihangir merdivenlerinde tanımadığınız insanlarla saatlerdir süren sohbetin içine dahil olmayla biterdi.

her şey bitip saatler 12-1'e yaklaşırken meydandaki büfeler daha gezi'de yavşaklık yapmamışken ıslak hamburgerle mide yatıştırılırdı. "üst bostancı mı alt bostancı mı?" arasında anlamsız karmaşa yaşayan hafif çakırkeyiflerin arasından geçip dolmuşa binilirdi.
cepte para varsa hiç uğraşmadan bir taksiye binilip eve gidilirdi.


hadi abi dendiğinde dışarıda vakit geçirmek zevkliydi. hafta sonu kalabalık oluyor bir yerlere mi kaçsak derken soluğu heybeli'de ya da burgaz'da aldığımız zamanları vardı. gece adada sabahlamak, ilk vapurla ana karaya geri dönmek...

eski istanbul'da takıldığınız yer neresiyse hep bilindik yüzlere denk gelirdin illaki. müdavim olunan yerlerdeki insanlara göz aşinası olmak, içsel bir huzur ve güveni getirirdi. sokakta huzur vardı. insanların neşesi, enerjisi hep yüksekti. bakırköy meydanı'ndan kadıköy'e nereye gidersen git hep kalabalık, alışveriş yapanlar, bir şeylere koşturanlar kendi içinde kaotik ama bir ahenk içinde olurdu.


bir sokaktan geçerken güzel bir ev bulunca kirası ne kadarmış diyip araştırıp "aa buraya taşınsak mı?" diye iç geçirebilirdin, ne kadar pahalı da olsa erişmek o kadar da zor değildi.

eski istanbul'da beton henüz her yeri dikine dikine sarmamıştı. koca koca binalar komünizm dönemi yapıları gibi rüzgarın yönünü değiştirip güneşten gelen sıcağı katlayıp ortalığa yaymıyordu. aksine ağaçlar, çiçekler daha renkli açardı.

artık onlar geri gelmez, biz de o günleri göremeyiz. göçüp gidersek hatırası, anısı bizimle de gidecek. ait olmadığımız bir yaşamı bize dayatan, dayattıran herkese karşı nefretim var, ama bunun önemi yok. yaşadıkları yozluk içinde boğulsunlar yeter...